Yaratımın Sıfır Noktası

Elnora_alila

Elit Üye
Kuantum fiziğine göre evrendeki her parçacığın kendine özgü bir titreşimi ve enerji seviyesi vardır. Ancak bir parçacık mutlak sıfır sıcaklığa, yani −273.15°C’ye kadar soğutulsa bile tamamen durmaz. Onun içinde hala çok zayıf ama ölçülebilir bir titreşim kalır. İşte bu titreşime zero point energy (sıfır nokta enerjisi) denir. Bu durum, evrenin her noktasında görünmez bir enerji denizinin var olduğunu gösterir. Madde, enerji, zaman ve bilinç bu denizin içindedir. O, hem hiçliktir hem de her şeyin ham maddesi. Kabalistik anlamda Ayin'in, yani orijinal yaratım alanının modern fiziksel karşılığıdır.

Albert Einstein ve Otto Stern, 1913 yılında kuantum salınımlarının hiçbir zaman tamamen sıfıra düşmediğini fark ettiler. Max Planck, vakumda bile bir “artık enerji” bulunduğunu söyledi. Daha sonra Erwin Schrödinger ve Werner Heisenberg, maddenin rastgele değil, düzenli olasılık dalgalarıyla davrandığını gösterdiler. 1980’lerde fizikçi David Bohm, “Gizli Düzen (Implicate Order)” teorisini ortaya koydu ve görünür dünyanın arkasında, tüm varlıkların bilgisini taşıyan holistik bir enerji alanı olduğunu savundu. Bohm’a göre, evren aslında tek bir enerji dokusunun farklı kıvrımlarından ibarettir. Bu enerji dokusu, bugünkü adıyla Zero Point Field’dır.

Spiritüel açıdan bakıldığında, bu alanın karşılığı kadim öğretilerde zaten mevcuttur. Kabalistler Ayin Sof, Hermetik öğretiler Prima Materia (ilk madde), Sufîler La Şey (hiçbir şey olmayan ama her şeyin özü), Doğu gelenekleri ise Akasha (kozmik hafıza alanı) adını verir. Hepsi aynı hakikati anlatır : Görünmeyen, bilinçli bir enerji okyanusu vardır. Bu okyanusa düşen her düşünce, niyet ve duygu bir dalga oluşturur. O dalga, kendisine benzeyen bir rezonansla eşleştiğinde, karşılığı olan gerçekliği çekip görünür kılar.

Tezahür süreci işte bu noktada başlar. İnsan aslında dilek tutan bir varlık değil, Zero Point Field’a titreşim gönderen bir rezonans merkezidir. Bu alan nötrdür, iyi ya da kötü değildir ; yalnızca frekansa yanıt verir. İçsel titreşimin (duyguların, inançların, niyetin) bu alanın titreşimiyle uyum sağladığında, gerçeklik senin etrafında yeniden örgülenir. Bilim buna “koherans” yani uyumlu titreşim der. Niyetin net, duygun saf ve zihnin sessiz olduğunda, senin dalgan düzenli bir şekil oluşturur. Bu şekil, enerjisel bir imzadır ve o imzayla uyumlu olasılık, fiziksel düzleme iner. Gerçek tezahür, işte bu enerji izinin maddeye dönüşmesidir.

Zero Point Field ile çalışmanın yolu, düşünmekten çok hissetmektir. Alana zihinle değil, frekansla bağlanılır. Önce sessizlik gerekir : Zihin sustuğunda, bilincin alanla aynı titreşime girer. Ardından saf niyet üretilir ; sevgi, huzur ve minnettarlık gibi yüksek duygular alanı açar. Niyet, görsel ya da sembolik bir imgeyle canlandırılır. Son aşamada niyet serbest bırakılır çünkü alanın yanıt verebilmesi için enerjiye boşluk gerekir. Kuantumun gözlemci etkisidir. Yani bilinç, olasılık alanını çökertir.

Manipülasyon, kontrol ya da bencil niyetler burada ters etki yaratır. Bu yüzden hermetik bilgelik “Yaratımın sırrını bilmek, sorumluluk ister.” der.

Sen, Zero Point Field ile temas ettiğinde, geleceği değiştirmezsin. Geleceği şimdiye çağırırsın.. Çünkü her şey o kutsal sessizlikte zaten mevcuttur. Sadece farkındalığını o olasılıkla hizalarsın. Ve işte o anda, yaratım gerçekleşir.


Hiçlikte, her şeyin tohumu saklıdır. Sessiz ol, çünkü Tanrı hala yaratmaktadır.

Elnora, Arşiv 2025
 
Geri
Üst