voodoo ilmi hakkında geniş bilgi

yohauns

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
73
Tepkime puanı
1
“Uzak ve soluk, boğuk davul sesi sanki ormanın kalbinden yükseliyordu. Ses titreşimlerin dışında başka bir şeylerin varlığını hissetim. İlkel geçmişin o anla kaynaştığı, bilinmeyene doğru sürükleyen bir çekim gücü, hiç değişmeyen ritimli zonklamalarıyla beni çağırıyordu.

“... yalnız bir davul, yalnız bir ruh tekrar ve tekrar “gel bana, gel bana, gel bana” diye çağırıyordu. İki yalın vuruş ve hemen ardından heyecan verici oyuk bir titreşim yayan sert ve büyüleyici tek bir vuruş...”

Strange Altars, Marcus Bach (1)



Voodoo

"Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... " Yineden mı? Neydi o ses? Evet! Evet! yıllar önce duymuştum o hızlı tempolu vudu tamtamları... insanın kanına, beyine işlenen... o ürkütücü... çekici, karşı koyulmaz sesler! çağırıyordu, sürüklüyordu yine!

Uçağımız Rio de Janeiro üzerindeyken heyecanlı fısıltılar patırdılar bizleri uyandırdı, herkesin gözü sağdaki kabin camlara yapışmış, bizim gibi solda oturanlar ise daha iyi görebilmek için ayağa kalkmıştı. Pilot aşağıdaki manzaraya göstermek için uçağı 45 derecelik bir meyille uçuruyordu. Altımızda Corcovado ("kambur") tepesi gözüktükçe herkesin nefesi kesildi. Üzerinde dev 45 metrelik "Kurtarıcı İsa" heykeli kollarını bütün Rio'yu kucaklaşmışçasına açmış, herkesin filmlerde, mecmualarda gördüğü bu 700 metrelik görkemli, sarp yamaçlı dimdik tepeyi canlı canlı görmenin coşkusu herkesi sarmıştı. Altında 10.000 tropik bitki türü barındıran Jardim Botânico parkı yemyeşil serilmiş ve pırıl pırıl bir gerdanlık gibi bezenmiş şehri geniş, çok geniş çılgın desenli yaya kaldırımları ve her biri hakkında şarkılar bestelenmiş Copacabana, İpanema gibi sayısız cıvıl cıvıl plajlar çevreliyor, masmavi denizin ardında sayısız dağlar, tepeler, adacıklar ve Corcovada benzeri teleferik ile çıkılan dimdik Pâo de Açucar (şeker yığını) tepesi. Gerçekten nefes kesici, büyüleyici bir manzara, bu arada büyü derken ... tam da yerine gelmiştik. Doğrusu kim tahmin ederdi ki, Rio'da elli bin Umbanda, yani Vudu merkezi olduğu söyleniliyor.

"Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom..." Şimdi hatırladım, Londra'da Roundhouse tiyatrosunda bir gece "Bahia'lı Vudu Dansçıları" inanılmaz bir performans vermişlerdi. İlk kez bu zaman Vudu ile yüzyüze gelmiştim. Dansçılar, kimisi siyah, kimisi beyaz ve kimisi Kızılderili, ancak çoğu bu üç ırktan, bu üç renkten oluşmuş bir Brazileiro kokteyli, yarı akrobatik zengin bir şov sundalar. Ve müzik... insan o müziği dinlediği zaman, Vudu'nun hipnotik, büyüleyici ve coşkulu etkisini daha da iyi anlıyor. Tamtamlar kalp atışlarına senkronize olup, nabzı hızlandırıyor ve bedeni etkisi altına alıyor. O zaman anladım ki, Vudu’nun arkasında bildiğimizin dışında başka şeyler var, basit bir olay değil. Ayrıca danslar, sesler, bir renk ve ses cümbüşü, ilkel ama doğal bir zarafet, sanki insani duyguları doğa güçleriyle kaynaşmış. İnsan kendini doğada, doğada kendini insanda bulmuş.

Tarih: Eylül 1995, yer: Amerika Birleşik Devletlerinin Vudu merkezi olarak bilinen güney eyaleti Lousiana baţkenti New Orleans, Beyaz Mambo (Vudu rahibesi) Dolores EBN TV muhabirine yaptığı ayin amacını şöyle anlatıyor: "Sokaklarda artan suç, şehrimizi yaşanmaz bir duruma getirdi, bunu bertaraf etmek için "Ogun"u çağırmaya karar verdik, çünkü o bu işe en uygun, ateş ve demir loa'sudur" (Vudu tanrısı veya tercihe göre aziz). Hemen sonra, ekranda çıkan görüntüler, gece-yarısı meşaleler ve yer ateşleri ile aydınlanmış kadın ve erkek, zenci ve beyaz, erkekleri yarı çıplak, kadınları uzun beyaz elbiseli turban başlı mambo'nun müritleri "azizlerin oğulları ve kızları" kendilerini iyicene ritime kaptırmış dans ediyor ve biraz da şov yapıyorlardı. Yine o ritim, yine o tekdüze tempo "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom...". Muhabir suçların gerçekten azaldığını söylüyor. Kim bilir belki de sabıkalılar korkudan faaliyetlerine ara vermişlerdi.

İster New Orleans, Rio, Bahia, Port au Prince (Haiti), Miami'nin Küba'li ve New York'un Puero Rico'lu semtlerinde olsun, aynı tamtam sesleri geceleri yükseliyor, tütsüler ve mumlar yakılıyor, kanlı kurbanlar kesiliyor, adaklar veriliyor. Ve kökeni Afrika'da bulunan bu uygulamalar yavaş yavaş Amerikaların her tarafına yayılıyor. Gizlice A.B.D.'nin hemen hemen her büyük kentine hayal edilemeyecek kadar sızmış bile ve 5 milyon taraftarı olduğu söyleniyor. Ve belki bir gün, bir gezide en olmadık yerlerde kulaklarınıza şöyle bir ses gelirse, "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom...", hiç şaşmamanız gerekir.

Bu durumda ne yapmak gerekir? aksi istikamete son surat kaçmak mı? Ayin yapılan bir Vudu humfo'su, bir Candomble terreiro'su veya bir Umbanda tenda'su muhtemelen sokaktan daha güvenlidir ve gelenleri geri çevirmek kurallara aykırıdır, herkes misafirdir. Ancak, yine de bazı merkezlerde dikkatli adım atmak gerekir, özellikle söz konusu bir Quimbanda veya Petro merkezi ise! Ancak, onlar dahi fazla korkulacak yerler değildir. Bu sayfalarda, Türkiye'de ilk kez Vudu konusunda gerçeği açıklamayı hedefliyoruz. Vudu ile ilgili çok şey söylenmiş, çok atıp tutturan olmuştur. Ancak doğruyu eğriden ayırmak için her şeyde olduğu gibi sağlam bilgiler gerekir. Vudu sansasyon dolu, istismara açık bir konu olduğu kadar, çeşitli araştırmacılar, bilim adamları, özellikle antropologlar tarafından titizlikle incelenerek, konusunda dört dörtlük kapsamlı eserler de yazılmıştır. Bunun dışında güvenilir yazarlar bizzat olayları yaşayarak birinci elden kazanılmış deneyimlerini aktarmışlardır. Bu arada Vudu bir takım saçma sapan roman ve filme de konu olmuştur.

Yurdumuzda 1983 yıllında Altın Kitapları tarafından yayınlanan "Kara Büyü" (2), bu konuda ender bir istisnadır, yinede romanın sonlarına doğru konu giderek gerçek dışı bir boyut kazanıyor. Adım adım Küba asıllı Vudu dini Santeria konusunda belgesel özellikte bilgiler veren bu kitabın ne asıl ismi "Kara Büyü", ne de yazarının asıl adı Nicholas Condé. "The Religion" ("Din")(3) adlı bu kitabın, 1982 İngiliz Corgi baskısının arka sayfasında bakın ne yazıyor: "Bu roman için gerekli derin araştırma Nicholas Condé'yi Vudu ayin ve sırların en ücra çevrelerine soktu. "The Religion"nin arkasındaki hikaye şok edici gerçeklerle doludur ... o denli gerçek ki yazar adını açıklamaktan kaçınıyor". Konuyu anlayan biri için kitabın asıl ismi "Din" Vudu gerçeğine uygundur, "Kara Büyü" kapak adı ise, Vudu olaylarından uzak yaşayan Türk okurların anlayışlarına uyarlanmıştır. Bilenler için, Vudu önce bir dindir, büyü sadece yüzlerinden biridir.

Aynı şekilde romanın filmini çevirdiklerinde adını "The Believers", Türkiye'de sinema ve TV'de "Tarikat" olarak gösterildi. Ancak, belgesel nitelikte verilere rağmen roman öykü uğruna Vudu gerçeklerinden sapıyor, film de iyicene sapıyor. Birkaç gerçekçi sahne dışında, film Vuducuları güç peşinde insanlık dışı varlıklar olarak gösteriyor. Oysa, onları iyi tanıyanlar insani yönlerinin güçlü, mizah anlayışları olduğunu bilir. Diğer bir örnek, “Angel Heart”, (Şeytan Çıkmazı) aynı şekilde Hollywood safsataları yansıtıyor: “iyi (veya çoğu zaman olduğu gibi kötü) bir hikaye uğruna her şeyi saptırmak geçerlidir”.

"Gökkuşağı ve Yılan" (The Rainbow and the Snake), fantastik ve eğlendirici hikayesine rağmen, neredeyse belgesel nitelikte gerçekçi ve iyi araştırılmış bir film. Ancak film ve romanlar ne denli gerçeklere yakınsa da, yine de öykü icabı sapmalar görülmektedir. Yine de, gerçek her zaman öykülerden tuhaftır ve Vudu gerçeği romanlara ve filmlere aktarılmayacak kadar garip ve alışagelmiş değerlerimizden bambaşka bir dünyayı temsil ederler. Aslında bu film Wade Davis'in aynı başlıklı ve gerçek bir hikaye içeren kitabından esinlenmiştir(4). Aynı filmdeki gibi Wade Davis Vuducuların sırlarını keşfediyor ve zombi pudrasını tıbbı olarak incelenmesi için Haiti’den kaçırıyor.

Yakında Meta yayınlarından David St Clair’in “Davul ve Mum” (Drum and Candle(5)) kitabı yayınlanacaktır. Arkadaşımız Haluk Özden tarafından tercüme edilen bu kitap Brezilya Vudu'su konusunda oldukça aydınlatıcı ve ayrıntılı bilgi vermektedir. Ayrıca roman gibi okunacak sürükleyici bir eserdir. Çıktığı zaman okumanızı öneririz.

Bir an için ön yargılarımızı bir kenara bırakırsak kabul etmemiz gerekir ki Vudu her şeyden önce bir dindir ve oldukça popüler bir dindir, taraftarları genelde fakir halktandır. Bazılarına göre dünyanın en eski dini olan Vudu'nun kökeni Afrika'dır, ancak yerine göre Hıristiyanlık, Kızılderili Şaman ayinleri ve hatta spiritizma (ruhçuluk) bile karışmıştır, ayrıca yerel bir takım ilaveler ve gelişmelere de tabi olmuştur. Örneğin Santeria'nın bazı türlerinde tamamen Hıristiyan bir dış görünümü almış olabilir, hatta taraftarları tamamen beyazlardan oluşmuş merkezleri de vardır. Ancak, burada yanılmamak gerekir, buradaki uygulamalar esas itibarıyla Afrikalıdır. Hıristiyanlık sadece dış görünümüdür ve binlerce yıllık animist unsurlar onu adeta yutmuştur.

Afrika Kökenli İnançların Amerika’ya Göcü

Birkaç yüzyıl önce, Güney ve Kuzey Amerikalı ve Karaipli beyaz adamları tarlalarında ve evlerinde köle olarak çalışacak binlerce Afrika kökenli zenci getirmişlerdi. Bu kölelik yılların hikayesi uzun ve hazindir ve siyah adam büyük çilelere ve haksızlıklara maruz kalmıştı. Afrikalılar sıcak iklimlere karşı dayanıklı ve çalışkandılar, Kızılderililer tarlalarda denenmişti, fakat iyi sonuç alınmamıştı. Beyaz efendileri bu köleleri gün doğumundan gecelerin geç saatlerine kadar çalıştırıyorlardı. Ülkelerinde ayrı kabilelerde yaşayan bu zenciler bir arada yaşamak zorunda kaldılar. İnançlarını ve ayinlerini birleştirdiler. Aralarında Senegal asıllı Müslümanlar bile vardı ve hatta bunlar Haiti'de bazı köle ayaklanmaların arkasında bulunmuşlardı.

Beyaz adam, kendini haklı gösterebilmek için, gerekçe olarak köleliğin amacını Afrikalı’yı putperestlikten kurtarmak, vaftiz ederek İsa'nın yolunda hidayette erdirmek olarak göstermek zorundaydı. Zencileri vaftiz edilse de, dıştan Hıristiyan gözükseler de, onları biraz kazıdım mı, altları öz ve öz Afrikalı çıkıyordu. Vaftiz töreni Afrikalı için sadece yeni bir sihirli formüldü, oysa kendisi onun gibi daha ne ayinler bilirdi, hatta kendince daha sihirlisini de. Bu işten "beyaz adam ne anlardı ki?". Afrikalı, çektiği bütün zorluklara rağmen, belleğinde kültürünü, geleneklerini olduğu gibi taşıyordu ve bir yandan beyaz adamın büyüsünü öğrenmeye çabalıyordu.

Zaten beyaz adam aslında kendi dinini fazla aşılamak istemiyordu, zencileri ne kendisi ile aynı platforma oturtmak, ne de kafasını kurcalayacak fazla fikir vermek istiyordu. Ne de olsa, beyaz adam siyah adam sayesinde zengin olmuştu ve siyah hizmetçilerle çevrili büyük bir konakta yaşıyordu. Bu arada beyaz adamın çocuklarına bakan zenci süt annesi ona Afrikalı orişa (Brezilya'da loaların adı) ve büyücüler hakkında masallar anlatıyordu. Ayrıca, hizmetçi odasında genç ve güzel zenci, beyaz efendiyi kendisine bağlamak için büyü yapıyordu, tropik iklimler beyaz hanımefendiye göre değildi, gün geçtikçe eriyordu ve günleri de sayılı idi. Bu beyaz gelinler 13, 14 yaşlarında Portekiz'den getiriliyordu ve hemen evlendiriliyordu. Genç yaşlarda aşırı doğumlar onları zayıf kılıyordu. Efendilerin ilgileri de hep dişi kölelerdeydi. Güzel zenci, beyaz efendinin bakışlarını fark etmişti ve olayların gelişi kaçınılmazdı. Artık Brezilya kanunları bu tür evlilikleri kabul ediyordu, siyahlarla evlilik dışı ilişkiler ise zaten çığırından çıkmış durumdaydı. Saat ilerlemişti ve beyaz adam yatmıştı, fakat çok uzaktan, yoksa kölelerin toplu olarak kaldığı baraklardan mı? garip bir ses geliyordu ... "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... ". Azizlere dua etmeye ve siyah süt annesinin ona verdiği korunma muskasını sıkıca sıkmaya başladı.

Bu arada, her nasıl olduysa, garip bir mütasyon başladı, Afrikalılar azizlere, İsa'ya ve Meryem Ana'ya aşırı ilgi göstermeye başladılar. İlk başta bunun sebebi tam olarak anlaşılmadı, ancak bunun aslı şöyle idi: Zenciler heykel, vitray ve ikonalarda tasvir edilen İsa ve Meryem Ana'yı, aziz, melek, havare ve peygamberleri kendi tanrıları ile özdeşleşmişlerdi. Yoruba esaslı Brezilya Makumba'sını ele alırsak, savaş orişa'sı (loa) Ogun, mızrağı ile ejderhayı öldüren San Jorj'dan başka kim olabilirdi. Gök tanrısı Oşala ise İsa, Yemanje de Meryem Ana olmalıdır vs. Zamanla Katolik esaslar, Vudu ayinlerin bir parçası haline geldi, ancak hep arka plandaydılar. İrtibat kurulan loalar ve orişalar da her zaman Katolik mezhebin savunucularıydı, Protestanlık onlar için neredeyse dinsizlikten kötü. Ayinler, azizler, fetişler (kutsal cisimler) olmayan bir dinde loalar ve orişalar kendilerini sudan çıkmış balık gibi hissederler, zira onları besleyen inanç ve ibadet ... Eh inanç güzel de, bir iki tütsü veya da mum olsa... hatta kanlı birer kurban ve biraz içki ve puro da sunulsa gel keyfim gel, doğrusu bu yine ülke de o kadar da fena değilmiş. Loalar, Kızılderililerin ayinlerinde kullandıkları tütünü ve beyaz adamın içkisini bir tattıktan sonra, onlar ayinlerin vazgeçilmez unsurları olarak kalmıştı.

Genel bir kural olarak, yeni dünyanın Protestan ağırlık yörelerinde zencilerin Afrika kültürel kökenini kaybettiği ve Katolik ağırlıklı yörelerde bir şekilde koruduğu denilebilir. Kuzey Amerika’da, Afrika asıllıların kökenlerini önemli ölçüde kaybettiği açıkça görülüyor.

Bir yandan siyah adam beyaz adamın dini inançlarını kendi inançlarına katarken, aynı şekilde beyaz adam siyah adamın inançlarından etkilenmeye başlamıştı. Ne de olsa İspanyollar ve Portekizler yüzyıllardır Kuzey Afrikalılar ile yan yana yaşadılar, kanlarında da Faslı kanı vardır. Ayrıca, Katolik mezhebinde de az hurafe yoktu. Ne de olsa, Roma kilisesi neredeyse bütün ayin ve adetlerini, Papanın kıyafetine kadar Roma paganizmi ve Mitra kültünden almıştı. Ayrıca, Katolizmin yayıldığı Avrupa’da eski tanrılar azizlere dönüştürülüyordu. Brigit tanrıçası azize Brigit oluyordu. Dolayısıyla bu süreci tekrar tersine dönüştürme o kadar da zor olmaması gerek.

Fransız hakimiyeti altında Haiti'de böyle bir gelişmeye gerek yoktu, çünkü köleler efendilerinden Fransız ihtilali örnek alarak ayaklandılar. 1, Ocak 1804'te kurdukları cumhuriyetten önce beyazların çoğu katliama kurban gitti. İhtilalin başında Vudu babaloa ve mamaloalar vardı, taraftarlarına beyaz adamın kurşunlarının onlara işlemeyeceği, ölürlerse ruhlarının Afrika'ya gideceğini söylüyorlardı. Budan sonra Haiti 150 yıl dış dünyaya kapalı kara bir ada olarak, Cumhuriyet ilkelerine bağlılık gösterilse de, Vudu’nun neredeyse resmi din olarak egemenliğini sürdüğü küçük bir Afrika adası oldu.

Vudu denildiğinde insanının aklına genelde korkunç ve kanlı ayinler, kurbanlar, yılanlara, dehşet verici putlara tapınma. Kara büyü, afsun, füsün, rukiyeler. Zombiler ve üzerine beddualarla iğneler batırılmış taş bebekler gelir. Böyle şeyler yok demek yanlış olur. Ancak, çoğu kez kara büyü, toplu cemaat şeklinde çalışan Vudu tarikatları dışında, bireysel olarak çalışan bocor, macandal, veya obayifo'ların (büyücülerin) işleridir. Afrika'da köle ticaretinin ilk durağı Afrikalıların kendileriydi, özellikle Dahomey kralları köle olarak sattıkları savaş esirleri dışında, yasalarını çiğneyen büyücüleri, özellikle kara büyücüleri de satıyorlardı. Büyücülerin faaliyetlerini dini faaliyetlerden ayırmak gerekir. Dinin Latince'si "religio"dur ve toplu şekilde uygulanan ibadetler ve ayinler anlamına gelir. Dinde sosyal unsur ağır basar, kara büyüde kişisel çıkar ağır basar ve genelde sosyal normlar önemsenmez. Bir babaloa da büyü yapar, kişisel çıkarlar da söz konusu olabilir, hatta bunlar bizim ahlak anlayışımızı biraz zorlayabilir. Ancak, bunlar bulunduğu toplumun normlarına ya uyar, ya da bir şekilde kendini kabul ettirmek zorundadır. Zira ahlak kurallar toplu yaşamın getirdiği bir icaptır.

Loalar ve Orişalar

Köleliğin yasaklanması ve Haiti gibi ülkelerin bağımsızlık mücadelelerini kazanmaları, yasak bir yer altı tarikatı gibi cereyan eden, veya Hıristiyanlık kamuflesi altında düpedüz pagan alemleri yapan toplulukların gün ışığına çıkması artık an meselesiydi. Fransızca konuşulan Haiti'den Dahomey kökenli Vudu, yine Fransız etkisi ve ayrıca İspanyol etkisi de bulunan New Orleans'den Obeah ve Hoodoo, İspanyolca konuşulan Puerto Rico'dan Santeria (Azizler Mezhebi), Küba'dan Santeria ve Lucumi, Portekizce konuşulan Brezilya'dan Yoruba kökenli Candomble, Bantu kökenli Umbanda ve Quimbanda (Kimbanda) türemiştir.

Vudu konusunda tanınmış bir uzman, Fransız antropologu Alfred Métraux, "Voodoo"(6) adlı kitabında Vudu kökenindeki Afrika dinleri konusunda şöyle yazmıştır: "Vudu'nun çoğu zaman sadece emprovize bir örneği olduğunu, Batı Afrika dinlerini de ilkel görmek yanlış olur. Bu dinler klasik Doğu ve Ege dünyasının kadim dini inanç ve ayinlerini yaşatmışlardır. Örneğin, Giritli çift balta "labrys"in Şango tanrısının tapınmasındaki rollünü ele alabiliriz.

"Dahomey dini inceliklerle doludur. Fa Geomansisi (Geo=toprak, mancy= kehanet, fal- palmiye cevizleri ile remil kehaneti) o denli karmaşık ve sembolik ima ve yorumlarında o denli gelişmiştir ki, ancak teolojik spekülasyonlara vakit ayırabilen, bilgi yüklü bir rahip sınıfı tarafından geliştirilmiş olabilir. Eğer Dahomeylilerin doğa-üstü alem konusunda oluşturdukları anlayışı incelemek istesek, Mawa olarak tanınan belirsiz cinsiyetli tek bir Yüce Tanrı ve altında panteonlar ve bazen de hiyerarşiler şeklinde uzanan ilahlar buluruz. Kaderin vücut edilmiş şekli Fa ile ilgili bu efsanelerde özel bir yer vardır. Esas doğa tanrıları dışında bir sürü kutsal ruhi varlık da vardır... Müzik ve dans tarikatları ile o denli yakınen kaynaşmıştır ki, bir bakıma bir 'dans dini'nden söz etmek mümkündür. Dans, esasen ilahların inananlarla normal iletişim yöntemi ilahi pozesyonun aracıdır."

Vuducular inançlarını şöyle açıklarlar: Tek bir Yüce Tanrı vardır. Loalar, Tanrı'nın "insanlara yardımcı olmak üzere yarattığı" varlıklar, Tanrı ve insan arasında aracılardır. Doğa-üstü güçlerle donatılmış, fizik üstü bir alemde mekan ederler ve insanların dileklerini yerine getirirler, onları korurlar ve gerektiğinde cezalandırırlar. Her biri belirli bir gücün, belirli bir mekanizmanın sorumlusudur. Örneğin bir ateş loasunu çağırıp yağmur dilemezsiniz. Yüce Tanrı direkt olarak insan sorunları ile ilgilenmez, çünkü çok uzak bir boyuttadır, dolayısıyla onunla ilgili herhangi bir uygulama yoktur. Ancak, loalar bir dilek yerine getirdiklerinde ve onlara teşekkür edildiğinde "bana değil, Tanrıya şükret" derlermiş. Vuducular da neredeyse kaderci bir yaklaşımla başına gelenlere "Tanrı işi" derler, ancak önleyebilecekleri veya değiştirebilecekleri bir durum olduğunda çekinmeden loalara başvururular. Böyle olmakla beraber Vudu da aslında ibadet ağır basar.

İbadet şekli de başta danstır. Diyeceksiniz ki, böyle ibadet mı olur? bu nasıl din? Dans, müzik, eğlence, içki, tütün, seks, büyü ve dinden uzak olarak düşünülen, daha akla gelecek nice şeyler. Çok farklı bir din anlayışı ile yetiştirilmiş olan bizler için bunu anlamak çok zor olabilir, ama farklı da olsa burada gerçekten bir din vardır. Bu idrak edilen bir şeyden ziyade, hissedilen bir şeydir. Bu merkezlerde çok dinamik bazı güçlerin varlığı sezilir, yanında kilise soluk kalıplaşmış bir kurum gibi kalır, sanki bütün canı ve sihri çoktan yitirmiş zorla ayakta tutulan bir ceset gibi. Oysa, Vudu yaşayan bir dindir, öte alemle teması hiç bir zaman koparılmamış. İrtibat kurulan varlıklar bazen biraz kaba da olsa, hem bir üst olmanın yetkisini sergiliyorlar, hem de sanki doğa-üstü güçler, sezgiler gösteriyorlar. Loaların en önemlileri Santeria'ya göre "Yedi Afrikalı Kuvvet" ve Umbanda'ya göre "Yedi Manga" şefleridir. Bunlarla irtibat kurulması çok enderdir, ancak yardımcıları ile sık sık irtibat kurulur. Bunların dışında melek, cin, ruh, aziz, şeytan, canavar türünde çeşitli loalar vardır. Kimisi bir doğa gücü, kimisi de bir zamanlar insan olarak yaşamış varlıklar olduğu inanılır.

Loalar dilekleri yerine getirirler, ama çoğu zaman sembolik dahi olsa karşılığında bir bedel isterler, bu puro, içki, yemek şeklinde olduğu gibi her loanun kendine göre zevkleri ve kurbanları vardır. Vudu'nun yaygın olduğu yerlerde loalar aynı komşu veya akrabalar gibi, inananların hayatında önemli rolleri bulunan gerçek kişiler olarak görürler. Örneğin yılbaşında birçok Cariocas (Rio yerlisi) Copacabana plajına giderler ve denize adak olarak çeşitli hediyeler atarlar, örneğin Fransız parfümü, bir kutu çikolata, şampanya (maddi imkanlarla ölçülü olarak) vs. gibi... bir erkeğin flört ettiği kadına vereceği türden hediyeler. Bunlar deniz orişası Yemanja'ya verildiği kabul edilir. Bu şekilde varlık ve insan arasında, aile ferdi ve dostmuş gibi özel ve duygusal bir bağ kurulur.

Ayrıca bir nokta daha var. İnsan bunu Vudu ile yüz yüze geldiğinde fark ediyor. Vudu'da zenci, beyaz, mulato, Kızılderili, melez ayrımı yoktur. Bir Cariocas'ın beyaz tenine aldanmayın, hatta kendisine sorsanız tılsım, büyü gibi şeylere inanmadığını da söyleyebilir, ama gizlice o da bu işin içindedir. Çoğu boynunda figga denilen bir uğur tılsımı taşır, gümüş, kıymetli veya yarı kıymetli taşlardan imal edilen figgalar, bir el şeklindedir ve bizce ayıp sayılan bir parmak işaret bulunur ve şer etkileri def ettiği inanılır. Bahia'ya gittiğimde orada Mahatma Ghandhi Tereiro’su olarak anılan 5000 üyelik bir merkezin Pai do Santo'su (Azizlerin babası) ile görüşmem için referans almıştım, adının John Scott olması beni hayrette düşürmüştü, babası İskoçya'dan göç eden tipik bir İskoçyalı idi.

Sözlükte, bazı önemli loa ve orişaların listesi verilmiştir. Bunların arasında 7 orişa veya loa şefleri vardır (Yedi Afrikalı Kuvvet, veya Umbanda'da Yedi Manga) ve her birinin ibadetine ayrılmış haftanın bir günü vardır. Haftanın günlerini Latince’sini ve batı dilerindeki karşılığını elle alırsak. Pazar günü güneş günü, pazartesi ay günü, salı mars günü, çarşamba merkür günü, cuma venüs günü ve cumartesi satürn günüdür. Sunday (sun = güneş, day = gün), Monday, montag veya Lundi (moon veya luna = ay günü), Mardi (Mars günü) v.s. (Bu pagan dinlerinden kalma bir sistemdir ve ileri ki diğer bir yazımızda ezoterik astroloji altında ayrıntılı olarak açıklanacaktır) ve aynen Vudu'da da geçerlidir. Yani eğer güneşe tekabül eden Vudu tanrıyı bulursan, onun ibadet günü pazardır. Makumba'da güneş tanrısı Oşala olduğuna göre ibadet günü pazardır. İsa'nın da ibadet günü pazar olduğuna göre, o Oşala'nın karşılığıdır. Ayrıca, her önemli loa'nın kendine has rengi, dansı, tamtam ritmi, müziği, yemeği, rakamı, boncuğu, çağırma tilaveti, sembolü, fetişi, işareti, parfümü ve tütsüsü vardır. Kendine has aksesuarları vardır, bunlar kılıç veya mızrak gibi silahlar olabilir veya ayna, asa gibi simgesel eşyalar olabilir.

Pozesyon ve Loalar ile İletişim Kurma

Burada iyicene anlaşılması gereken bir husus vardır, Latin kökenli olanlar ne denli dünya zevk ve nimetlerine düşkünseler de, onlar için görünmeyen dünya ve bu dünya arasında ince bir çizgi vardır. Özellikle, Brezilyalılar kadar yaşam sevinci olan ve günü gününe yaşayan insanlar belki dünyada yoktur. Ancak bir ayakları sanki hep öbür dünyadadır. Bu gerçek, onların efsanelerle birlikte anı yaşamaları, belki de bütün zamanların en iyi filmlerinden biri olan "Siyah Orfe"de betimlenmişti. Vuducular, loa ve kendileri arasındaki bağların her zaman sürdüğünü inanırlar. Bu varlıkların da istediklerinde onlara göründükleri, ayrıca onları çağırabileceklerini inanırlar. Vudu inancında, Loaların insanlarla irtibat kurma ve insanların loalar ile irtibat kurma yöntemleri arasında rüya, fiziksel karşılaşma ve pozesiyon vardır.

Loaların Vuduistlerin rüyalarına girmeleri, onlara mesaj, nasihat, kehanetler iletmeleri sık sık rastlanır. Bu durumda rüya gerçek olarak kabul edildiği gibi, mesajlar ciddi alınır ve içeriğine harfi olarak uygulanır.

Loalarla bizzat yüz yüze gelme, fiziksel bir irtibat kurma ender bir olaydır. Bu fenomenler vizyon şeklinde olmadığında, insanlara görünmek suretiyle belirli bir amaç için bedenlendikleri söylenir. Bu konuda hikayeler ve söylentiler yaygındır. Örneğin, üstü başı perişan yaşlı ve topal bir adam köyde bir kapı çalar ve aç olduğunu söyler. Ona karşı iyi davranılırsa iyiliksever hemen mükafatlandırılır, aksi taktirde fena bir şekilde cezalandırılır, çünkü yaşlı adam aslında en önemli loalardan Legba'nın ta kendisidir.

Bu konuda Métraux şöyle der: ‘Ruhlar istedikleri zaman, bir bedeni kullanmadan fiziksel bir şekil alıp kendilerini gösterebilirler. Birkaç köylü 1935 yılında Marbial vadesini batıran korkunç sellerde, Ezili’yi gördüklerini yemin ettiler.”

Pozesiyon, "bedensiz" varlıkların insan bedenlerine girmeleri, nüfuz etmeleri ve bir süre kullanmaları anlamına gelir. Bunu obsesyon ile karıştırmamak gerekir zira bu biraz farklı anlamı olan psikolojik bir terimdir. Osmanlıca'da cin tasallûtu benzeri bir anlam taşar. Antropologlar Vudu'da yaygın olan bu olaya pozesyon demelerine rağmen, Vuducular bu terimi pek sevmezler. Gerekçelerini de şöyle açıklarlar, pozesyon şeytani, şer bir varlığın insan bedenini işgal etmesi anlamına gelir, oysa (çağırılan) loalar ulvi varlıklardır ve davet edilirler. Geçici bir süre için ayine katılanlarının bedenlerini kullanırlar. Bu açıdan vudu pozesyonunu trans veya fizik medyomluğuna benzetilmiştir. Dolayısıyla, Vudu geleneklerinde bedenlerini loalara ödünç verenlere hungan (at) denilir ve loalara binici denilir. Pozesyon veya "kabul" olayı Vudu'yu diğer sistemlerden farklı kılar. Şamanizm'de de bazı medyomik olaylar, dans ve tamtamlar bulunmasına rağmen, Vudu'nun farklı bir karakteri vardır. Pozesyon ağırlıklı oluşu, orgastik danslar sonucundan kendinden geçme, bu farklı oluşun bir parçası. Genelde gecenin geç saatlerine kadar devam eden bu danslarda bir veya birkaç kişi kriz geçirir ve transa girerr. Gelen varlığa göre sara nöbetindeki gibi yerde yuvarlanabilir, çığlıklar atıp sağa sola koşabilir, veya göz beyazları yuvarlanmış, yalpaya yalpaya yürüyebilir.

Bir süre sonra başka bir kişiliğe bürünür. Taraftarlar onu örneğin, gelen loaya göre, bir tahtta oturtabilirler, boynuna gerdanlıklar ve gelen loanun özelliklerine uygun çeşitli aksesuarlarla kuşatap onore edebilirler. Gelen yüksek bir loa ise, ona bir tanrı veya tanrıça muamelesi gösterilir. Bazen bir şov yapar, özellikler kendisi bir babaloa veya mamaloa ise. Alevlerin üzerinde yürür veya yanan korları elinde tutar. Eline aldığı kılıçları teneke gibi şekilden şekile büker, bedeninden şiş geçirir, bir veya birkaç şişe alkolü bir yudumda içer vs.. Eğer erkek bir loa kadın bedenine girmişse, sesi kalınlaşır, yüzü değişir ve gücü artar. Eğer dişi loa erkek bedenine girmişse sesi tizleşir, etek giyer ve örneğin yüzüne makyaj sürebilir. Loalar bazen aniden seyircilerin bedenlerine girdikleri de söylenir. Hatta elinde fotograf makineli bazı Amerikan turistlere dahi musalat oldukları, arkadaşlarının hayret dolu gözleri önünde kişiliklerinin ortandan kalktığı ve yerine bir süre için bir Afrikalı loa girdiği vakalar belgelenmiştir.

Vudu Pozesiyonu olayı konusunda Métraux şöyle der: “Pozesiyona tabi olan kişilerinin sayısı, hepsini histerik olarak sınıflandırılması için fazla büyüktür, yoksa Haiti’nin bütün nüfusunu akli dengesiz varsaymamız gerekir”. Yine aynı yazardan, “Transa girmiş kişi söz ve davranışları için hiç bir şekilde sorumlu değildir. Bir kişi olarak varlığı artık sona ermiştir. Kişi normal ortamlarda söylemeye cesaret edemeyeceği şeyleri söyleyebilir... Bu açıklamalar bazen şok edici oluyor ve herkesi tedirgin edebilir. Halk yadsıdıklarını gösterirler ve tanrıya susması için yalvarırlar...

“Vudu müritlerinin mistik trans konusunda açıklamaları basittir: Loa, herkesin içinde taşıdığı iki varlıktan biri olan “iyi büyük meleği” (gros bon ange) kovduktan sonra, kişinin beynine girer. Varlığın bu çıkarılışı, transın başlangıç aşamalarını belirleyen titreme ve sarsılmalara neden olur. İyi melek gider gitmez, pozesiyona tabi kişi bayılacakmış gibi tam bir boşluk hissi yaşar. Başı döner, bacakları titrer, bundan sonra sadece loanun gireceği bir kap değil, aynı zamanda onun aracı olur. Bundan böyle, artık onun davranış ve sözlerinde ifade edilen, onun kişiliği değil, söz konusu tanrınınkidir. Yüz ifadeleri, ses tonu ve karakteri içine giren tanrıya ait olacaktır.”

Loalar kişisel nasihat verebilirler veya kehanette bulunabilirler, dileklerin yerine getirilmesi için gerekli hediye ve adakları belirlerler. Bu arada puro ve içki içebilirler, (sevmeyenler de var) açık fıkralar bile söylemeleri mümkündür ve tipiktir. Hokkabazlık yapan, türlü kaba şakalar yapan loaların sayısı da az değildir, bu özellikle gedeler için geçerlidir.

Loa işini bitirdikten sonra, kişinin bedenini terk eder, genelde kişi kendine geldiğinde şaşkın davranır ve aradaki zaman zarfında olup bitenlerden habersiz olduğunu söyler. Bir pozesyon birkaç saniye veya bir iki gün sürebilir, ancak hemen hemen her zaman süresi merkezdeki faaliyetler ile birlikte başlayıp bitiminden önce sona erer.

"Vudu Ateşi" kitabı olayı şöyle betimliyor: "Pozesyon bittiği zaman, pozesyona tabi kişi normal günlük kişiliğine dönüşür ve ona karşı tamamıyla öyle davranılır. Bedenine büyük bir loa girdi diye kimseye özel muamele gösterilmez veya onore edilmez."(8)

alıntıdır....
 

mavişpery

Kayıtlı Üye
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
108
Tepkime puanı
4
bu konuya ilk yorum yapan benim:) ama açtığınız konuyu okumadım bile çünki okunucak gibi değil:D çok uzun kim görse kaçar gider.. bir de merak ediyorum acaba bu paylaştıklarının hepsini okudun mu ??
 

yohauns

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
73
Tepkime puanı
1
tabiki okudum voodoo yu anlamak için bilgi lazım değilmi sıkılmadan okumak iidir
 

GrizzlyBear

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2008
Mesajlar
198
Tepkime puanı
17
Yaş
33
Konum
İstanbul
Bir cümle vardı ki, bunu bütün inanışlar için söylemek mümkün.

Vudu ile ilgili çok şey söylenmiş, çok atıp tutturan olmuştur. Ancak doğruyu eğriden ayırmak için her şeyde olduğu gibi sağlam bilgiler gerekir.


Gerçek manada kimse araştırmıyor, internetten iki bilgi alıp ''Ben tamamım.'' mantelitesine kapılarak inanışlar üzerinde hak iddaa ediyor. Bu ne yazık ki hem ülkemizde, hem de bütün ülkelerde görülen bir durumdur.

2 defa Türkiye dışında gerçekleştirilen Vodou (asıl telaffuzu bu şekildedir) seramonisine katılma şansım olmuştu. Birisinde Houngan Asogwe (Yüksek Rahip diye nitelendirebileceğimiz kişi) Baron Samedi tarafından gönüllü şekilde ele geçirilmiş ve kişilere ölüm korkularını aşmaları için hem şifalandırma yapmış, hem de bilgiler vermişti. Diğeri ise 1. seviye inisiyasyon töreniydi. Her biri birbirinden mistik ve ürkütücü atmosferde yapılmış olsa da, hiçbirinde korkudan eser yoktu.

Bu arada ben de bu yazıyı okumanızı öneririm. Hoş bir dille anlatılmış ve bir solukta okunabilecek bir yazı, şayet ben öyle yaptım. Disiplini derinlemesine anlatmıyor ve genel bilgiler veriyor, ama güzel yanı Vodou'nun bebeklere iğne batırmaktan ibaret karanlık bir disiplin olmadığını anlatmış ve insanları aydınlatıyor olması. Şu zamanlarda Vodou diyince sadece kara büyü anlayan gariplerimin akıllarını bir nebze başlarına devşirmeleri için iyi bir yol.
 

Kar

Elit Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
637
Tepkime puanı
97
Yazıyı ilgiyle okudum.Teşekkür ederim.Vodou'yla ilgili okuduğum engüzel açıklamalı yazıydı.Çok dikkat çekici yerleri var,benim inancımdaki Hızır kişiliğinin,vodou 'da da olması bana çok ilginç geldi.Ortak yön çok...
 

yohauns

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
73
Tepkime puanı
1
yorumlar için teşekkürler GrizzlyBear sölediğin gibi akıcı ve derinlemesine bir disipilin söz konusu değil genelde bazı insanlar yazılar uzun diye okumayı zor buluyor halbuki içinde bilgilerin farkında bile değiller tekrar teşekkürler.

-yohauns
 

kristalangel

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Haz 2011
Mesajlar
184
Tepkime puanı
26
Konum
Mersin
İş
Profesyonel Ä°ÅŸsiz
Adam bu kadar şey keşfedip,insanlarla paylaşıyor bense okumaya bile üşeniyorum . Hayat işte.
 

omg

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Mar 2013
Mesajlar
63
Tepkime puanı
3
bu büyüyü bana bir arkadaşım yaptı ama içinde kısırdöngü var ,büyüyü yaparken kurtulmaya yönelik çabalarım var,bu voodoo büyüsünü yaparken benim tüm çabalarıma rağmen büyüyü ona döndüremediğimi de kurgulamış ben bundan çok eminim kısırdöngüden kurtulmanın yolunu nasıl bulurum ?acil yardım s.o.s ben bu mesajın da büyünün bir parçası olduğunu biliyorum
 

Peribiri

Kayıtlı Üye
Katılım
8 Tem 2017
Mesajlar
54
Tepkime puanı
16
Sevgili "enjoylife" açtığınız konu ve konulara verdiğiniz garip cevaplar ilgimi çekti paranoya yaptığınızı düşünüyorum. Garip şeyler yazıyorsunuz... Umarım iyi olursunuz.
 
Üst