Pocahontas
Kayıtlı Üye

Edessa Mezar Kitabe Ve Mozaiklerine Göre* Urfa Paganlarında Ahiret İnancı
Dr. Şükran YAŞAR
SOSYAL Bİ Lİ MLER Y l:2003 Cilt:1 Say :1 Celal Bayar Üniversitesi S.B.E. MANİSA
Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Manisa
http://www.bayar.edu.tr/~sosyal/dergi/dergi1/EdessaMezar.pdf?ref=beyazmp3.com
ÖZET
Urfa ve çevresinde paganist dönemden kalma çok sayıda mağara ve kule mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarlarda bulunan kitabe ve mozaiklerde, ölüm, ölüye saygı ve ahiret hayatıyla ilgili bilgiler yer almaktadır. Bu bilgilerden hareketle, Urfa paganlarının ahiret inançlar ortaya konmuştur.
I. Giriş
Urfa paganlarının ölüm, ölüye saygı ve ahiret inancı hakkındaki düşünceleri ve uygulamalar konusunun daha iyi anlaşılabilmesi için, öncelikle bu insanların ve ritüellerinin kaynağı olan dinî yapıyı kısaca ele alalım:
Urfa paganizminde üç ana külte inan olduğunu görüyoruz. Bunlar Yıldız-Gezegen, Nabu-Bel ve Atargatis kültüdür. Şimdi bunlar hakkında kısaca bilgi verelim.
Hiristiyanlık öncesi dönemde Urfa dininin en göze çarpan unsuru Asur- Babil yıldız gezegen kültüdür. Bu inanç sistemi yıldızlar ve yedi gezegen (Güneş, Ay, Jüpiter, Venüs, Merkür, Satürn ve Mars) etrafında şekillenmiştir. Bu inancın bir sonucu olarak astrolojik gözlem ve kehanetler oldukça gelişmiş durumdaydı.
Yıldız ve gezegenlerin ilahî varlıklar olarak insanlarla Yüce Tanrı /tanrılar arasında aracı varlıklar olduklarına ve bunların insanların kaderlerini etkilediklerine inanılmaktaydı.
Yıldız ve gezegen kültü bağlamında Ay ve Güne tapıcılığı da önemli bir yer tutmaktadır. Julian Hitabesi'nde Urfa, "Ebediyyen Güneşe kutsal olan bir yer" olarak tanımlanmaktadır. Urfa halk Güneş kültünü öylesine benimsemiştir ki, şehrin güneyinde bulunan ana kapıya “Bethşeme” adın vermişti. Urfa'daki Ay ve Güneş kültünün varlığından Addai şu şekilde bahsetmektedir:
" Bu şehrin Tanrı 'ya karşı çıkan putperestlikle dolup taştığını görüyorum.
Önünde eğildiğiniz bu Nebo, ellerinizle biçim verdiğiniz bu put kim, tanzim ettiğiniz Bel kim? Bakın, aranızda komşularınız gibi Beth Nikal'e, Mabboglular gibi Tar'atha'ya, Araplar gibi Kartal'a, size benzeyen bakalar gibi Güneş ve Ay'a tapınanlar va. Güneş ve
Ay'ın veya parlak yıldızların ışıkları sizi doğru yoldan saptırmasın;
Zira yaratılan şeylere tapan kişi, Yüce Tanrı huzurunda lanetlenir."
Urfa paganizminin diğer unsurlarından olan Nabu ve Bel ise Urfalı paganların inandıkları tanrısal varlıklar n en önemlilerindendir. Tanrı Bel'in oğlu olduğu düşünülen Nabu, Babil hikmet ve kader tanrısıdır. O'nun yazının mucidi olduğuna ve Yüce Tanrı ile insanlar arasında aracılık yaptığına inanılırdı . Ayrıca O'nun hayat veren bir Tanrı olduğuna ve ölüleri dirilttiğine de inanılırdı. Bel ise gezegenlerin ve yıldızların efendisi, dünyayı yöneten güç olarak düşünülürdü.
Urfa paganizmiyle ilgili bilgi veren Addaî ve Bardaysan Urfa'da Tar'atakültünün varlığından da bahsetmektedirler. Bardaysan, Kral Abgar'ın Hıristiyan olduktan sonra bu kültün ritüellerinden biri olan erkeklerin kendilerini hadım etmelerini yasakladığını söylemektedir. Tar'ata (Atargatis) verimlilik ve üretkenlik tanrıçası olarak kabul görmüştür. Atargatis kültünün en önemli özelliklerinden birisi ise bu tanrıçanın su kültüyle ilişkili olarak görülmesidir.
Bunlardan başka Urfalı paganlar, tanrılar panteonun da Araplar gibi "Kartal"a da yer vermekteydiler. Julian' n Hitabesi'nden Urfalıların Manimus ve Azizos'u da bildiklerini ve kabul ettiklerini anlamaktayız. Urfa'nın paganist dinî yapısını bu şekilde kısaca özetledikten sonra, şimdi de ölüye saygı ve ahiret inancını ele alalım.
II. Ölüye Saygı ve Ahiret inancı
Hıristiyanlık öncesi pagan Urfa’sında ölüme bakış ve ölüm merasimi de doğal olarak bu inançlar çevresinde gelişmişti. Urfa'nın pagan dönemine ait mezar kitabelerinden paganist Urfalıların ölüm sonrası yaşama inandıkları anlaşılmaktadır. Bu kitabelerin bir kısmında "Ebediyet Evi" olarak adlandırılan kabirlerin tanrıların gözetiminde olduğu ve bunlara zarar verenlerin Tanrı /tanrılar tarafından lanetlenip cezalandırılacağı yazılıdır.
Kule ve mağara mezarlarında günümüze kadar gelen bu kitabelerde, ahiret inancına işaret eden ifadelerin yanı sıra, ölüye ve kabrine kar saygılı olunması da istenmektedir. Örneğin M.S. 73 yılına tarihlenen Serrin'de bir kule mezarda bulunan kitabede şunlar yazılıdır. :
“... Her kim gelip şükranlarını sunarsa, Tanrı onu kutsasın! Her kim (bu mezara) zarar verirse, mezarı olmasın ve çocuklar gözlerini görmez yapsın!...”.
Yine Urfa/Birecik Kalesinde bulunan ve M.S. 6 yılına tarihlenen bir başka mezar kitabesinde
"...Bu mezara gelip iyi dileklerini sunan herkesi tanrılar kutsasın!"
ibarelerini görmekteyiz. Hiç şüphesiz "Ölüye ve kabrine karşı saygılı olmayı" belirten kitabeler sadece bunlardan ibaret değildir. Biz burada bazı örnekler vererek konuya dikkat çekmek ve bir tespit yapmak istedik. Şunu da hemen ifade edelim ki, ölüye ve kabre saygı bu bölgenin genel karakteristik özelliğidir. Tüm Mezopotamya ve Suriye'de bu anlayışın örneklerine bolca rastlamaktayız.
Beth'Ulmo = Sonsuzluk evi diye adlandırılan bu kabirlerdeki kitabe metinlerinde, kabre ve ölüye karşı saygılı davranılmasının istemi yanında, ahiret hayatına olan inanç da açıkça belirtilir. Örneğin Urfa'da Kırık Mağara'da bulunan bir kitabede şu satırlara rastlıyoruz: “ Ben, Barsumanın kızı Gayyu, bu mezar kendim için yaptım. Sonradan buraya gelenler lahitten kemiklerimi alıp başka yere taşımasınlar. Her kim kemiklerimi bulunduklar yerden oynatırsa, ahiret
hayatını görmesin ve Mor Alaho tarafından lanetlensin."
Yine 1956 yılında Segal tarafından Urfa'nın kuzey batısında şehitlik Mahallesinde bulunan ve bazı parçalar İstanbul St.İrene'de muhafaza edilen bir mezar kitabesinde de ahiret inancı açıkça belirtilir:
“...(Onun) evlatlarının acısını hafifleten ve acılar için yas
tutan her kim olursa, diğer dünyadaki hayat mutlu olsun".
Bu örnekleri çoğaltmanın anlam yoktur. Açık bir şekilde Urfa paganlarının ahirete inandıklar görülmektedir. Burada üzerinde durulması gereken soru şudur: Urfa paganları ahiret hayatına inandıklarına göre, bunun "Yeniden diriliş"le olacağı kaçınılmazdır. Peki, bu diriliş "hem bedenen, hem de ruhen mi olacaktır? Yoksa, sadece ruhen mi gerçekleşecektir?" Bu konuda kitabe ve mozaiklerde açık bir ifadeye maalesef rastlanmamaktadır. Bu konuda tek dayanağımız Urfalı Bardaysan'dır.
Bardaysanın bedenin yeniden doğuşu fikrini reddettiğini, ama ruhun ölümsüzlüğünü kabul etti ini biliyoruz. Elkesaiye inananlar gibi o da bedenin saf olmadığını ve bu nedenle Tanrı tarafından yeniden yaratılmayacağına inanır.
Bardaysana göre ruh, kendi orijinine yolculuğunda gezegenleri geçer ve sonunda göksel düşünün, ruhun orijini ile son bulunmasının, yaşamını anasının rahmine dönüşünün kutlandığı Gelin/Düğün Odasına girer. Bu fikir iki kabartmada da görülebilir. Bu Segal in kucaklaşan çift adını verdiği iki kabartmadır. Birbirlerinin benzeri olan bu kabartmalar mezardaki bir oyu u süslemek için kullanılmıştır. Her ikisinde de kadın figürünün alt giyinik üstü çıplaktır ve tamamen çıplak bir erkek figürüyle sarılmış, öpüşüyor gibi bir görüntü vardır. Cenaze sanatında bunun bir benzeri yok gibidir. Her iki kabartma da bedenden özgür ve bütün dünyevî isteklerinden kurtulmuş çıplak ruh fikrini ifade eder. Ruhun göksel orijinine dönüşü gezegenlerin aracılığıyla yapılan bir yolculuktur. Yolculuğun sonunda ruh tamamen boşaltılır, peri gibi olur, çıplaktır ve sonunda sonsuz huzuru bulur.
Bu düşünceden hareketle Drijvers’e göre bir ceset için saygının, bedenin yeniden doğuşuna inan ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu sadece bir ailenin yaşayan ve ölmüş olan üyeleri arasındaki dayanışma/bağlılıkla ilgilidir. Mezar, ya ayanlar n ölenlerle birleştiği bir yer olup, görsel ve yaz sal ifadelerin, onların arasındaki bağı temsil ettiği, ölülerin bedenleri ve resimleri ile var olduğu mekanlardır. Bu bağlar, ölüyü yerinden kımıldatarak kıran kişi, yaşayanların ve ölülerin toplumundan dışlanacaktır. Çünkü ölümden sonra hiç kimse onun gözlerine/üzerine toprak atmayacak ve ona hiçbir yakılma/defin yeri verilmeyecektir ki, bu da onun tamamen insan zihninden/hatırasından silinmesi demektir.
Mezar kitabelerinin yanısıra ahiret hayatını vurgulayan bir diğer delil de, mağara mezarlarda bulunan mozaiklerdir. Bunların en ünlüleri Phoenix (Zümrüd-ü Anka) ve Orpheus mozaikleridir. Ölümden sonraki hayata inanmak veya inanmamak ölüme karşı genel tavırlar, dinî dışavurumun farklı bir yönüdür. Doğal olarak cenaze sanatı da bu inançlarla ilgilidir. Segal’e göre, Orpheus Mozaiği ismini taşıyan Orpheus kültünün belirleyici özelliklerini taşıması nedeniyle Roma’nın doğu eyaletlerinde yaygın olan bu kültün Urfa da da var olduğunun bir işaretiydi. Onun yayılması gizlerinin çekicili inden, insanların öbür dünyada mükafatlandırılacağına ilişkin öğretisinden ve özellikle duygusal ve toplumsal bir huzursuzluk çağında insanlara verdiği güven ve emniyetten kaynaklanmaktaydı. Ona göre Orpheus Mozaiği Edessa da bazı insanların geleneksel ve ahlâksal çileciliği önemseyen bu külte inandıklarını gösterir.