aris
Kayıtlı Üye
- Katılım
- 3 Tem 2008
- Mesajlar
- 660
- Tepkime puanı
- 143
TÜM DÜNYALAR – ŞAMATİ 82
Tüm dünyalar birçok seviyeleriyle birlikte sadece oradan ışığı alan ruhlar için var olmaktadır. Bir kural vardır; “Edinilmeyen bir şeye isim verilmez,” çünkü isim edinilmiş demektir. Dolayısıyla, tüm isimler, ünvanlar ve rakamlar sadece onları edinenlere göre verilir.
Kabalistler üç ana kategori ayırımı yapmışlardır:
1. Yaratan’ın öz varlığı (Atzmuto), ve bundan asla bahsetmeyiz zira edinilmesi mümkün değildir. Bizlerin araştırmaya başladığı yer “Yaratılışın Düşüncesi”dir. Bu aşamada bizler sadece potansiyelde var olmaktayız, Yaratan’ın düşüncesinde, düşünceyi harekete geçirmeden önceki andan itibaren. “Sonuç ilk düşünceden tayin edilir,” zira istenilen sonuca ulaşmak için bir hareket gereklidir.
2. Yaratılışın düşüncesine “Sonsuzluk Dünyası (Olam Eyn Sof)” denir ve burada Yaratan ile yaratılanlar arasındaki bağ, O’nun yaratılanlara (ruhlara) “iyilik ve mutluluk ihsan etme” isteğiyle gerçekleşir. Bizler bunun dışında Yaratan ile hiç bir bağ edinmeyiz ve dolayısıyla başka bir şeyden bahsetmemiz de mümkün değildir.
3. Adam Kadmon, Atziluti Beriya, Yetzira ve Assiya dünyaları.
Dünyalarda incelenen ve edinilen her şey sadece ruhlar açısından olduğu için, dünyalar içinde aslında bir şey diyemeyiz. Dolayısıyla kendi içlerinde tümüyle anlaşılmaz durumdadırlar ve Atzmuto ile ilişkilidir. Ruhlar dünyalar tarafından muhafaza edilir. Dünyalar, ruhların dünyaları algılayışlarına göre tanımlanırlar.
Üst Işık’tan bahsettiğimiz zaman, direkt olarak aynı anda 2 kategoriyi ima etmekteyiz, alan (ruh) ve alınanı (edinilen) bir olarak değerlendiririz, şöyle ki alanın alınanı nasıl hissettiğini. Ancak her biri ayrı olarak Sonsuzluk tanımı içerisinde yer almazlar: edinilene Atzmuto denir, edinene de ruh, şöyle ki “yoktan var edilen” zevk alma arzusu.
Tüm dünyalar kendi içlerinde basit değişmeyen bütünlük olarak tanımlanırlar. Şöyle yazar: “Ben, Yaratan’ınız asla değişmem,” bu şu demektir ki Yaratan’ın kendisinde, parçalar ya da Sefirot olarak hiç bir değişiklik yoktur. İsim verdiğimiz hiç bir şey Atzmuto ile ilişkili değildir, sadece Üst Işığı edinen ruhlar tarafından algılanandır.
Yaratan bizlere Kendisinden kaynaklanan mutluluğu “O’nun yaratılanları mutlu etme arzusu” olarak edinmemizi ve anlamamızı istemektedir. Dolayısıyla bizlere öyle duyular verdi ki algılanan Üst Işık’ta birçok ayırt edilebilen hisler yaşayalım. Ortak paylaşılan duyu organımıza “mutlu olma/zevk alma arzusu” denir. Birçok kısım ve ayrıntı ayırımı yapabiliriz, algılanan ışıkta inişler ve çıkışlar.
Arzunun bilinç olma noktasından itibaren, kişi algıladığını tanımlama yeteneğini edinir. Bu Üst Işık ile arzu arasındaki ilişkinin oluşmasıdır, Or (Işık) ve Kli (Kab). Kli’nin dışındaki ışık hiç bir zaman algılanmaz çünkü edinen bir kab olmadan ışık hala Yaratan’ın özünü ima etmektedir, Atzmuto ve bundan bahsetmek kesinlikle yasaktır çünkü incelenemez. Peki, edinemediğimiz bir şeyden nasıl bahsedebiliriz?
Sonuç itibariyle, manevi Işık ve Kli hala düşünce içerisinde iken, bu koşula Sonsuzluk Dünyası denir. Tzimtzum Alef’den (1. Kısıtlama) önce bu duruma Şoreş (Kök) adı verilir, yani harekete dönüşecek olan potansiyel düşünce.
Tzimtzum Aleph (TA) ile Assiya Dünyası arasında birçok dünya vardır ve düşüncede var olan ve TA’dan önceki yerdede birçok kısım mevcuttur. İleride kişi bunları edinir ve gerçek anlamıyla tüm bu parçaları ve hareketleri birçok ayrıntılarıyla hisseder.
Yaratan bize yardım ediyor, iyileştiriyor, kötülükten arındırıyor veya bizlere hediye veriyor dediğimiz zaman, aşağıdaki iki kategoriden bahsetmekteyiz:
1. Atzmuto olarak tanımlanan Yaratan ve bununla ilgili bir tek kelime bile dile getirmek yasaktır; ve
2. Yaratan’dan yansıyan ve Kli’ye, zevk alma arzusuna, yayılarak dolduran ışık. Buna sonsuzluk denir, Yaratan’ın insana mutluluk verme arzusu, aralarındaki iletişim noktası. İhsan etme arzusu Yaratan’dan alma arzusuna ulaşan ışık olarak tanımlanır, yani yayılan ışığı alan.
Sonsuzluk adı verilen bu Işık alan Kli’ye birçok gizleyen filtreden geçerek ışığın etkisini ve gücünü azaltarak gelir. Dolayısıyla, tüm edinimler ve değişimler sadece ışığı alanda olur, yani alınanı hissedebilme hassasiyetine göre.
Dünyalara verilen tüm tanım ve isimler sadece kişinin algısına göredir. Kendi başlarına sadece “potansiyelde varmış” gibi tanımlanırlar ve sadece ışığı alanın hislerinde gerçek olarak hissedilebilirler.
Edinen ve dinilen beraber olarak ortaya çıkarlar. Elbette ki, edinilen formunu sadece edinene göre alabilir. Edinilenin ne form alacağı henüz edinenin hislerinde ifşa olmadan asla bilinemez. Dolayısıyla, kişi ne Atzmuto’yu anlayabiliyor ne de hissedebiliyor ise, o zaman algılarımızın dışında olan bir gerçekten ve formlardan nasıl bahsedebiliriz ki?
Bu yüzden, sadece ışığın hislerimizde yansıdığı kadarıyla konuşabiliriz. Böylelikle, bir masa duyularımızda katı bir obje olarak hissedilir, ya da gördüğümüz kadarıyla belli boyutları olan bir cisim olarak. Bu başka duyu organları olan bir varlık tarafından benzer şekilde hissedilecek anlamına gelmez, örneğin bir melek tarafından. Elbette ki onun masayı algılayışı bizden çok farklı olacaktır. Bir meleğin duyu organlarıyla ilgili hiç bir bilgimiz olmadığından bir masayı nasıl algılayacağını kesinlikle bilemeyiz.
Dolayısıyla, tıpkı Yaratan’ın özünü edinemediğimiz gibi, Yaratan’ın açısından dünyanın formları ile ilgili konuşmamız mümkün değildir. Sadece bizler üst dünyaları hislerimizde edinebiliriz çünkü O’nun arzusu böyle.
Işığın edinilmesi sadece Kli’de olan değişikliklere bağlıdır, yani duyularımızda. Her şeyi ölçüp tahmin edebilmemiz sadece duyu organlarımıza bağımlı olarak yapılır.
Eğer birçok insan manevi bir cisme bakacak olursa, herkes kendisine özel bir şekilde algılar. Eğer bu manevi cisim birisine göre değişir ise, bu sadece kişinin içinde bulunduğu halde bir değişiklik olduğu içindir. Buna karşılık olarak, her defasında aynı cismi farklı formlarda algılar. Bunun nedeni ışığın saf ve formsuz olduğundandır, ancak tüm formlar kişinin algılarıyla tayin edilir.
alıntı
Tüm dünyalar birçok seviyeleriyle birlikte sadece oradan ışığı alan ruhlar için var olmaktadır. Bir kural vardır; “Edinilmeyen bir şeye isim verilmez,” çünkü isim edinilmiş demektir. Dolayısıyla, tüm isimler, ünvanlar ve rakamlar sadece onları edinenlere göre verilir.
Kabalistler üç ana kategori ayırımı yapmışlardır:
1. Yaratan’ın öz varlığı (Atzmuto), ve bundan asla bahsetmeyiz zira edinilmesi mümkün değildir. Bizlerin araştırmaya başladığı yer “Yaratılışın Düşüncesi”dir. Bu aşamada bizler sadece potansiyelde var olmaktayız, Yaratan’ın düşüncesinde, düşünceyi harekete geçirmeden önceki andan itibaren. “Sonuç ilk düşünceden tayin edilir,” zira istenilen sonuca ulaşmak için bir hareket gereklidir.
2. Yaratılışın düşüncesine “Sonsuzluk Dünyası (Olam Eyn Sof)” denir ve burada Yaratan ile yaratılanlar arasındaki bağ, O’nun yaratılanlara (ruhlara) “iyilik ve mutluluk ihsan etme” isteğiyle gerçekleşir. Bizler bunun dışında Yaratan ile hiç bir bağ edinmeyiz ve dolayısıyla başka bir şeyden bahsetmemiz de mümkün değildir.
3. Adam Kadmon, Atziluti Beriya, Yetzira ve Assiya dünyaları.
Dünyalarda incelenen ve edinilen her şey sadece ruhlar açısından olduğu için, dünyalar içinde aslında bir şey diyemeyiz. Dolayısıyla kendi içlerinde tümüyle anlaşılmaz durumdadırlar ve Atzmuto ile ilişkilidir. Ruhlar dünyalar tarafından muhafaza edilir. Dünyalar, ruhların dünyaları algılayışlarına göre tanımlanırlar.
Üst Işık’tan bahsettiğimiz zaman, direkt olarak aynı anda 2 kategoriyi ima etmekteyiz, alan (ruh) ve alınanı (edinilen) bir olarak değerlendiririz, şöyle ki alanın alınanı nasıl hissettiğini. Ancak her biri ayrı olarak Sonsuzluk tanımı içerisinde yer almazlar: edinilene Atzmuto denir, edinene de ruh, şöyle ki “yoktan var edilen” zevk alma arzusu.
Tüm dünyalar kendi içlerinde basit değişmeyen bütünlük olarak tanımlanırlar. Şöyle yazar: “Ben, Yaratan’ınız asla değişmem,” bu şu demektir ki Yaratan’ın kendisinde, parçalar ya da Sefirot olarak hiç bir değişiklik yoktur. İsim verdiğimiz hiç bir şey Atzmuto ile ilişkili değildir, sadece Üst Işığı edinen ruhlar tarafından algılanandır.
Yaratan bizlere Kendisinden kaynaklanan mutluluğu “O’nun yaratılanları mutlu etme arzusu” olarak edinmemizi ve anlamamızı istemektedir. Dolayısıyla bizlere öyle duyular verdi ki algılanan Üst Işık’ta birçok ayırt edilebilen hisler yaşayalım. Ortak paylaşılan duyu organımıza “mutlu olma/zevk alma arzusu” denir. Birçok kısım ve ayrıntı ayırımı yapabiliriz, algılanan ışıkta inişler ve çıkışlar.
Arzunun bilinç olma noktasından itibaren, kişi algıladığını tanımlama yeteneğini edinir. Bu Üst Işık ile arzu arasındaki ilişkinin oluşmasıdır, Or (Işık) ve Kli (Kab). Kli’nin dışındaki ışık hiç bir zaman algılanmaz çünkü edinen bir kab olmadan ışık hala Yaratan’ın özünü ima etmektedir, Atzmuto ve bundan bahsetmek kesinlikle yasaktır çünkü incelenemez. Peki, edinemediğimiz bir şeyden nasıl bahsedebiliriz?
Sonuç itibariyle, manevi Işık ve Kli hala düşünce içerisinde iken, bu koşula Sonsuzluk Dünyası denir. Tzimtzum Alef’den (1. Kısıtlama) önce bu duruma Şoreş (Kök) adı verilir, yani harekete dönüşecek olan potansiyel düşünce.
Tzimtzum Aleph (TA) ile Assiya Dünyası arasında birçok dünya vardır ve düşüncede var olan ve TA’dan önceki yerdede birçok kısım mevcuttur. İleride kişi bunları edinir ve gerçek anlamıyla tüm bu parçaları ve hareketleri birçok ayrıntılarıyla hisseder.
Yaratan bize yardım ediyor, iyileştiriyor, kötülükten arındırıyor veya bizlere hediye veriyor dediğimiz zaman, aşağıdaki iki kategoriden bahsetmekteyiz:
1. Atzmuto olarak tanımlanan Yaratan ve bununla ilgili bir tek kelime bile dile getirmek yasaktır; ve
2. Yaratan’dan yansıyan ve Kli’ye, zevk alma arzusuna, yayılarak dolduran ışık. Buna sonsuzluk denir, Yaratan’ın insana mutluluk verme arzusu, aralarındaki iletişim noktası. İhsan etme arzusu Yaratan’dan alma arzusuna ulaşan ışık olarak tanımlanır, yani yayılan ışığı alan.
Sonsuzluk adı verilen bu Işık alan Kli’ye birçok gizleyen filtreden geçerek ışığın etkisini ve gücünü azaltarak gelir. Dolayısıyla, tüm edinimler ve değişimler sadece ışığı alanda olur, yani alınanı hissedebilme hassasiyetine göre.
Dünyalara verilen tüm tanım ve isimler sadece kişinin algısına göredir. Kendi başlarına sadece “potansiyelde varmış” gibi tanımlanırlar ve sadece ışığı alanın hislerinde gerçek olarak hissedilebilirler.
Edinen ve dinilen beraber olarak ortaya çıkarlar. Elbette ki, edinilen formunu sadece edinene göre alabilir. Edinilenin ne form alacağı henüz edinenin hislerinde ifşa olmadan asla bilinemez. Dolayısıyla, kişi ne Atzmuto’yu anlayabiliyor ne de hissedebiliyor ise, o zaman algılarımızın dışında olan bir gerçekten ve formlardan nasıl bahsedebiliriz ki?
Bu yüzden, sadece ışığın hislerimizde yansıdığı kadarıyla konuşabiliriz. Böylelikle, bir masa duyularımızda katı bir obje olarak hissedilir, ya da gördüğümüz kadarıyla belli boyutları olan bir cisim olarak. Bu başka duyu organları olan bir varlık tarafından benzer şekilde hissedilecek anlamına gelmez, örneğin bir melek tarafından. Elbette ki onun masayı algılayışı bizden çok farklı olacaktır. Bir meleğin duyu organlarıyla ilgili hiç bir bilgimiz olmadığından bir masayı nasıl algılayacağını kesinlikle bilemeyiz.
Dolayısıyla, tıpkı Yaratan’ın özünü edinemediğimiz gibi, Yaratan’ın açısından dünyanın formları ile ilgili konuşmamız mümkün değildir. Sadece bizler üst dünyaları hislerimizde edinebiliriz çünkü O’nun arzusu böyle.
Işığın edinilmesi sadece Kli’de olan değişikliklere bağlıdır, yani duyularımızda. Her şeyi ölçüp tahmin edebilmemiz sadece duyu organlarımıza bağımlı olarak yapılır.
Eğer birçok insan manevi bir cisme bakacak olursa, herkes kendisine özel bir şekilde algılar. Eğer bu manevi cisim birisine göre değişir ise, bu sadece kişinin içinde bulunduğu halde bir değişiklik olduğu içindir. Buna karşılık olarak, her defasında aynı cismi farklı formlarda algılar. Bunun nedeni ışığın saf ve formsuz olduğundandır, ancak tüm formlar kişinin algılarıyla tayin edilir.
alıntı