Tanrılık ve Yaratma Üzerine

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Oturup ilham gelmesini bekledim bütün gün. İçime bir ışık doğsa da bir aydınlanma yaşasam fena olmazdı hani. Fazla fazla enerji vardı içimde, yatayım geçer dedim uyku tutmadı. Bazen olur öyle dedim içimden. Aslında uzun zamandır kafamı kurcalayan bir mesele vardı. Tanrılık ve kader üzerine. Bu zamana kadar bu konularda okuduğum kitapların sözlerin haddi hesabı yoktu ama nedense hiçbiri hayatıma sihirli dokunuş yapmamıştı.

Düşündüm ben de nerede eksiğim var diye. Kendinden habersiz bir yaratıcı mıydım, yoksa kendini prens sanan bir dilenci mi? Varlık ile yokluk arasında sıkışmış kalmıştım. Ne varlık dünyası tatmin ediyordu ne yokluk. Varlığın sunduğu küçük hazlar, yokluğun sunduğu donuk sessizlik kendi içinde tamamdı ama benim canlı, yaşayan, şarkı söyleyen bir sessizliğe, dinamik durağanlığa, tanrısal sükunete ihtiyacım vardı.

Ya gerçekten çok kompleks mekanizmaların, rüyaların içinde kendimi unutmayı seçmiş, kalabalıklarda kaybolmayı isteyen bir tanrıydım ve kendi kendimle oyun oynuyordum; çünkü bana kalırsa tanrının merak edebileceği tek şey tanrı olmadığında neler olacağıdır bir nevi kendini aradan çekip gözlemci olarak devam etmek gibi, yahut da tanrının yaratmış olduğu herhangi bir insandım. Ama cennet de cehennem de benim için soyut kavramlardı her türlü. Ben şimdi burada ne olduğuyla ilgiliydim daha çok. Genel olarak haleti ruhiyem cehenneme yakındı, arada mutlu anlarım olsa da insanoğlunun en derin dürtülerinden biri olan kontrol ihtiyacı sürekli kendini öne sürüp durdu, sürekli mutlu bile olsam mutluluğu da mutsuzluğu da kontrol edebilmeyi seçerdim.

Eskiden bir yerde okumuştum, bir melek parmağını dokunduğu her şeyi altına çevirebilme gücüne sahip. Fakat insanların hepsinin açgözlü olduğunu da bilir yine de bir umut içinde hırs olmayan bir insan bulurum diye düşünerek dünyaya gelir. Yol kenarında bir dilenciye rastlar, taşları altına çevirebilirim, benden ne kadar altın istersen sana vereceğim der. Dilenci önce inanmaz fakat sonra yerden bir taş alıp haydi çevir der. Bunu yapabildiğini gören bütün insanlar altın talep eder ve melek para hırsı olmayan bir kişi bile bulamadığı için üzgündür. Umutsuzluk içinde başka bir yöreye gider. Orada bir yolcuya rastlar ve yolcu kendisinden karşıdaki taştan tepeyi işaret ederek onu altına çevirmesini ister, melek de yapar. Bunu gören sadece bir kişi vardır ve kendisi yerinden bile kıpırdamaz, üzgün görünüyordur hatta. Melek ona da sorar, senin için de yapmamı ister misin? Sana istediğin kadar altın verebilirim böyle mutsuz oturma der. İçinden de sonunda para hırsı olmayan birini bulduğunu düşünerek sevinmektedir. Adamın cevabı ise ben altınını istemiyorum parmağını istiyorum, olur.

Bu hikaye beni hep düşündürmüştür. Her insanın içindeki temel dürtüden bahseder çünkü. Tanrıya sürekli dua edip bir şeyler isteriz; fakat aslında derin düşündüyseniz gerçekte istediğimiz yaratma gücüdür. “Burada olaylara tâbi olan, yarın cehennemde tabii olarak meydana gelen olaylarla azâptadır! Burada olaylara yön çizebilen , yarın cennettedir! “ diyor bir usta. Şimdi ben dediğim bir bilinç varlık ise ve aslında her şey Bir ise benim varlığım O’nun varlığı ile BİRdir. Buna bazen iman ederim bazen de bunun böyleliğini bilirim. Fakat "Müslüman, İlâhi iradeye mutlak olarak teslim olduğunu bilenin adıdır!” denmiş. Bu ikisi arasındaki bağlantıyı kurabilirsem açılım olacakmış gibi hissediyorum. Çünkü zıtlıklar aleminde yaşadığımız malum, onları cem edebilenler saadete kavuşuyor.

Düşünüyorum, ilahi irade nedir diye. İlahi irade ile benim iradem arasındaki sınır nerde çizilir nerde ayrılır? Aklıma “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” ayeti geliyor. Yani O’nun dilemesiyle benim dilemem aynı şey. Pekala anlamakta zorluk çektiğim son şey, Tanrı kendi dileklerini gerçekleştiremiyor mu? Bu mümkün mü?
- Sonsuz evreni yaratacak bir güç onu kontrol edemiyor mu yani? Yoksa O’nun yanı sıra var sandığın BenliğiN ve ona ait dilekler gerçekte hiç olmadı mı?
- Yani Ben tamamen kendimi unutmuş bir tanrıyım; ve içinde yaşadığım dünya da ben dediğim bu varlık da yok öyle mi? O halde ne hakkında konuşuyoruz? Kendimi kendim mi uydurdum yani? Aslında bütün bu dünyayı ben yaratmışım da sonra da kendimi unutmaya karar vermişim ve sonra birilerinin bana kendimi hatırlatmasına ihtiyaç duymuşum yani. Kendimi hatırladıkça da yaratmayı da hatırlayacağım yani. Acaba neden böyle dolambaçlı bir yol seçmişim? Uyku", kişinin bilinçli olarak yaşamını yönlendirememesi hâlidir mi diyorsun?. Yani diyorsun ki egoyu yok ettikçe yaratıcının ışığı parlar. Pekala öyleyse egoyu yok etmek de ne ola ki? Sonuçta ego dediğim şey aynı zamanda ben dediğim şey. Geçmişi geleceği olan, şu şu işleri yapan bir kişi.
- Kendisinin dilenci olduğuna inanan bir prens ancak bir tek yolla ikna edilebilir; o bir prens gibi davranmalı ve olanları gözlemlemelidir.
- Soru işaretlerime soru işaretli, belirsiz şeylerle cevap vermek zorundaymışsın gibi hissetme kendini.
- Başka şansın var sanki, kendin bulmak zorundasın, karanlıkta el yordamıyla.
- Pekala o zaman toparlayabilir miyiz?
- Elbette ne diyorduk devam et.
- Şimdi ben varsaydığım bu benlik aslında yok, yani anlık bir varlığı var ki bu da geçici yani yok demek, bu bağlamda bütün evrendeki her şeyi aynı kategoriye sokabiliriz. Ona geçici varlığı da an be an yine ben kendim vermekteyim. Yani diyorsun ki bütün evrenin o süptil nedeni ben…
- Sözünü bil de konuş! Her şey dile gelmez öyle.
- Tamam kendini tanımak diyorduk evet.
- O noktada da kendim dediğin bu ego varlığını yaratmayı bırakıp gerçekten olduğun varlık olmaya başlarsan, bir nevi sinema perdesinden gözünü alıp normal haline geçer isen, zaten o zaman bu tür sorular sormayacaksın. Sadece ve sadece dikkatini kendi üzerine alırsan o zaman film izlediğini hatırlarsın, başkaca değil, aksi taktirde filmin içinde kaybolur gidersin.
- Hala yaratma sırrını anlamadım.
- Yeterince söz söylendi, kendi yolunu kendin bulmalısın. Gerçekte, zamanın ve mekânın olmadığı bir âlemin içinde yaşamaktasın ve bunun bilincinde değilsin.
- Bekle daha soracak sorularım var; hani Hayyam diyor ya “Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada, Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!” Benimkisi de o hesap. Sevap, günah, mutluluk, hakikat bunlara ne diyeceksin?
- Soru soruyu doğurur, sözün kısası ayrım yapmayı bırak. Evreni meydana getiren o müthiş-muazzam güç her zerrende, bütün özellikleri ile mevcut! Ne çare ki, geçici zevkleri seçmek suretiyle onlardan mahrum bir halde günlerin geçip gidiyor. Ama çok seviyorsun değil mi soru sormayı? Dinle o halde: Sarhoş mu kim?.. Seyrinde kendini kaybeden!.. Mutlu mu?.. Dileği olmayan!.. Huzur mu?... Gerçeğin âleminde yaşayanın hâli!.. Budala mı?... Benliğini gösterme çabasında olan!.. İlim mi?.. Özündeki mükemmeliyet!.. Akıllı mı?.. Hakikatını değerlendirebilen!..

painkiller
 

joys

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ara 2010
Mesajlar
642
Tepkime puanı
249
Konum
İzmir
İş
Tekamülü hayırlısı ile tamamlamak İNŞALLAH tıpkı her insan gibi...
Tüm metnin bir solukta sonlandığını belirtmek istiyorum. En çok ta bu satırlar galiba.
......... çok seviyorsun değil mi soru sormayı? Dinle o halde: Sarhoş mu kim?.. Seyrinde kendini kaybeden!.. Mutlu mu?.. Dileği olmayan!.. Huzur mu?... Gerçeğin âleminde yaşayanın hâli!.. Budala mı?... Benliğini gösterme çabasında olan!.. İlim mi?.. Özündeki mükemmeliyet!.. Akıllı mı?.. Hakikatını değerlendirebilen!..

painkiller

Hep dahasını ister insanoğlu. En son yetinmez meleğin taşı değiştirebilme yetisini ister... Oysa onu da elde etse yine dahasındadır gözü. Emeğinize sağlık Sayın p4inkiLLer.



Sevgiler... :)
 

01anavarza

Banlı Kullanıcı
Katılım
16 May 2013
Mesajlar
501
Tepkime puanı
6
Aslında bana göre haklı olduğun yanında var;haksız olduğun taraflarda.
 

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Aslında bana göre haklı olduğun yanında var;haksız olduğun taraflarda.
Haklı haksız şeklinde değil de katılıp katılmadığınız yerleri gösterirseniz daha açıklayıcı olur. Kesin yargılarla matematik formülü gibi yazılmış bir yazı değil zaten.
 

PyroKinesisT

Kayıtlı Üye
Katılım
8 Kas 2012
Mesajlar
32
Tepkime puanı
1
Benimde uzun zamandan beri aklımı kurcalayan bi konu aslinda.Yaratıcı bizi kendinden bir parça olarak yarattığını söylüyor,yani biz ondan bir parçaysak eğer içimizde bi yerde belkide O olabilirmiyiz..Hani derler ya Yaradana geri dönmek bu cümle düşündüklerimizi destekliyor gibi..Ve seninde benimde bunlari düşünmemiz bi raslantimi yoksa,içimizde derinlerde varolan bir hakikatmi?..

Çok keyifle okudum yaziyi teşekkürler :) Aslında aklımdaki sorular biraz daha artti diyebilirim :)
 

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Sorularınızın artması da iyidir, dışardan gelen cevaplar çoğu zaman güvenilmezdir çünkü. Eğer kendinize böyle sorular soruyorsanız, oturup düşünmeye vakit ayırırsanız cevaplarını da bulursunuz.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Yağmurlu günde böyle bir yazıya denk gelmek..

Muhteşem paragraflar, soluksuz okuma hissi :) Emeğinize sağlık ..
 
Üst