Süryaniler

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,256
Tepkime puanı
3,158
Süryaniler, köken olarak Hz. Nuh’un oğlu Sama dayanırlar. Semitik ırka mensup bu topluluğun yerleşim alanları genelde Mezopotamya bölgesidir. Bu geniş coğrafya üzerinde Beş bin yıllık gibi uzun geçmişe sahiptirler.
Elli asırlık tarihi süreçte isim değişikliğine uğradıkları söylense de, son yirmi asırdır Süryaniler diye çağırıldıkları kesindir. Kökleri bu kadar tarihi derinliklere inen Süryaniler, kültürlerini ve inançlarını korumuş, her şeye rağmen ayakta kalma başarısını göstermiş, varlıklarını günümüze kadar taşıyabilmişlerdir.
Süryani ataları Aramiler; Hiristiyanlığın, Antakya şehrine girdiği ve Hıristiyan dünyasının üç büyük kürsüsünden ilki olan Antakya Elçisel Kürsüsünün kurulduğu dönemde (M.S. 37-43) bölgede etkin durumdaydılar. Çeşitli putlara tapan Aramilerin büyük çoğunluğu, İsa Mesihin öğretisini kabul ederek Hıristiyanlığa geçiş yapmışlardır. Buna paralel olarak Arami olan isimlerini terk ederek Süryani tabirini kullanmaya ve ayni zamanda konuştukları Aramice lisanına da Süryanice demeğe başlamışlardır.
O dönemde, bölgede yeni gelişen Hıristiyanlık inancı ile Süryani ismi özdeşleşmiş, bu iki öğe halk arasında aynı anlam ve manada kullanılır olmuştu. İsa Mesihin havarileri ile bölge halkı Süryani adını o kadar benimsediler ki Antakya kilisesini bu isimle çağırmaya başlamışlar ve bu ismi Antakya Kilisesinin dini simgesi haline getirmişlerdir. Üçüncü Antakya Patriği Mor İğnatiyos Nuraninin, M.S. 107 yılında Romalılara yazdığı mektubunda görüldüğü gibi “Antakya Süryani Kilisesi” değimini kullanmıştır.
Arami Kralı V. Abgar, M.S. 34 yılında Hıristiyanlık inancını kabul ettikten sonra, Mezopotamyanın çeşitli bölgelerine elçiler göndererek, Hıristiyanlık inancının bu coğrafyada yayılmasına öncülük etmiştir. Bölge halklarının Süryanice (Aramice) konuşuyor olmaları bu süreci hızlandırmıştır.
Böylece biri diğeri ile özdeşleşmiş, ayni anlam ve manada kullanılan Hıristiyanlık inancı ile Süryanilik, kısa zamanda Mezopotamya bölgesine yayılmıştır.
Günden güne gelişen Süryaniler, yaşadıkları topraklar üzerinde kültür ve sanat alanında eşsiz eserler bırakarak bölgenin sosyal yaşamını derinden etkilemişlerdir. Birçok alim ve bilgin yetiştirerek, bölge medeniyetine yön vermişlerdir.
Süryani bilginleri, dilbilgisi, konuşma (hitabet) ve şiir gibi filoloji bilimlerine yoğunlaşmışlardır. Bunun yanında mantık, felsefe, tabiat bilimleri, matematik, astronomi, jeoloji ve tıpla uğraşmışlardır. Bu değerli bilginler, teorisel din biliminin, ahlakın, kilise ve toplum hukukunun da derinliklerine dalmış bu konularda önemli çalışmalar yapmışlardır. Uzun zamanlar toplum ve din tarihi, coğrafya, kilise müziği ve hikaye anlatma sanatına değinmişler, genel olarak insani eğitimin en bilinen alanlarını kapsamışlar, bilginin meşalesini doğu ve batı dünyasının en uzak bölgelerine taşımışlardır.
Yunan edebiyat eserleri, zenginliğine, mükemmelliğine ve üstünlüğüne rağmen her ne kadar Süryani ve Latin edebiyatı için bir model olduysa da; bir bütün olarak değerlendirildiğinde Süryani edebiyatının mükemmelliği üzerine geçememiştir.
Süryaniler, tarihlerinde Romalılar, Persler, Bizanslılar, Araplar, Moğollar ve Türkler zamanında en doğru tarihsel dökümanlara sahip olan toplumdur. M.S. 4. yüzyıl Yunanca yazan alimlerin eserleriyle çalkalanırken, Edessa (Urfa) okulu bu yazıların en seçkinlerini Süryaniceye çevirmekte gecikmemiştir. Edessa okulu Yunanca eğitimi vermeye de başlamış, 12. yüzyılın sonuna kadar olan sürede en ünlü okulları arasında yerini almıştır. Diğer bir yandan çeşitli Süryani alimleri, felsefe ve bilim kitaplarını önce Süryaniceye daha sonra Arapçaya çevirmek için büyük çabalar harcamışlardır. Bu edebi hareket ve onun etrafında gelişen çalışmalar sayesinde, asılları kaybolmuş olan Yunanca Hıristiyanlık kitapları, Süryaniceye yapılmış çevirileri sayesinde korunabilmiştir. Süryani yazarlarının ürettikleri eserler, kendi dönemlerinde adeta başvuru kaynağı olmuş ve çeşitli dillere çevrilmişlerdir.
Beş bin yıllık geçmişe sahip bu zengin kültürün mirasçıları Süryaniler, günümüzde yaklaşık olarak beş milyon tahmin edilen nüfuslarıyla Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Hindistan’da yaşamaktadırlar. Ancak yirminci asrın son çeyreğinde, büyük bir bölümü Türkiye ve Ortadoğu’dan ayrılarak, başta Avrupa ve İskandinavya ülkeleri olmak üzere Amerika’ya, Avustralya’ya göç etmişlerdir.


SÜRYANİ EDEBİYATI

Süryani Edebiyatının oluşumu Hıristiyanlığın benimsenmesi ile başlamıştır. Hıristiyanlık öncesi yazılmış ve bugüne kadar ulaşabilmiş tek edebi eser, M.Ö. 681 yılında Kral Senharipin veziri olan Ahikarın yazdığı kitaptır. İçinde nasihat ve hikmet bulunan bu kitabın öykülerinin bir çoğu sonraki dönemlerde eklenmiştir. Ahikarın kitabı ya bu dönemde ya da Tobiyya (Tobit) kitabının yazıldığı M.Ö. 50 yıllarında kaleme alındığı tahmin edilmektedir. Araştırmalarda Edessa (Urfa) kralları Abgarlar’ın bazı mezarlarının üzerine yazılan efsanelerle birlikte, Hıristiyanlık devrinden çok önceleri yaşamış Arami filozofu ve şairi Vafanın birkaç satırlık şiirleri de bulunmuştur. Ancak günümüze kadar korunabilmiş tüm bu kaynakların Süryani edebiyatına temel teşkil ettiğini söyleyemeyiz. Bu nedenle, Süryani edebiyatının esas olarak Hıristiyanlıktan ve Kiliseden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu edebiyat Süryani kilise atalarının entelektüel ürünüdür ve kişilerce ezberlenmiştir. Süryani ataları Hıristiyanlığı benimserken bu yeni inanca olan gayretlerini ateşlemişler, gelecek nesillere putperestliğin tuzağı olmaması amacıyla bütün kitapları ve putperest ilmi eserlerinin kalıntılarını yok etmişlerdir. Sonraları da nesilleri ile bütünleşen Hıristiyanlığı 1. ve 2.yüzyıla taşımışlardır. Geri kalanları ise 4.yüzyılın sonları ve 5.yüzyılın başlarına kadar atalarının öğrenme aşkının yolunu izlemişlerdir. Edebiyat sanatında uzmanlaşmışlar ve harikulade edebi eserler üretmişlerdir.
Süryani bilginleri İncilin çevirisinde ve yorumlanmasında büyük çabalar sarfetmişlerdir. İlgilerini daha çok morfoloji (dilbilgisi), konuşma ve şiir gibi filoloji bilimlerine yoğunlaştırmışlardır. Bunun yanında mantık, felsefe, tabiat bilimleri, matematik, astronomi, jeoloji ve tıpla da uğraşmışlardır. Bu değerli bilginler; teorisel din biliminin, ahlakın, kilise ve toplum hukukunun da derinliklerine dalmışlar ve önemli çalışmalar yapmışlardır. Uzun zamanlar toplum ve din tarihi, kilise müziği ile uğraşmışlar ve hikaye anlatma sanatına değinmişlerdir. Genel olarak insani eğitimin en bilinen alanlarını kapsamışlardır. Bilginin meşalesini doğu ve batı dünyasının en uzak bölgelerine taşıyan birçok alim Süryanilerin arasından çıkmıştır. Yunan edebiyat eserleri, zenginliğine, mükemmelliğine ve üstünlüğüne rağmen her ne kadar Süryani ve Latin edebiyatı için bir model olduysa da; bir bütün olarak değerlendirildiğinde Süryani edebiyatının mükemmelliğinin üzerine geçememiştir.
Süryani edebiyatının karakteri İncil’e göre; ayinsel, dini, tarihi ve gelenekseldir. Süryanilerin Kutsal Kitapın korunmasında ve yayılmasında gösterdikleri mükemmellikleri, ilgili diğer yazılarda olduğu gibi İncilin çevirileri ve yorumlarının üretimine olan ilgileri ile kanıtlanmaktadır. Süryanilerin dini ayin kitapları ve birçok nesil boyunca bestelenmiş ilahileri; Hıristiyan mezhepleri arasında uzun süre dayanan dini tartışmalardaki yüksek mentalitelerine ve seçkinliklerine kanıt olarak gösterilebilir. Süryaniler, Hıristiyanlığın gizlerine yaptıkları derin etkiyle, edebiyat yeteneklerini gösteren birçok değerli dini eser vermişlerdir. Süryaniler tarihlerinde, Romalılar, Persler, Bizanslılar, Araplar, Moğollar ve Türkler zamanında en doğru tarihsel dökümanlara sahip olan toplumdur. Bununla beraber Süryani edebiyatının içinde azizlerin ve şehitlerin hayat öykülerini anlatan eserler geniş yer kaplamaktadır. M.S. 4. Yüzyıl Yunanca yazan alimlerin eserleriyle çalkalanırken Edessa Okulu bu yazıların en seçkinlerini Süryaniceye çevirmekte gecikmemiştir. Edessa Okulu Yunanca eğitimi vermeye de başlamış, 12. Yüzyılın sonuna kadar olan sürede en ünlü okulların arasında yerini almıştır. Diğer bir yandan çeşitli Süryani alimleri, felsefe ve bilim kitaplarını önce Süryaniceye daha sonra da Arapçaya çevirmek için büyük çabalar harcamışlardır.
16. yüzyıla kadar geniş ve yoğun bir konuma sahip olan Süryani edebiyatı, bu asırdan sonra tarihsel olayların etkisiyle bu genişlik ve yoğunluk özelliğini yitirmiştir. Tarihsel süreçte bu edebi hareket ve onun etrafında gelişen çalışmalar sayesinde, asılları kaybolmuş olan Yunanca hıristiyanlık kitapları, Süryaniceye yapılmış çevirileri sayesinde korunabilmiştir. Süryani yazarların ürettikleri eserler, kendi dönemlerinde adeta bir başvuru kaynağı olma özelliğine kavuşmuş ve başka dillere çevrilmişlerdir. Süryani edebiyatında ağırlıklı olarak her ne kadar dinsel öğeler ön plana çıksa da ilahiyat hukuku, dinsel törenlerde usül, mistizm gibi konularda da önemli eserler kaleme alınmıştır. Bunların yanında şiir, tarih ve astronomi her zaman geniş bir ilgi alanı olarak kalmıştır.
Süryanicede ilk ilahileri yazan Bardaysan (154-222), felsefe ve tarih konularında da eserler vermiştir. En ünlü kitabı “Devletlerin Kanunu” adlı eseridir. Süryanilerin Güneşi ünvanı ile anılan Mor Efremin şiirleri Süryani şiirinin eşi benzeri olmayan üstün örnekleri olarak kabul edilir. Mor Efrem üç milyona yakın şiir cümlesiyle Süryani edebiyatının en önde gelen isimlerinden olmuştur. Ayrıca bu alanda en güçlü Süryani şairlerinden olan Suruçlu Mor Yakup, Mor İshok, Bar Madeni, Abdyeşo, Mor Balay ile birlikte bir çok Süryani şairinin de ilgisini çekmiştir.
12. yüzyılda Süryanilerin büyük zekası Mor Mihoyel Rabo çok farklı konularda eserler vermiştir. En ünlü eseri ise 21 ciltten oluşan tarih kitabıdır. Mor Mihoyel Rabo bu kitabın her sayfasını üç kolona ayırmıştır. Birinci kolonda dinsel, ikinci kolonda siyasal,üçüncü kolonda da güncel olayları anlatmaktadır. Bu düzenleme sayesinde okuyucu, dinsel,siyasal ve gelişen tarihsel olayları arasındaki ilişkileri kolayca kavrayabilmektedir.
Aynı şekilde Abulfarac (Bar Habraeus) tarihi, siyasi ve dini çalışmalarının yanında dilbilim alanında da çok önemli eserler vermiştir. Bunlarla birlikte matematik ve astronomi dallarında yazılar yazmış, özellkle tip alanında Yunancadan Süryaniceye çeviriler yapmıştır. Abulfaracın en önemli eserlerinden biri “Dünyanın Kronolojik ve Politik Tarihi” adlı çalışmasıdır. Bu eser, 1945 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından Türkçeye çevirilerek basılmıştır. 1987 yılında da ikinci baskısı yapılmıştır.
Süryanilerin en fazla ilgi gösterdiği alanlardan biri de felsefedir. Rişaynolu Sargio, Urfalı Eyüp ve Abdyeşu dsavbo bu alanın önde gelen isimlerindendir. Urfalı Eyüp felsefe ve tabii ilimler alanında ansiklopediler yazarken; Sargio da Aristoteles’in eserlerini Süryaniceye çevirmiştir. En önemli eseri de Aristotelesin mantığı üzerine yazdığı eserdir.
“Doğunun Yıldızı” ünvanı ile anılan Patrik Efrem Barsavm ise 20.yüzyılda yetişen en önemli Süryani bilginlerinden biridir. Günümüze birçok önemli eser bırakmıştır. En önemli eseri ise “Berule Bdire” adlı kitabıdır.


SÜRYANİLERDE DİL

Süryanice :

Süryanice “Aramicenin Edessa diyalekti” Daniyel peygamberin peygamberliği, Matta İncili gibi kutsal Kitabın bazı bölümlerinin yazıldığı Sami dillerinden biridir.
Bazı bilim adamlarına göre dünya dillerinin en eskisidir, ama tartışmasız en eski dillerden birisidir. Kökeninin çok eskilere dayandığını gösteren ilk kanıt Tekvin 31:47 bölümünün MÖ. 1750de bu dille yazılmış olmasıdır.
Süryanice, altı tanesi (b,g,d,k,f,t) yumuşak ve sert olmak üzere çift telefuza sahip olan ve özel işaretlerle bilinen toplam 22 harften oluşuyor.
Süryanice eski ilimlerin her türlüsünü içine alabilen, akla gelen her şeyi, her duyguyu ve düşünceyi ifade ve tasvir etmeye yeterli, kelime haznesi bakımından zengin, sözdizimi esnek, edatları bol olan son derece hoş, bir dildir. Süryanice Irak, Mezopotamyanın Cezire ve Suriye halklarının anadiliydi. Pers krallığının içlerine kadar sızdı ve Süryanilere komşu olan farklı halklar arasında yayılmıştı.
Uzun yıllar yakın doğu ülkelerinin resmi dili olarak kaldı. Mısır, Küçük Asya ve Arabistan yarımadasının kuzeyine kadar yayılmıştı. Bazı kişilerin çabasıyla yayıldığı Çinin güneyi ile Hindistanın Malabar bölgesindeki kiliselerde hala kullanılmaktadır.7.yüzyılın sonları ile 8.yüzyılın başlarında Arapça’nın rakip dil olarak ortaya çıkışına kadar çok geniş bir kullanıma sahipti. Bu dönemden sonra şehirlerdeki kullanım gittikçe azalmış sadece köy ve dağlık bölgelerde kullanılır olmuştu. Buna rağmen hala birçok yazar ve bilim adamı tarafından kullanılmaktadır.
Bu dilin en güzel kullanıldığı yerler, Edessa (Urfa), Harran, Humus, Apamea ve Suriye dolaylarıdır. Harranlı putperestler 9.yüzyılın sonlarına kadar bu dille yazıyorlardı. Bu dil 13.yüzyılın sonlarına kadar Cezirenin birçok bölgesiyle Ermenistanda yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı.
Meryemana, Rab İsa Mesih ve öğrencilerinin bu dili kullanması, onun diğer bütün dillerden üstün olduğunu görmek açısından yeterli olsa gerek. Kilise ayinlerinde kullanılan ilk dildir. Yunanca eserleri Süryaniceye, Süryaniceden de Arapçaya çeviren Süryanilerin bu konuda övgüye değer katkıları olmuştur. Hala ibadetlerde kullanılan dildir.
Altıncı yüzyılın başlarında Süryanice kullanıldığı coğrafyaya göre yazı şekli ve telefuz açısından Doğu ve Batı Süryanicesi olarak iki kola “dialekt” ayrıldı. Suriye dolaylarında konuşulana Batı, Mezopotamya, Irak ve Azarbeycanda konuşulana da Doğu dialekti adı verildi.
Bu dilde elimize ulaşan en önemli eserler, Tevrat ve İncilin Pşittoya göre çevirileridir. Bu dil, ayrıldığı diyalektlerde meydana gelen değişiklikler müstesna kabul edilirse, oluşumundan bu yana önemli bir değişikliğe uğramamıştır. Eski Ahitin bu dilde yazılmış pasajları ile Filozof Vafanın şiirinden kalan bölümler, bugün kullanılan dilin geçmiştekiyle ayni olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte Tikritli Antoniusun belirttiği gibi bazılarının kullanışsız gördüğü bazı sözcükler zamanla unutulmuş ve Bertellolu Yakuba göre de bugün yalnızca Arapçada korunabilmiş birçok sözcük de kaybolmuştur.
Bu dilin ne gramer ne de dil bilimi kitapları bulunuyordu. Çünkü Süryaniler Araplar gibi kendi dillerini en sade ve doğal şekliyle kullanıyorlardı. İlk gramer kitabı 7.yüzyılın sonlarında oluşturuldu.


DİLİN KORUNMASI, SÖZLÜKLER VE ŞİİR ÖLÇÜSÜ

Malatya, Urfadan sonra Süryani dilini öğrenmek isteyenlerin eğitim merkezi oldu. Oradaki Büyük kilisede, Barebroyonun “Semhe” adlı eserinde bazılarının isimlerini andığı, gramer ve filoloji alanında uzmanlar yetişmiştir. Bunlardan biri XI. ve XII. Yüzyıllarda yaşamış, saygın bir papaz olan Malatyalı Abdukosdur. O öğrencileri için, onlara dikte ettirdiği okuma derslerini de içeren, filolojik bir seri hazırladı.

Bu okuma derslerinde, dilin korunması ve karışıklığa engel olunması için özel simgeler ve noktalama işaretleri kullandı. Bu simge ve noktalama işaretlerini daha sonra kendi adını taşıyan bir kitapta topladı. Yakup BarTalyo, Süryanice için faydalı bilgiler içeren “Diyalog” adlı eserinde süryani dilini, onun akıcılığını, onda meydana gelen bazı değişikleri inceleyen özel bir bölüm hazırladı. Sözlüklere gelince, Batı Süryanileri bu konuda çalışmaları olmamıştır. Onlar, Doğu Süryanilerin eserlerine güveniyorlardı. Yani Dr. Hunayn Bar İshok (873), Dr. Yeşu Bar Ali (1001) özellikle Alvanoyo’lü Dr. Hasan Bar Bahlul’a ait sözlükleri kullanırlardı. Bazı edebiyatçılarımız kendilerinden önce yaşamış bilginlerin eserlerindeki filolojik temalardan yararlanarak Hasan Bar Bahlu’un eserine çeşitli katkılarda bulundular. Hasan Bar Bahlul’un sözlüğünün pek faydalı olmayan özetlenmesi Mafiryan Şemun (1724) tarafından yapıldı. Bar Bahlul’un Süryanice Ermenice ve bazı kelimeleri Arapça olan sözlüğünün bir nushasını ABD. Boston Semitik eserleri Müzesi Kütüphanesinde 3980 numarada kayıtlı olarak bulundu. Kütüphanedeki bu nüsha Gergerli Metropolit Efrem Ankoyo tarafından 1659 yılında nakşedilmiştir. Hiç şüphesiz bu eser Gerger’li Süryani yazarlarından biri tarafından Ermenice’ye çevrilmiştir. İlk Sözlüklerin dışında, günümüzde Süryaniler üç yeni sözlük kullanırlar. Bunlar; 1887-1891 yılları arasında Süryani Maruni olan Papaz Gabriel Kardahi tarafından yazılan “Albab Gazo Dleşonö Süryoyo, Hadiya Dleşonö Oromoyo”, 1897 yılında Süryani Keldani Metropoliti Tuma Odo tarafında yazılan hacimli sözlük ve 1900 yılında yine Süryani Keldani Metropoliti Yakup Avgin Manna tarafından yazılan sözlük.

Tikrit’li Antun tarafından (825-840) yılları arasında hazırlanan “İdathö Darhitruthö(Retorik Bilgisi)” adlı eserin bir eşdeğerlisi ne kendisinden önceki ne de sonraki eserler arasında bulunmamaktadır. Bu muazam eserdeki beş şiirin dördü yazıda akıcılık ve açıklığa; yazarın yaratıcılığını çok açık bir şekilde gösteren filolojiye ayrılmıştır. Son şiiri ise, şiirde kullanılan edebi sanatlar ve şiirin ölçüleri konusundadır. Bu güzel eseriyle önemli bir boşluk giderilmiş, gelecekteki çalışmalara yol açılmış ve büyük bir başarı elde edilmiştir.

Yukarıda daha önce değinilen “Dialog” adlı eser retorik konusunda bir inceleme ve yazarı olan Yakup BarTalyo’nun (1241) yaşadığı döneme kadar ki şiirin durumunu gösteren bir şiiri içermektedir. Bu eser ayrıca Aristo’nun “Poetics” adlı eserinin tragedya ile ilgili bölümlerinin Süryanice çevirisini içermektedir. Aristonun bu eseri Abu Başar tarafından Arapçaya çevrilmişti.

Süryanice şiir; temel olarak inançsal öğretileri insanların kafalarına yerleştirmek ve değişik türdeki duaları makamla sağlanan bir uyum içinde sunmak için oluşturulmuştur. Aziz Mor Efrem başarıyı şiirleriyle yakalayınca, daha sonraki nesiller onun yolundan ilerledi.

Süryanice şiir (Mşuhto) ikiye ayrılır: şiirler ve ilahiler. Şiirlerin üç tür hece ölçüsü vardır. Bunlar: Yedili ölçü veya Aziz Mor Efrem tarafından bulunduğu için “Efremi” ölçüsü, Beşli ölçü veya Boleş Episkoposu Mor Balay tarafından bulunduğu için “Balayi” ölçüsü, Oniki ölçü veya Suruçlu Mor Yakup tarafından bulunduğu için “Suruci” olarak bilinen ölçülerdir. Tikrit’li Antun’un eserinin beşinci şiirsel makalesinde belirttiğine göre, şairlerimiz şiirlerinde onaltıya kadar uzanan değişik hece ölçüleri kullanmışlardır. Bunlardan biri de Antun tarafından bulunmuş ancak kullanımı genellik kazanmamış olan sekizlik hece ölçüsüdür. Bu şiirlerin çoğu ibadet esnasında okunmak veya halka inançsal esasların, erdemli hayatın öğretilmesi için düzenlenmiş ve çoğunlukla uzun şiirlerdir. Özellikle Suruç’lu Mor Yakup’un Rab Mesihin çekmiş olduğu acılar ve yaratılışla ilgili şiirleri, üçbin beyitten fazladır. Urfalı İshokun da şiiri 2136 beyittir.

İlahiler ise, nağmelendirilen manzumeler (madroşe) olup, dörtlüden onluğa kadar uzanan hece ölçüleriyle yazılan dizelerden oluşur. Bazı uzmanlar, gerçekten Aziz Mor Efrem’e ait veya O’na ithaf edilen ilahilerin yetmiş beş çeşit makam saymışlardır. Bu ilahilerin bazılarında nakaratlar da vardır. Bu ilahilerin makamlarını göstermek amacıyla, ilahilere başlık olarak, iyi bilinen bir ilahinin ilk satırı eklenir.

Diyalog şeklinde, yedili hece ölçüsüyle yazılan, alfabetik olarak düzenlenen “Sugithö” madroşe (manzumeler) türlerindendir. Örneğin; Episkopos Gevergi Dıame tarafından kaleme alınan Meryemana ile Melek Cebrail, Meryemana ile Mğuşe (İsa Mesih’in doğuşu için, doğudan gelen Süryani Krallar) ve Hz. İbrahim ile onun kurbanlık kuzusu arasındaki diyaloglar gibi.

IX. yüzyılın başlarında Süryaniler, Arapların yaptığı gibi şiirlerinde kafiyeyi kullanmaya başladılar. Bazıları Arapça’yı çok iyi öğrendikten sonra, şiirlerini tek bir kafiyeyi bütün şiirde yada bir ikilik veya dörtlük boyunca kullanarak yazdılar. Daha sonra da düz yazılarında (nesir) kafiye kullandılar.

XIII. yüzyılın sonlarında bazı Süryani şairleri Arapça’daki cinas, tezat gibi edebi sanatları çok fazla kullanmaya başladılar. Bu şairler çalışmalarında, şiirdeki düzen ve içerik arasındaki ince dengeye zarar veren içi boş, süslü ve kapalı sözcüklere ağırlık verdiler. Böylece şiirleri zaafa düşerek bozulmaya yüz tuttmuş ve gerilemiştir. Onları Süryani Nasturi yazarlarından Hamis Bar Kardahi ve Abed Yeşu Savboyo’nun (1290-1318) şiirleri yanılttı.

XV. yüzyılın ortalarında, XVI ve XVIII. Yüzyıllardaki bazı şairlerimiz Savboyo’nun tarzına yöneldiler. Bunlar Humus’lu iki rahip olan Toma ve Davud; Savboyo’yu bazı şiirlerinde takip eden, Lübnanlı Patrik Nuh ve Onu kafiyeli nesirleriyle izleyen Patrik Nematallah, Metropolitler; Hah’lı Sarkis, İbaroyo’lu Yusuf ve Katarbil’li Hori Yakup’tur.

Diğer taraftan eskilerin bunlara karşı gelerek, eski şairlerin yolunu takip edenler ise, Hedloyo’lu Patrik Behnam (1454), Turabdin’li Mafiryan Şemun (1740), Beth Man’amli Episkopos Yuhanon (1825) ve Anhıl’li Metropolit Zeytun’dur (1855).


SÜRYANİLER’DE YAZI

Bazı bilim adamları Süryani yazısının yazıların en eskisi olduğunu, ilk yazıyı Süryanilerin ortaya çıkardığını ve Fenikeliler ile diğer milletlerin kendi yazılarını bu yazıdan türettiklerini iddia etmektedirler. Bu konuda yeterli kanıt bulunmaması, bilim adamları arasında görüş ayrılıklarının olması ve sorunun önemi dolayısıyla; yukarıdaki görüş paylaşılmasa da Süryanice yazısının; ilk yazılardan birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu yazıdaki harf şekillerinin zaman içinde değişikliğe uğradığı kesindir. Ancak bunun Hıristiyanlık öncesi dönemlere ait, Urfa ve başka bölgelerdeki taşlar üzerine yazılan ve J.B. Chabot ile Henry Pognon tarafından ayrı ayrı yayınlanan birkaç satır dışında başka hiçbir kanıtı yoktur.
İsa Mesih’ten sonraki dönemde, Süryanice yazılarının en güzeli ve önemlisi olan “Estrangelo” yazı şekli veya diğer bilinen adlarıyla “açık”, “değerli” ya da “Urfa yazısı” ortaya çıkmıştır. Bu yazı şekli, M.S. 3. Yüzyılın başlarında Pavlus Bar Arko adındaki Urfalı bir kişi tarafından geliştirilmiştir. Estrangelo yazısı Arapça Kufi yazısının kökeni olarak kabul edilmektedir. Günümüze kadar gelen el yazmalarının çoğu Estrangelo hattıyla yazılmıştır. Bu yazı şekli 12. Yüzyıla kadar aralıksız kullanılmıştır. Süryanicede kullanılan ikinci yazı şekli ise kullanım kolaylığı nedeniyle Estrangelo yazısıyla karışık olarak kullanılan ve 9. Yüzyılda geliştirilen “Batı Süryanicesi” olarak bilinen yazıdır. Bu yazı 12. Yüzyılda Estrangelo yazısından yavaş yavaş ayrılmıştır. “Serto” ismiyle tanımlanan yazı budur. Geçmişte olduğu gibi bugün de düz yazı yazımında kullanılmaktadır. Artık Estrangelo yazısı ise sadece konu başlıklarını süslemede ve süs yazısı olarak kullanılmaktadır.
Süryanice yazı sanatı ve güzelliği konusunda büyük ustalık gösteren, tamamı rahip, münzevi veya ruhani olan ve çalışmalarının her biri değerli bir sanat eseri olarak kabul edilen çok sayıda Süryani hattatı yetişmiştir. Bunlar büyük bir sabırla çok sayıda kitabın çevirisini yapmışlardır. Bu hattatlar günümüze, farklı bilimlerde ve sanat alanlarında ciltler dolusu ölümsüz eserler bırakmışlardır. Bugün Ortadoğu ve Batı kütüphanelerinde korunan eski Süryanice kitapların dünyanın en eski kitapları olduğu bilinmektedir. Buna rağmen günümüzde bilinen miktarı, kaybolanların sayısı dikkate alındığında hiç denecek kadar azdır. 462 yılından 1264 yılına kadar Estrangelo yazısının kalın, orta ve ince olmak üzere üç şeklini kullanan ve yazıların güzelliği açısında aralarında çok az fark bulunan 130 kadar kaligraf bilinmektedir. Hattatlar yazılarını çoğunlukla bir çeşit parlak ve ince parşomen üzerine; nadiren de Bağdat’ın 8. Yüzyılın sonlarında kuruluşundan kısa bir süre sonra Çinden getirilen ve aynı dönemlerden itibaren kentte üretilmeye başlanan bir çeşit kalın kağıt üzerine yazmışlardır. Kağıt imalatı kısa bir sürede diğer ülkeleri ve 12.yüzyılın ortalarında da Şam’a kadar yayılmıştır. Yazısı çok güzel olan Raban Metropoliti İvannis Yeşu’da çok sayıda çeviri yapmıştır. Bunlardan bir İncil, Katoliklerin Musulda bulunan Mor Toma Kilisesinde bulunmaktadır. Bartellolu diyakos Abdullahın yazdığı üç tane kitap Kudüs, Halep ve Şarfe kütüphanelerinde bulunmaktadır. Bar Ebroyonun anlattığına göre Kesrun adındaki Urfalı bir rahip, Perslerin Şamdan esir aldıkları bir gurupla birlikte Pers şehri Mağaraya gelmişti. Magaradaki kiliseyi kendi yazdığı kitaplarla süslemişti. Zamanının büyük bölümünü Mor Behnam Manastırı’nda geçiren usta bir yazardı. 1139 yılında vefat etmiştir. Estrangelo ve Batı Süryanicesi hatlarıyla, Pşitto çevirisi ve Yetmişlinin farklı okumalarını yazdığı Mezmurlar kitabı bulunmaktadır. 13.yüzyıldan günümüze kadar yaklaşık 170 kaligraf Batı Süryanicesinin kalın, orta ve ince denilen yazı şekillerini kullanarak bu yazı şeklini geliştirdiler. Bu yazıların en ilginç ve zarif olanı, ismini Diyarbakır ile Urfa arasındaki Gerger şehri ve kalesiyle civarındaki köylerden alan “Gergereyo” hattıdır. 1577 ile 1820 yılları arasında bu yörenin kaligrafları “ince” yazı şeklinin olağanüstü güzel bir formunu ve satır düzenini geliştirmişlerdir.
Gergereyo hattıyla ilk yazı yazdığı bilinen kişi; önce Kapadokya daha sonra da Urfa Metropolitliği görevinde bulunan (1577-1607) Vanklı Grigoriyos Vanis Dbeth Nagorodur. Farklı mevzularla ilgili yaklaşık 20 adet kitabın çevirisini yapmıştır. Aynı zamanda bu güzel hattı kullanarak İncil ve Mezmurları da uzunluğu 7 santimetreyi geçmeyen nüshalarla yazmıştır. Kudüsteki Mor Markos Kütüphanesinde Bostonda ve Musulda bir Horiepiskoposun özel kütüphanesinde birer tane olmak üzere bu el yazmalarından üç tane mevcuttur. Diğer önemli kaligraflar da şunlardır: Gerger Metropoliti ve Mor Mihael Rabonun tarih kitabını yazan Urbişli Mihael Barsavmo(1590-1630), amcası rahip Filatos Muhtar (Ö. 1584), Gergerli Sohdo(1599) ve Vanklı Miho(1606)dur.


SÜRYANİCE DOĞRU YAZIM YÖNTEMLERİ

Süryani dil bilginleri, yazım kurallarını sadece gelenek yoluyla biliyorlardı. Kutsal Kitap öğretmenleri, Pşitto versiyonuna uygun olarak Mezmurlar dan başlayarak, genellikle öğrencileri doğru okuma, vurgu ve telaffuz konusunda yönlendiriyorlardı. Onlara harflerin şekillerini vurgulamayı, sesli harfler için kullanılan noktalamaları ve sözcüklerin üzerinde yer alan harekeleri yerleştirmeyi öğretiyorlardı. Bu yöntem, V. Yüzyılın başında Urfa okulunda kullanılmaya başlanmış, daha sonra Nusaybin okuluna da aktarılmıştır. Genellikle 3 bölümden oluşurdu: Birincisi noktalamalı ve harekeli Eski Ahit nüshaları; İkincisi noktalamalarla harekeler hakkında şiirler; üçüncüsü ise, yabancı ve derin terimler içeriyordu. Beth Şahak okulunun kurucusu üstat Sabırvay’ın bu yöntemi Doğunun Ortodoks okullarına getiren kişi olduğu düşünülür.
705 yılında Urfalı Mor Yakup Eski Ahit metinlerinin harekelerini Tel’ado Manastırında iken tekrar gözden geçirmiş ve sesli harfleri gösteren işaret sistemi üzerine ayrıca çalışarak bugün kullandığımız sistemi tamamlamıştır. O, Kutsal Yazıtları bölümlere ayırdı, her birinin içeriğini gösteren bir giriş yazdı ve İncil’in Yunanca ve Süryanice versiyonlarını içeren çalışmalarla sözcüklerin doğru telaffuz edilişlerini gösteren pek çok notlar metnin üzerine ekledi. 719 ile 720 yılları arasında yazılmış eski el yazmaları sayesinde bu kitapların bir kısmı günümüze ulaşmıştır.
Karkafto manastırı rahipleri arasından yetişen faziletli dil bilginleri, Urfalı Mor Yakupun yolunu izlediler. Adı geçen manastır Habur nehri üzerindeki Mecdel köyünde olup, günümüzdeki Haseke ve Rasel’ayn şehirlerine yakındır. Onların dil konusundaki çalışmalarından Karkafoytö yöntemi olarak bilinen bir yöntem doğdu. Rasel’ayn da iki değerli bilim adamı yetişti. Bunlardan biri bölgedeki bir manastırda yaşamış olan Santa Tubono, diğeri ise Rasel’aynlı (Rişayno) Mşamşono Sobo idi. Sobo, dil konusunda geniş bilgisi olan ve Kutsal Yazıtların yazım kurallarını çok iyi bilen, çok da erdemli bir şahsiyetti. Hasan Bar Bahlul’un sözlüğünde (1363 ve 1364 nolu sütunlar) aktardığına göre, Santa Tubono ve mşamşono Sobo bir bölümün harekelerini, noktalamalarını bitirdikten sonra, en sona kendi adlarının baş harflerini yerleştirirlerdi. Sobo tarafından 724 ve 726 da nakşedilen, o dönemde bu sanattaki gelişmeyi gösteren kitaplar elimize ulaşmıştır. Bu sanatla uğraşmış diğer bilginler 724 726 yılları arasında Kube manastırından Aho Abrohom, Tal Kumatre köyünden Esfulos Manastırı başrahibi Şemun, ve Teloyolu yönetici Theodosiyos, 736da Episkopos Gevergis, Hahlı Abrohom ve Onun 817deki öğrencisi mşamşono Rubel, Basil, Şmuel, Şemun ve 841de Mraybo manastırından Gevriye.
Londra Kütüphanesi 168 numarada kayıtlı, Doğu Süryanilerin Manastırından Şmuel ve Matay tarafından 600 yılında hareke ve noktalamaları üzerinde çalışılmış bir mezmurlar kitabı; yine aynı Kütüphanede 171 numarada kayıtlı Nahro köyü papazı ve iki öğrencisi Yuhanon Bar Doniyel Araboyo ile Unmira’lı Mşamşono Yuhanon Araboyo tarafından üzerinde çalışmalar yapılmış İncil’in eski bir nushası bulunmaktadır.
Bilinmelidir ki, bu geleneksel kitaplar, Kutsal Yazıtların metninin tamamını içermez. Bunlar hem Yunanca hem Süryanice çevirilerde değişiklik gösteren, telafüzları düzeltilmesi gereken dizelerle sınırlanmıştır. Bu çalışma incelendiğinde, metinlerin nakşedilme farklılığına rağmen, sözcüklerde çok dikkatli ve düzenli bir şekilde hareke ve noktalama işaretleri yapıldığı görülmektedir.
Bu dil bilginlerinden bazıları Kutsal Yazıtlara, Kilise Atalarımızdan Diyonosiyos Aryufagos, Basiliyos, Nazyanzolu Grigoriyos, Navso ve Severiyosun eserlerinden seçtikleri bazı parçaları eklediler. Bunların bir kısmı Mor Efrem, Suruçlu Mor Yakup, Urfalı Mor Yakup, Tikritli Antunun eserleri ile azizlerin yaşam öykülerini ve tarihçeleri içeren kitapların hareke ve noktalaması ile meşgul oldular. Bu geleneksel kitapların 980 ile 1205 yılları arasına tarihlenen 12 adet eski nüshası bulundu. Bu kitaplardan, Kudüs teki Mor Markos Manastırımızda 42 numarada bulunan ve 15.yüzyılda yazılmış yeni nüshadan ayrı olarak, 241 Nolu ve 1000 yılında yazılmış Deyrulzafaran Manastırında bulunan nüsha ve British Museumda bulunan ve 899 yılında tamamlanmış eşsiz bir Nasturi nüshası bulunmaktadır.
British Museumda bulunan 163 nolu bir başka nüsha ise, Nirab Manastırından Şmuel ve Tuma adlı iki rahip tarafından 563te harekelendirilmiş Mor Severiyosa ait son cildi içermektedir. Kudüsteki Mor Markos Kutuphanesinde, Patrik Kuryakosun Amuda Manastırından Tikritli rahip Theodoros (825 ile 834 yılları arasında Maraşta Episkoposluk yaptığı tahmin edilmektedir.) tarafından 806 yılında harekelendirilmiş bir kitabı bulunmaktadır.


MORFOLOJİ VE GRAMER

Süryaniler, kendi dillerini mükemmel bir şekilde yazıp konuşurlardı. Bunu yaparken, yol gösterecek ve hatadan koruyacak kurallara ihtiyaç duymayarak, uzun bir süre böyle yaşadılar. Onlar, Diyonosiyos Tarakoyonun Yunanca grameri adlı eserini inceleyip, Süryaniceye çevirmişler. Gramerin temel kurallarını bu eserden almışlardır. Bar Zubiye göre en eski Süryanice gramer, onu Yunan dilinin kurallarına göre temellendırılmiş olan, Tıkrit ve doğu Metropoliti Mor Ahudemeye (575) atfedilir. Ancak bu konuda asıl üstünlük Süryani gramerinin metodunu yazmak suretiyle, onu güzel bir şekilde açıklayan, insanlara bu konuda izlenecek yolu gösteren ve düzenli bir eseri ilk olarak ortaya koyan Urfalı Yakuptur.
Barebroyo, (Abulfaraç) Urfalı Yakupun aslı kayıp olmuş eserinden, eserin genişliği gösteren çok önemli alıntılar yapmıştır. Bu eserden günümüze krihöthö (hasta harfler) ve hlimothö (sağlam harfler) den kaynaklanan Süryanice yazı hatalarını belirten birkaç küçük parça kalmıştır. Antakyalı papaz Pavlus, dili zayıflatan bu sorunun düzeltilmesi için, ona istekte bulundu. Urfalı Yakup ise, ona verdiği cevabında bu sorun üzerinde çok düşündüğünü ve bu hususun kendinden önce gelenlerin de aklından çıkmadığını, ancak eski eserlerin zarar görmesinden korktuklarından dolayı bir çözüm bulmaya cesaret edemediklerini bildirir. Bununla beraber Urfalı Yakup bu sorunun giderilmesi için, yedi hareke (zav’e) icat eder. Ancak Süryaniler Kutsal Kitap dilini korumak amacıyla seslileştiren Karkafto Manastırındaki Mecdeli Rahiplerin oluşturduğu beş tane harekeyi (zav’e) kullanmayı tercih ettiler. Urfalı Yakup, doğru okumayı sağlamak amacıyla, sayısı 36ya ulaşan bu sembol ve noktalardan yararlanarak harflerdeki harekeleme ve noktalama yöntemini tamamlamıştır.
Suboyo ve kısmen de Bar Zubinin belirttiğine göre, Ataraboyolu munzevi (estunoro) Yuhanon, bir gramer kitabı yazmıştır. Aynı şekilde Manastır yöneticisi David Bar Favlusun, gramerle ilgili kaleme aldığı eserden günümüze birkaç parça kalmıştır. Ancak Tikrit’li Antun’un bu gramercilerden bahsetmemesi dikkat çekmektedir.
Elimizdeki gramer kitapları şunlardır: Yakup Bar Talyo’nun hece ölçüsü (manzum) ile yazdığı diyalog adlı eserdir. Bar Talyo eserini, Yunan filozofları ve Süryani okullarının önde gelen öğretmenlerine dayandırmıştır. Barbroyonun (Abulfaraç) kaleme aldığı “Semhe” adlı gramer kitabı, batı Süryanilerinin ve doğu Süryanilerinin (Nasturi ve Keldaniler) diyalektleri ile yazılmış dört ana bölümden oluşur. Eserde ayrıca Arapça grameri ile ilgili bir bölüm de vardır. Bundan ötürü Barebroyonun bu eseri, gramer üzerine yazılmış kitapların en mükemmeli en hassası ve en yeterli olanıdır. Eser, öğrenciler ve araştırmacılar için bir başvuru kitabı, dil bilimcileri için bir otorite, Süryanice konuşanlar için güvenilir bir kaynak oldu. Barebroyo, eserinin bazı bölümlerini yedili hece ölçüsüyle yazılmıştır. Öğrencilerin daha rahat anlamaları için dip notlar kullanmıştır. Ayrıca üçüncü eser olan “Balsusyothö” adını verdiği gramer kitabını hazırlamış ancak bitirememiştir. Bu eserden günümüze bir şey kalmamıştır.
Patrik İğnatiyos Bar Vahib, yumuşak ve sert harfler konusunda kısa şiir yazmıştır. Aynı zamanda Patrik İshok Laazar (1724), Episkopos Rızkallahın (1772) morfoloji konusunda çalışmaları vardır. 1764 yılında Ktarboyolu Hori Yakup, Süryani Morfolojisi ve Grameri hakkında “Habob Yadothö” (İrfan Çiçeği) adlı güzel bir eser yazdı. Daha sonra bu eseri kendisi ya da bazı çağdaşları özetlediler.


SÜRYANİLERDE TIP BİLİMİ

Süryaniler tarih boyunca çeşitli bilim dalları ile yakından ilgilenmişler ve birçok bilim adamı yetiştirmişlerdir. Tıp ilmi Süryani alimlerinin en çok çalışma yaptığı alanlardandır. Bin yıldan uzun bir süre bu bilim dalında faaliyet gösteren Süryani bilim adamlarının çalışmaları, onların ünlerinin tüm Doğu ülkelerine yayılmasını sağlamıştır. Bar Ebroyonun yazdığı Süryanice tarih kitabında (kronografi) bu meşhur hekimlerden bahsedilmektedir. Bu hekimler; Riş Aynolu (Ras Ayn) Sergis, Diyarbakırlı Atnos(Atanos), Filogrius, Şemun Dtaybuthe, Episkopos Grigorios, Antakya Patriği Teodosios, Yonan Bar İshoktur. Bu alimlerin eserlerinden bilindiği kadarıyla Riş Aynolu Sergis, Galenin bazı çalışmalarını Süryaniceye çevirmiştir. Bunlar “Ars Medicia” (Tıp Mesleği) ve “De Alimentorium” (Beslenmenin Özellikleri) adlı eserlerdir.
Bugün Atnos, Filogrios ve Episkopos Grigoriosun çalışmaları hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte Atnos ve Episkopos Grigoriosun bazı konularda derlemelerinin olduğu, Bar Abi Usaybia tarafından söylenmektedir. Atnos ve Filogriosun 7. Yüzyılda; Grigorios ise 8. Yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Antakya Patriği Teodosios ise tıp bilimiyle ilgili çok kapsamlı bir derleme yapmıştır. Pagnon ise, çevirisi kimin tarafından yapıldığı belli olmayan, Hippocratesin “Aphorism” adlı eserinin Süryanice çevirisini yayınlamıştır. Hirustaki kütüphanede yazarı bilinmeyen geniş kapsamlı bir tıp kitabı vardır. Yaklaşık 600 sayfa olan bu kitap, çok duru ve güzel bir üslupla kaleme alınmıştır. Baş kısmındaki birkaç sayfası kaybolmuş olan eserin sonunda Huneynin bir makalesi bulunmaktadır. Bu kitaptaki bir diğer makale, Malatyalı papaz Yuhanonun oğlu Diakos Basit tarafından 1224 yılında yazılmıştır. Süryanice bilim kitapları incelendiğinde Urfalı bilgin Gabrielin (1227) yazdığı çok sayıda felsefe ve tıp kitabı da göze çarpmaktadır.
Tıp alanında ün yapmış başka bir Süryani hekim de Bar Ebroyodur. Bar Ebroyo, Dioskoridesin “De Medicamentis Simplicbus” adlı kitabını ve İbni Sinanin “Kanun” eserinin dört bölümünü Süryaniceye çevirmiştir. Ayrıca o güne kadar geçerliliği olan bütün tıp teorilerini kapsayan bir tıp kitabı yazarak, tıbbın gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Bar Ebroyo bunların yanında Grafikinin büyük kitabından yaptığı seçmeleri Arapça olarak yazmış ve Hippocratesin Aphorism adlı eserinin bazı kısımlarıyla, “Vücut Organlarının Yararları” isimli kitabı yorumlamıştır. Bar Ebroyonun yaptığı en önemli çalışmalarından biri de Hunayn Bar İshokun kitabının Tiryak (panzehir, çare) bölümüne kadar olan sorularını yorumlamasıdır.

Tarih boyunca tıp alanında çalışmalarını sürdürmüş önemli Süryani hekimlerinin isimleri, bir liste olarak aşağıda verilmiştir:

1- Mifarkat Metropoliti Maruta (Ölümü: 421)
2- Hekimlerin başı, Suruçlu Mor Yakup’un amcasının oğlu Kuro (Ö. 521)
3- Riş Aynolu papaz Sergis
4- Sincarlı Gabriel (Ö. 610)
5- Papaz Emaos
6- Diyarbakırlı Atnos
7- Pilogrios
8- Episkopos Grigorios (8. Yüzyıl)
9- Patrik Teodosios (Ö. 896)
10- Abrohom bar Bakus
11- Yahya bar Adi (Ö. 974)
12- Ali bar Bakus (Ö. 1004)
13- İsa bar Zuro (Ö. 1008)
14- Abülhayr al-Hasan bar Hamoro
15- Abül Başar Süryani
16- Yabrudlu Abulfaraç (Ö. 1035)
17- İsa bar Ali Bakus (Ö. 1043)
18- Tigritli Alfasal bar Garir
19- Tigritli Abünasır bar Garir (Ö. 1079)
20- Diakos Abül Yaşar (Ö. 1100)
21- Papaz Abulfaraç (Ö. 1112)
22- Urfalı Diakos Abü Said (Ö. 1138)
23- Hekimlerin başı Diakos Abu Ali (Ö. 1169)
24- Diakos Sohdo Dbeth Şumno (Ö. 1170)
25- Meşhur hekim Burhan (Ö. 1190)
26- Urfa Metropoliti Atanasios Denho (Ö. 1191)
27- Kartbartlı Şemun (Ö. 1207)
28- Diyarbakır Metropoliti (Ö. 1122)
29- Kayserili Abülhasan (Ö. 1222)
30- Bağdatlı Toma’nın oğlu Abülkaram Said (Ö. 1223)
31- Doğu’daki hekimlerin başı Baş Diakos Abu Daid (Ö. 1224)
32- Urfalı Hasnun (Ö. 1227)
33- Urfalı Gabriel
34- Malatyalı Abü Salem bar Karbe (Ö. 1234)
35- Bağdatlı Mari dbeth Tuma (Ö. 1236)
36- Antakyalı bilgin Teodori (Ö. 1240)
37- Hasnun öğrencisi Urfalı İsa (Ö. 1244)
38- Abülhayr Sahel bar Saed dbeth Tuma (Ö. 1249)
39- Hankeyfli papaz Yeşu dbeth Tuma (Ö. 1243)
40- Bar Ebroyo’nun babası Malatyalı diakos Ahrun bar Tuma (Ö. 1252)
41- Malatyalı bar Bagras (Ö. 1255)
42- Musullu Abülhayr Dokik (Ö. 1258)
43- Urfalı Meferyono Saliba (Ö. 1258)
44- Tac al-Devle Abü Tahir dbeth Tuma (Ö. 1277)
45- Malatyalı Kufar bar Ahrun (Ö. 1284)
46- Urfalı Abülhayr
47- Malatyalı Bar Ebroyo (Abülfaraç)-Ö. 1286
48- Papaz Şemun dbeth Tuma (Ö. 1289)
49- Bartellolu diakos Yuhanon bar Saro (Ö. 1292)
50- Bartellolu diakos Behnam Habukni (Ö. 1293)
51- İshok bar Abülfarac bar Kaşişo (Ö. 1299)
52- Arbelli papaz Cemaleddin (Ö. 1269)
53- Siirtli Meferyono Aziz (Ö. 1487)
54- Şamlı diakos Yuhanon (Ö. 1580)
55- Patrik Nimetullah Nureddin (Ö. 1587)
56- Episkopos Tuma Nureddin (Ö. 1592)

Yukarıdaki listede yer alan hekimlerden bazılar tıp alanında Arapça kitaplar yazmışlardır. Bu hekimler; Abrohom bar Bakus, Yahya bar Adi, Ali bar Bakus, İsa bar Zur’o, Yebrudlu Abülfarac, Alfasal bar Garir ve kardeşi Yahya bar Garir’dir.


TEOLOJİ

Süryaniler; ister Yunanlı ister Kıpti ya da Romalı olsun, öncü Hıristiyan tanrıbilimcilerin Yunanca eserlerini tercüme etmekten edindikleri yararların yanı sıra, teoloji (tanrıbilim) alanında yükselmişlerdir. İsimleri ve eserleri aşağıda verilen ünlü tanrıbilimciler yetiştirmişlerdir.
Mor Efem, Mor İshok ve Suruçlu Mor Yakubun harikulade şiir ve ilahilerinin derinliklerine inip bilgisine eriştikleri birçok tanrıbilimsel konuyu, gerçekleri inceleyip kesin kanıtlarla belirleyen Mor Severiusun eserlerini, Antakya ve İskenderiye patriklerinin 514-580 yılları arasında birbirlerine yazdıkları Sensinodsal mektupları, Süryani Belgelerinden derlenen altıncı yüzyılın ikinci yarısında piskoposlar ve manastır baş rahipleri tarafından yazılan doktrinsel raporlar ve mektuplar, Kutsal Kitaptan vaaz ve yorumları saymazsak, bu çok önemli bilgi dalına ilk atılan Süryani otorite olarak Menbiçli Mor Filüksinosu sayabiliriz. Filüksinosu Urfalı Yakup, Patrik Kuryakos, Daralı İyavannis Yuhanon, Muşe bar Kifo, Bar Salibi ve Barebroyo izledi.
Mor Filüksinos, Üçlü Birlik, tektanrıcılık ve Sözün beden alıp insan olması konularında iki değerli kitap yazmıştır. Urfalı Mor Yakup Teolojik kitabı ve Kutsal Ayinin açıklamasiyle ilgili bir mektubu vardır. Barebroyo İnsanın Kurtuluşunu ele aldığı “Altı Gün” adlı eserindeki yedinci bölümde ve “Hudoye” adlı eserinde, Mor Yakubun yazdığı Teolojik kitabından bahsetmektedir. Daralı İyavannis Yuhanon, ruhani ve ruhanilik, Diriliş, Melekler, şeytanlar, Cennet v.s. hakkında dört hacimli kitap yazmıştır. Muşe bar Kifo, Yaratılışın Altı Günü, Diriliş, Cennet, Melekler, insan ruhu, Kilisenin Kutsal yedi Gizlerinden olan Vaftiz, Murun ve Kutsal Ayin hakkında çok değerli beş kitap yazmıştır. Bar Salibi, teoloji ve Kutsal Gizlerin açıklaması gibi önemli konuları ele alan çok önemli eser yazmıştır. Ayrıca, Kthobo dUroutho (Polemikler konusunda) adlı eserin de yazarıdır. Barebroyo (Abulfaraç), Tanrıbilimin derinliklerine inmiş, kapsamlı ve muhteşem olan “Mnorath Kudşe” ve “Kthobo dZalge” adlı kitaplar yazmıştır. Ayrıca, insan ruhu hakkında da iki mektubu bulunmaktadır.
İkinci kategoride : “Tahevyothö” adlı eserin yazarı Persli Afrahat, İskenderiyeli Domianusun yanlış düşüncelerine karşı, üç bölümlük teolojik bir eser yazan Kalunikili Patrik Petrus, kendisinden önceki müellifin eseri üzerinde ayrıntılı açıklama yapan II.Yulyane, harikulade “Husoyoler” derleyen III.Yuhanon ve İkinci Athanasiyos, Kilise’nin Kutsal Gizlerini açıklayan Arapların Episkoposu Gevergisin eseri, ruh hakkında çok yararlı kitap yazan Atharaboyo’lu Yuhanon, harikulade yorum kitapları ve notlarda sivrilen Laazar bar Kandasi ve Urfa Metropoliti Bünyamin, Kutsal Ayin’in tefsiriyle ilgili iki mektup sahibi Laazar bar Sobtho ve Bar Vahbun, Maraga’lı Tumanın yanlış öğretilerini çürüten, Tektanrıcılık ve Kutsal Üçlük ve Tanrının Sözü ile ilgili güzel bir şiir yazan Nusaybinli Nuno, Tanrının sağlayışı hakkında bir kitap yazan ve Kutsal Murun Gizini açıklayan Tikritli Anton, Söz’ün Beden Alışı konusundaki şiirin yazarı ve Marunun öğrencisi Yuhanon, Ermenilerle mücadele eden Bar Şuşan ve Bar Andrevos, tanrısal bilgi konusundaki derin ve köklü bilgileri ortaya koyan “husoyolar” yazan Bar Sabuni, “Simotho” (hazineler) ve “Şroro Galyö” (Açık Gerçek) adlı iki kitap yazarı Bartalyolu Yakubu görüyoruz.
Üçüncü kategoride ise şu isimleri sıralayabiliriz: İnançla ilgili birçok mektupları olan Habsuslu Mor Şemun dZayte, Aryufagosa yanlışlıkla atfedilen eser konusunda yorumlar yazan Fevko bar Sargis ve Theodoros bar Zarudi, Kurbono ve Murun arasındaki fark konusunda bir şiir yazan Beth Botinli Doniyel, Ermenilerin itirazlarına reddiye yazan Raban Sargis, Kutsal Ayin ve Murun Giz’inin izahı ile ilgili iki mektup yazan Mardin Metropoliti Yuhanon, Teoloji ve “Markabtho dRoze” (sırların bütünü) adlı iki kitabın yazarı Turabdin Mafiryanı Şemun.
Bu kategoriye, “Suloko Havnonoyo” (Aklın Yükselişi) adlı kitabın yazarı Aziz Bar Sobtho ve “Elfo Ruhonoytö” (Ruhsal Gemi) adlı kitabında yeteri kadar teolojik bölümlere yer veren Zaz’li Patrik Mesud eklenebilir.


SÜRYANİLERDE EĞİTİM ve ÖĞRETİM MERKEZLERİ

Birinci ve ikinci derece önemli Süryani kültürünün en parlak dönemleri, 4. ve 13. Yüzyılın sonları arasında kalan yaklaşık 1000 yıllık süredir. Bu dönemde birçok eğitim ve öğretim merkezi Süryani dünyasına hizmet etmek üzere faaliyete geçmiş, gerçekten de yararlı ve önemli etkinliklerde bulunmuşlardır. Bu eğitim merkezlerinin bir bölümü felsefe, filoloji ve öteki bilim dallarını kapsayacak şekilde hizmet ederken, çoğunluğu da teoloji konusunda eğitim vermiştir. Bu okulların en önemlileri şunlardır:
1- Edessa (Urfa) Teoloji Okulu: Kaynaklarda M.S. III. Yüzyıl’ın ortalarında kurulduğu belirtilen bu okul, gerçek ve üstün nitelikli bir din eğitimi vermeye, M.S. 363 yıllarında başladı. Mor Efrem’in üstün çabalarıyla bu tarihten sonra en parlak dönemlerini yaşayan Edessa Teoloji Okulu, 146 yıl süren eğitim hizmetinden sonra 498 yılında kapatıldı. (Kaynaklar, okulun esas faaliyet dönemini okulun büyük üne kavuştuğu 363 yılı ile 498 yılı arasında kabul etmektedir)

2- Zukanin Manastırı: M.S. 4. Yüzyıl’da Diyarbakır şehri yakınlarında kurularak Mor Yuhanna Manastırı adıyla hizmet vermeye başlayan manastır, aynı asrın ortalarında bir bilim merkezine dönüşmüştür. Süryani Cemaati’nden birçok ünlü kişinin de öğretmenlik yaptığı bu eğitim merkezi, 10. Yüzyılın ortalarına kadar faaliyetini sürdürmüştür.

3- Mor Gabriel Manastırı: M.S. 397 yılında Turabdin şehrinde kurulan manastır, Deyrulumur veya Kartmin Manastırı olarak da anılmaktadır. Kısa sürede kendini bilime adayanların ve rahiplerin merkezi durumuna gelen bu önemli okul, 5.yüzyılın ortalarından 11-12. Yüzyıla kadar çok sayıda önemli kişinin eğitim görerek yetiştiği bir eğitim merkezi oldu.

4- Usibona Manastırı: Antakya dolaylarında kurulan bu manastır, yörenin önemli bir eğitim merkezi olarak çalışmalarını sürdürdü.

5- Büyük Tel’ado Manastırı: Antakya’da kurulan bu manastır, yakınında bulunan Usibona Manastırı ile birlikte 4.yüzyılın ortalarında kuruldu. Kuruluşunu takip eden dönemde birer eğitim merkezi haline dönüşen bu manastırlar, 690-700 yılları arasında Urfalı Mor Yakub’un üstün çabalarıyla büyük bir üne kavuştular. Urfa Metropoliti Mor Bünyamin’in de 837 yılına kadar Tel’ado Manastırı’nda ders verdiği bilinmektedir. Bu iki manastırın M.S. 10.yüzyılın sonuna kadar aktivitelerini sürdürdükleri bilinmektedir.

6- Mor Zakay Manastırı: 5.yüzyılda Rakka (Kalunikos adıyla da bilinir) şehri yakınlarında kurulmuştur. Esas eğitimine 6.yüzyılın ilk yıllarında başlayan okul, hizmetlerini 10.yüzyıla kadar aynı biçimde devam ettirmiştir.

7- Kınneşrin Manastırı: M.S. 550 yıllarında Ceraplus (Kenneşrin) şehrinin karşısında, Fırat nehrinin doğu yakasında kurulmuştur. Bu manastır, kurulduğu tarihten 9. Yüzyılın başlarına kadar olan sürede, o dönemde bilim ve teoloji alanda eğitim veren okulların en büyüğü ve en önemlisi olmuştur. Verdiği nitelikli eğitim sayesinde ününü dört bir yana yayarak diğer manastırları geride bırakmıştır. Gelişen bir takım olaylar dolayısıyla bir duraklama dönemi yaşayan manastır, bu süreci atlattıktan sonra tekrar eski parlak günlerine dönmüş ve 13.yüzyıla kadar bu şekilde faaliyetlerini sürdürmüştür.

8- Dış Kuyu Manastırı – Dayro Dgubo Baroyo: Halep ve Şamişat (Samosata) arasında yer alan bu manastırın adının duyulması 6.yüzyılda gerçekleşmiştir. Bu tarihten 9.yüzyıla kadar geçen sürede önemli bir eğitim merkezi olarak çalışmalarını sürdürmüştür.

9- Mor Matay Manastırı: 4. Yüzyılın sonlarında Musul kentinin doğusunda bulunan Elfaf Dağı’nın tepesine kurulmuştur. 630’lu yıllarda gerçek anlamıyla eğitim vermeye başlayan manastır, faaliyetini aynı şekilde 13.yüzyıla kadar devam ettirdi.

10- Amudo Manastırı: Cezire’deki Ras’al-ayn yakınlarında bulunmaktadır. M.S. 7.yüzyılan 9.yüzyıla kadar 200 yıl gibi bir süre eğitim ve öğrenim yeri olarak kullanılmıştır.

11- Karkafto Manastırı: Magdal köyü yakınlarında, Ras’al-ayn ile Hasake arasında yer alan bu manastır, filoloji alanında yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır.

12- Mor Hananyo Manastırı: Deyrulzafaran ve Dayro Dkurkmo adlarıyla da bilinen bu bu manastır M.S. 4. Yüzyılın sonlarında Mardin yakınlarında kurulmuştur. Ancak bazı araştırmacılar tarafından manastırın kuruluş tarihinin 8. Yüzyılın son on yılı olduğu savunulmaktadır. Uzun bir süre bilim merkezi olarak çalışmalarını yürüten manastır, sonraları gerilemeye başlamıştır. Bunun ardından tekrar toparlanan bu eğitim merkezi, yine de eski parlak günlerine geri dönememiştir.

13- Mor Sargis Manastırı: Sincar ile Balad arasındaki Kahil Dağı’nda (Turo Sahyo) bulunan manastır, tahminlere göre 8. Yüzyılda eğitim ve öğretim vermeye başlamıştır. Manastır en başarılı olduğu noktaya 9.yüzyıl içinde ulaşmıştır.

14- Edessa’nın (Urfa) Kutsal Dağı: Burası M.S. 5. ve 6. Yüzyıllarda birçok manastırla dolmuştur. Bu manastırların bazıları, 13.yüzyılın başına kadar kaliteli bir eğitim-öğretim kurumu olarak faaliyetlerini sürdürmüş ve bu özellikleriyle de çevrede oldukça tanınmışlardır.

15- Mor Barsavmo Manastırı: M.S. 5. Yüzyılın ortalarında Malatya şehri yakınlarında inşa edilen bu manastır, 8.yüzyıldan 13.yüzyıla kadar bir bilim yuvası olarak etkinlik göstermiştir.

16- Mor Yuhanon Manastırı: Dara yakınlarındaki Kardis şehrinde kurulan büyük bir manastırdır. Bilimsel kayıtlarda, M.S. 800 yılından 1002 yılına kadar olan dönemdeki bilgilerine ulaşılabilen manastır; Bağdat Metropoliti Mor Lazarus Bar Sobto’nun da öğretmenlik yaptığı bir bilim merkezi olarak tanınmaktadır.

17- Eliyo Bar Gagi Manastırı: M.S. yaklaşık 960 yılında Malatya ‘ Hanzat bölgesinde inşa edilen manastır, zaman içinde bir bilim merkezine dönüşerek çalışmalarını bu çerçeve içinde sürdürmüştür.

18- Barid Manastırı: M.S. 960 yılında Malatya ve Hanzat bölgesinde kurulan manastırda 1243 yılına kadar eğitim ve öğretim yapılmıştır.

19- Sergisiye Manastırı: 980 yılında Malatya’da inşa edilmiştir. Yoğun bilimsel çalışmaların yapıldığı bir yer olarak dikkat çeken bu okul, faaliyetini 12. Yüzyıla kadar devam ettirmiştir.

20- Malatya Şehri: “Rahoto” olarak bilinen kentte yer alan büyük kilise, 11. Yüzyılın başlarında filoloji ve ilahiyat bilimi konularında önemli çalışmaların yapıldığı, hatta bu bilimlerin merkezi diye de adlandırılabilecek bir konuma sahipti. Ancak13.yüzyılın sonunda önemini yitirmiştir.

21- Mor Ahrun Manastırı: Kalisura’da bulunan bu eski manastırın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmese de, araştırmacılar arasında tahmini olarak 5. Yüzyılda inşa edildiği görüşü yaygınlık kazanmıştır. 11. Yüzyılda bilim merkezi haline gelen manastır, Malatya Metropoliti Mor III. İğnatıyos’un öğrenimini tamamladığı yer olarak tanınmaktadır.
Süryaniler’de eğitim ve öğretim merkezlerinin başlıcaları yukarıda adı verilen manastır ve okullardır. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki bu sayılan merkezlerin dışında eğitim ve öğretim verilen ve birçok din ve bilim adamının yetişmesine vesile olan Patriklik, Episkoposluk Merkezleri ve manastırları da vardır.


SÜRYANİ BİLGİNLERİ VE ÜNLÜ YAZARLARI

1. Urfalı Favlus Bar Arko ( Ö- 200 )
2. Bardayson (Ö- 222)
3. Nusaybinli Barthkyomo Tumayis (3.Asır)
4. Urfalı Teofil (Ö-309)
5. Eşayo Bar Hadbu (Ö-327)
6. Episkopos Milis (Ö- 341)
7. Şemun Barsaboe (Ö- 343)
8. İran’lı Afrahat (Ö-346)
9. Humus Episkoposu Baseliyos (Ö- 359)
10. Episkopos Filun (Ö-382)
11. Nusaybinli Mor Efrem (Ö- 373)
12. Asuno (4.Asır)
13. Papaz Abeşmayo (Ö- 404)
14. Diyarbakırlı İshok (Ö-418)
15. Diyarbakırlı Rahip Dodo (5.Asır)
16. Grigoriyos İhidoyo (5.Asır)
17. Ksustus (5.Asır)
18. Kurillune (5.Asır)
19. Katulikos Ahi (Ö- 415)
20. Katulikos Ma’no (Ö- 420)
21. Mor Marutha (Ö-421)
22. Urfa Metropoliti Rabula (Ö- 435)
23. Episkopos Balay ( 5.Asır)
24. Urfalı Mşamşono Yakup (Ö- 451)
25. Rahip Şmuel (Ö- 458)
26. Papaz Şmuel (5.Asır)
27. Papaz Kuzma (Ö-472)
28. Papaz Petrus (Ö- 490)
29. Urfalı İshok (Ö- 491)
30. Urfalı İshok Trayono (Ö-522)
31. Horiepiskopos Pulikarpus (Ö-508)
32. Estefan Barsavdayla (Ö-510)
33. Mşamşono Şemun Kukoyo (Ö-514)
34. Antakyalı Yuhanon Rufos (Ö-515)
35. Papa Yeşu Estunoro (Ö-515)
36. Suruçlu Mor Yakup (Ö- 521)
37. Urfalı Habib (6.Asır)
38. Filüksinos Dmabuğ (Menbeç) (Ö-523)
39. Barlaha Nziro (6.Asır)
40. Şemun Rişdayro Dlikin ( 6.Asır)
41. Kaluniki Episkoposu Favlus (Ö- 528)
42. Diyarbakır Metropoliti Mara (Ö-529)
43. Rişaynoyulu Sarkis (Ö-636)
44. Yuhanon Dtelo (Ö-538)
45. Antakyalı Mor Severiyos (Ö- 538)
46. Yuhanon Baraftunya (Ö-538)
47. Şemun Dbeth Arşam ( 6.Asır)
48. Şmuel Rişaynoyo (6.Asır)
49. Alkunath İkumunios ( 6.Asır)
50. Episkopos Tuma (Ö-542)
51. Zharyo Mlilo (6.Asır)
52. Salahlı Daniyel (Ö-542)
53. Yuhanon Trayonö (Ö- 544)
54. Rahip Eliyo (6.Asır)
55. Muşe Egloyo (Ö- 550)
56. Mor Ahudeme (Ö- 575)
57. Rahip Sarkis (Ö- 577)
58. Burudanlı Mor Yakup (Ö-578)
59. Kuryakos Dtelo (6.Asır)
60. Sarkis Barkaryo (Ö-580)
61. Antakya Patriği Favlus Trayonö (Ö-581)
62. Papaz Kuro Dbatnon (Ö-582)
63. Efesli Yuhanon (Ö-587)
64. Fetrus Tlithoyo (Ö-591)
65. Yulyane Trayonö (Ö- 595)
66. Diyarbakırlı Abrohom (Ö-598)
67. Yuhanon Fsaltus (Ö-600)
68. Rufine Tagoro Dsimo ( 6.Asır)
69. Papaz Şemun (6.Asır)
70. Sarkis Estunoro ( 6.Asır)
71. Telo Metropoliti Favlus (7.Asır)
72. Mşamşono Tuma (Ö-617)
73. Urfa Metropoliti Favlus (Ö-619)
74. Diyarbakır Metropoliti Kuryakos (Ö-623)
75. Abo Favlus (Ö-624)
76. Tuma Harkeloyo (Ö-627)
77. Atanasiyos Kadmoyö (Ö-631)
78. Episkopos Severiyos (Ö-643)
79. Papaz Tuma (Ö-636)
80. Papaz Emavus (7.Asır)
81. Yuhanon Dsedrav (Ö-648)
82. Marutha Dtagrit (Ö-649)
83. Busar Metropoliti Yuhanon (Ö-650)
84. Uruşalim Papazı Andrevos (7.Asır)
85. Yuhanon Nikor (7.Asır)
86. Tagrit Mafiryonosu Danho Kadmoyo (Ö-659)
87. Diyarbakırlı Yanovrin (Ö-665)
88. Sevire Sabuhat (Ö-667)
89. Rahip Aytaloho (7.Asır)
90. Episkopos Yuhanon (7.Asır)
91. Halep Metropoliti Matay (Ö- 669)
92. Episkopos Severiyos (7.Asır)
93. Raban Sabervay (7.Asır)
94. Ramyeşu, Gabriel Dbeth Raban (7.Asır)
95. Patrik İkinci Severiyos (Ö-681)
96. Diyarbakırlı Tuma (7.Asır)
97. Diyarbakırlı Atanasi (7.Asır)
98. Afilugriyos (7.Asır)
99. Atanasiyos Bolidoyo (Ö-686)
100. Abrohom Nahşirtonö (Ö- 686)
101. Tagrit Mafiryonusu Yuhanon (Ö-688)
102. Papaz Şemun Dayro Dkennişrin (7.Asır)
103. Urfalı Mor Yakup (Ö-708)
104. Episkopos Avtaliyus (8.Asır)
105. Papaz Şemun (Ö-710)
106. Diyarbakırlı Mor Tevdute (Ö-729)
107. Şemun Rişdayro dıaraboye (Ö-710)
108. Papaz Şemun Şmiştoyo (8.Asır)
109. Garmaniki Episkoposu David (8.Asır)
110. Tarihçi Muşe Dbeth Nahle (8.Asır)
111. Eliyo Kadmoyo (Ö-723)
112. Dayroyo Tubono (8.Asır)
113. Mşamşono Sobo (Ö-726)
114. Mor Gevergi Efiskufo Dıame (Ö-725)
115. Sbar Yeşu (8.Asır)
116. Mor Şemun Dzayte (Ö-734)
117. Urfa Metropoliti Kustantin (Ö-735)
118. Yuhanon Ataraboyo (Ö-738)
119. Doniyel Bar Muşe (8.Asır)
120. Yuhanon Bar Şmuel ( 8.Asır)
121. Urfalı Favko (8.Asır)
122. Metropolit Yuhanon Trayono (Ö- 752)
123. İvannis Kadmoyo (Ö-754)
124. Şigor Episkoposu Eliyo (Ö-758)
125. Turabdin Metropoliti Kuryakos ( 8.Asır)
126. Rahip Laazar Dbeth Kandasi (Ö-773)
127. Dayroyo Dzuknin (Ö- 775)
128. Antakya Patriği Mor Gevergi (Ö-790)
129. Rahip Tevdusi (Ö-806)
130. Eliyo Horonoyo (9.Asır)
131. Teudoros Barzarudi (9.Asır)
132. Şemun Baramroye (Ö-815)
133. Abo David Barfavlus (9.Asır)
134. Antakya Patriği Kuryakos (Ö-817)
135. Atnus Malfonö (Ö-818)
136. Kartminli Tarihçi (Ö-819)
137. Tagritli Habib Abu Rayta (Ö-828)
138. Laazar Barsobto (Ö-829)
139. Urfa Metropoliti Teodosiyos (Ö-832)
140. Tuma Estunoro (Ö-837)
141. Urfa Metropoliti Benyomin (Ö-843)
142. Tagritli Raban Antun (Ö-845)
143. Mor Diyonosiyos Talmahroyo (Ö-845)
144. Nusaybinli Navno (Ö-845)
145. Metropolit Arabi (Ö-850)
146. Rahip Barhadbşabo (9.Asır)
147. Papaz Danho (9.Asır)
148. Dara Episkoposu İvannis (Ö- 860)
149. Episkopos Yakup (Ö-860)
150. Rahip Şemun Dhasan Mansur (Ö-861)
151. Antakyalı Rahip Sevire (Ö-861)
152. Raban Doniyel Dbethbotin (9.Asır)
153. Nusaybin Episkoposu İshok (9.Asır)
154. Yuhanon Rbioyo (Ö-873)
155. İğnatiyos Trayonö (Ö-883)
156. Patrik Teodosiyos (Ö-896)
157. Nusaybinli Mşamşono Zvaro (10.Asır)
158. Garşun Ahısnoyo (10.Asır)
159. Eyub Manemoyo (10.Asır)
160. Muşe Bar Kifo (Ö-903)
161. Malatya Metropoliti Hazkiyel (Ö-905)
162. Diyonosiyos Trayonö (Ö-909)
163. Rahip Rufael, Binyomen (Ö-925)
164. Filozof Danho (Ö-925)
165. Nusaybinli Mşamşonö Şemun (Ö-950)
166. Mifarket Metropoliti Yakup (Ö-967)
167. Yahya Baradi (Ö-974)
168. Episkopos Atanasiyos (Ö-982)
169. Episkopos Matay (10.Asır)
170. Hasan Barkümar (10.Asır)
171. Elath kul Elon’un yazarı Urfalı Episkopos (10.Asır)
172. Atanasiyos Rbioyo (Ö-1002)
173. Abo Yuhanon Talmid Marun (Ö-1003)
174. İsa Barzavro (Ö-1007)
175. Barkiki (Ö-1016)
176. Rahip Laazar (Ö-1024)
177. Turabdin Metropoliti Yuhanon (Ö-1035)
178. Malatya Rahip Yusuf (Ö-1058)
179. Yuhanon Barşuşan (Ö-1072)
180. Abu Alfasıl Said, Abu Nasır Yahya (11.Asır)
181. Rahip Sarkis (11.Asır)
182. Malatya Metropoliti İğnatiyos Tlithoyo (Ö-1094)
183. Said Barsabuni (Ö-1095)
184. Diyonosiyos Barmavdyonö (Ö-1120)
185. Atanasiyos Ştithoyo (Ö-1129)
186. Baseliyos Abu Galıb Barsabuni (Ö-1129)
187. Rahip Mihoyel (Ö-1138)
188. Malatyalı Papaz Abdukos (11.Asır)
189. Gerger Metropoliti Timoteus (Ö-1143)
190. Yuhanon Barandrevos (Ö-1156)
191. Papaz Saliba (Ö-1164)
192. İğnatiyos Datrin Mafiryonö Dmadenho (Ö-1164)
193. Mardin Metropoliti Yuhanon (Ö-1165)
194. Baseliyos Barşumno (Ö-1169)
195. Gişum Metropoliti Eliyo (Ö-1171)
196. Diyonosiyos Bar Salibi (Ö-1171)
197. Gihon Episkoposu Abu Galıb (Ö-1177)
198. Kudüs Metropoliti İğnatiyos Rumanos (Ö-1183)
199. Rahip Ahrun (11.Asır)
200. Bar Vahbun (Ö-1193)
201. Mor Mihoyel Rabo (Ö-1199)
202. Diyarbakırlı Episkopos Yuhanon (Ö-1203)
203. Kudüs Metropoliti İğnatiyos Sohdo (12.Asır)
204. Episkopos Abrohom (Ö-1217)
205. Doğu Mafiryonusu Ğriğoriyos Yakup (Ö-1214)
206. Yeşu Seftonö (Ö-1214)
207. Patrik Yuhanon (Ö-1220)
208. Teflisli Yuhanon (Ö-1221)
209. Urfalı Hasnun (Ö-1227)
210. Urfalı Gabriel (Ö-1227)
211. Antakyalı Filozof Teudori (Ö-1235)
212. Urfalı Tarihçi Metropolit Yakup (Ö-1231)
213. Metropolit Yakup Bartalyo (Ö-1241)
214. Hasankeyfli Papaz Yeşu Dbeth Tuma (Ö-1248)
215. Metropolit Ğriğoriyos Yuhanon (13.Asır)
216. Basebrinli Baseliyos (Ö-1254)
217. Urfalı Maferyono Saliba (Ö-1258)
218. Patrik Yuhanon Bar Madani (Ö-1263)
219. Kaludiya Episkoposu Diyonosios Saliba (Ö-1275)
220. Diyoskoros Teudoros Hasan Zayid Metropoliti (Ö-1275)
221. Mor Ğriğoriyos Bar Ebroyo -Abul Faraç- (Ö-1286)
222. Abu Nasır (Ö-1290)
223. Abu Alhasan bar Mahruma (Ö-1299)
224. Metropolit Gabriel (Ö-1300)
225. Hah’lı Tuma (14.Asır)
226. Barsavm Safi Barebroyo Zuro (Ö-1307)
227. Rahip Yeşu bar Kilu (Ö-1309)
228. Patrik İkinci Mihoyel (Ö-1312)
229. Hah Episkoposu Kurillos (Ö-1333)
230. Bar Vahib (Ö-1333)
231. Rahip Yeşu Barkayrun (Ö-1335)
232. Raban Saliba Barkayrun (Ö-1340)
233. Mşamşono Abdallah (Ö-1345)
234. Hasankeyfli Metropolit Abullufa (14.Asır)
235. Mardinli Rahip Abrohom (Ö-1365)
236. Diyarbakır Metropoliti Yavsef Barğarib (Ö-1375)
237. Mardinli Rahip Doniyel (Ö-1382)
238. Patrik Abrohom Bargarib (Ö-1412)
239. Filüksinos Kotubo (Ö-1421)
240. Basebrinli Papaz Eşayo 1425
241. Papaz Sohdo (15.Asır)
242. Diyarbakırlı Papaz Şemun (Ö-1450)
243. Turabdin Patriği Kavme (Ö-1454)
244. Patrik Behnam Hedloyo (Ö-1454)
245. Doğu Mafıryonusu Madanli Barsavm (Ö-1455)
246. Basibrinli Papaz Yuhanon (15. Asır)
247. Musullu Hasan Barzavro (15. Asır)
248. Rahip Ğarib (Ö-1476)
249. Patrik Aziz Barsobtö (Ö-1491)
250. Rahip Melke Sako (Ö-1490)
251. Basibrinli Raban Yeşu (Ö-1492)
252. Patrik Yuhanon Barşella (Ö-1493)
253. Basibrinli Metropolit Gevargis (Ö-1495)
254. Papaz İsa Dbeth Şadad (Ö-1495)
255. Rahip David (Ö-1500)
256. Mardin Mşamşono Nuraldin (Ö-1500)
257. Basibrinli Papaz Aday (Ö-1502)
258. Hah’lı Metropolit Sarkis (Ö-1508)
259. Lübnanlı Patrik Nuh (Ö-1509)
260. Midyatlı Rahip Aziz (Ö-1510)
261. Zaz’lı Patrik Masut (Ö-1512)
262. Patrik I. Yakup (Ö-1517)
263. Metropolit Yavsef İbaroyo (Ö-1537)
264. Rahip Abdulaziz Dbethsalaki (16. Asır)
265. Doğu Mafiryonosu Abdulğani (Ö-1575)
266. Raban Yakup Kasuroyo (Ö-1575)
267. Patrik Namatallah (Ö-1587)
268. Kapadokya ve Urfa Metropoliti İvannis (Ö-1624)
269. Mşamşono Sarkis Dbeth Garir (Ö-1669 )
270. Episkopos Hadayat Allah Kudaydoyö (Ö-1663)
271. Antakya Patriği İshok (Ö-1724)
272. Basibrinli Papaz Yuhanon (Ö-1729)
273. Mafiryono Şemun (Ö-1740)
274. Hori İbedyeşu (Ö-1750)
275. Diyarbakırlı Rahip Abdulnur (Ö-1752)
276. Mafiryono Şükrallah (Ö-1764)
277. Hori Yakup (Ö-1783)
278. Papaz Lahdo (18. Asır)
279. Metropolit Yakup (Ö-1804)
280. Episkopos Yuhanon (Ö-1825)
281. Papaz Yeşu (Ö-1816)
282. İdil’li Episkopos Gevargi (Ö-1847)
283. Metropolit Zaytun (Ö-1855)
284. Rahip Yeşu Ğaribo (Ö-1916)
285. Hori Matay Kunat (Ö-1927)
286. Mşamşono Naum Faik (Ö-1930)
287. Papaz Yakup Saka (Ö-1931)
288. Mşamşono Nematallah Danu (Ö-1951)
289. Patrik İğnatiyos Efrem Barsavm (Ö-1957)
290. Metropolit Bulus Behnam (Ö-1969)
291. Metropolit Hanna Dolabani (Ö-1969)
292. Horiepiskopos Aziz Günel (Ö-1997)

YILBAŞI, MESİH’İN SÜNNETİ

VAFTİZ BAYRAMI

Tevrat’ta Sünnet, Tanrı ile yapılan antlaşmanın bir belirtisiydi. Erkek çocuk 8. Günde sünnet edilmesiyle Musa Yasasını tamamlıyor. Tinsel yaşamına ve Tanrı antlaşmasına başlayarak ad alıyordu. Sünnetten önceki günler yaşamından sayılmazlardı. İsa Mesih, Musa Yasasının etkisi altında doğunca ilk 7 gününde eski insana özgü şeyleri tamamladı. O’nun sünnet günü tensel yaşamının başlangıcı sayıldı. Bu yüzden Miladi yıl, İsa’nın doğuş gününden değil de, sünnet gününden başlamıştır. İsa, 30. Yılında vaftiz olup, Sünnet Yasasını iptal etti. Tanrı ile yaptığı yeni antlaşmanın simgesi, vaftiz gizini bize verdi. Vaftiz’den önceki günler, Hıristiyan kişinin yaşamından sayılmazlar. Çünkü kişi, vaftizle yeniden doğar ve Kayrayla Tanrı’nın oğlu olarak, ruhsal yaşama başlamış olur. Böylece ad alarak kilise bireylerinden sayılır.


VAFTİZCİ YUHANUN’NUN ŞEHİT EDİLMESİ
Yuhanun, annesi Elizebet’in karnında iken Kutsal Ruh’la doldu. Peygamber İliya gibi mistik bir yaşam sürdürmüş, zahit ve her şeyden yoksundu. Rab Mesih’in gelişine yüreklerini hazırlamaları için, insanları yerip, günahlarından ötürü onları azarlıyordu. Eski-yeni Antlaşma arasında bağlantı kurma niteliğini taşıyan Yuhanun, Herodes tarafından tutuklanarak cezaevine atıldı. Çünkü, kardeşi hayatta olduğu müddetçe, karısı Herodiya’yı kendisine eş olarak almasına izin vermiyordu. Onu sürekli azarlıyordu. Üç ay sonra Yuhanun’un başı kesilerek, annesinin isteği üzerine, Herodiya’nın kızı Saloma’ya verildi. Rab Mesih, Yuhanun’nun üstünlüğünü şöyle vurgulamıştır. “Size doğrusu derim ki, kadınlardan doğanlar içinde, Vaftizci Yuhanun’dan üstün olanı çıkmamıştır” (Mat. 11: 11).


ŞEHİTLERİN İLKİ MOR STEFANOS
Günlük hizmete, Hıristiyan yoksullara dağıtılmak üzere toplanan yardımların dağıtımını sağlamak amacıyla seçilen yedi diyakoslardan (İncili Şemmas) biridir. Aynı zamanda, Hıristiyanlıkta şehitlerin ilki onuruna sahiptir. Linç edilerek şehit düşünce “Kutsal Ruh’la dolu iken, gözlerini dikkatle göğe çevirdi. Tanrı’nın yüceliğini ve O’nun Sağında duran İsa’yı gördü” (Habercilerin işleri. 7.55). Alçak gönüllüğünün güzel bir örneği olarak, Yahudiler tarafından taşlamakta iken, “Ya Rab, bu günahı onlara sayma” şeklinde dua etmiştir.


MERYEMANA EKİNLER BAYRAMI
“Kukoye’nin (çömlekçilerin) Meryemana için söyledikleri bir ezgi”
Mor Yuhanun, Mübarek Erden’in anısına üç defa bayram yapılması gerektiğini yazan kitapları getirince, tüm Efes topraklarına çiy (bereket) yağdı. Aralıkta ekinlerin bereketi için, Mayısta başakların bereketi için ve Ağustos ayında ise yaşam gizini andıran bağlardaki asmaların bereketi için -Haleluya- duaları yardımcımız olsun.


KARTMİN’Lİ MOR ŞEMUN
Mümin Ana- babadan Kartmin köyünde dünyaya gözlerini açtı. Henüz dört yaşında iken amansız bir hastalığa yakalandı. Ölüm döşeğinde yatarken, Mor Samuel Onu iyileştirdi. Erginlik çağına girince, öğrencisi oldu ve rahiplik sınıfına girdi. Büyüğü Mor Samuel’in şekline bürünen Melek, O’na Mor Gabriel Manastırının Planını gösterdi. Bu manastırın kurucularından biridir. Tanrı, O’nu doğaüstü birçok tansık yapmakla onurlandırdı. 19 Ocak 433 yılının Salı gününde Tanrı’nın rahmetine kavuştu. Mor Gabriel Manastırında aziz kişilere özgü mezarlıkta toprağa verildi.


RAB’BIN MABEDE GİRİŞİ VE YAŞLI MOR ŞEMUN
Rab Mesih, Yusuf ve Annesi Meryem ile tapınağa girdi. M.Ö. 282 yılında Tanrı esini ile Rabbı görmeyene dek ölmeyeceğini kendisine bildirilen, İhtiyar Şemun’un kolları üzerinde taşındı. Söz konusu Şemun inanç gözleriyle Rabbın insanlara sağladığı kurtuluşu gördü. Çocuk olan Rab İsa’dan şu dilekte bulundu. “Şimdi sözün uyarınca, artık uşağını esenlikle bu yaşamdan ayırabilirsin. Çünkü gözlerim kurtuluşunu gördü”.


GİZEMCİLERİN BAŞI MOR BARSAVMO
449 yılında, Doğu manastırlarının temsilcisi olarak İmparator Sezar (Caesar) tarafından Efes Konsiline çağrıldı. Sapık düşüncelilere (Eretik) karşı çift ağızlı keskin bir kılıç gibiydi. Yaşamı boyunca saçla örtülü demirden bir yelek giyinikti. Tanrı O’nu doğaüstü birçok tansık yapmakla onurlandırdı ve 485 yılında vefat etti. Öğrencilerden biri, O’nun hakkında şöyle yazmıştır. Rabbı için işkence ve denemeye 50 yıl katlanan Mor Barsavmo, gece-gündüz uyuklamayan demir sütuna benzemekteydi.


NİNOVA ORUCU
M.Ö. 862 yılında Ninova halkının, Tiğlatpalassar döneminde, Ninova’da gerçekleştirdiği gerçek tövbeyi örnek alarak, kilise bu orucu tutmaktadır. Kilisede oldukça eskidir, hatta Mor Efem de (373) ondan bahsetmektedir. İlk dönemlerde 6 gün tutulurdu. İnanlılar, herhangi bir darboğazın eşiğine veyahut baskına maruz kaldıkları zaman, bu oruca sığınırlardı. Daha sonra üç gün olarak her yılda tutulması kararlaştırıldı. Tarihin anlattığına göre, Tagrit Mafiryani Mor Marutha (649) tarafından üç gün olarak tutulması kararlaştırılmıştır. Daha sonra Doğu ve batı olmak üzere tüm Süryani Kilisesinde yaygınlık kazandı. Kopt Kilisesi ise, Süryani kökenli Patrik Abram’ın (968) döneminde bu orucu tutmaya başlamıştır.


PATRİK MOR SEVERİUS
Patrik Mor Severius (512-538) Edebiyet, dinsel teolojisi yanında, Yunan felsefesini de okumuş, Süryani Kilisesini yöneten patriklerin en renkli simasıdır. Rahipliğin yalnızca dış dünyayla ilişkiyi keserek, içekapanıklık olmadığını, fakat topluma hizmet ve toplum bireylerin kurtuluşunu sağlayan bir özverilik yolu olduğunu belirtmekle, rahipliğe özdeş gerçek anlamını vermiştir. Biz Süryanilere, yapıtlarıyla büyük servet bıraktı. Çeşitli konularda, dinsel öğüt içeren 152 tane hutbesi, 3000 dolayında mektubu ve kilisede okunan birçok ilahi ve duası vardır. Kral Justinian tarafından kovuşturularak, Mısır’a sığındı. Orada vefat ederek, cesedi Zucac Manastırında toprağa verildi.


AZİZ MOR EFREM
303 yılında Nusaybin’de doğdu. Nusaybinli Mor Yakup’un yanında eğitim gördü. Rahip ve İncili Şammas oldu. Süryani’lere özgü Nusaybin Üniversitesi’nde 38 yıl Müdürlük ve öğretmenlik yaptı. 363 yılında Nusaybin’in ileri gelenleri ile Diyarbakır’a, oradan da Urfa’ya göç etti. Orda bilgi dağarcığının ve ilim hazinesinin yanında, Urfa Üniversitesi’ni de çok genişletti. Yaşamı boyunca mistik yaşam sürdürdü. 373 yılında ise vefat etti. İsteği üzerine yabancılara özgü mezarlıkta toprağa verildi. Urfa dolaylarında mezarının üstünde bir manastır inşa edildi. “Süryanilerin Peygamberi, Süryanilerin Güneşi” gibi nitelemeleri yanında “Kutsal Ruh’un Gitarı” da çağırılmaktadır. Süryani musikisinin ve kilisesel nağmelerin, ve kilisede kızların koro şeklinde ilahiler söylemesinin temellerini kendisi atmıştır. Bilgi alanında bizlere eşsiz, değerli yapıtlar bırakmıştır. Eski ve Yeni antlaşmayı yorumlamıştır. Hatta bu yüzden söylenmiştir ki: “Süryanice Kutsal kitabın özgün çevirileri kaybolursa, tüm ayetlerini Mor Efrem’in yapıtlarından kolayca derleyebilirsiniz”.


SEBASTİYA’NIN (SİVAS’IN) KIRK ŞEHİTİ
Putlara kurban sunmayı ret ettikleri için, ölümle cezalandırıldılar. Yargıç tarafından işkence gördükten sonra, soğuk bir kış gecesinde, elbiselerini çıkartıp, onları çıplak olarak donmuş Sivas gölüne attı. Kuzeyden esen rüzgar çok şiddetliydi. Gölün yakınında ise, onlardan Mesih’i inkar edenler için sıcak bir banyo vardı. Onlardan birisi inkar ederek, ısınmak üzere banyoya koştu. Fakat gözlerini hayata yumdu. Banyonun bekçisi, göldekileri gözetlerken, her birinin başına bir taç indiğini gördü. İnkar edenin tacı ise hava boşluğunda öylece duruyordu. Derhal yüreklikle Hıristiyanlığı benimseyerek inançdürtüsü ile, kendisini inkar edenin yerine attı. Tanyeri ağarırken, yakılmak üzere cesetleri gölden alındı. Onlardan birisi halen canlıydı. İnkar edecek düşüncesiyle, O’nu ellemediler. Ama yürekli annesi özenle tacını kaybetmemesi için, O’nu arkadaşlarını taşıyan arabaya bıraktı.


MERYEMANA MÜJDE BAYRAMI
O zaman ki Yahudi geleneğine göre, nişanlılık dönemi bir ya da iki yıl sürmekteydi. Meryem, Yusuf’la nişanlı olduğu bu dönemde, Galile yöresindeki, Nasıra’da iken, Tanrı tarafından gönderilen Melek, Tanrısal gebeliği O’na müjdeleyerek şöyle dedi: “Selam sana ey kayra bulan, Rab seninledir… korkma Meryem, çünkü Tanrı’nın nezdinde kayra buldun. İşte gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O Büyük olacak ve kendisine en yüce olan’ın Oğlu denecek. Rab Tanrı O’na atası Davut’un tahtını verecek… Hükümdarlığınının hiç sonu gelmeyecek.”
Meryem meleğe sordu; bu nasıl olabilir ki? Çünkü hiçbir erkekle ilişkim olmadı. Melek, “Kutsal Ruh üzerine gelecek, Yüce Olan’ın gücü sana gölge salacak diye yanıtladı. Bu nedenle doğacak olan kutsal kişiye Tanrı Oğlu denecek.” Meryem “Ben Rabbın hizmetçisiyim.” Dedi, “Sözüne göre bana gereken neyse o olsun.” (Luka 1:26-38). Bunun üzerine melek onun yanından ayrıldı. Tanrı istencini kabul eder etmez, Kutsal Ruh üzerine inerek, O’nu katılımsal günahtan arındırır, paklandırdı ve kutsadı. (Luka 1: 35) O’ndan Söz’e (Oğul) yetkin tam bir ten yarattı. Derhal anında Söz (Oğul) onunla tenle birleşti. Böylece tenleşimin (İnkarnasyon) gizi doğaüstü bir şekilde gerçekleşmiş oldu. (Mat. 1: 18)


ELEM CUMASI VE HAÇ
Rab İsa şöyle söyledi: “Musa çölde yılanı yükselttiği gibi, İnsan oğulda öylece yükseltilecek” (Yuh. 3: 14). “Sen haçını al ve ardımca gel” (Mark. 10: 21). “Ardım sıra gelmek isteyen, kendini yadsısın, haçını taşıyarak ardım sıra gelsin”. (Mark. 8: 34). Petros O’na dedi: “İşte biz her şeyi bırakıp ardın sıra geldik” İsa cevap verip dedi: “Benim için ve Sevinç Getirici Haber (İncil) için, evini, erkek kardeşlerini, kız kardeşlerini, anne babasını, çocuklarını, çiftliklerini bırakan hiç kimse yoktur ki, şimdi, bu dönemde yüz katını evler, erkek kardeşler, anneler, çocuklar, çiftlikler almasın. Bunların yanı sıra saldırılar ve gelecek çağda da sonsuz yaşamı olacaktır” (Mark. 10: 28-30). O’nun hakkında Elçi Pavlos şöyle dedi: “O, görünmeyen Tanrı’nın benzeridir… Göklerde ve yerde, göze görünen ve görünmeyen her şey, O’nun aracılığıyla yaratıldı… Her şey O’nunla, O’nun için yaratıldı. O her şeyden öncedir ve her şey O’nda ayakta durmaktadır” (Kol. 1: 15-17). “O Tanrı özdeşliğinde iken, kendine özgü yücelikten soyunarak uşak özdeşliğini aldı. İnsan eşitliğine girerek, insan biçiminde belirdi. Kendini alçaltarak söz dinlerlik yoluna dek yürüdü, hem de haç ölümüne” (Filip. 2: 6-8). “Çünkü tüm Tanrısal doluluk O’nda konut kurmaktan hoşnut oldu. Tanrı O’nun ararcılığıyla her şeyi kendisiyle barıştırdı. Barış Mesih’in çarmıhta akan kanı aracılığıyla sağlandı. Tanrı yerdekileri de, göktekileri de O’nun aracılığıyla barıştırdı (Kol. 1: 19-20). Haçın bildirisi kaybolanlar için akılsızlık, biz kurtulanlar içinse, Tanrı gücüdür (1.Kor. 1: 18). Rabbımız İsa Mesih’in haçından başka bir şeyle övünmek benden uzak olsun. O haç aracılığıyla dünya için çarmıha gerildi; ben de dünya için” (Gal. 6: 14) “Tanrı dünyayı o denli sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, her kim O’na iman ederse kaybolmasın, sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuh. 3: 16).


PASKALYA – RABBİN DİRİLİŞ BAYRAMI
” Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz ?” ( Luka 24: 5-6 ).
Elçilerin döneminden bu yana, Rab İsa’nın Diriliş Bayramı kutlanmaktadır. Bu konuda Elçi Pavlos şöyle demektedir: “Passahımız, bizim için kurban edilen Mesih’tir. Bunun için bayramı, ne eski mayayla, ne de kötülük ve kurnazlık mayasıyla, fakat paklık ve kutsallık mayası ile kutlayalım” (1. Kor. 5: 7-8). Başka bir yerde Mesih’in dirilişi ile ilgili şöyle yazmıştır: “Mesih günahlarınız için öldü. Sonra gömüldü. Yine kutsal yazıların çok önceden bildirdiği gibi, üçüncü gün dirildi. (1. Kor. 15: 4). “Mesih’in ölmesi, sonra da dirilmesi bunun içindir; hem yaşayanların, hem de ölenlerin Rabbı olsun diye” (Rom. 6:9). “Şimdi Tanrı Tahtı’nın sağında oturmaktadır” (İbra. 12:2). “Bedeninin (kilise topluluğun) başıdır. Her şeyin başlangıcıdır, ölüler arasından ilk doğandır” (Kolos. 1:18). Elçiler Pazar gününü Diriliş Bayramı’nın kutlamasına ayırdılar. Çünkü Rab bu günde dirilmiştir. Bu nedenle, yıl boyu Pazar günü, Rabbin günü bilinmektedir.
Geleneksel olarak Diriliş Bayramında Hıristiyanlar birbirlerine yumurta veyahut ovalli (yumurtamsı) hediyeler sunmaktadırlar. Çünkü yumurta, Rab Mesih’in ölülerden utku ile dirilişinin canlı bir işaretidir. Yaratıklar arasında hiç bir canlı, yumurta özelliğine sahip değildir.
Yumurta sitoplazması (hücrenin canlı temel kısmı) dış bir uyarıcı etkenin etkisi altında kalmadan, belirli bir sıcaklık derecesinden sonra, kendi kendine büyür; gelişir ve en sonda öyle bir olgunluğa erişir ki; kabuğu kırarak ufacık canlı bir civciv olarak gözlerini dünyaya açar. Aynı şekilde Mesih’te hiç bir dış etkenin etkisinde kalmadan kendisine özgü Tanrısal gücü ile mezardan dirilmiştir.
Yumurtanın beyaz rengi, Mesih’in Tanrısallığına; mavi rengi ise, gökselliğine; kırmızı rengi de özveriliğine işaret etmektedir.


MOR EVGİN
Anba Fağum Manastırında rahip oldu. 25 yıl denizde dalgıçlık yaptı. Çıkardığı incileri yoksullara, kiliselere ve manastırlara dağıtıyordu. Daha sonra 70 gizemci rahibin eşliğinde, Nusaybin’in dolaylarındaki Bagok dağına (Turizlo) geldi. Kendi adını taşıyan manastırda 30 yıl mistik bir yaşam sürdürdü. Tanrı Onu sayısız tansıklarla onurlandırdı. Çeşitli yörelerde kendisine akın eden, tansıklar yaratan 350 rahip öğrencisi vardı. İnsanları Hıristiyanlığa getirmek üzere, onları değişik yörelere gönderdi. Dolayısıyla, geniş bir halk kitlesini Hıristiyanlaştırdı. Birçok kilise ve manastır inşa ettirdi. En sonda kocamış bir şekilde 4. Yüzyılın sonlarında sonsuzluğa göçerek, kendi manastırında toprağa verildi. Daha sonra, cesedi Deyrulzafaran manastırına taşındı.


MOR GEVERGİS
Gazze’de doğmuş, onurlu atik bir subaydı. Hıristiyanlar, Dioklitiyan’ın (Diocletian’ın) (245-316) saldıranlarına, sistemli baskılarına maruz kalınca, büyük yiğitlik ve savaşım gösterdi. Korkutucu, ürkütücü değişik işkence türleri bile O’nu Mesih’in sevgisinden ve bağlılığından ayıramadı. Tanrı O’nu büyük tansıklarla onurlandırdı ki, onlarla ve dayanıklığı ile, O’na işkence edenleri şaşkına çevirdi. Yaptığı doğaüstü tansıklarla, kalabalık bir topluluğun Mesih’e inanmasını sağladı. Bunlardan ise, kralın eşi Eleksandra ve kızı Falirya’yı örnek gösterilebilir.
Acı dolu katlanılamaz işkenceden sonra, 23 Nisan 303 yılından başı kesilerek şehit edildi.


NUSAYBİN’Lİ MOR YAKUP
Nusaybin’de doğmuş, küçüklüğünden beri dünya ile ilişkisini kesmiş, mistik yaşamın işleriyle uğraşmayı yeğlemiştir. Bitkisel köklerle ve yapraklarla günlük besinini karşılıyordu. Keçi postundan yapılmış bir çul giymekteydi
Nusaybin Episkoposluğuna atanmasına rağmen, mistik yaşamında bir değişiklik yapmadı. Kutsal Kitap ideolojisinde oldukça derin ve ünlüydü. Süryani edebiyatı ve dinsel eğitim için, Nusaybin’de bir okul açtı. Yoksul ve sıkıntıda olanlara çok özen gösteren Mor Yakup, İznik Konsil’inde (325) ve Kudüs’teki Kıyamet Kilisesinin kutsama töreninde hazır bulundu. Aynı zamanda Süryanilerin Güneşi Büyük Mor Efem’in de öğretmenidir. 338 yılında Rabbı yanına, göç etti. Kutsal cesedi ise, Nusaybin’de ismi üzerinde kilisede toprağa verildi.


MOR İZOZOEL
Samsat’ta doğmuş olan Mor İzozoel, Mesih’i yadsımadığı için imparator Maximilianus; cesedinin doğranmasına, baltalarla kemiklerinin kırılmasına, gözlerinin çıkarılmasına, dişlerinin çekilmesine, el ve ayaklarının kesilmesine dair buyruk verdi. Fakat katlanılmaz bu gözdağına karşın, dayanaklığıyla, imparatoru hayal kırıklığına ve şaşkına uğrattı. En sonda imparatorun emriyle 306 yılında kuyuya atılarak can verdi.


MOR ŞMUEL “SAMUEL”
Mardin’e bağlı Savur ilçesinin Meşti köyünde doğan Mor Samuel, mistik yaşama olan özlemi ve bağlılığı yüzünden rahip oldu. Meleğin gösterdiği plan çerçevesinde, öğrencisi Kartmin’li Mor Şemun ile birlikte, şaheser manastırını inşa etmiştir. Kartmin Manastırı ismi ile çağrılan bu yer, günümüzde Mor Gabriel Manastırı adıyla bilinmektedir. Mistik yaşamı ve ilmi seven birçok kişi etrafına toplandı. O’nun manastırında birçok patrik, mafiryan, metropolit, rahip ve ünlü yazarlar çıkmıştır. Tanrı onu bir çok tansıkla onurlandırdı. 409 yılında ise Rabbı yanına ebediyete göç etti. Cesedi ise manastırın azizler mezarlığı bölümünde toprağa verildi.


MESİH’İN GÖĞE YÜKSELİŞ BAYRAMI
Elçiler bir araya geldiklerinde İsa’ya şunu sordular: “Rab, İsrail’e egemenliği şimdimi geri vereceksin?”
İsa onlara, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri sizin bilmenize izin yoktur” karşılığını verdi. “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Kudüs’te, tüm Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bir bucağında benim tanıklarım olacaksınız.”
İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında beliri verdi. “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye sordular. “Sizden göğe alınan bu İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, ayni şekilde geri gelecektir.”

MOR ŞEMUN DZEYTE
654 yılında, Turabdin’in Hapisnas Köyünde gözlerini dünyaya açtı. Mor Gabriel Manastırı’nda eğitim görmüş, mistik yaşama yönelmiştir. Turabdin ve Nusaybin’de birçok kilise ve manastırın kurulmasında katkısı olmuştur. Hatta kendi eliyle ektiği zeytin bağlardan onlara hibe etti, bunun içindir ki Şemun Dzeyte (Zeytinli Şemun) ismi ile çağrıldı.
700 yılında, Harran Metropolitliğine atandı. Yaptığı tansıklarla, Yahudilerden ve putperestlerden geniş bir halk kitlesini Hıristiyanlığa getirdi. 726 yılında toplanan Ermeni ve Süryanilerin birleşimini sağlayan Malazgrit Toplantısına katıldı. 734 yılında sonsuzluğa göç etti. Cesedi Mor Gabriel Manastırı’nda azizlere özgü mezarlıkta toprağa verildi.


PENTİKOST BAYRAMI (Kutsal Ruh’un gelişi)
Pentikost günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. Ansızın gökten, güçlü bir yelin esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular. Ruh’un onları konuşturduğu yabancı dillerde konuşmaya başladılar


ELÇİLERDEN MOR PETROS VE MOR PAVLOS
Mor Petros:

Galile dolaylarındaki Bethsayda’da doğdu. Küçüklüğünden beri balık avcılığı ile uğraştı. Dili Süryanice (Filistin Süryanice’si) idi. Musa yasasını kulaktan dolma biliyordu. Vaftizci Yuhanna öğrencilerindendi. Daha sonra küçük kardeşi Endravus’un aracılığı ile Mesih’in öğrencisi (havarisi) oldu. Rab Mesih havarilerine kim olduğunu sorduğunda, sıcak iman dürtüsü ve gayreti ile “Diri Tanrı’nın oğlu Mesih’sin” diye yanıtladı. Bu değişinden sonra Mesih Onu, kaya anlamına gelen (Kifo) olarak niteledi ve Ona “Kilisemi bu kayanın üzerinde inşa edeceğim dedi”. Petros (Kifo) genellikle arkadaşları havarilerin ağzından konuşuyordu. Bu yüzden havarilerin başı (başkanı) olarak bilinmektedir. Ayrıca Mesih’i üç kez inkar etmiş, tekrar pişmanlık duyarak, tövbe edenlere güzel bir örnek olmuştur.
M.S. 37 yılında Petros, elçisel kürsüsünü Antakya’da kurdu. Mor Pavlos’un yardımı ile kilise yönetimine kendisine ardıl olarak Mor İğnatiyos Nurani’yi ve Mor Afudyos’u atadı. Böylece İğnatiyos Zakka Ivas’a gelene kadar Patriklerin silsilesi başlamış oldu. Rabbın ismini müjdesini yaydıktan ve birçok kilise inşa ettikten sonra İmparator Neron tarafından 67 yılında Roma’da baş aşağı haça gerilerek şehit edildi. Rabbın ismini müjdelediği yörelere gönderdiği iki mektupla kiliseye değerli bir eser bırakmıştır


MOR PAVLOS :
Tarsus şehrinde doğdu ve kendisine Şavul ismi verildi. İbranice ve Yunanca dillerini geliştirdiği Tarsus İbrani Üniversitesi’nde öğrenimini tamamladı. Felsefeyi de öğrendi. Kudüs’te, Musa Yasasının büyük öğretmeni Gamalail’in yanında dinsel eğitimini derinleştirdi. Daha sonra resmi dil olan Roma dilini öğrendi. 28 yaşında iken kazandığı şöhretten dolayı Yüksek Yahudi Meclisine (Senhadrim’in) üyeliğine getirildi.
Atalarının geleneklerine, törelerine bağlı bir Ferisi idi . Genç Mesih’in (Hıristiyan) Kilisesini sert bir şekilde kavuşturdu. Öyle acı sıkıntılarla kiliseyi baş başa bıraktı ki, sonunda Hıristiyanları öldürmek üzere Şam yolunda iken, Mesih Ona göründü, yaptıklarından dolayı Onu azarladı. Aynı anda Hıristiyanlaşarak Şam Episkoposu’nca vaftiz edildi. İsmi Pavlos olarak değiştirildi. Rabbın ismini milletlere (putpereslere) duyurmakla, müjdelemekle görevlendirild. O’nun uğruna Yahudi ve puta tapanlardan gördüğü sıkıntılarla, işkencelerle yaşamını harcamıştır. Tanrı, eliyle yaptığı tansıklarla Hıristiyanlığı kanıtlamış, doğrulamıştır.
67 yılında Roma İmparatoru Neron tarafından başı kılıçla kesilerek şehit edildi. Yeni antlaşmaya eklenen 14 mektubu ile Kiliseye değerli bir hazine bırakmıştır. Güçlü söz akışı ve mantıksal üslubu ile Yunanca yazdığı bu mektupları, Hıristiyanlığın temel kaynakları arasına girmiştir.


MOR TUMA
Hindistan elçisi olarak bilinen Yahuda’dır. Galile dolaylarında dünyaya geldi. Rabbın sevgisine sıkı sıkıya kenetliydi. Öyle ki bir seferinde “Biz de onunla gidip ölelim” demiştir. Dirilişinden sonra Rab, yüksek odada havarilere görününce, onlarla değildi. O’na Rabbı gördüklerini söyleyince, gözlerimle çivilerin yerlerini görmeyince, böğrüne parmaklarımı koymayana dek inanmam
Sekiz gün sonra, Tuma onlarla beraber iken tekrar Rab, onlara göründü. Tuma’ya: Parmağını getir ve ellerimi gör, elini böğrüme koy ki, inançsızlardan değil de imanlılardan ol. Tuma Rabba cevaben sadece “Rabbim ve Allahım.” Dedi.
Perslerin Medlerin ve Fartilerin vs. topraklarında Rabbın ismini müjdelemiştir. Rab Mesih tarafından Hindistan’a gönderilerek, başta kralları olmak üzere, orda geniş halk kitlesini Hıristiyanlaştırdı. Puta tapanların liderleri, Onun Rabbı uğruna verdiği mücadeleyi, direnişi görünce, 75 yılında Milibar’da O’nu tutuklayarak, sağ iken derisini yüzdüler. Daha sonra aralık ayının 18’inde böğrü kargı ile delinerek, 21’inde ebediyete göç etti.
3 Temmuz 394 yılında kutsal teni Urfa’ya getirilmek üzere Hindistan’dan taşındı. Fakat ancak aynı yılın 22 Ağustosun’da ulaşabildi. Urfa’da ismi üzerine büyük bir kilise inşa edildi. Daha sonra teninden bir kısmı, Meryemana’nın kemeriyle beraber, günümüze kadar müminlere paha biçilmez bir hazine olarak Humus’a taşınmıştır.


MOR KURYAKOS VE ANNESİ YULİTİ
Mor Kuryakos, İkonya (Konya) şehrinde, kralların soyundan dünyaya geldi. Askeriyede subay olan babasını, henüz üç yaşında iken kaybetti. Hıristiyanlara yönelik saldırıların ve kovuşturmaların başlaması üzerine, annesi Yuliti (Julyet) oğlu Kuryakos ile Tarsus’a kaçtı. Mesih’e olan sıcak sevgi ve bağlılığı yüzünden vali Aleksender, O’nu işkenceye atarak, boğaların kaslarından yapılan kamçıyla vurdurdu. Küçük çocuk Kuryakos’u ise ayvanın merdivenlerinde yere atıp, başı ezilerek temiz ruhunu teslim etti. Mor Kuryakos’un annesi ise, vücudunu demir tarakla tarayarak temmuz 304 yılında başını kesti.


MOR YAKUP BURUD’ONO
Mor Yakup, M.S. 500 yılında Telmavzlette (Viranşehir) dünyaya geldi. Genç yaşta Psilto Manastırında rahip oldu. O dönemlerde Doğu Kilisesi Bizans imparatorlarının baskı ve işkencelerine maruz kalıyordu. Kiliselerdeki tüm metropolitler tutuklanarak cezaevine atıldılar. Cemaati yönetecek metropolit kalmamıştı. Mor Yakup, manastırı terk ederek cemaatlerin Ortodoks inancından sapmamaları için çalışmalara koyulmuştur. Ancak bu çalışmaların verimli ve etkili olabilmesi için metropolit olması gerekiyordu. Bunun üzerine hapiste bulunan Alekssenderyeli Patrik Teodosiusun yanına gitti. Orada bulunan üç metropolitin huzurunda patriğin el koyması ile metropolit oldu. Mor Yakup böylece kollarını sıvayarak büyük bir azimle kilise ve bireylerinin imdadına yetişti. 27 Episkopos ve binlerce ruhani, Şemmes (Diyakos) resmetmiştir. Zayıflamakta olan Ortodoks inancını tekrar canlandırmıştır. 578 yılında Mısırda Mor Rumanos Manastırında vefat etmiştir. Naaşı 622 yılında Telmavzlet Episkoposu Mor Zakayın özel çabasıyla Viranşehir’deki Psilto Manastırına taşınmıştır.


MORT ŞMUNİ VE YEDİ OĞLU
Mort Şmuni, Makabiler soyundandı. Musa yasasını çiğneyip, yasakladığı yemeklerden yemeye onları zorladığı için, M.Ö. 167-175 yılları arasında pagan kral Antikayos tarafından, yedi erkek oğlu ve öğretmenleri Laazar ile birlikte şehit edildi. Süryanilerin yerleşim birimlerinin bir kısmında genellikle ismi üzerine kiliseler inşa edilmiştir. Musul yakınlarındaki Karakuş köyünde de ismi üzerindeki kilisede Ekimin 15’inde O’nun bayramı büyük kalabalıkla kutlanmaktadır. Her yıl bu kutlamalar sırasında, yedi oğlu ve öğretmenleri ile Laazar beraber, kilise mezbahının duvarları üzerinde, etrafı ışıkla çevrili bir şekilde görülmektedir. Orda hazır bulunan herkes bu olağanüstü olaya tanık olmaktadır.


TECELLİ “GöRüNME” BAYRAMI
İsa yanına yalnız Petrus, Yakup ve Yakup’un kardeşi Yuhanna’yı alarak yüksek bir dağa çıktı. Orada, gözlerinin önünde İsa’nın görünümü değişti. Yüzü güneş gibi parladı, giysileri ışık gibi bembeyaz oldu. O anda Musa’yla İlyas öğrencilere göründü. İsa ile konuşuyorlardı. Petros İsa’ya “Yarab” dedi, “burada bulunmamız ne iyi oldu! İstersen burada üç çardak kurayım: biri sana, biri Musa’ya, biri de İlyas’a.” Petrus hâlâ konuşurken, parlak bir bulut birden onları gölgeledi. Buluttan gelen bir ses, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum. O’nu dinleyin!” dedi


MERYEMANA’NIN İNTİKALİ
Baba-annesine adakla verilen Meryem, Rabbin evinde (tapınakta) büyütülerek, tenleşen Tanrı’ya Anne olmaya layık görüldü. Her gittiği yere oğluna Mesih’e eşlik etmekte ve Ona elbise dokumaktaydı. Haçın üzerinde iken O’nu Kudüs’teki evine almak üzere havarisi Yuhanna’ya teslim ettiğini görmekteyiz. Kutsal Ruh’un havarilerin üzerine inişine tanık oldu. Oğlu’nun göğe yükselişinden sonra, beş yıl yaşadı. ebediyete göç etmesinin saati yaklaştığında, Havari Tuma dışında Kutsal Ruh’un esini ile tüm Havariler Kudüs’te hazır bulundular. Tanrı anasına yaraşır bir saygı ile muminlerle beraber O’nu Getsimen Bahçesi’nde toprağa verdiler. Gömülüşü üzerine üç gün geçtikten sonra Tuma ancak Hindistan’dan Kudüs’e ulaşabildi. Havada iken dikkat çeken akılalmaz bir şekilde hava boşluğunda görkemli bir kalabalık gördü. O Kalabalık Meryemana’yı göğe yükselten ve beyazlara bürünmüş meleklerin kitlesi idi. Bu olay karşısında şaşkına dönen Tuma bereket için Meryemana’dan bir istekte bulundu. Derhal şahsi kemerini O’na attı. Kemeri eline alır almaz Havarilerin yanına gelerek gördüklerini anlatır, Meryemana’nın gerçek anlamda göğe göçtüğünün bir kanıtı olarak kemeri onlara gösterir.


MOR GABRİEL “SAĞ ELİNİN KESİLİŞİ”
798 yılında Mor Gabriel vefatından 130 yıl sonra tüm Turabdin yöresinde salgın veba hastalığı baş gösterdi. Bir günde yalnız Mor Gabriel manastırında 30 rahibi öldürecek kadar şiddetliydi. O amansız salgın hastalığın verdiği tedirginlikle dehşete kapılan manastır rahipleri, aziz Mor Gabriel’in çürümemiş cesedini mezardan çıkararak, duvara dayalı bir şekilde O’nu kiliseye bırakırlar. Rahipler, tüm geceyi dua, namazlarla geçirerek Aziz’e sığındılar. Tanyeri ağarırken, O’nu duvardan uzak bir biçimde ayaküstü durduğunu gördüler. Veba salgını geçmişti onlardan. Bu olay üzerine, tüm rahipler O’nun cesedinden bereketlendiler.
Rahipler herhangi bir sıkıntı zamanında, Aziz’in cesedini ikide bir çıkarmamak ereğiyle, cesedinden bir organ kesmeyi kararlaştırdılar , fakat korkudan hiç birisi buna cesaret edemedi. Yalnız onlardan biri yüreklilikle toplumsal yararı düşünerek, Aziz’in sağ elini kesti. Ama aynı günde can verdi. O diğer rahipler de, “Sizin için, O’nun tüm yaptıklarını bağışladım” sesini duyana kadar, buruk yürekle Tanrı’ya yakardılar, dualar yücelttiler. İşte bu günün anısını günümüze kadar Mor Gabriel Manastırı’nda kutlanmaktadır.


MOR MELKE
Yuhanun ve Kluzma’lı Aziz Mor Evgin’in kızkardeşinin oğludur. Annesi kısırdı, fakat; Tanrı’ya yaptıkları ısrarlı istek üzerine kendilerine bu çocuk verilmiştir. Ergenlik çağına girince baba ve annesi O’na kız nişanlamak istediler, fakat, kendisi reddederek dayısı Mor Evgin’in topululuğuna katıldı ve rahip oldu. O’nunla ve 70 mistik rahiple beraber Nusaybin dolaylarına geldi.
Bakok (izla) Dağlarında bir süre ibadete kapıldıktan sonra; Harabale (Arkah) Köyü yakınlarındaki bir mağaraya yerleşti. Daha sonra kendi ismi üzerine bilinen Mor Melke Manastırını inşa etti. Tanrı O’nu sayısız tansıklarla onurlandırdı. 5. yüzyılın sonlarında ve 6. yüzyılın başlarında kendi manastırında, sonsuzluğa göç ederek aynı manastırda toprağa verildi.


MERYEMANA’NIN DOĞUŞU
Meryem, Yuyokim ve Yunokir ismi ile bilinen babadan, Diana ve Hana ismi ile bilinen anneden dünyaya geldi. Annesi kısırdı. İlk doğacak çocuğu Tanrı’ya adamışlardı. Bu yüzden Tanrı da bu dileklerini benimseyip, onlara Meryem (Nur veyahut yüceliğe sahip anlamındaki) kızlarını bağışladı. Adak gereğince, üç yaşında iken baba ve annesi O’nu tapınağa çıkarttılar. Böylece tapınakta hizmet vermeye başlayarak öz benliğini kutsallık, alçakgönüllülük ve diğer erdemlerle süsledi. Tapınakta kaldığı bu müddet zarfında özellikle Vaftizci Yuhanun’un annesi ve teyzesi Elizabeth’ten büyük ilgi ve özen gördü. Erginlik çağını geçmiş kızların tapınakta daha çok hizmet vermeleri yasak olduğundan 13. yaşına girdiğinde, kahinler O’nun bir erkeğe verilmesini kararlaştırdı. Böylelikle Yusuf’a verilmesi karara bağlandı.


MOR ABAY
Azurfaruzcird’in oğlu Mahirşabur’dur. Mistik Abay tarafından Hıristiyanlaştırıldığı için, Abay ismini almıştır. 365 yılında mistik Mor Abay ile kalabalık bir rahip kitlesiyle beraber, babası tarafından öldürüldü. O’nun ölümünden sonra, baba ve anası da Hıristiyanlığı benimsediler. Annesi, Dara’da Hevoro (Beyaz) adında bir manastır inşa ederken, babası da günümüzde bile kalıntılarına rastlanan, Kıllıt (Dereiçi) yakınındaki Mor Abay Manastırı’nın inşaatını gerçekleştirdi.


MOR SERKİS VE MOR BAKOS
Onurlu iki subay idiler. Mesih’i inkar etmedikleri için, yargıç alaycı ve aşağılayıcı bir tavırla onlara kadın giysisi giydirdi. İlk önce Bakos Barbalis (Meskene) şehrinde şehit düştü. Daha sonra Serkis Fırat dolaylarındaki Rasafe’de, ayakkabılarına çakılan kızartılmış, sivri uçlu demir çivilerin üstünde uzun süre yürümeye zorlanarak ve birçok işkenceden sonra, 279 yılında öldürüldü. 354 yılında isimleri üzerine büyük bir kilise inşa edildi. Yattıkları yerden büyük tansıklar görüldü. Daha sonra O şehir, Serkis’in şehri anlamına gelen Sergiopolis olarak çağrıldı.


SURUÇLU MOR YAKUP
451 Yılında Kürtam köyünde dünyaya geldi. Urfa Üniversitesi’nde dilbilimsel, felsefi ve tanrıbilimsel açıdan bilgi dağarcığını geliştirdi. Genç yaşta iken mistik yaşama yönelerek, rahip olmuş ve şiirler yazmıştır. 519 yılında Suruç’a metropolit oldu. 521 yılında ise, ebediyete göçtü. Uzun bir süre sonra, cesedi Diyarbakır’da ismi üzerindeki kiliseye taşındı. Süryani tarihinin yetiştirdiği ünlü bir bilgin, derya gibi şairdi. Bar Ebroyo’nun anlattığına göre, söylediği şiirleri, 70 yazar yazmakta idi. 12 heceli vezinle yazdığı şiirleri, 760’ı geçmektedir. Süryani edebiyatında kullandığı vezin, 12’li veyahut Suruç’lu vezin denilmektedir.


MORT BARBARA VE MORT YULYANA
Nikomidya (İzmit) şehrinin ileri gelenlerinden Diyoskoros’un kızıdır. Edasıyla ve görünüşüyle çok güzeldi. Hıristiyanlaşarak bakireliğini korudu. Onurlu bir paganla evlenmeyi reddetti. Babası durumu öğrenince, öfkeyle kılıcını kınından çıkararak, Ona gözdağı savurmaya başladı. Daha sonra vali Markiyanos’a götürür. Fakat ne tehditleri, ne de sempatikliği Onu etkilemeyince, demir tarakla ayaklarını taradı ve meşalelerle onları yaktı, çekiçle başını ezdi. Daha sonra, memelerini keserek, yollarda anadan doğma süründürülmesine emir verdi. Fakat Tanrı, göksel ışıkla Onu korudu. Nitekim katı yürekli babası, 3 aralık 303 yılında acımasızca başını kesti. Babası ise şehre dönüşünde yıldırım çarpmasıyla hayatını yitirdi.
Yulyana da, Barbara’nın iman ilkesi uğrundaki bu cihadını görünce, kendisi de iman ederek şehitlik tacını almıştır.


MOR BEHNAM VE KIZKARDEŞİ SARA
Mor Behnam, Musul valisi (hakimi) Sanharip’in oğludur. Mistik Mor Matay’ın Sara’yı uyuzundan iyileştirmekle yaptığı ilginç tansıkla, Behnam, kızkardeşi Sara ve 40 süvariyle beraber Hıristiyanlaşarak, Mor Matay tarafından vaftiz edildiler. Aziz’in duasıyla vaftiz olabilmeleri için açılan çeşme, günümüze kadar “Sara çeşmesi” ismiyle bilinmektedir. O’nun Hıristiyanlaştığını duyan Sanharip, hayal kırıklığına uğruyarak, hasret giderdi. Öfkesinden çılgına döndüğü için, öldürülmelerine karar verdi. 4. yüzyılın son çeyreğinde kuzular gibi bir tepe üstünde onları kesti. Cesetlerini yakmak üzere ateşe vermek istediğinde, yeryüzü sarsıldı, şehitlerin cesetlerini gizlemek amacıyla ikiye yarıldı. Uzun bir süre sonra, Mor Matay aracılığıyla babaları Sanharip de Hıristiyanlığı benimseyerek, birincisi, Mor Matay ismiyle (Musul yakınlarındaki Elfof dağında) ikincisi ise Mor Behnam isimi üzerinde olmak üzere iki Manastır inşa eder. Her iki Manastır da günümüzde aktif durumdadırlar. Fakat Mor Behnam Manastırı 1838 yılında Süryani Katoliklerin eline geçmiştir.


MOR GABRİEL
594 yılında Bakısyan’da dünyaya geldi. 15 yaşında iken erdemli Mor Gevergi’ye eşlik ederek rahip oldu. Yedi yıl sonra Kartmin Manastırı’na gitti. Burda rahip topluluğunun başkanlığına getirildi. 654 yılında manastıra ve Turabdin Metropolitliği’ne atandı. 668 yılında ise Rabbı yanına benginliğe göçtü.
Mistik yaşama yönelmiş bu doğrultunun iyi işlerinden sapmamış bir Tanrı adamıydı. Tanrı O’nun aracılığıyla ilginç tansıklar yaptı.
Manastırı, tinselliğin gurur verici işleriyle süsledi. Rahiplerin mistik yaşamlarını daha çok pekiştirdi. Mezardaki bir ölüyle konuşmuş ve yaşamı boyunca üç ölüyü diriltmiştir. Manastırda yaptığı etkinliklerden ve büyük tansıklardan dolayı Kartmin Manastırı O’nun ismine izafeten “Mor Gabriel” ismi ile adlandırıldı. Günümüze kadar mezarından mümin cemaata büyük şifalar dağıtmaktadır.


RAB MESİH’İN DOĞUŞ BAYRAMI
“Suruç’lu Mor Yakup Tanrısal doğuşu şöyle açımlamaktadır”
Ey bilge kundaktaki bebeği gel de gör.
Bilmiş ol ki, tüm evren O’nun buyruğuyla ayakta durmaktadır.
Ne ilginç ki, Afrata Köyünde yemlikte yatarken,
Kara ve deniz Babasıyla (beraber) O yönetmektedir.
Sarafimler ağızlarıyla O’na İlahiler yüceltirken,
İnsanların elleri üzerinde taşınmakta ve dilleriyle kutsanmaktadır.
Yerleşmesi için gök O’na küçük gelirken,
Bakire Meryem’in kucağı taşınmasına yetmiştir.
O’na bak, çünkü göksellerin elleri üzerinde taşınmaktayken,
Bakire’nin kucağına konulmuş olan da, öz be öz kendisidir.
Gabrielgiller (Melekler) yüzüstü önünde eğilirken,
Yusufgiller (İnsanlar) saygı ile O’nu kollarında taşıyıp, yüceltmektedirler.

Alıntı.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Mardin - Mor Gabriel Manastırı

Süryani rehberi ; Kuryakos Acar'ı, sosyal medyadan takip edebilirsiniz. Özellikle bayram dönemlerinde yaptığı paylaşımları okumanızı öneririm.

Kültürü, yaşayan temsilcilerden dinlemenin keyfi bambaşka :)
 
Üst