"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Sufiliğin Frekansı.

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan hazaR
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

hazaR

Kayıtlı Üye
Merak ettiğim bir şey var, ön bilgi olarak sufilere 'kendini ruhunun önündeki nefs perdesini kaldırmaya ve bu sayede de saf aşk'a ulaşmaya adamış kişi' diyebiliriz.
Bu da haliyle hayat veya hayatlar boyunca çok fazla acı, imtihan vs demek. Çünkü bütün aslında tek tekamül yolunda/yollarında olduğu gibi ilk amaç benliği yerle bir etmek.
Anlamadığım kısım kişi bu yolda sürekli düşük frekansta titreşiyormuş gibi gözüküyor. Yani dibe vuruyor, kendini kaybediyor, kendini suçluyor aşk acısı çekiyor...
Ama bir yandan da maneviyatı gittikçe güçleniyor, enerjisi artıyor, yaşamında yeni kapılar açılıyor, evrenle ve yaratıcısıyla ilişkisi kuvvetleniyor. Peki nasıl? Umarım anlatabilmişimdir. Yani arada bir kilit nokta olmalı, bütün bu olması gereken titreşimi yayan.
Bu teslimiyetin frekansı mı acaba ?
 
Tekamülün artması için acı şart. Bu yüzden dervişler yollara dökülür, çile çekerler. Karşılaştıkları tecrübeler onları olgunlaştırır, egolarını törpüler, ruhlarına merhem gibi gelir. Enerjileri kaba halden daha ince hale geçer çünkü. Nurani yola ulaşmak için amaç da budur.
 
Peki normal insanlar neden bu halleri yaşarken aynı geri dönüşleri alamıyorlar ? Mesela biri evladını kaybediyor, üzüldükçe üzülüyor sürekli düşürüyor kendi enerjisini.Anlamadığım kısım bir sufi de neden bu tam tersi.
 
Normal insanlarda da var ancak onların enerjisi ile sufininki eş boyda olmadığı için farkına varamıyor geri dönüşlerin. Tecrübe edip bu olay sonucunda kazandığı deneyimi alacağına zayıf kalıp enerjisini düşürüyor. Sufi bu dünyayı düşünmez, bedenin, nefsin önemi yoktur sadece maneviyatı vardır, ruhu vardır, bir tek onun amacı için yaşar, gerisi vız gelir. Bu yüzden de hızla yolunda ilerler. Dünyada olan dünyevi hayatıyla devam eder, dünya sorunlarını kendine sorun kılar, onlarla oyalanır durur. Ölüm bir son değildir oysa yeni bir hayatın başlangıcıdır. Buradaki görevini tamamlayınca kavuşacağı yerdir. Bu yüzden sufi ölüme, nefsinin dünyada kaybettiği bir bedene üzülmez, bayram eder.
 
Tekamülün yükselmesi için acı çekilmesi gerekiyorsa bu elbette ki herkesin karşsına çıkacak demektir. Herkesin acı sayesinde aynı kıvama gelmesini beklemek büyük bir hata olur, çünkü irade denilen bir kavram var. Kişinin bir bilinci var, hisleri var, doğruyla yanlışı kavrama, değerlendirme yetisi var. Herkesin bir acıdan kazandığı şey aynı değil. Aksi halde her acı yaşayan olgunlaşır, tekamülü yükselir, iradenin hiçbir manası kalmazdı.
Bu sadece sufilerde tam tersi olmuyor ki. Birçok insan acıdan farkında olmadan da olsa fayda sağlıyor. İşin ayrıntısına girildiğinde kader, nasip gibi kavramlar işi bambaşka bir boyuta çekiyor. Onun dışında karakteristik özellikler, psikoloji, bilinçaltı, yaşam koşulları. Tamam, bunların hepsi tekamül için bir basamak ancak tekamül sadece acı çekmek değil. Tek taraflı, acıdan fayda sağlama neden herkeste aynı değil diye düşünürsek bir sonuca ulaşmak zor.
Benim açımdan bir sufinin tam tersi dönüşüm alması herşeyi 'O'ndan geldiği için kabul etmesidir. Bu da dikey bir yükseliş sağlar.
Sorduğun soruyu çok iyi anladım ama güzel cevap veremedim. Çünkü cevaplar da inançlara göre değişir.
 
O yüzden dağına göre kar var:) Herkese tekamül için gerektiği kadarı verilir o enkarnede. Herkesin molekül oranı farklıdır, gerçekliğe yansıdığında denk gelen hayatları, ihtiyaçları farklıdır yani. Sonuçta başarma gücü olduğu halde kaçıyor mu yoksa yaşadığı tecrübeden çıkardığı dersi cebine mi koyuyor, buna bakılıyor.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst