Solfeggio frekansları nedir? Bilincimizi nasıl etkiler?

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Kadim çağlarda müzik, beden, zihin ve ruh için, hem tedavi hem de bir çeşit inisiye aracı olarak kullanılmıştır. Antik çağlardan gelen Solfeggio Frekansları, ilk önce kiliseler tarafından fark edilmiş ve ayinlerde, ritüellerde kullanılmıştır.

Solfeggio Frekansları’nın, DNA’mızı aktif hâle getirmek için, ötesinde; kapalı olan ‘hurda genler’ in açılmasında kullanıldığı düşünülmektedir.
Solfeggio Frekansları, 6 notalı bir ölçektir. Bu frekansları kullanan kiliseler, bu notaların, Yaratıcı tarafından Dünya’yı yaratırken kullandığını kabul ediliyorlardı.

Ne demiştik; Var olan her şey, evrensel bir enerjiden oluşmuştur. Her şey titreşir.

Önceleri bu frekansları dini törenlerde kullanan kiliseler daha sonra, ‘halkın henüz hazır olmadığı’ gerekçesiyle ortadan kaldırmış ve kaybolduklarını açıklamıştır. Fakat, konu ile ilgili araştırmacılar, kaybolma hikâyesine inanmamış ve bu frekans bilgilerinin saklandığını iddia etmişlerdir.

Dr. Joseph Puleo, araştırmalarını 1970-1980 yıllarda yapmış ve Solfeggio Frekansları bilgisini, tekrar ortaya çıkarmıştır. Kendisi “DNA’nın kollektif hafızayla bağlantılı olduğunu, her şeyin bir bütün olduğunu” belirtmiş ve kendisini, frekansların DNA aktivasyonu üzerindeki etkisini araştırmaya adamıştır. Frekansların, kilise tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini düşünen Dr. Joseph Puleo, bir vizyon sonrasında çalışmalarını hızlandırmıştır. 528hz frekansının, DNA üzerinde iyileştirici etkilerini belirlemiştir.

AIDS ve aşıları hakkındaki çalışmalarıyla tanınmış olan Dr. Leonard G. Horowitz ile birlikte yazdıkları , 1999 yılında yayımlanan “Healing Codes for the Biological Apocalypse“ adlı kitabında, Solfeggio Frekansları’nın bir çeşit numaroloji metodu ile oluşturduğunu yazmıştır. Kitabı Mukaddes incelemesinde, bir dizi kutsal sayının 3, 6 ve 9’un, tekrar eden bir kodun modeli olduğunu savunmuştur.

Pisagor yöntemini kullanarak bunları deşifre ettiğinde, eski Solfeggio skalasının eksik 6 tonuna karşılık gelen, 6 elektromanyetik ses frekansı ortaya çıkarmıştır. “3, 6 ve 9, Solfeggio frekanslarının temel kök titreşimleridir.” sonucuna varılmıştır. Bu varım da bize, zamanının gerektiği değeri vermediği, büyük mucit Nicola Tesla’nın sözlerini hatırlatıyor; “3, 6 ve 9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz, Evren’in kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu.” Elbette buna ek olarak şu sözü de kulağımıza küpe olmuştur; “Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisin.”

Carl Sagan genetik bilgimizin çoğunun, kullanılmamış DNA’da olduğunu söylemiştir. Bu da , yaklaşık % 97 ile ifade edilen ve benim yazının başında bahsettiğim “hurda gen”e işaret eder. Sagan bu durum için, “genetik anlamsızlık” der.

Kim olduğumuzun bilgisi, asıl potansiyelimiz, bu uykudaki genlerimizde yazılı olabilir mi?
Antik zamanların inisiyatörleri, inisiye eğitimlerinde bu genler üzerine mi çalışmıştır?

Albert Einstein, “Maddeyle ilgili olarak hepimiz yanlışız. Madde diye bir şey yoktur. Madde olarak adlandırdığımız şey, titreşimleri duyularımızla algılayabileceğimiz şekilde indirgenen enerjidir.” der. Her şey birbiriyle ilişkilidir. “Her şey bilinçtir” diyen fizikçi Dr. Fred Wolf, “Bir nesneyi gözlemlediğinizde, bir noktada nesnenin de sizi gözlemlediğini” söyler.

Nörobilimci Dr. Candace Pert, “Molecules Of Emotion” isimli kitabında; “Her hücre, ortamın akustik salınımları ile titreşir, yansıtır ve etkileşir. Dünya ve Güneş bile 160 dakikada 1, ana ritme uyarak birlik halinde titreşir.” der ve şu minvalde devam eder; “Her müzik notası, işitilemez notalarla birleşir. Daha yüksek oktavlarda, senfoninin duyamadığımız seslerinde, hücrelerimiz salınır ve muhtemelen rezonansa girer. DNA’nın kendi melodisi vardır. Atomlardan, galaksilere kadar, nükleer maddenin müziksel doğası, artık resmi bilim tarafından da kabul edilmektedir.”


Dolayısı ile; kelimeler sihirli.. Her kelimenin bir frekansı vardır. Önce kulağımıza, oradan zihnimize ve sonunda ruhumuza dokunurlar. Günlük hayatta kullandığımız her bir kelime, bir yaratımdır. Seçtiğimiz ve yaşadığımız kelimelerle, kendi dünyamızı kendimiz yaratıyoruz. Pozitif ya da negatif…

Solfeggio Frekansları, antik zaman frekanslarının tıpa tıp aynısı değildir bugün. Kayboldukları ve günümüzde tekrar, aslına uygun güncellendikleri unutulmamalıdır.

Antik zamanlarda, DNA’nın akort edilmesinde doğa sesleri kullanılırdı. Tınılar, bilinçaltı dehlizlerine nüfuz eder, şifalanma ve dönüşüm sağlanırdı. Her frekans, belirli bir renge ve belirli bir çakraya karşılık gelir, buna göre tedavi uygulanırdı.

Örneğin kalp çakramız yeşildir. Sevgi çakrasıdır kalp. Yeşil, Gaia’nın rengidir. Yani Doğa Ana’mızın. Kalbimiz yeşil frekansta titreşir. Bu bilgilere sanırım en çok riayet edenler, kadim Türk şamanlar olmuştur. Şamanizm ve dinler tarihi konusunda pek çok kitabı, yazısı olan halkbilimci akademisyen yazar Mihály Hoppál’a göre ekolu, yansımalı sesler, müziğin başlangıcı sayılmalı. Buna göre, Şamanların{Kamların} ritüellerinde kullandıkları müzik{sesler, şarkılar} ilk müzik eserleridir. Tedavi ayinlerinde bu frekansları kullanmışlardır. Hoppál, “her şaman melodisi, hayvansı bir biçime sahip, yardımcı bir ruhun ezgisidir.” der.

Bu minvalde, ses deyince, zihnimde ninnilerimiz beliriyor. Ninniler de bize şaman geçmişimizden kalmış, çok değerli bir mirastır. Bir annenin, bebeğine sevgiyle söylediği ninninin frekansı, bebeğe geçer ve onu rahatlatır. Bulundukları alanın enerjsi değişir ve bebek rüya âlemine geçer.

Görüldüğü gibi, yaratılmış her şey birbiriyle ilintilidir. Birbirini etkiler. Evren, bireylerle konuşur. Frekanslar vasıtasıyla konuşur. Evrenin en sevdiği iletişim biçimi rezonanstır. İşte, bizler bu Evren dilini tekrar algılayabilmek için, mümkün olduğunca DNA’mızı şifalandırmalı, uyumu yakalamalıyız.

Ne diyordu Carl Sagan : Hepimiz yıldız tozuyuz.

- Alıntı -

shutterstock.jpg
 

dhardhar

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ara 2012
Mesajlar
813
Tepkime puanı
1,311
Kadim çağlarda müzik, beden, zihin ve ruh için, hem tedavi hem de bir çeşit inisiye aracı olarak kullanılmıştır. Antik çağlardan gelen Solfeggio Frekansları, ilk önce kiliseler tarafından fark edilmiş ve ayinlerde, ritüellerde kullanılmıştır.

Solfeggio Frekansları’nın, DNA’mızı aktif hâle getirmek için, ötesinde; kapalı olan ‘hurda genler’ in açılmasında kullanıldığı düşünülmektedir.
Solfeggio Frekansları, 6 notalı bir ölçektir. Bu frekansları kullanan kiliseler, bu notaların, Yaratıcı tarafından Dünya’yı yaratırken kullandığını kabul ediliyorlardı.

Ne demiştik; Var olan her şey, evrensel bir enerjiden oluşmuştur. Her şey titreşir.

Önceleri bu frekansları dini törenlerde kullanan kiliseler daha sonra, ‘halkın henüz hazır olmadığı’ gerekçesiyle ortadan kaldırmış ve kaybolduklarını açıklamıştır. Fakat, konu ile ilgili araştırmacılar, kaybolma hikâyesine inanmamış ve bu frekans bilgilerinin saklandığını iddia etmişlerdir.

Dr. Joseph Puleo, araştırmalarını 1970-1980 yıllarda yapmış ve Solfeggio Frekansları bilgisini, tekrar ortaya çıkarmıştır. Kendisi “DNA’nın kollektif hafızayla bağlantılı olduğunu, her şeyin bir bütün olduğunu” belirtmiş ve kendisini, frekansların DNA aktivasyonu üzerindeki etkisini araştırmaya adamıştır. Frekansların, kilise tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini düşünen Dr. Joseph Puleo, bir vizyon sonrasında çalışmalarını hızlandırmıştır. 528hz frekansının, DNA üzerinde iyileştirici etkilerini belirlemiştir.

AIDS ve aşıları hakkındaki çalışmalarıyla tanınmış olan Dr. Leonard G. Horowitz ile birlikte yazdıkları , 1999 yılında yayımlanan “Healing Codes for the Biological Apocalypse“ adlı kitabında, Solfeggio Frekansları’nın bir çeşit numaroloji metodu ile oluşturduğunu yazmıştır. Kitabı Mukaddes incelemesinde, bir dizi kutsal sayının 3, 6 ve 9’un, tekrar eden bir kodun modeli olduğunu savunmuştur.

Pisagor yöntemini kullanarak bunları deşifre ettiğinde, eski Solfeggio skalasının eksik 6 tonuna karşılık gelen, 6 elektromanyetik ses frekansı ortaya çıkarmıştır. “3, 6 ve 9, Solfeggio frekanslarının temel kök titreşimleridir.” sonucuna varılmıştır. Bu varım da bize, zamanının gerektiği değeri vermediği, büyük mucit Nicola Tesla’nın sözlerini hatırlatıyor; “3, 6 ve 9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz, Evren’in kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu.” Elbette buna ek olarak şu sözü de kulağımıza küpe olmuştur; “Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisin.”

Carl Sagan genetik bilgimizin çoğunun, kullanılmamış DNA’da olduğunu söylemiştir. Bu da , yaklaşık % 97 ile ifade edilen ve benim yazının başında bahsettiğim “hurda gen”e işaret eder. Sagan bu durum için, “genetik anlamsızlık” der.

Kim olduğumuzun bilgisi, asıl potansiyelimiz, bu uykudaki genlerimizde yazılı olabilir mi?
Antik zamanların inisiyatörleri, inisiye eğitimlerinde bu genler üzerine mi çalışmıştır?

Albert Einstein, “Maddeyle ilgili olarak hepimiz yanlışız. Madde diye bir şey yoktur. Madde olarak adlandırdığımız şey, titreşimleri duyularımızla algılayabileceğimiz şekilde indirgenen enerjidir.” der. Her şey birbiriyle ilişkilidir. “Her şey bilinçtir” diyen fizikçi Dr. Fred Wolf, “Bir nesneyi gözlemlediğinizde, bir noktada nesnenin de sizi gözlemlediğini” söyler.

Nörobilimci Dr. Candace Pert, “Molecules Of Emotion” isimli kitabında; “Her hücre, ortamın akustik salınımları ile titreşir, yansıtır ve etkileşir. Dünya ve Güneş bile 160 dakikada 1, ana ritme uyarak birlik halinde titreşir.” der ve şu minvalde devam eder; “Her müzik notası, işitilemez notalarla birleşir. Daha yüksek oktavlarda, senfoninin duyamadığımız seslerinde, hücrelerimiz salınır ve muhtemelen rezonansa girer. DNA’nın kendi melodisi vardır. Atomlardan, galaksilere kadar, nükleer maddenin müziksel doğası, artık resmi bilim tarafından da kabul edilmektedir.”


Dolayısı ile; kelimeler sihirli.. Her kelimenin bir frekansı vardır. Önce kulağımıza, oradan zihnimize ve sonunda ruhumuza dokunurlar. Günlük hayatta kullandığımız her bir kelime, bir yaratımdır. Seçtiğimiz ve yaşadığımız kelimelerle, kendi dünyamızı kendimiz yaratıyoruz. Pozitif ya da negatif…

Solfeggio Frekansları, antik zaman frekanslarının tıpa tıp aynısı değildir bugün. Kayboldukları ve günümüzde tekrar, aslına uygun güncellendikleri unutulmamalıdır.

Antik zamanlarda, DNA’nın akort edilmesinde doğa sesleri kullanılırdı. Tınılar, bilinçaltı dehlizlerine nüfuz eder, şifalanma ve dönüşüm sağlanırdı. Her frekans, belirli bir renge ve belirli bir çakraya karşılık gelir, buna göre tedavi uygulanırdı.

Örneğin kalp çakramız yeşildir. Sevgi çakrasıdır kalp. Yeşil, Gaia’nın rengidir. Yani Doğa Ana’mızın. Kalbimiz yeşil frekansta titreşir. Bu bilgilere sanırım en çok riayet edenler, kadim Türk şamanlar olmuştur. Şamanizm ve dinler tarihi konusunda pek çok kitabı, yazısı olan halkbilimci akademisyen yazar Mihály Hoppál’a göre ekolu, yansımalı sesler, müziğin başlangıcı sayılmalı. Buna göre, Şamanların{Kamların} ritüellerinde kullandıkları müzik{sesler, şarkılar} ilk müzik eserleridir. Tedavi ayinlerinde bu frekansları kullanmışlardır. Hoppál, “her şaman melodisi, hayvansı bir biçime sahip, yardımcı bir ruhun ezgisidir.” der.

Bu minvalde, ses deyince, zihnimde ninnilerimiz beliriyor. Ninniler de bize şaman geçmişimizden kalmış, çok değerli bir mirastır. Bir annenin, bebeğine sevgiyle söylediği ninninin frekansı, bebeğe geçer ve onu rahatlatır. Bulundukları alanın enerjsi değişir ve bebek rüya âlemine geçer.

Görüldüğü gibi, yaratılmış her şey birbiriyle ilintilidir. Birbirini etkiler. Evren, bireylerle konuşur. Frekanslar vasıtasıyla konuşur. Evrenin en sevdiği iletişim biçimi rezonanstır. İşte, bizler bu Evren dilini tekrar algılayabilmek için, mümkün olduğunca DNA’mızı şifalandırmalı, uyumu yakalamalıyız.

Ne diyordu Carl Sagan : Hepimiz yıldız tozuyuz.

- Alıntı -

Ekli dosyayı görüntüle 631
Ne guzel bir insansin sen ne guzel bir baslik
 
Ü

Üye silindi 58480

Tebrik ederim.

***

Başka bir tespit paylaşayım :

Plaklar çıktığında müzisyenler buna karşı çıktı. Plakların, muzikteki enstrüman değişkenlerini öldürdüğünü ve müziğin ruhunu kaybettiğini öne sürdüler.

Ama plaklar yok sattı.

Sonra kasetler çıktı. Hayatını müziğe adayan ustalar müzik bitti dediler. Nerde o eski plaklara döndü iș. Kasetler daha az maliyetli olmakla beraber kaliteyi daha da aşağı çekmişti.

Sonra CD ler. Kalite bir derece geriye arttı amma velakin müzik artık içerik olarak evrilmeye ve yozlaşmaya da coktan başlamıştı.

Sol fa sol notasında hüzünlenen biz, o notalara duyarsızlașmıștık. Notaların ruhu tamir etmesinin yerini, beyin korteksine periyodik nöbetler geçirten baslar ve müziğe gizlenmiş patlamalar aldı. İşte kop kop kültürü de böylece bas patlamaları ile hipnotize edilen beyinlerin trendi olmuş oldu.


Evet herşey bir frekans. Domatesin bozulması da müziğin bozulması da ahlakın bozulması da aslında aynı frekansın bozulmasının neticesidir.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Pisagor yöntemini kullanarak bunları deşifre ettiğinde, eski Solfeggio skalasının eksik 6 tonuna karşılık gelen, 6 elektromanyetik ses frekansı ortaya çıkarmıştır. “3, 6 ve 9, Solfeggio frekanslarının temel kök titreşimleridir.” sonucuna varılmıştır. Bu varım da bize, zamanının gerektiği değeri vermediği, büyük mucit Nicola Tesla’nın sözlerini hatırlatıyor; “3, 6 ve 9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz, Evren’in kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu.” Elbette buna ek olarak şu sözü de kulağımıza küpe olmuştur; “Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisin.”


Varoluş : 3
Varoluş + Tezahür : 6
Varoluş + Tezahür + Yaratılış : 9

Ses, ışık, titreşimin kat ettiği mesafe kadar yaratılış şekillenmeye devam ediyor.
Ses ; sonsuz sayıda tonlamaya , Işık ; sonsuz sayıda illüzyona , Titreşim ; sonsuz sayıda frekans aralığına sahip.

Ses : Gezegenlerin yapısını
Titreşim : Gezegenlerdeki canlıları
Işık : Gezegenlerin tezahürünü yarattı. ( Matrix - illüzyon )

- Alıntı -
 
Ü

Üye silindi 58480

Ses ; sonsuz sayıda tonlamaya , Işık ; sonsuz sayıda illüzyona , Titreşim ; sonsuz sayıda frekans aralığına sahip.

MEsela su kisa videodaki frekansin artmasi ile gelen komplike sarmaller.

Hersey frekans, bir tas kopruden bile uygun adim gecilebilirse o koprunun taslari cozulerek yikilir. Bunun bile deneyini yaptilar sentetik bir tas kopru ile. Ama videosunu bulamadim :

O yuzden tas koprulerde ya da altinda sarnic olan yollarda yol delme makinalari ile calismak yasaktir. Mimaride bile bunlar hep gozununde bulundurulur.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Güzel örnek @dennise, bende katkıda bulunayım :

Aum - Om sesinin, Tonoskop ile oluşturduğu şekil kutsal geometrinin Sri yantrası. Kadim dinlerin devamı niteliğinde kutsanan yantralar ; ruhsal bütünlük ile beraber, görme ve duyma yetimizi de beraberinde çalıştırıyor.

Kısaca birey Om ile çalışırken ; sesi, sesteki titreşimi ve ışıkla birlikte, kelimenin geometrik formunu görüyor. Zihinde, yeni bir yaratım ve algı değişikliği gözleniyor.

Benzer örneklerden ; su üzerinde yapılan deneylerde mevcut. Kaynak olarak : Dr. Masaru Emoto'nun çalışmalarına bakabilirsiniz.
 

muhtiş

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Eyl 2018
Mesajlar
41
Tepkime puanı
52
3,6,9 rakamlarının benim hayatımda hep bir yaeri olmuştur. Benim bütün sayı ve rakamlarla ilgili psikopalık derecesinde bir ilgim var sanırım. Nerdeyse bazı sayıların hayatımda çok yer ettiğini ve bana bir yolu gösterdiklerini ama benim görmediğimi düşünüyorum. En sevdiğim 1,7,11 sayıları. Ve ayrıca 3,6,9 da hayatımda belli yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkmıştır.Ne kadar paranoyağım bilmem tabi? Ben abartılı bir düşünce salağı da olabilrim. Ve frekans ,müzik dendiğinde de ben şu an klasik şaheserler olan piyano resitallerini dinliyorum.Diğer bütün müziklerden farklı bir duygu oluşuyor onları dinlediğimde.Hem de çok çok farklı başka bir yere ışınlanmış gibi hissettiriyor.
 

Kızılsancılar

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Nis 2022
Mesajlar
69
Tepkime puanı
20
Ne guzel bir insansin sen ne guzel bir baslik
Güzel bir yazı ve yaşanmış bir an'ımı hatırlattı. Bu yılın ilk şubat ayının sonu dolunay zamanıydı ve şaman arkadaş benim için büyük bir ateş yakmıştı. Ertesi gece unutulmaz ve ilk olarak bir deneyim yaşadım. Ve mart ayının ilk hilâl evresini yani ters hilali seyrettiğimde , o gece de ikinci unutulmaz ikinci deneyimi yaşadım; uykumda müzik sesiyle uyanmıştım. Ve galiba telefonumu açık bırakmış olmalıyım diye düşündüm bir an, çünkü o müzik en sevdiğim di ama kendi sesimi de o parçaya eşlik ediyordum. Bunu genelde yapardım; fakat telefon değildi ve bende değildim ama muzik benim müziğim ve eşlik eden de bendim. Peki çalan neydi? Uykumdan bu şekilde uyandırılmıştım ??? Ve sonrası bana ait....
O gece sunu anlamışıtım, kelime yoktu. Sadece nefes vardı, kelime yoktu....ve...

Insani kelimenin ya da dünyasal kelimenin mi demeliyim bilmiyorum ama kelimenin olmadığı anın baska bir yere ait olduğunu hissettim ve hala düşünüyorum... her zaman şunu derdim kendime zor inanan biri olarak " kimsenin sözlerine ve yazdıklarına değil, gerçek olanın ilhamı bana verilsin"

Ve bunu anlayacak bilinç ile birlikte;.....

Yazınız için verdiğiniz emeğe teşekkür ederim.
 
Üst