"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

size korkunç bir olay benden;

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan klaroline
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

klaroline

Kayıtlı Üye
efsane diyorlar ama orasını bilemem. ingilterede okuyan iki türk kızı yurtta aynı odada kalıyorlarmış.bir gece kızlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmiş.diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama tam 100 metre uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini yurtta unutmuş.odaya geri dönmüş tabiatıyla .kapıyı açtığında ışıklar kapalıymış.'banu yattı herhalde diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa kitabını aramış.bulamayınca da ''kızcağızı rahatsız etmeyeyim nasıl olsa arkadaşımda da aynı kitaptan var. idare ederiz.''demiş.çıkıp ,gitmiş.ertesi sabah sınavdan döndüğünde bir de ne görsün! oda baştan aşağı kan içinde ! arkadaşının vücudu parçalar halinde ortalığa saçılmış.


duvarda muhtemelen kızın kanıyla yazılmış bir yazı varmış;muhtemelen kızın kanıyla yazılmış;
''aren't you glad,you didn't turn on the lights?

''ışıkları açmadığın için memnun musun ?....
 
Paylaşıma saygım vardır ama biraz saçma gibi geldi .
 
Klişe çünkü çok eski zamanlardan kalma olduğu için. İlk okuduğum zamanlar etkilenmiştim, o zamanlar 11-12 yaşlarımdaydım. Korku hikayelerini çok severim. Teşekkürler paylaşım için.
 
bir tane de ben yazayım ;)

Çok güzel birgündü. En sevdiğim arkadaşlarımı evime çağırmıştım. "Beraber çay içeriz, oturup dertleşiriz." diye düşünmüştüm. Beklemeye başladım. Tabii boş durmuyordum. Müzik dinliyor, günün keyfini çıkarıyordum. Olacaklardan habersizdim. Her zamanki gibi, fondaki müzik her ne kadar hareketli de olsa içimde birşeyler oluyordu. Gündüzdü ama karanlıklar hissediyordum. Kapı çalındığında korkmadım desem yalan olur. Gelenler onlardı: arkadaşlarım. "En sonunda geldiniz." deyip eve konuk ettim onları. Bir kenara oturdular. Gülüp eğleniriz diye gelmişlerdi; ama suskunlardı. Konuşturmak için çok çalıştım ama çabalarım boşunaydı. İçeceğimiz bir bardak çayın bizi neşelendirebileceğini düşünüp oradan çay getirmek üzere ayrıldım. Garipti; çünkü birbirleriyle bile konuşmuyorlardı. İçimi tarifsiz duygular kapladı. Neler oluyordu acaba? Yanlarına çaylarla geldiğimde ikisi birden bana öyle bir baktılar ki, gözlerinde nefret vardı. Havayı dağıtmak istedim yine sustular. Tam o esnada arkadaşım, çayını upuzun tırnaklarıyla karıştırmaya başladı. Tırnaklarını gördüğüm an, üstüme sanki kaynar sular boşandı. Korkuyordum nasıl uzaklaşabilirdim... (Cinler insan kılığına girdiklerinde ya tırnakları uzun olur yada vücutlarının bir bölümü farklı olur) Son çırpınışlarımdı. Kaçmalıydım. Tam o esnada, bugüne kadar sesine sinir olduğum kapı zili, bana en güzel şarkılar gibi gelerek çaldı. "Müsadenizle..." diyip kapıya yöneldim. Sessiz durmaları, beni korkutmuştu; ama kapıyı açmak son çaremdi. Kapıya yöneldim. Kapıda abim vardı. Hızla olayı anlattım. "Hadi gidelim. Çabuk olmalıyız, kaçmalıyız." dedim. "İçerde cinler var." "Nerden anladın?" dedi. Kısaca önemsemeyerek, "Uzun tırnakları vardı." dedim. Abim, hızla yüksek sesle tırnaklarını gösterip, "Böyle mi!" dedi. O anda bayılmışım. Sonra geciken arkadaşlarım geldiğinde beni ayıltılar.

alıntı
 
aaaaavvvv seninki daha güzelmiş. bakalım ben de güzel bir tane oluşturmaya çalışıyorum. bu seferkini beğenirsiniz inşallah.
 
Etkileyiciydi Kehribar. Buna benzer bir hikaye okumuştum, onu andırıyor. Devamını bekliyorum, çok severim :)
 
ilk anlatılan hikaye pek gerçekçi gelmedi ama paylaşıma saygım var teşekkürler steve.morse :) kehribarın hikayesi de hani inandırıcı değil ama anlatımı güzel sürükleyici hoşuma gitti teşekkürler arkadaşlar :):Angel_anim:
 
Oldukça hoş ve etkileyici bir hikaye'de ben paylaşmak istiyorum, sevgilerle.




Merhabalar. Sizlerle bunda 18 yıl önce liseye giderken arkadaşlarımla beraber yaptığımız bir daveti ve sonrasında yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. O zamanlar ilk yarı yıl tatili yaklaşıyordu. Dersler boş geçtiği için çoğumuz okulu kırıyorduk. 6 arkadaş birinin evinde toplandık 4 kız, 2 erkek olarak. Arkadaşımızın annesi, bizi rahatsız etmemek için başka bir yere gitti. Ev, bize kaldı. Bir süre muhabbetten sonra konu filmlere oradan da ruh çağırma olaylerına geldi. Daha önce İran'da yaşamış ama Türkiye'ye yerleşmiş olan Gita adındaki arkadaşımız bize nasıl ruh çağırılacağını, orada insanların yaptığını ve herşeyi sorup cevabını alabileceğimizi söyledi. Ben, bu işlerle ilgilenmeme rağmen arkadaşlarım bilmediği için işi makaraya aldım.Diğer arkadaşım da aynı benim gibi yaparak işi şakaya vurdu. Fakat kızlar, "İlla ki yapalım." diye ısrar edince, "Tamam." dedik.
Gita'nın istediği malzemeler masaya kondu (Davet yöntemini anlatmayacağım). Hepimiz masanın etrafına oturup el ele tutuştuk. Gita bazı şeyler söyleyip daha önce hazırladığımız malzemelerle davete başladı. Biz tabii hala işi şakaya vuruyoruz. Derken bir sessizlik çöktü üstümüze. Herkes el ele tutuşmuş sanki ağırlaşmıştı. Ama kızlardan bazıları resmen titriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra masanın ortasında duran ayna sanki kararmaya başladı. herkes biribirine bakıp, "Tansiyonum falanmı düştü?" diye düşündü. Daha sonra aynada resmen dumanlar belirmeye başladı. Bu arada çığlıklar koptu tabii. Ama Gita, seansı bırakırsak başımıza bela olacağını söyleyip devam etmemezi sağladı. Aynada birimiz dışında hepimiz dumana benzer görüntü görüyorduk. Yalnız ev sahibi olan arkadaşımız, gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki, biz "Aklını kaçırdı..." dedik. Herkes de renk bembeyaz oldu. "Ya bize gele gele bu çocuk mu geldi!" deyince bizde iyice film koptu. O, aynada bir çocuk görüp duyuyordu ama biz sadece duman görüyorduk. Sonra konuşmaya başladı onunla. "Adın ne? Ben hangi okula gidiyorum? Tayfun beni seviyor mu?" falan.

Yanındaki kıza dönüp, "Baban iş için İzmire gidecek bu akşam." dedi. Kız dondu kaldı. Bana, "Kimyadan zayıf alacaksın." dedi. Kısaca, herkese bişeyler söyledi. Sonra da "Şimdi gidecekmiş; ama sonra yine gelecekmiş." dedi ve seans bitti. Hepimiz şok olmuş bir vaziyette "ya sen bizi kandırdın değil mi" falan dedik. O da bir sürü yeminler etti ve çok eğlendiğini anlattı.

Sabah okulda buluştuk. Kız arkadaşımızdan biri, "Babam akşam iş için İzmire gitti " deyince şok olduk. Ben o gün kimya sınavından zayıf aldığımı öğrendim. Diğer söylediği şeyler de çıktı. Bu sefer, biz ona yalvarmaya başladık, bir daha çağıralım diye. Onbeş gün sonra aynı grup yeniden çağırdık. Ama ilginç olan, sadece soruları o sorarsa varlık cevap veriyordu. Seanslar böyle devam etti. Biz, sınıftaki diğer arkadaşlardan iyice kopmuştuk. Her fırsatta "Ne soracağız, ne yapıcağız?" diye toplanıp düşünüyorduk. Birkaç seans sonra, varlık beni ve bir arkadaşımızı bundan sonraki seanslarda olmamamızı istemedi. Sebebini hiç söylemedi. Birkaç ay sonra diğer arkadaşlarımızı da istemedi ve seans yapma olayımız bitti. Ancak O arkadaşımız sürekli görüşüyordu. Hatta o varlığın sürekli onun yanında olduğunu ve onu koruduğunu söylüyordu. Kızın bakması, yürümesi değişmişti sanki. Birgün, dersin ortasında kalkıp yandaki çocuğa, "Sen, benim için nasıl böyle düşünürsün!" dedi ve saldırdı. Çocuğun hiçbirşeyden haberi yoktu. Disipline verdiler ve uyarı aldı.

Yine birgün, dersini yapmadı diye öğretmen ona kızdı. O da öğretmene, "Akşam, kocan eve gelmedi diye hırsını benden mi alıyorsun!" dedi. Öğretmen, dondu kaldı. Yine disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiçkimseyle konuşmuyordu. Sadece boşboş oturuyordu. Ailesini okula çağırdılar ve konuştular. Psikoloğa götürdüler. Daha kötü oldu. En kötüsü de bizi düşman ilan etti. İnsanların sırlarını açığa çıkarmaya başladı: Herkes ondan nefret ediyordu. Birgün, "Siz bu servise binin, hepinize soracağım." dedi. Yolda servisin tekerleği patladı, duvara çarptık. Birkaç kişi, hafif yaralandı. O kız, sanki tam bir şeytan olmuştu. O zamanlar öğrendiğimize göre evde anne ve babasına da böyle tehditler savurup korkutuyormuş. Aileside çaresiz kalmış. Doktorlar bir çare bulamamış.

Okulun kapanmasına birkaç gün kala, ailesi okuldan kaydını aldı. Taşınıyorlarmış. Zaten okula da gelmiyordu o aralar. Sebebini ve onu sorduğumuzda annesi, geçen gece, "Bu akşam ben uçacağım. Bana o zaman inanacaksınız!" dediğini ve üçüncü kattan aşağı atladığını, bacaklarının ve kollarının kırıldığını, herkesin dilline düştüklerini, o yüzden de taşındıklarını söyledi. İşte birebir yaşadığım bir olay. Arkadaşımın şimdi nerede ve ne yaptığını bilmiyorum. Davet yapmadan önce bir kez daha düşünün.
alıntıdır*
 
Çok güzeldi byrosa. Beğendim, ilk defa okuyorum. Paylaşıma devam ederseniz mutlu olacağım :)
 
Olayı yaşayan şahıs İzmir Bergama semtinde 1962 yılında o dönem bağlarda çalışan- Hasan adında -dedemin bir arkadaşı .4 tane çocuğu varmış zamanında. Bağlarda çalıştığı için de eve uzak olduğundan dolayı , çalıştığı bağın hemen önündeki ufak kerpiç bir evde uyuyormuş. O dönemlerde genelde insanların geçimi ya tütün kırmak ya da bağ bahçe işleri. Kıt kanaat geçiniyorlarmış. Gecenin bir vakti dedemlerimin kapı çalınıyor, şaşırıyorlar kim bu saatte diye. Dedem kapıyı açmış gelen Hasan amca. Kendi evi uzak olduğundan sanırım ilk aklına gelen yer dedem olmuş. Acayip perişan bir haldeymiş. O yaştaki adam ağlıyormuş kapıda. Çok korkmuş. Neyse içeri buyur etmişler. Anlatmaya başlamış. Uyurken göremediği ama hissettiği birşey ona dokunmuş..Ve küçük kerpiç evde adını söylemiş. O da çok korkmuş kaçmış. Dedem inanmamış haliyle. Daha sonra birlikte gitmişler , zorla götürmüş bizimkiler yoktur öyle birşey diye. Gidip bakıyorlar yok hiçkimse etrafta. Yalvarmış resmen sizin bahçede yatarım ama burda kalmayayım diye. O geceyi bizimkilerle geçirmiş. Daha sonraki gecelerde de aynı olay tekrarlanmış.
Korkudan sanırım deliriyor adam. Hsataneye kaldırıyorlar. Çünkü yaz günü kazaklar falan giyiyormuş. Birkaç hafta sonra dedemlerin kapı yine çalınıyor gece. Dedem açıyor kapıyı karşısında arkadaşı. Hastaneden kaçtığını düşünüyor. Dedeme garip bir ses tonuyla gel diyor. Gidelim. Korkup kapıyı kapatmış dedem de. Çünkü yüzündeki ifadeyi beğenmemiş.
Birkaç gün sonra hastaneden ölüm haberi geliyor. Neden öldüğünü bilmiyorum. Bergama'da Ulucamide naaşını yıkarlarken imamın dediği olay ilginç. Kolunda arap harfleriyle yazılmış bir iz farkediyorlar. Dedeme söylüyorlar. Zaten en son gece eve gelenin de ne olduğunu hep sormuştur kendisine herhalde. Daha sonra birçok gece dedem rüyasında arkadaşını görüyor. Dedem vefat etmeden önce bana anlatırdı bunu. Ben de korkardım. Şimdi ne zaman gecenin bir yarısı kapı çalsa bu olay aklıma gelir.

alıntı.
 
supernatural dizisinin bir bölümünde olan senaryo bu :) hangi bölüm olduğunu hatırlayamadım ama izlemiştim kız yurtta gece odaya giriyo arkadaşı uyuyo diye yatağa girip yatıyo sabah duvarda yazı,ışığa açmadığın için memnun musun filan akıyo arkadaşının midesi deşilmiş,senaryo yani sanıyorum ki gerçek değildir :)
 
bir tane de ben yazayım ;)

Çok güzel birgündü. En sevdiğim arkadaşlarımı evime çağırmıştım. "Beraber çay içeriz, oturup dertleşiriz." diye düşünmüştüm. Beklemeye başladım. Tabii boş durmuyordum. Müzik dinliyor, günün keyfini çıkarıyordum. Olacaklardan habersizdim. Her zamanki gibi, fondaki müzik her ne kadar hareketli de olsa içimde birşeyler oluyordu. Gündüzdü ama karanlıklar hissediyordum. Kapı çalındığında korkmadım desem yalan olur. Gelenler onlardı: arkadaşlarım. "En sonunda geldiniz." deyip eve konuk ettim onları. Bir kenara oturdular. Gülüp eğleniriz diye gelmişlerdi; ama suskunlardı. Konuşturmak için çok çalıştım ama çabalarım boşunaydı. İçeceğimiz bir bardak çayın bizi neşelendirebileceğini düşünüp oradan çay getirmek üzere ayrıldım. Garipti; çünkü birbirleriyle bile konuşmuyorlardı. İçimi tarifsiz duygular kapladı. Neler oluyordu acaba? Yanlarına çaylarla geldiğimde ikisi birden bana öyle bir baktılar ki, gözlerinde nefret vardı. Havayı dağıtmak istedim yine sustular. Tam o esnada arkadaşım, çayını upuzun tırnaklarıyla karıştırmaya başladı. Tırnaklarını gördüğüm an, üstüme sanki kaynar sular boşandı. Korkuyordum nasıl uzaklaşabilirdim... (Cinler insan kılığına girdiklerinde ya tırnakları uzun olur yada vücutlarının bir bölümü farklı olur) Son çırpınışlarımdı. Kaçmalıydım. Tam o esnada, bugüne kadar sesine sinir olduğum kapı zili, bana en güzel şarkılar gibi gelerek çaldı. "Müsadenizle..." diyip kapıya yöneldim. Sessiz durmaları, beni korkutmuştu; ama kapıyı açmak son çaremdi. Kapıya yöneldim. Kapıda abim vardı. Hızla olayı anlattım. "Hadi gidelim. Çabuk olmalıyız, kaçmalıyız." dedim. "İçerde cinler var." "Nerden anladın?" dedi. Kısaca önemsemeyerek, "Uzun tırnakları vardı." dedim. Abim, hızla yüksek sesle tırnaklarını gösterip, "Böyle mi!" dedi. O anda bayılmışım. Sonra geciken arkadaşlarım geldiğinde beni ayıltılar.

alıntı


Cok özür dilerim,yanlislikla yanlis yere tikladim.Paylasim cok güzeldi,Begendim:Angel_anim:
 
buda bnden :)
Ateşin peşine düştüğü aile
___________________________
Siirt'te evlerinde 4 ayda 300 defa yangın çıkan Toprak ailesi, 4 kez ev değiştirdi ancak yangınlar sona ermedi. Ailenin kullandığı eşyalar, bilinmeyen bir nedenle yanıyor.
23 Aralık 2012 Pazar 14:51
Siirt'te 4 kez ev değiştirmelerine rağmen Toprak ailesinin kullandığı eşyalar, bilinmeyen bir nedenle yanıyor. Ailenin evlerinde 4 ayda 300 defa yangın çıktı. Vali, 'Gerçekten fizik ötesi bir olay' derken, müftü cinleri işaret etti.
Vali Aydın, 'Gerçekten fizik ötesi bir olay, anlam veremedik. İzah edemediğimiz bir nokta var' derken, Müftü Arvas yaşananlarda cinlerin parmağı olabileceğini belirtiyor.
Siirt'te yaşayan Toprak ailesinin oturduğu evdeki eşyaların 4 ayda yaklaşık 300 defa yandığı iddia edildi. Yaşananlar nedeniyle aile 4 kez ev değiştirmek zorunda kaldı. Kameralar önünde alev alan halı ve evin bir kısmı korkuya neden oldu.
Siirt'in Evren Mahallesi'nde ikamet eden Toprak ailesinin yaşadığı ve görenleri adeta dehşete düşüren olay nedeniyle başta valilik olmak üzere, Siirt Üniversitesi ve İl Müftülüğü de harekete geçti.
'ARTIK KİMSE BİZE EV VERMEK İSTEMİYOR'

Evin sahibi Zeki Toprak, ramazan ayının son 10 gününde evlerindeki eşyaların yanmaya başladığını belirtti. O günden sonra kullandıkları eşyaların sürekli yandığını anlatan Toprak, şunları söyledi:
"Bu olay nedeniyle evimi Cizre'ye götürdüm. Eşyalarımız orada da yandı. Irak 'tan hoca getirdim ancak bir yararı olmadı. Tekrar Siirt'e geri geldik. Burada başka bir eve taşındık. Orada da eşyalarımız yandı. Başka bir eve taşındık, orada da yandı. Bu güne kadar 4 ev değiştirdik. Artık kimse bize ev vermek istemiyor. Şimdi babamın evine sığındık. Buzdolabının içi yanıyor, eşyalarımız yanıyor. Bu güne kadar evimizde 300'den fazla yangın çıktı. Bunlardan dördünü itfaiyenin yardımıyla söndürdük. Bizim olduğumuz vakitte eşyalar yanmıyor. Ancak çıktığımız an eşyalar yanmaya başlıyor. Psikolojimiz bozuldu. Her gün dua ediyoruz."

SINIFTA EŞYALARI YANDI

Öte yandan ailenin 5. sınıfta okuyan kızları Melek'in kullandığı eşyaların da sınıfta yandığı ileri sürüldü. Melek'in şimdiye kadar montu, kitapları ve oturduğu sıranın örtüsü henüz belirlenemeyen bir nedenle tutuştu.

Yaşananlar karşısında çok korktuğunu belirten Melek, "Ben akşam montumu eve götürdüm. Sabah annem 'Montun nerede?' diye sordu. Aradım bulamadım. Okula geldim, arkadaşlarım bana 'montun burada yanmış' dedi. Okulda kitaplarımı masanın altına koyuyorum bir süre sonra yanarken buluyorum" dedi.
Sınıf öğretmeni Erhan Yıldız da, sınıftaki olaylar nedeniyle öğrencilerin psikolojisinin bozulduğunu anlattı. Yaşananlara anlam veremediklerini kaydeden Yıldız, şöyle dedi:
"Bu olay ilk meydana geldiğinde çocuklar sınıfta yangın çıktığını söylediler. Sınıfta çocuklardan biri yaramazlık yapmıştır diye düşündüm. Olay ile ilgili sınıfta genel bir arama yaptık. Fakat sınıfta çocuklar üzerinde herhangi bir yakıcı madde bulunmadı. Daha önce evlerinde benzer şeyler olduğu söylenmişti ama hurafe gibi gelmişti, inanmamıştık. Melek'in velisini çağırdık, görüştük. Velisi evlerinde günde bu olayın 3-4 defa tekrarlandığını söyledi. Okulda da 4-5 defadır yangın çıkıyor."

"İZAH EDEMEDİĞİMİZ BİR NOKTA VAR"

Vali Ahmet Aydın, ailenin durumunu öğrendikten sonra kendilerini hocalarla birlikte ziyaret ettiğini söyledi. Ailenin derdine deva olmaya çalıştıklarını ifade eden Vali Aydın, şöyle konuştu:
"Aileyi ben de ziyaret ettim. İlk önce inanamadım aniden ateş yanıyor, yan tarafta öbür tarafta yangın oluyor. Evine gittiğimde baktığımda bir sürü battaniye ve yatakların yandığını gördüm. Gerçekten fizik ötesi bir olay, anlam veremedik. İzah edemediğimiz bir nokta var. Evde tüp ve ateş yakamadıkları için aileye günde 3 öğün sıcak yemek vermeye başladık. Bu yangın devamlı oluyor. Çocuk okula gidiyor, okul yanıyor. Sınıftaki sırası askıya astığı montu yanıyor. Bu noktada biz de uğraşıyoruz, inşallah dertlerine deva buluruz."

Siirt Üniversitesi (SÜ) Rektörü Prof. Dr. Murat Erman da olayın çok yönlü araştırılması gerektiğini belirterek, "Bir vatandaşımızın evinde 300'ün üzerinde yangın veya yanma hadisesi meydana geldiğinden haberdarız. Bu olayın çok yönlü olarak araştırılması gerekmektedir. Arkadaşlarımız bu konu ile ilgili çeşitli bilim dallarından akademisyenleri görevlendirmek suretiyle konunun bilimsel yönünü araştırmak üzere harekete geçmiş bulunmaktadırlar" dedi.

MÜFTÜ: CİNLER OLABİLİR

Müftü Faruk Arvas ise kendilerine de intikal eden olayın mahiyetini tam olarak bilmediklerini kaydederek, şöyle dedi:

"Ben aileye şunu ifade ettim. İnancımıza göre, cin diye bir varlığın olduğundan haberdarız. Zariyat Suresi 56'ıncı ayeti kerimede 'Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım' denilmektedir. Ayrıca Cin Suresi'nde başlı başına Allah'u teala hazretleri cinlerin varlığından bahsetmektedir. Yine Felak Suresi'nde, 'Yarattığının şerrinden sana sığınırım' yani demek ki bu cin dediğimiz varlıkların bir kısmının iyi varlıklar olduğunu aynı zamanda onların kötülerinin de olabileceğini öğrenmekteyiz. Etrafına fayda sağlayan olduğu gibi zarar verenin de olduğunu görmekteyiz. Bu hadiseyi gerçekleştirenler onlar mı değil mi bilemeyiz ancak bunun onlar tarafından yapılmış olabileceğini aileye aktardım."

Öte yandan aile fertlerinin cep telefonuyla evden görüntü aldığı sırada halı ve evin bir kısmının kendiliğinden alev aldığı görülüyor.
sizce bunun nedeni ne olabilir, bu aileyi haberlerde izlemiştim...
 
Geri
Üst