Sinsi ve Habis

Salick

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Tem 2011
Mesajlar
269
Tepkime puanı
40
Yaşı 40 ve üzeri olanlar hatırlayacaktır. Din ve Ahlak Bilgisi dersleri vardı. Ahlak kısmını hiç sormayın.
Ortaokul çocuklarına erdem, vicdan, tutum kavramları çerçevesinde felsefi bir ahlak sunulurdu ki; anlayana aşk
olsun!.. Dine dayanmayan ahlakın ne kadar sığ, sıkıcı ve de ruhsuz olduğunu o yıllardan bilirim. Eflatun, Aristo
gibilerden kırık dökük tercüme ile kültürümüze adapte edilmeye çalışılan konularda, insanın gönlüne hitap eden
titreşimleri hiçbir zaman duyamadık.


Kuru ahlak kısmı konumuzun dışında. Asıl değinmek istediğimiz; Din Bilgisi bölümüne girişte verilen ve ne acı
ki bugün hala Allah İnancının en kuvvetli delili diye sunulan cümleler. Nasıldı? Hatırlayalım:
“ Tapınma; bir tanrıya inanma ihtiyacı insanın doğasında vardır. İlkel kabilelerden tutun da, en modern
toplumlara kadar tüm insanlık; üstün bir kuvvete inanma, tapınma ihtiyacı duyar. İşte bu da Allah inancının
temel delilidir!..”
Şimdi bunları okuyunca, “Bize Allah inancının ispatı diye Tanrı kavramını pazarlamışlar” diye düşünüyorsunuz
değil mi ?.. Ne sandınız? Yıllarca okuduk ve hala da din derslerine bu açıklama ile giriliyor.
Şimdi buradan hareketle verilen bilgiyi tahlil ederek bizi sağlıklı kulluk yaşamından alıkoyan, kanımıza
işlercesine düşüncemize karışan sinsi ve habis iki virüsü teşhise çalışalım.
Din Dersine girişte Allah İnancını ispat (!) sadedinde söylenen cümleler özetle ne diyor:
Tapınmak bütün insanlarda görülen ortak ihtiyaçtır!.. Üstün bir kuvvete dayanma; beşeriyetin ruhunda vardır!..
Tespit doğru mu?.. Düşünen beyinler: “Hayır, insansılar için doğru olabilir ama düşünen insanlar için doğru
değil” diye itiraz edecek. Ben de karşı itirazda bulunuyorum; tespit doğru!.. Hem de hepimizde farklı kılıklarda
açığa çıkacak kadar doğru!..
Tapınma; öylesine kanımıza işlemiş, hayatın her alanına öyle sızmış ki farkında değiliz!..
Tapınılan şeyler yani putlar neler olabilir?.. Kısaca tarif edelim; benliğimize yapıştırdığımız, kendimize ait
gördüğümüz, öne çıkışı ile haz aldığımız, sahiplendiğimiz ne kadar unvan- bağ- sevgi- ilişki varsa hepsi !..
Öylesine çok ki; bilinçler bu haliyle dışarıdan pırıl pırıl bir plaza, ama içerisi zifiri karanlık put galerisi…
Hayatın içinden misallerle şimdi o galeriyi dolaşalım…Önden buyurun… Konuşulanlara kulağınızı dört açın..
- Şekerim ben titiz bir hanımım. Ortalığın dağılmasına, düzensizliğe hiç tahammülüm yok…
- Bilimsel konuları sizinle konuşabiliriz. Hurafe, efsane dinleyemem. Bilimden yanayım.
- Kültür mirasımız var. Geleneğe nasıl sırt döneriz? Hem vefa olgusu ne olacak? Ecdada, büyüklere ihanet mi
edelim?..
- Fikirlerin mezhepsizlik kokuyor. Müctehid imamlar bu yola ne emekler verdi. Ekolleri asırlardır sürüyor.
Onların fetva verip onaylamadığı şeye ben de onay veremem.
- Dayandığın hadis sahih değil. Buhari’de geçmiyor, onunla amel edilmez.
- Kıssa ve hikaye ile geçirecek vaktim yok. Akıl ve mantık ekseninde konuş dostum.
- Senin din anlatımını savunan meşhur hoca var mı? Hem diyanet bunlara onay vermiyor.
- Mensupluk duygusu önemli. Bütün insanları seviyorum ama hemşerilerim bambaşka.
- Kamil insanın aile hayatı düzgün olur. Eşinden boşanmış biri, bana ne anlatabilir ki?..
- Tasavvuf; şer güçlerce kullanılıyor. Batılılar 2007 yi Mevlana Yılı ilan etti. Ilımlı İslam için
Mevlana kullanılıyor. Onun için tasavvufa mesafeliyim.
- Fikirlerin güzel ama bu yolun metodu bellidir. Yeni yollar sakattır. Büyükler çizgiyi çizmiş!..
***
Konuşulanları duydunuz. Bazılarımız “Çok normal, bazen biz de konuşuyoruz böyle” diyebilirler. Söylemlerin
ardında ne var, bunlara tutunmak nasıl bir şirk oluşturuyor madde madde tefekkür edelim:
• Hamarat ev hanımından başlıyoruz. Titizlik kötü değil. Hamaratlık, düzenli- tertipli olmak da.. Ne var
ki bir şeyin ahlaki kabul görmesi; perde olmaması anlamına gelmiyor. Herkesçe sevilen bir konu
nasıl puta dönüşür?.. Şimdi söyleyin, kendini hamarat diye tanımlayan hanım, otomatik olarak dağınık
insanları gayrı görme pozisyonunda değil mi? Hamarat hanımın dağınık bir hanımı Haktan görmesi,
zorlu bir süreç almaz mı?.. İşte size puta dönüşen iyi ahlak, perde çeken iyi huy…
• Hurafe ve efsaneye sırt dönüyor bilim adına. Bilimsel düşünmek kötü mü?.. Hayır gayet güzel. Ama
unutuyor; bilimin henüz her şeyi çözemediğini. Bilim dahilinde konular olduğu gibi, fizikötesi gerçeklik de var. Tavır ; “Laboratuara konmayanı benimsemem” şeklini alınca karşımıza hakikate
perde çeken bilim putu çıkıyor.
• “Hak adına ne söylenecekse eskiler söylemiştir, yeni bilgi olamaz” diyen bir bakış. “Ben köklerime
sadığım, ecdada vefalıyım” kılıfına sığınan bir algı… Her an yenilenen hayatın farkında değil. Eski ve
Köklü diye tarif ettiği putu öyle sevimli ki;perdelendiğini düşünmek bir yana huşu (!) ile devam ediyor
yoluna. İşte size vefa, sadakat, bağlılık gibi kutsallar giyinmiş put !
• Bilmediği konuları bilene danışıyor. Bu iyi bir tavır. Ama öyle alışkanlık yapmış ki; bilenler demedi ise
“Ben aklederek hiçbir şeye eğilemem” noktasına gelmiş. Aklını, düşüncesini kullanmak ona göre
alimlere ihanet. Bilenler putu ile gayet mutlu.
• Sünnete, Rasülullaha son derece bağlı. Yalan ve uydurma hadisten kaçınıyor. Allah dostu bir zatın
naklettiği hadis açıklandığında ilk sorusu: “Buhari’de geçiyor mu?..”
• Delil aramanın manaya set çekebileceğini düşünmüyor bile. Rivayet zinciri kadar hadisin ruhunun da
önemli olduğunu ihmal ediyor. Delilcilik ve araştırmacılık; putu olmuş, farkında değil.
• Akıl ve mantık dairesi dengeli insanın tutunacağı sağlam ölçü. İtirazımız yok. Eskilerden bir kıssa ile
konuyu renklendirmek, yeni mesajınızı onun ardında vermek istiyorsunuz. “Hikaye dönemi bitti
kardeşim, geç bunları da akıllı uslu bir şeyler söyle” diyor. Kur’an-ı Kerimin 2 / 3 ünün kıssa
olduğunu (*), kıssa ve hikaye ile bize bizin anlatıldığını akıl- mantık diyene nasıl anlatırsın?!..
Akıllılık putu dev bir perde olarak önünü kesmiş, görmüyor.
• Onay bekleme algısı var bir de. Biri bir şey söylemişse, yüksek ve muteber bir onay lazım. Resmi bir
kuruluş buna doğru demeli. Tasavvufi hakikatlerin, gündemdeki din algısına ters olduğunu düşünüyor.
Henüz yolun başında olduğu için tersliğin kendi zihninde olduğunun farkında değil. İlk tepkisi şu;
“Diyanet bunlara ne diyor?.. Din alimlerinden size katılan var mı?..” Onay bekleme; putu olmuş,
haberi yok.
• Bir yere mensup olmak ilk planda iyi. Kendini sosyal bazı üyeliklerle tanımlıyor. Mensup olduğu
dernek, katıldığı program, görüştüğü çevre hep o bağın izlerini taşıyor. Hemşerilerini fazlaca sevmek
görünüşte kötü değil. Ama bunun ileri safhada aşırılığa dönüşeceğini, bir tarafı tutkulu sevmenin öbür
tarafa mesafe açacağını düşünmüyor. Mensuplukla kendini tanımlamanın, mensup olmadıklarına perde
çektiğini henüz bilmiyor. İşte size mensupluk putu !..
• Biri sohbet ediyor. Güzel şeyler de anlatıyor. Aklına da yatmış. Bir süre sonra öğrenmiş ki, o kişi
boşanmış. Dinlemeyi de okumayı da bırakıyor. “Başkasına akıl verecek olanın önce iyi bir aile hayatı
olmalı” tezini prensip edinmiş. Kişilere konan şablonlar putunu gel de ona anlat!..
• Mevlana’yı okumamış. Tasavvufun iç dünyasına girmemiş. Eserini okumadığı, düşüncesini tahlil
etmediği Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş gibi zatlara mesafeli. Sebebini sorunca da şer güçlerce
kullanıldıklarını ileri sürüyor. Dışarıdan bakış ve aktüel yaklaşım putu, nelere perde çekmiş, bir
görse!
• Belli bir çizgi ve eğitim tarzı içinde yetişmiş. “Başka tarzlar, başka yollar da var ” denince çileden
çıkıyor. “Metot bellidir”, tezi perdesi olmuş. Gelişen dünyada daha hızlı, daha çağdaş, daha etkin yollar
açıldı desen de duymuyor. Benimseme putu, basiretine duvar örmüş!..
….
…….
…………
Evet dostlarım,
Gördünüz, neler put olabiliyormuş! Neler virüs gibi kanımıza yerleşip ur yapabiliyormuş!
İnsanların ortak paydası tapınma; farklı versiyonlarla nasıl hala arz-ı endam ediyormuş!
Kendini tanıma, Rabbine ulaşma yolunda perdesiz ve yorumsuz düşünmeye gayret eden dostları bu
genellemeden hariç tutmak isterim. İnsanların ortak paydası yerine beşerin ortak zaafı diye de düzelteyim.
İnsan olmayı gaye edinenleri bilince sızan habis ve sinsi virüslere karşı uyarımız, birinciye bağlı ikinci konu ile
devam edecekti. Ancak ilk madde; TAPINMA epey uzadı…
Diğer virüsü haftaya konuşalım nasipse
Selam; perdeleri fark etmeyi, sonra da yırtıp yakmayı niyete alan cesur gönüllere olsun! Kulluk sıhhatimize kasteden virüsleri konuşuyorduk. Yaygın biçimde algılara çöreklenen Tapınma olgusunu
bazı misallerle geçen hafta seyrettik. Bu hafta onunla bağlantılı ve en az onun kadar yaygın ikinci virüsü
tanıyalım. Geçen haftaki kadar uzun uzadıya örnek konuşmalar nakletmeyeceğiz. Ama konuya ısınma babından
bazı cümleleri alalım:
- Okuduklarını yaşama geçirmiş örnek birini arıyorum.
- İlmini yaşayan kişiyi bulmalıyım.
- Hayallerimdeki zatı nasıl bulurum?
- Bir taraf şeriatı ihmal edip mecaza yönelmiş. Öteki, şeriat diyor, hakikate kapalı. Kime gidelim?!..
...
Bu cümlelerin yabancısı değilsiniz. Hepsi de olgunluk arayan samimi gönüllerden dökülüyor. Niyet temiz. Fakat
sözleri dile getirten virüsü tanımak, doğrusu o kadar da kolay değil.
Biraz gerilere gidelim. İnsanlar, bütün Nebi ve Resullerden öncelikle mucize göstermelerini istemiş. “Madem
sen nebisin, olağanüstü bir şey göster de inanalım” demişler!.. O an fizikötesi görünen olay yaşanınca bir kısmı
hayretler içinde iman etmiş, bir kısmı da büyü yada sihir deyip kaçmış. Bizim için önemli olan; bu isteğin şuur
altında yatan sebebi!..
Kişi, Hakkı öğreneceği, gerçeği duyacağı mahalde, ani bir refleksle zirve haller, insanüstü tavırlar görmek
istiyor. Sanki; kendi düzeyinde, kendine benzer olursa kabul etmenin anlamı olmazmış gibi!.. Tabii bu tavır
genelin hali.
İdrak seviyeleri yüksek olanlarda böyle bir talep yok. Mesela Hz.Ebubekir (r.a) iman etmek için mucize
beklemediği gibi, soru bile sormuyor. Hz. Ali (k.v), sorguluyor ama olağanüstülük beklemiyor.
Melekleştirme, insanüstü görme eğilimini tasavvufla ilgilenenlerden dahi duydukça şaşmamak mümkün değil.
Kitaplar okunuyor, sohbetler ediliyor, yol takip ediliyor, ama arada bir şu cümle çıkıyor:
- Bir de gerçek yaşayanı görsek!..
Ne olacak görünce?..
Feyiz alabilirsiniz. Size ayna da olabilir. Belli bir süre için motive de olabilirsiniz. Onunla yürümek, beraber
olmak da istersiniz. Kişi ile beraberlik yoğunlaştıkça beşeri yönlerine şahit olursunuz doğal olarak. Beşer yönü
açığa çıktıkça da hayalinizde kutsallaşan şahsiyet yavaş yavaş erimeye başlar, sarsılırsınız. O zaman ne olacak?
O zaman, “İnsandır canım, cismine değil, ilmine ve hikmetine talibim” diyebilecek misiniz? O an öylesine
tehlikeli ki. Genellikle açığa çıkan iki tavır var o an:
1- Terk edip, hem kişiden hem yolundan soğumak…
2- Bakışı tamamen kişiye kilitleyip beşeri hallere melekî- insanüstü kılıflar aramak!..
Her ikisi de felaket biliyor musunuz?.. Birincisinde bir kişinin yüzünden ilim- hikmet deryasına sırt
çeviriyorsunuz. İkincisinde kişiye kilitlenip belki de gayet normal hallere kutlu anlamlar yüklemek gibi tuhaf bir
gayrete giriyorsunuz. İleri safhada ise yanlışta keramet, saçmalıkta hikmet aramak gibi bir girdap sizi içine
çekiyor. Azabı da cabası…
(Ayna mahal görme isteğini biz normal görüyoruz. Faydalıdır da. Bu arayışı kınadığımız sanılmasın. Esas
dokunmak istediğimiz bu arayışa bulaşan insanüstülük virüsü. )

Peki bu istek nereden?..
Bunun bu haliyle öze ait olduğunu sanmıyoruz. Bu da tapınma olgusu gibi nefse, egoya ait!
Çünkü egonun putperest eğilimlerle kendi sultasını yürüttüğünü biliyoruz. Tanrısala ve
olağanüstülüğe dönük talepler, hiç şüpheniz olmasın egodan fısıldanıyor size…
Tamam, bu duruma ikna olduk, teşhis açık, ama çare?..
Haklısınız, sorunu ortaya serip de çözüm önerilmiyorsa konuşulan ya lakırdı olur, yada felaket tellallığı…
Okuyabildiğimiz ölçüde çözüme de eğilelim…
Ayeti hatırlayınız! Ne buyurdu Alemlerin Efendisi? “ENE BEŞERUN MİSLUKUM !” Ben de bir benzeriniz
olarak beşerim!(18/110) Ayetin çok farklı anlam boyutları olduğu şüphesiz. Rasülullah bir benzeriniz olarak
beşerim işareti ile adeta melekleştirme eğilimlerine set çekiyor. Çünkü O Muhteşem Evrensel Gönül, bu
eğilimlerin insanda açığa çıkabileceğini zaten biliyor. Konumuz doğrultusunda ayetten alacağımız ders şu; karşındaki Rasül dahi olsa hedefin, yöneliş gayen
insanüstü arayışlar olmasın! Sen, sana benzeyen, sana seni tanıtacak yüksek bilinçten, kendini ve alemi tanımak
üzere istifadeye bak!
İnsan ve beşer boyutlarını ihmal etmeksizin baktıkları için sahabe Rasulullaha soru sorabilmiştir. Hz. Ömer
başta olmak üzere özellikle genç sahabelerin, sorularının sorgulama düzeyine varacak şekilde ileri gidişi;
Rasülullahın insani boyuttan kopmayışı ile alakalıdır. Böylelikle insanlar, problemlerini rahatlıkla dile
getirebilmiş, fikirlerini özgürce paylaşabilmiştir.
Özetle… Alemlerin Efendisi; insandı. İnsanca yaşadı, nasıl yaşanılacağını en belirgin hatlarla gösterdi, yaşama
geçirdi. Negatif aşırılığa da pozitif aşırılığa da müsaade etmedi. Çünkü insanüstü tanrısallığa değil; Allah’a
çağırıyordu.

Yol uzun... Köprüler geçilecek, mola yerlerine uğranacak. Rehberler görülecek arada.. Mola yerine yapışan;
seferden geri kalır. Uğrayın, seyredin, izleyin, okuyun, sohbet edin ama yolcu olduğunuzu sakın hatırdan
çıkarmayın. Yol; sizden sizedir. Yol; insanüstülüğe, tanrısala diye bir fısıltı duyarsanız sakın prim vermeyin!

Yola emek vermiş değerli bir büyüğüm; tasavvufla ilgilenmeye başladığım ilk günlerde şöyle demişti: “Mucize
ve Keramet dahi alt bilinçlere göre!.. İşin özüne inen için olağanüstülük değil; tıkır tıkır işleyen olağan bir
sistem var. O boyutta mucize, keramet; 2+2 = 4 kadar net kurallar dahilinde…”
O günlerde bu cümleler sarsmıştı beni. İnsanüstülüğü, olağanüstülüğü, tanrısallığı sırlı gördüğüm dönemdi
çünkü… Hazmetmekte epeyce zorlanmıştım.
Tıkır tıkır işleyen bir sistem ve o sisteme Halife olarak tayin edilen insan!...
Sen kendine sırt dön, kutsal varlık aramaya çık, öyle mi?..
Sen fıtratını unut, tapınılası kişilikler ara öyle mi?..
Yapmayın, özünüzdeki sırrın hakkı için yapmayın!..
“Ene beşerun mislukum” varken, “İçinizden bir Rasül” hükmü varken daha ne istiyor ve nerede, niçin, neyi
arıyorsunuz?!...
Maksadınız ayna mahallerde hakikati seyretmek ise şunu kesinlikle aklınızdan çıkarmayın:
Aynalar; kendinizi seyir içindir, tapınmak için değil…

Görüyorum ego, farkındayım nefis; kıs kıs gülüyorsunuz değil mi?
Bunlar sizin başınızın altından çıkıyor.
Tiyatronuz pek bir cilalı ama yutmuyoruz artık!
Marifet yolcuları uyanıyor ego, hegemonyan sona eriyor bi iznillah.
Selam; Halifetullah sırrını okuma gayretiyle yürüyenlere olsun!
ALINTI
 
Üst