aris
Kayıtlı Üye
Sevginin Kanunu
Lior Gur
Form eşitliği ilkesine göre, bir şeye yakın olmak, ona benzer olmaktır. Yaradan’a yakın olmak için, O’na benzer nitelikler edinmemiz gerekir.
Ne kadar ilginç bir dünyada yaşıyoruz! Siz ve ben, karşılıklı duruyoruz diyelim. Aramızda üç adım var… Konuşuyoruz, birbirimizi görüyor, duyuyoruz. Ama sizin ne düşündüğünüz, ne istediğiniz hakkında en ufak fikrim yok. Belki de şu dakika, başka bir yerlerden hatta başka bir zamandan birini düşünüyorsunuz.
Sevenler, sevdiklerini her gittikleri yere ‘‘götürürler’’. Aşık bir insanla konuşmaktan daha sıkıcı bir şey yoktur. Tam karşınızda duruyor olabilirler, ama akılları sürekli olarak, çekici/sevimli/harika/akıllı (kendi favorinizi ekleyebilirsiniz) sevgililerindedir.
Bana bu sabah metroda yanımda yarım saat boyunca kimin oturduğunu ya da dün akşam sinemaya bilet alırken yanımda kimin durduğunu sorsanız, hatırlayacağımı hiç sanmıyorum. Çünkü, sırada beklerken veya metroda, zihnim başka yerlerle, başka zamanlarla ve başka konularla meşguldü.
Anlayacağınız, fiziksel yakınlık, içsel yakınlık değildir. Neye yakın hissediyorsak, neyi gerçekten istiyorsak, onu düşünürüz. Bu, içsel yaşantımızdır.
Fiziksel Eşitlik
Doğada form eşitliği ilkesini incelersek, bunun yeni bir keşif olmadığını görürüz. Yalnızca duyularımızın algılayabildiklerini farkettiğimiz, açıkça ortadadır.
Örneğin, göz, belli bir aralıktaki dalga boylarında ışığı alarak görebilir. Çıplak gözle, mordan daha düşük dalga boyundaki ultraviyoleyi göremememizin sebebi budur. Öte yandan, bir arı, ultraviyoleyi görebilmekte ve bu sayede bizlerin ayırt edemeyeceği farklı tip çiçekleri tespit edebilmektedir.
Dünyamızın, bizi etkiledikleri halde algılayamadığımız birçok frekanstan oluştuğunu hepimiz biliyoruz. X-ışınlarını ya da radio dalgalarını alalım mesela… Etrafımızı kaplayan bu dalgaları ancak, duyu organlarımızın algılayabileceği forma getiren araçlar vasıtasıyla tespit edebiliyoruz.
En sevdiğiniz radyo istasyonunda şu anda ne var diye sorsam, ne yaparsınız? Eğer şu dakika o istasyonu dinlemiyorsanız, büyük ihtimalle, bilmiyorum diyeceksiniz. Ama radyoyu açıp, o istasyona ayarladığınız anda cevabı bilirdiniz.
En sevdiğiniz istasyonda ne çaldığını, radyonuz nereden biliyor? İçinde, şarkılar söyleyip, size eğlendirmeye çalışan minik bir adam yok tabi. Radyo sadece, siz onu açmadan önce havada zaten bulunan bir frekansa sabitleniyor. Radyo istasyonundan yayınlanan mesajı, algılayamadığımız bir dalga boyundan, kulaklarımızın tespit edebileceği bir dalga boyuna çeviriyor.
Manevi Eşitlik
Form eşitliği ilkesi, manevi dünyada da geçerlidir. Fakat maneviyatta, frekans eşitliği ile değil, niyetlerin benzer olup olmaması ile ilgilidir.
Manevi dünyanın ölçüleri niyetler ve düşüncelerdir. Bizim yaşamlarımız da dahil tüm gerçekliği yöneten Üst Güç’ün niyeti, yalnızca ihsan etmek, vermektir. Sevgiyle hareket eder. Eğer, dünyanın nasıl yönetildiğini bilmek ve anlamak istiyorsak, biz de, ihsan etme niyetini edinmeliyiz. Kişisel çıkarlarımıza odaklanırsak, Üst Güç’ten ayrı kalır, etrafımızda ve içimizde olup biten hiçbir şeyin sebebini bilemeyiz. Yaradan’ı, yalnızca, O’nunla form eşitliğine ulaşacak bir yol bularak keşfedebiliriz. Ancak bu süreç içinde, mutluluk ve huzur buluruz.
Bu ilkeyi Rambam’dan daha güzel ifade eden yoktur herhalde: ‘‘O Merhametli’dir, sen de merhametli ol. O Bağışlayıcı’dır, sen de bağışlayıcı ol. O Aziz’dir, sen de aziz ol. Bu şekilde, peygamberler, O’nun bütün isimlerini naklettiler… ‘Sabırlı’ ve ‘Şefkatli’ ve ‘Adil’… ki bunların doğru yol olduğu bilinsin… ve kişi kendisini bu davranışlara yönlendirsin ve benzeyebildiği kadar O’na benzesin…’’ (Kudretli El, De’ot, Bölüm 1).
alıntı
Lior Gur
Form eşitliği ilkesine göre, bir şeye yakın olmak, ona benzer olmaktır. Yaradan’a yakın olmak için, O’na benzer nitelikler edinmemiz gerekir.
Ne kadar ilginç bir dünyada yaşıyoruz! Siz ve ben, karşılıklı duruyoruz diyelim. Aramızda üç adım var… Konuşuyoruz, birbirimizi görüyor, duyuyoruz. Ama sizin ne düşündüğünüz, ne istediğiniz hakkında en ufak fikrim yok. Belki de şu dakika, başka bir yerlerden hatta başka bir zamandan birini düşünüyorsunuz.
Sevenler, sevdiklerini her gittikleri yere ‘‘götürürler’’. Aşık bir insanla konuşmaktan daha sıkıcı bir şey yoktur. Tam karşınızda duruyor olabilirler, ama akılları sürekli olarak, çekici/sevimli/harika/akıllı (kendi favorinizi ekleyebilirsiniz) sevgililerindedir.
Bana bu sabah metroda yanımda yarım saat boyunca kimin oturduğunu ya da dün akşam sinemaya bilet alırken yanımda kimin durduğunu sorsanız, hatırlayacağımı hiç sanmıyorum. Çünkü, sırada beklerken veya metroda, zihnim başka yerlerle, başka zamanlarla ve başka konularla meşguldü.
Anlayacağınız, fiziksel yakınlık, içsel yakınlık değildir. Neye yakın hissediyorsak, neyi gerçekten istiyorsak, onu düşünürüz. Bu, içsel yaşantımızdır.
Fiziksel Eşitlik
Doğada form eşitliği ilkesini incelersek, bunun yeni bir keşif olmadığını görürüz. Yalnızca duyularımızın algılayabildiklerini farkettiğimiz, açıkça ortadadır.
Örneğin, göz, belli bir aralıktaki dalga boylarında ışığı alarak görebilir. Çıplak gözle, mordan daha düşük dalga boyundaki ultraviyoleyi göremememizin sebebi budur. Öte yandan, bir arı, ultraviyoleyi görebilmekte ve bu sayede bizlerin ayırt edemeyeceği farklı tip çiçekleri tespit edebilmektedir.
Dünyamızın, bizi etkiledikleri halde algılayamadığımız birçok frekanstan oluştuğunu hepimiz biliyoruz. X-ışınlarını ya da radio dalgalarını alalım mesela… Etrafımızı kaplayan bu dalgaları ancak, duyu organlarımızın algılayabileceği forma getiren araçlar vasıtasıyla tespit edebiliyoruz.
En sevdiğiniz radyo istasyonunda şu anda ne var diye sorsam, ne yaparsınız? Eğer şu dakika o istasyonu dinlemiyorsanız, büyük ihtimalle, bilmiyorum diyeceksiniz. Ama radyoyu açıp, o istasyona ayarladığınız anda cevabı bilirdiniz.
En sevdiğiniz istasyonda ne çaldığını, radyonuz nereden biliyor? İçinde, şarkılar söyleyip, size eğlendirmeye çalışan minik bir adam yok tabi. Radyo sadece, siz onu açmadan önce havada zaten bulunan bir frekansa sabitleniyor. Radyo istasyonundan yayınlanan mesajı, algılayamadığımız bir dalga boyundan, kulaklarımızın tespit edebileceği bir dalga boyuna çeviriyor.
Manevi Eşitlik
Form eşitliği ilkesi, manevi dünyada da geçerlidir. Fakat maneviyatta, frekans eşitliği ile değil, niyetlerin benzer olup olmaması ile ilgilidir.
Manevi dünyanın ölçüleri niyetler ve düşüncelerdir. Bizim yaşamlarımız da dahil tüm gerçekliği yöneten Üst Güç’ün niyeti, yalnızca ihsan etmek, vermektir. Sevgiyle hareket eder. Eğer, dünyanın nasıl yönetildiğini bilmek ve anlamak istiyorsak, biz de, ihsan etme niyetini edinmeliyiz. Kişisel çıkarlarımıza odaklanırsak, Üst Güç’ten ayrı kalır, etrafımızda ve içimizde olup biten hiçbir şeyin sebebini bilemeyiz. Yaradan’ı, yalnızca, O’nunla form eşitliğine ulaşacak bir yol bularak keşfedebiliriz. Ancak bu süreç içinde, mutluluk ve huzur buluruz.
Bu ilkeyi Rambam’dan daha güzel ifade eden yoktur herhalde: ‘‘O Merhametli’dir, sen de merhametli ol. O Bağışlayıcı’dır, sen de bağışlayıcı ol. O Aziz’dir, sen de aziz ol. Bu şekilde, peygamberler, O’nun bütün isimlerini naklettiler… ‘Sabırlı’ ve ‘Şefkatli’ ve ‘Adil’… ki bunların doğru yol olduğu bilinsin… ve kişi kendisini bu davranışlara yönlendirsin ve benzeyebildiği kadar O’na benzesin…’’ (Kudretli El, De’ot, Bölüm 1).
alıntı