Şamanlık öğretisi

Kar

Elit Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
637
Tepkime puanı
96
ŞAMANLIK ÖĞRETİSİ
Şamanlık dünyada var olan bir çok düşünce sistemi ve din üzerinde etki bırakmıştır. Budizm,
Paganizm, ve kitabi dinler bunlardan bazılarıdır. Ancak özellikle Hristiyanlığın yayılması ile
şamanlık büyük bir baskı ile karşılaşmıştır. Mesela Güney Amerika’da İspanyol kolonicileri bir
çok yerel kabileyi katletmiş ve misyonerlik ile eski kültürlerin izlerini yok etmeye çalışmışlardır.
Daha sonra ise şamanlık toplumlarda büyücülükle eş görülmeye başlanmış ve geri bir din inancı
olarak görülmüştür. Şu an şamanlığı yaşatan halklar daha ufak gruplar halinde yaşamaktadırlar
ve yok olma tehtidi ile karşı karşıyadırlar.
Şamanlık uygulamalarında şaman evrendeki enerjinin titreşimler dünyasına dalar. Şamanlar
zaten normalde hassas kişilerdir. Bir de beynin kimyasal olarak bariyerlerinin ortadan
kaldırılması, şamanın tam bir trans durumuna girmesine sebep olur. Şamanların küçükken
epilepsi benzeri nöbetler geçiren kişiler olması yaygın bir durumdur. Bazı epilepsi hastaları
bilindiği üzere nöbet esnasında bir takım şekiller ve renkler görebilirler, bu nöbetin beynin hangi
bölgesinde olduğuna bağlıdır. Epilepsiyi beyindeki kontrolsüz kısa devreler gibi düşünebiliriz.
Şaman özellikle bazı entojenik bitkiler kullanarak bir nevi epilepsi nöbeti içine girerler. Tabiki bu
tam olarak böyle değildir. Şaman kendinden geçse bile içinde bulunduğu durumu keşfetme ve
hatta yönlendirme gücüne sahiptir. Trans halini inceleyecek olursak, bu halde beyin 5
duyusundan bağımsız, kendisi bir alıcı olarak davranır. Bu durumda şaman, bir hastanın yaydığı
düzensiz frekansları algılayabilir ve hastayı kurtarmak için farkında olmasa bile yaptığı ayin
esnasında bir takım düzenleyici frekanslar yayar. Bunlar da hastanın vücudu ile etkileşime girer.
Çoğu hastalık zaten düşünsel kökenlidir yani insan duyguları ve morali ile ilgilidir. Geriye kalan
mikrobik kökenliler ise güçsüz bir beyine ve sağlıksız bir vücuda sahip kişilerde görülür.
Düşünsel kökenli hastalıklar, içinde bulunulan duygular yüzünden beyinden yayılan kötü
dalgaların vücut organlarında da işleyiş problemi yartmasına sebep olurlar. Bu durumda beynin
yaydığı frekansların değişmesi hastalığın çözümü olacaktır. Öte yandan mikrobik boyut kazanan
hastalıklarda bir takım bitkisel ek tedavi yöntemleri mikrobun vücuttan atılmasını sağlar. Hatta
bazı durumlarda şaman yaydığı frekanslar ile mikropların ölmesini sağlayabilir. Bazı frekans
dalgalarının mikropları öldürdüğü deneylerle görülmüştür. Özellikle Royal Raymond Rife’ın
yaptığı ve baskılanan deneyleri frekansların ne kadar önemli olduğunu gösterir. Günümüzde
görülen şamanlıkda inanılan ruhlar dünyasının, aslında her canlının yaydığı kendilerine özgü
enerji ve frekans dalgaları olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada gezen ve yayılan dalgalar trans
halindeki şamanın beyninde bir ışık şöleni halini almaktadır. Öyle ki Güney Amerika şamanları,
ayahuasca adlı entojenik içkiyi içtiklerinde tüm evreni harika bir ışık şöleni halinde gördüklerini
söylerler. Burada farklı insanlarla, hayvanlarla hatta bitkilerle iletişim kurabilmektedirler. Bu da
radyo alıcısı gibi davranan beynin, tüm sınırlarını kaldırdıklarını gösterir.
Şamanlığı incelerken dikkat edilmesi gereken nokta dünyanın farklı yerlerindeki şamanların
ortak özellikleridir. Temelde hepsi hastalıkları tedavi eden, toplumda düzensizlik yaratan
etkenleri gideren kimselerdir. Hepsi trans haline geçebilmektedirler. Ruhlar aleminden söz edilir
ve bu alem iyi ve kötü ruhlardan oluşur. Her şaman toplumunun kendine has entojenik bitkileri
vardır ve bunlar halusinatif trans haline geçişte kullanılırlar. Şamanlar toplumlarda saygı duyulan
kişilerdir ve iyi bir bitki bilgisine sahiptirler. Bunun sonucunda da bitkisel tedavi yöntemleri
uygularlar. İyi ve kötü ruhlar evrendeki birbirine zıt çiftleri temsil eder. Şimdi yukarıdakileri
düşünürsek burada temel noktaların trans haline geçilmesi ve bitkisel tedavi yöntemleri
olduğunu görürüz. Çünkü bunlar olmadan şaman olmaz. Trans hali algıda açılmayı ve sınırları
kaldırmayı temsil eder ve çoğunlukla belli bazı bitkiler vasıtası ile yapılır.
Bitkisel tedavi ise ,bitkilerdeki kimyasalların insan vücudundaki etkilerini temsil eder. Bu toplumlarda şamanlar en
saygın konumda olduklarından ve tüm insanlığın geçmişi şamanlık öğretisinden geçtiğinden
bazı ilginç sonuçlara varabiliriz. Bu durumdan anlaşıldığı üzere bitkilerin insanın dünyayı
tanımasında ve insan bilincinin gelişmesinde en büyük rolü oynadığını söyleyebiliriz. Tabiki
insanlar entojenik bitkilerle olan ilişkisine bir takım duygusallıklar ve yaratıcılıklar katarak bunu
bazı hikayelerle süslemişlerdir. Böylece içinde bulunulan coğrafi konuma, çevre şartlarına,
şamanın kişiliğine ve başka diğer etkenlere göre çeşitli şamanlık biçimleri ortaya çıkmıştır. Fakat
işin özü değişmemektedir. Her şekilde beynin algı dünyasının sınırları ortadan kalkmakta ve
beyin pasiflikten aktif bir konuma geçmektedir. Bu da kuantum düzeyinde evrenin sırlarına
ulaşma ve ona hükmetme gücünü bu yöntemi uygulayan kişilere vermektedir.
Canlıların DNA’ları fotonlar yayan moleküllerdir, ayrıca canlı proteinleri ve diğer yapıları foton
yayabilir, buna biyofoton denir. İlk olarak 1923’de Rus bilim adamı Profesor Alexander
G.Gurvich tarafından tespit edilmiştir. Bunlar elektromanyetik spektrumda dalgalar yayarlar.
Yapılan araştırmalar ile bu ispatlanmıştır. Bu yayılımın gücü çok düşük, yayılan foton miktarı
değişken ancak aralıkları sabit olarak tespit edilmiştir. Bu da çok zayıf bir lazer ışını benzeri
davranıştır. Ancak bu konu halen kesinlik kazanmamıştır. Fakat farklı harmoniler içeren,
bununla beraber sabit aralıklarda foton yayan emisyonların olması da sonucu
değiştirmemektedir. Lazer görsel kortekste parlak renkler, hologram benzeri etkiler ve ışıldama
etkisi yaratır. Ayahuasca kullanan kişilerin ve şamanların tasvirleri gördükleri şekillerin çok
parlak ve doygun bir halde olduğunu işaret eder. Ayahuasca etkisi altındaki şamanların
beyinlerinin, DNA’ların yaydığı fotonları algılayabilecek düzeyde hassaslaştığı büyük bir
olasılıktır. Bir şaman konsantre olarak kişinin hangi bölgesinde ne tip bir hastalık olduğunu
anlayabilir. Burada işleyen mekanizma hastalıklı dokuların veya mikropların yaydığı farklı
frekansların algılanmasıdır ve vücudun geneline göre farklı olmasıdır. Aura denilen, insanı
çevreleyen enerji kümesi, bu biyofotonlar ile vücudun ve beynin yaydığı diğer frekansların bir
etkileşimi olarak düşünülebilir. Auradaki değişimler ise frekanslardaki değişimlere karşı gelir.
Mistik olarak tarif edilen bir çok olay esasında bilimin keşfetmekte geciktiği veya görmezden
geldiği evrenin işleyiş biçimidir. Bilimsel açıklamalar olmadığı için insanlar bu durumları çeşitli
hikayele çevirmiştir. Bilimsel bakış açısı, geçmiş tecrübeleri değerlendirmek ve onlardan yardım
almak zorundadır. Sadece şamanlık öğretilerinin incelenmesi bile bize bir çok alanda ilerleme
imkanı verir.
internet​
 
Üst