Şamanizmin Anlamı ve Önemi

Amphitrite

Banlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2010
Mesajlar
350
Tepkime puanı
41
Şamanlar, topluluğun ruhsal bütünlüğünün korunmasında asal bir rol oynar. Onlar gerçek anlamda cinlerin karşıtı üstün insanlardır, cinler ve hastalıklarla olduğu kadar kara büyüyle de savaşırlar. Asya şamanizmin bazı türlerinde büyük önem taşıyan savaşçı öğeler (zırh, mızrak, yay, kılıç vb) insanların gerçek düşmanları olan cinlere karşı savunma gerekliliğiyle açıklanır. Genel anlamda şamanın ölüme, hastalıklara, kısırlığa, talihsizliğe ve "karanlıklar" dünyasına karşı hayatı, sağlığı, doğurganlığı, "ışık" dünyasını savunduğu söylenebilir. Böyle bir üstün insanın arkaik toplum açısından neyi temsil ettiğini bugün tasavvur etmemiz güç. Herhalde öncelikle cinler ve "kötülük güçleri"yle kuşatılmış yabancı bir dünyada insanlara yalnız olmadıkları duygusunu aşılıyordu. Dualar edilen ve kurbanlar sunulan tanrıların ve doğaüstü varlıkların yanı sıra, "kutsal uzmanları", ruhları "görebilen", göğe çıkabilen ve tanrılarla karşılaşabilen, yeraltı dünyasına inip cinler, hastalık ve ölümle savaşabilen insanlar vardır. Şamanın topluluğun psişik bütünlüğünün korunmasında oynadığı asıl rol özellikle bu noktadan kaynaklanır: İnsanlar, görünmez dünyada yaşayanların yol açtığı tehlikeli koşullarda içlerinden birinin kendilerine yardım edebileceği güvencesine sahip olmaktadır. Topluluğun bir üyesinin diğerleri için gizli ve görülmez şeyleri görebildiğini ve doğaüstü dünyalardan doğrudan ve kesin bilgiler taşıyabildiğini bilmek hem güven hem teselli verir.

Doğaüstü dünyalara yolculuk edebilme ve doğaüstü varlıklarla (tanrılar, cinler) ölülerin ruhlarını görebilme sayesinde, şaman ölüm bilgisine belirleyici katkılarda bulunabilmiştir. Gerek "ölüm coğrafyası"nın çok sayıda özelliği, gerekse ölüm mitolojisinin belli izlekleri, muhtemelen şamanların esrime deneyimlerinin sonucudur. Şamanın öte dünyaya yaptığı esrime yolculuklarında gördüğü manzaralar ve karşılaştığı kişilikler, trans hali sırasında veya sonrasında bizzat şaman tarafından ayrıntılarıyla betimlenir. Ölümün meçhul ve dehşet saçan dünyası bir biçim alır, özgül türler uyarınca düzenlenir; sonunda belli bir yapı sergilemeye başlar ve zamanla tanıdık ve kabul edilebilir bir hal alır. Ölüm dünyasının sakinleri de görünür hale gelir; bir çehreleri olur, bir şahsiyet gibi davranmaya, hatta bir yaşamöyküsüne sahip olmaya başlarlar. Ölüler dünyası yavaş yavaş bilinir ve ölümün kendisi de özellikle ruhsal bir varoluş tarzı'na geçiş ritüeli olarak bir değer yüklenir. Son tahlilde, şamanların esrime yolculuklarının anlatıları ölüler dünyasını saygın biçimler ve figürlerle zenginleştirip, onu "ruhsallaştırmaya" yarar.

Şamanın öte dünyadaki maceraları, ölüler diyarına esrime halinde inişlerinde ve göğe yükselişlerinde geçtiği sınavlar halk masallarındaki kişiliklerin ve destan edebiyatındaki kahramanların maceralarını hatırlatır. Destan edebiyatının çok sayıda konusu, motifi, kişiliği, imgesi ve kalıbı büyük olasılıkla esrime kökenlidir; çünkü insanüstü dünyalara yaptıkları yolculukları ve oralarda yaşadıkları maceraları nakleden şamanların anlatılarından alınmışlardır. Babasının yerine yeraltı dünyasına inip, yeryüzüne dönünce günahkarların yaşadığı işkenceleri anlatan Buryat kahramanı Mu-Monto'nun maceraları buna örnektir. Tatarlar da bu konuda hatırı sayılır bir edebiyata sahiptir. Sayan bozkırında yaşayan Tatarlarda yiğit bir genç kız olan Kubayko, kardeşinin bir canavar tarafından kesilen başını geri getirmek üzere ölüler diyarına gider. Başından birçok macera geçtikten ve çeşitli günahları cezalandıran farklı işkenceleri izledikten sonra, Kubayko kendini ölüler diyarının kralının karşısında bulur. Kral, belli bir sınavdan başarıyla çıkarsa kardeşinin başını geri götürmesine izin verir. Tatar destan edebiyatının başka kahramanları da, hep yeraltı dünyasına bir inişi gerektiren benzer erginleme sınavlarından geçmek zorunda kalmıştır.

Esrime öncesi esenlik hali de muhtemelen lirik şiirin kaynaklarından birini oluşturmuştur. Şaman transa hazırlanırken davul çalar, yardımcı ruhları çağırır, "gizli bir dil"de veya "hayvanların dili"nde konuşur, hayvanların bağrışlarını ve özellikle kuş şakımalarını taklit eder. Sonunda dilsel yaratımı ve lirik şiirin ritimlerini harekete geçiren bir "yarı bilinç hali"ne geçmeyi başarır. Gündelik deneyim dünyasında benzersiz bir gösteri oluşturan şaman ritüelinin dramatik niteliğini de unutmamak gerekir. Büyü hünerlerinin sergilenmesi (ateşle yapılan numaralar ve diğer "mucizeler"), başka bir dünyanın, tanrıların, ve büyücülerin masalsı dünyasının, her şeyin mümkün göründüğü, ölülerin hayata döndüğü, yaşayanların ölüp yeniden dirildiği, insanın bir anda gözden kaybolup yeniden belirebildiği, "doğa yasaları"nın iptal edildiği, belli bir doğaüstü özgürlüğün parlak bir biçimde yansıtılıp, mevcut kılındığı bir dünyanın perdesini kaldırır. Böyle bir gösterinin "ilkel" bir toplulukta nasıl yankı yapabileceği anlaşılmaktadır. Şamancıl mucizeler geleneksel dinin yapılarını doğrulamak ve güçlendirmekle kalmaz, imgelem gücünü de harekete geçirip besler, düşle somut gerçeklik arasındaki sınırları kaldırıp, tanrıların, ölülerin ve ruhların yaşadığı dünyalara açılan pencereleri aralar.

Kaynak: Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 3, 27-29.
 
Üst