Sahtelik

Ori

🌙
Moderator
İnsan ilişkilerinde giderek yaygınlaşan sahtelik, bireysel ahlak zafiyetinden çok daha geniş bir psikolojik ve sosyolojik arka plana dayanır. Modern insanın iletişim biçimi, duygusal paylaşımı azaltan, görünürlükle beraber hız ve onay ihtiyacını merkeze alan bir yapıya evrilmiştir. Bu bağlamda sahte gülüşler, yüzeysel iltifatlar ve dinliyormuş gibi yapmalar bir karakter kusuru değil, çağın ürettiği uyum stratejileri olarak ortaya çıkar. İnsan, gerçekliğini korudukça yalnızlaşacağını, maskesini taktıkça kabul göreceğini öğrenmiştir.

Dinlememe davranışı bu sahteliğin merkezinde yer alır. Dinlemek, psikolojik olarak edilgen olmayı, kontrolü kısa süreliğine bırakmayı ve karşıdakinin iç dünyasına alan açmayı gerektirir. Ancak günümüz insanı için kontrol kaybı, zayıflıkla eşdeğerdir. Bu nedenle iletişim, karşılıklı anlama çabası olmaktan çıkıp bireylerin kendi benliklerini teyit ettikleri bir monologlar dizisine dönüşür. İnsanlar konuşur ama temas etmez, duyar ama anlamaz. Bu durum, empati yetisinin değil, empatiye duyulan tahammülün azaldığını gösterir.

Sahte gülüşler ise duygusal bastırmanın sosyal olarak kabul gören biçimidir. Gülümseme artık bir duygunun dışavurumu değil, çatışmayı önleyen bir sinyaldir. Kişi mutsuz, kaygılı ya da öfkeli olsa bile bunu göstermek ortamı bozmak olarak algılanır. Böylece birey, kendi içsel gerçeğini sürekli sansürler. Psikolojik açıdan bu durum, uzun vadede duygusal yabancılaşmaya yol açar. İnsan ne hissettiğini değil, ne hissetmesi gerektiğini oynar.

Bu sahteliğin temelinde derin bir acizlik yatar. Bu acizlik güçsüzlükten değil, kırılganlıktan kaynaklanır. İnsanlar reddedilmekten, dışlanmaktan ve yetersiz görülmekten korkar. Gerçek düşüncelerini ifade etmek, gerçek tepkiler vermek ve gerçekten dinlemek, beraberinde çatışma ihtimalini getirir. Oysa sahte uyum, kısa vadede güvenli bir alan sunar. Birey bu güvenliği seçerken, içsel bütünlüğünden sessizce vazgeçer.

Psikolojik olarak bakıldığında, bu durum kolektif bir kaçınma davranışıdır. Toplum, duygusal derinliği taşıyamadığı için yüzeyselliği normalleştirir. Zamanla bu norm, bireyler tarafından içselleştirilir ve kişi sahte olduğunu bile fark etmeden sahte davranmaya başlar. En tehlikeli nokta da burasıdır. Maske, yüzün kendisi haline gelir. İnsan, rol yaptığını unutur ve rolünü kimliği sanır.

Sahte gülüşlere ve dinlemeyen kulaklara dayalı ortamlar, güçlü insanların değil, duygusal risk almaya cesaret edemeyen insanların çoğunlukta olduğu ortamlardır. Bu, ahlaki bir çöküşten ziyade psikolojik bir savunma düzenidir. Ancak bu düzen, insanı korumaz, onu yavaş yavaş içten içe boşaltır. Çünkü insan, anlaşılmadan var olabilir belki, ama anlaşılma ihtimalinden vazgeçtiği anda kendisi olmaktan uzaklaşır.
 
Artık insanlarla sağlıklı iletişim kurulacak bir zamanda değiliz. Birinin sizinle iletişim kurması için sizden bir çıkarının olması gerekiyor. Bu yüzden pek muhabbet etmem. Konuşmam. Sadece işim varsa yaparım, yoksa susarım. Kimseye bir şey anlatmak veya kimse için dil dökmek benim yapacağım bir şey değil. Eskiden insanlar birinin derdi varsa oturur dinlerdi, çözüm sunardı veya dert ortağı olurdu. Yani empati durumu vardı. Artık yok. İnsan sesi artık bana pek hoş karşıladığım bir tını gibi gelmiyor. Birileri etrafımda konuşuyorsa uzaklaşıyorum. Sessiz yerleri ve kendimle baş başa kalabileceğim yerleri bulup oralarda vakit geçiriyorum. Konuşmak gerçekten artık severek değil, zorla yaptığım bir eylem halini aldı. Bu yüzden ne birine bir şey anlatmalı, ne de birinden bir şey dinlemeli.
 
Olayı kendimce bir derinlikten görmeye çalışıyorum. Kalü bela'da "evet" dedik. Burada bir netleme var. Evet diyenlerin sınırlı sayıda olduğunu anlayabiliyoruz.
Son gerçek ruhlar da bedenlendiği zaman, yeryüzünde dabbe denen ruhsuz insanımsıların çoğalacağını zaten biliyoruz. Dabbetül arz kelime olarak "yerde debelenen" demek. MAddi olarak reptilyanlara vurgu olsa da, manevi olarak varlık gayesi tamemen arza özgü, arzda sınırlı, arzdan ötede metafizik bir hedefi olmayan her tür canlı cansız etken varlık için kullanılabilir bir kavram. Dabbetül arz için bedenlenmiş yapay zeka tezi konjenktüre gerçekten otursa da, ben bunun çok geniş bir kavram olduğunu düşünüyorum. Yani ruhu olmayan insanlar, 2B de, 3B de takılı kalan ve nöroaktivite bazında bile kendi farkındalığı olmayan insanlar artık konjenktür gereği aramızdalar.


Mesela bir kedinin de kendi farkındalığı yoktur. Sadece çevresel farkındalığı var. Çevresinde ne olup bittiğini bizden daha hızlı algılayabilir. Savaşma veya geri çekilme kararını bizden daha isabetli olarak alabilir. Ama kendinin ne yaptığını asla bilemez. Kendi üzerinde bir şahitlik geliştiremez.

Artık aramızda son derece bilgili, becerikli, profesyonel, nezaket sahibi ama tanrısal düzlemdeki konumu bakımından kendi kendinden haberi bile olamayan insanların yaşadığını düşünüyorum. Bu durum, artık insanlar arası samimiyetin neden kademeli olarak ortadan kaltığını açıklıyor. Kendini bilimiyor çünkü. Kendini bilemeyen kişi, her ne kadar nezaket sahibi de olsa, sana o öz farkındalığı zaten yansıtamayacağı için farklı davranış kalıplarını taklit ettiğini de anlamıyor. Sen anlıyorsun ama bir şeylerin eksik olduğunu. Yetmediğini. Bir şeylerin garip geldiğini.
 
Son düzenleme:
Modern toplumlarda bence çok uyaran var.
Yüzlerce insan ve yüzlerce olay.
Çok hızlı şekilde sanayi toplumu olduk. Çok hızlı büyüdük. İnsan beyni bu süre içinde büyümedi be gelişmedi.

rol yapma, maskeleme, yalan söyleme gibi hızı ve basit çözümler üretmesi son derece bana normal geliyor.
 
Alametin kendisi zaten toplumun modernleşmesi. Yoksa protokol devreye girmezdi.

Tarih tekerrürden ibarettir. Yani ana hatları net olan bir yazılımdır ve sürpriz sonlu olmayacaktır. Gezegenler nasıl ki hız kesmiyorsa, retrolar nasıl ki hız arttırmıyorsa, Tarih te gösteriyor ki, toplumların refah seviyesi arttıkça çürüme de beraberinde gelmiştir ve bir noktada çürüme ile gelen doymuşluklar ve zaafiyetler, medeniyetin sürekliliği için gereken adanmışlığı karşılayamayacak hale gelmiş, yetkilendirilmiş kişiler sistemi içeriden baltalayarak kilitlenmeye, gerilemeye veya doğrudan yıkıma sebep olmuşlardır.

Pre-apocalyptic dönemin konjenktürü de zaten olabilecek en modern bir toplum düzenini gerekli kılar. Tek dünya devleti belki de bu konjenktürü zaminden karşılayacaktır. Kitle imhalar ve helaklar refah dönemlerindeki kollektifin performansını baz alır. İnsanların dar alanda yük altındayken, mizaçlarlar çatışmaşına fazla kapılarak Ruhların kaynaktan kesileceği, uyarıları idrak edemeyecek kadar bilinçten düştüğü artık tamamen kuşku götürmez bir temele oturması için bu biraz da gereklidir.


Kozmik irade kurtarılabilecek ve kurtarılamayacak olan insan tiplerini zaten içeriden kablosuz bir bilgi alışverisi ile bilir. Kendini içeriden tüketmiş kişiyi tüm alternatif gerçekliklerde aynı anda görür. Helak gerekiyorsa da yerindedir. Gerekmiyorsa insanlar hala kurtarılacak bir durumdadır.

Modern toplumun içinde doğan çocukların modern hayata mükemmel adapte olduklarını söyleyebilirz. Buradaki sorun hücre bölünmesindeki soruna benzer. Mesela her bir hücre bölünmesinde , bilgi taşıyan DNA telomerlerinin biraz daha kısalarak eski bilgileri kısıtlı olarak kopyalayarak aktarmasına benzer. Sonraki bölünmede biraz daha kısalır. Her bölünmede biraz daha bilgi eksilir. Bu durumu da sadece spritüel açılımlar yaşamak yavaşlatır. Bu açılımları yaşayamıyorsa (kollektiften beslenemiyorsa, epigenetik olarak tamir olamıyorsa) hayati öneme sahip bilgilerden de hızla geri kalarak üremeye (kalabalık etmeye) devam eder.

21. yy uyanış çağı olduğu kadar, aramızdaki robotları da farketme çağı olacak bana kalırsa. Çünkü uyanmak etrafına karşı içinde bulunduğun gafletin artık ortadan kalkması da demektir.
 
Son düzenleme:
Dinlemiyorlarsa konuşmamayı tercih etmek gerek. Dinleyen duyar, düşünür, anlar.

Kendini duyurmak için konuşmaya çalışmak, insanın kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır, bence.
Çünkü insan ilişkileri iletişim ile gelişir. Söylenen sözün de, sessizliğin de anlamı olmalı.
 
Olayı kendimce bir derinlikten görmeye çalışıyorum. Kalü bela'da "evet" dedik. Burada bir netleme var. Evet diyenlerin sınırlı sayıda olduğunu anlayabiliyoruz.
Son gerçek ruhlar da bedenlendiği zaman, yeryüzünde dabbe denen ruhsuz insanımsıların çoğalacağını zaten biliyoruz. Dabbetül arz kelime olarak "yerde debelenen" demek. MAddi olarak reptilyanlara vurgu olsa da, manevi olarak varlık gayesi tamemen arza özgü, arzda sınırlı, arzdan ötede metafizik bir hedefi olmayan her tür canlı cansız etken varlık için kullanılabilir bir kavram. Dabbetül arz için bedenlenmiş yapay zeka tezi konjenktüre gerçekten otursa da, ben bunun çok geniş bir kavram olduğunu düşünüyorum. Yani ruhu olmayan insanlar, 2B de, 3B de takılı kalan ve nöroaktivite bazında bile kendi farkındalığı olmayan insanlar artık konjenktür gereği aramızdalar.


Mesela bir kedinin de kendi farkındalığı yoktur. Sadece çevresel farkındalığı var. Çevresinde ne olup bittiğini bizden daha hızlı algılayabilir. Savaşma veya geri çekilme kararını bizden daha isabetli olarak alabilir. Ama kendinin ne yaptığını asla bilemez. Kendi üzerinde bir şahitlik geliştiremez.

Artık aramızda son derece bilgili, becerikli, profesyonel, nezaket sahibi ama tanrısal düzlemdeki konumu bakımından kendi kendinden haberi bile olamayan insanların yaşadığını düşünüyorum. Bu durum, artık insanlar arası samimiyetin neden kademeli olarak ortadan kaltığını açıklıyor. Kendini bilimiyor çünkü. Kendini bilemeyen kişi, her ne kadar nezaket sahibi de olsa, sana o öz farkındalığı zaten yansıtamayacağı için farklı davranış kalıplarını taklit ettiğini de anlamıyor. Sen anlıyorsun ama bir şeylerin eksik olduğunu. Yetmediğini. Bir şeylerin garip geldiğini.
Bir nevi Npc insan modeli mi yani ? 🤔😁
 
Artık insanlarla sağlıklı iletişim kurulacak bir zamanda değiliz. Birinin sizinle iletişim kurması için sizden bir çıkarının olması gerekiyor. Bu yüzden pek muhabbet etmem. Konuşmam. Sadece işim varsa yaparım, yoksa susarım. Kimseye bir şey anlatmak veya kimse için dil dökmek benim yapacağım bir şey değil. Eskiden insanlar birinin derdi varsa oturur dinlerdi, çözüm sunardı veya dert ortağı olurdu. Yani empati durumu vardı. Artık yok. İnsan sesi artık bana pek hoş karşıladığım bir tını gibi gelmiyor. Birileri etrafımda konuşuyorsa uzaklaşıyorum. Sessiz yerleri ve kendimle baş başa kalabileceğim yerleri bulup oralarda vakit geçiriyorum. Konuşmak gerçekten artık severek değil, zorla yaptığım bir eylem halini aldı. Bu yüzden ne birine bir şey anlatmalı, ne de birinden bir şey dinlemeli.
İnsanlar kendi çöpünü başkasına bırakıyorlar ve dinlediğin icin üstüne zamanı gelince

Sana karşı kullanıyorlar empati yaparak gerçekten dinlemek bitti.Ne ogrensemde elimde koz olarak kalsa diye düşünüyorlar resmen ikiyuzluluk.Ben eskiden kendimi sorguladım şimdi şimdi anlıyorum ki iletişimin formu değişmiş...
 
Bir nevi Npc insan modeli mi yani ? 🤔😁

Npc insan modeli bence kavram paralelliği oluşturmak için çok iyi bir metafor.

Bunu kendimce ilk kez Tomb Rider oyununda farketmiştim. Oynamayı bir an için bırakınca karakter olduğu yerde kalakaldı başta. Sonra üşümüş gibi omuzlarını sarmalamaya başladı. Sonra da etraftı izlemeye, duvarlara dokunmaya, kendi kendine yorumlar yapmaya başladı. Yani avatar bilincine indirgenince kendi ezberlerine kadar geriledi. Sonra ben kontrolü yeniden devralınca da ezber kalıplarından sıyrılarak yeniden bir amaç, ilham ve cesaret bulmuş oldu. Tüm bunlar aynı programlanmışlık kanalından geldiği için de karakter kendine verilen hiç bir komuttan şüphelenemedi. Ama ben onun üst bilinci olarak onun neler yapabileceğini gördüm. O halde benim de beni gören, zaman zaman devralan, yönlendiren bir üst bilincim olmalı..


Yani günümüzde de insanların hangi bilinç boyutundan yönetildiğini ilk bakışta pek kestiremesek te, sonuçta bedensellik bilincinden yönetilen, döngüsel ve nüksetmede kimlik kazanmış birsürü insan var. Bir çoğunun genetik olarak Kendilerini bilememeye programlı olduklarını zaten Kuran referans olarak ortaya koyuyor.
 
Olayı kendimce bir derinlikten görmeye çalışıyorum. Kalü bela'da "evet" dedik. Burada bir netleme var. Evet diyenlerin sınırlı sayıda olduğunu anlayabiliyoruz.
Sınırlı sayıda evet diyenler dersen, bu durum Allah'ın birlik anlayışına, merhametine ve adaletine ters düşer. Eğer ilahi adaletin Rab kanalından beslenmediğini düşünüyorsan şayet cümlene hak verebilirim. Çünkü evet demeyen ruhlar için ; adaleti sağlayacak bir mercii yaratması ve dipnot olarak da 'bana rağmen' seçeneği koyması gerekirdi. ( Mantıken )

Ben, adil bir yaratıma inanıyorum. Bu yüzden de her ruhun aynı biçimde ama farklı yollarla sorumluluk aldığını düşünüyorum. Kimimiz hatırlıyor, kimimiz çoktan unuttu. Sufilerin dediği gibi ; biz yeni bir söz söylemeyiz, eski sözü hatırlarız.
 
Esasında fikir yürüttüm. Bana mantıklı geldi

Sınırlı sayıda evet diyenler dersen, bu durum Allah'ın birlik anlayışına, merhametine ve adaletine ters düşer.

Kalü Bela' da "evet" diyenler her kimlerse onlar artık bellidir. Sonuçta onları da Allah kendi hıfzından bilecek. Bir kısmı sözünü yerine getirecek, bir kısmı getiremeyecek,, bir kısmı belki de kısmen bunu başaracak. Ama her birinin bu ahde istinaden artık dünyaya enkarne olma hakkı korunmuş durumdadır. Şeytanın bile ahitleşme hakkına sadık kalınan bir sistemde varolduğumuzu düşünüyorum inanç esaslarım gereği.

Mesela Allahın sistemini yine onun esmalarının referansı ile de değişik açılardan aydınlatabiliriz. Allahın bir esması el-Muhsi'dir.
Huhsi, “saymak, sayısını bilmek, ayrıntılarıyla bilmek, hesaba katmak” anlamlarına gelir. Bana martix benzeri bir sistemde yaşadığımızı sırf bu esma bile ispatlar niteliktedir çünkü matematik kaidelere sadık kalındığını anlatır. SAyılar ve kodlar.

Bana kalırsa dünyaya gelecek olan ruhların sayısı bile artık bellidir. Ruhlar bir noktada kesildiği anda ruh bedene tabi olmayan beşeri insanımsıların da artık aramızda olacağını düşünüyorum. Kaldı ki bilinç trasferi ve beyne çip takma gibi deneylerin yapıldığını neredeyse hiç yadırgamıyorken..

 
Son düzenleme:
Dinlemiyorlarsa konuşmamayı tercih etmek gerek. Dinleyen duyar, düşünür, anlar.

Kendini duyurmak için konuşmaya çalışmak, insanın kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır, bence.
Çünkü insan ilişkileri iletişim ile gelişir. Söylenen sözün de, sessizliğin de anlamı olmalı.
Hâlâ dinlemeyi bilen, siz anlatmadan anlayan, birbirinin ruh hâlini hissedip ona göre davranan insanlar var bu hayatta. Konuşmanın kolay olduğu kadar, susarken bile ne söylenmek istendiğini hissettiren o özel insanlar... Şükürler olsun ki böyle bir dosta& arkadaşa&kız kardeşe sahibim. Kötümser olmaya hiç gerek yok; hayatın akışında herkesin böyle özel ruhlara denk gelmesini dilerim. Tabii bu güzellikler; karşılıklı emeğe, sevgiye ve özel alanlara duyulan saygıya tutunarak büyüyor. Bu bağın karşılıklı olması ise gerçekten paha biçilemez."
 
Geri
Üst