RUH'un Gizemi

berksurucu

Banlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
968
Konum
Güzel İzmir
Son yıllarda arkadaşlarımın "peki ozman Ruh nedir" soruları üzerine en doğru metaforları kullanmaya çalıştığım makalemi paylaşıyorum.

Modern fizikçilerden, budistlere... Tasavvufçulardan, sözde bilimcilere kadar bir çok ekol Öz, ruh ve benliği birbirinden ayıramayarak ruh konusunda kafaların daha da karışmasına sebebiyet veriyorlar.... kendi metaforlarımla anlatacak olursam

ÖZ; boşluğun enerjisinin sanal titreşimi,
RUH ise; bu sanal hologramın zaman dediğimiz fenomen içindeki yansımaları...
BENLİK ise ruhun maddeye bu sanal yansımasından kaynaklanan; bedensel duygu ve düşünceler olarak ortaya çıkan yanılsamaların başka bir tezahürü...

bu üç kavram birbiriyle bağlatısı sebebiyle karıştırılsa da, Aslında temelde farklı kavramlardır...

SANAL HOLOGRAM metaforumla neyi kasettiğimi Belki KUANTUM DALGA fonksiyonu açıklayabilir. En Basit tabiriyle

BİR SONUCU OLMASA DA ETKİSİ OLAN ŞEY...

ölçülmese de dahi, gerçekçi fizik sonuçları doğuruyor. İşte Ruh dediğimiz Fenomen, bu elle tutulamayan olasılıklar alanıyla Ortaya çıkan "sanal" bir süreç gibi düşünün...

Yani Ruh bir varlık değildir. Sanal Bir Süreçtir. Bu yanılsama Evreni içinde ÖZ'ü en iyi anlatma şeklimizin son halidir...


Tarih boyunca gerçekleştirdiğimiz araştırma yolculuklarında; Ruh konusunda farklı bir çok ayrı görüşle sıkça karşılaşıyoruz.

Bir görüşe göre Ruh... Gayet somut, içimizde var olan ölünce gökyüzüne gidecek hologram bir varlıkmış gibi, kimi zamanda derin duygusal, dişil bir varlık gibi geliyor... belki de doğru soruları sormayı henüz öğrenemedik..

Ruh konusunda fikir ayrılıklarının temeli Antik Yunana kadar gider... Platona göre Ruh Somut birşeydi... Öğrencisi Aristoya Göre ise Soyut... Antik Mısır'da ise hem maddi hemde manevi dünyayın kaynağını barındıran bir fenomen olarak bahseder.

Tabi Buraya kadar geldiğimizde BUDA'nın ANATTA (ruh yoktur) doktirini ile karşılaşırız...

Doktirinle ilgili bir alıntı paylaşmak istiyorum...

Ruh kelimesi, kişiye ait, çevresinden apayrı, bağımsız bir varlığı olan, hiç değişmeden kalan bir olguyu, varlığı çağrıştırır. Oysa ki Buddhizme göre her şey derin bir şekilde birbirine bağımlıdır, bir şey, diğerleri olmadan var olamaz, bu da demektir ki hiçbir şeyin, geri kalan diğer şeylerden ayrı bir varlığı yoktur, Hiçbir şey geri kalan diğer şeylerden ayrı olmadığı gibi, sonsuza dek de var olmaz, her an bir değişime tabiidir. Bir şey, sadece geçici bir süre için bir "şey"dir, bir süre sonra başka bir "şey" olacaktır. Hiçbir şey sonsuza dek değişmeden kalmaz . Yani çevreden apayrı, sonsuza dek değişmeden kalacak bir varlık yoktur. Fakat kişi kendisini her şeyden ayrıymış gibi düşünür, kendisini çevresinden kopartarak dünyaya “ben ve geri kalan diğer şeyler” gözüyle bakar. Oysa ki dalganın, denizin sadece bir parçacığı olması gibi kişi de o olmadığını varsaydığı şeylerin bir parçasıdır, bir sonucudur. Dalga denilen şey, denizdeki geçici bir şekle verilen isimdir. Yani dalga bir kavramdır, bir düşüncedir, dalga sadece kişinin zihninde vardır. "Ben" denilen şey de evrendeki geçici bir kavrama verilen isimdir, "Ben" bir kavramdır, bir düşüncedir, bu düşünce kişinin yalnızca kendi zihninde vardır. İşte bu düşünceyi gerçeklik varsaymak, Buddhizme göre kişinin kendisini anlamak yolunda düştüğü en büyük yanılgıdır. İnsan kendinden hareketle evreni ve Tanrı'yı da yorumlamaya kalktığında, kendisi hakkındaki varsayımları yanlış olunca evren ve Tanrı varsayımları da yanlış olur. Dolayısıyla Buddhizm, her şeyden önce kendini tanımaya vurgu yapar. Buddhizme göre insanın kendisinin gerçekte ne olduğunu bilmesi onu korkutabilir, insan sonsuza dek var olmak ister, çünkü var olmamayı kabullenmesi zor gelir. Oysa ki tam da bu nedenle, yani insanın gerçekliği reddetmesi nedeniyle Buddhizm insanların acı ve sıkıntılar çekmekte olduğunu öğretir. Buddhizm, “Gerçekliği olduğu gibi kabullenebilmeyi öğendiğimizde aslında yaşamın ne kadar mucizevi olduğunu hisseder ve huzur buluruz,” der.

benliğimiz her zaman değişmektedir... 10 Yaşındaki benliğim ile 33 yaşındaki benliğim Aynı değildir. Benliğimle bir tuttuğum ÖZü açıklama şeklim olan RUH da aynı değildir. Dolayısıyla Buda'nın RUH YOKTUR anlayışının kapısını aralıyoruz...

Bu anlayışı derinleştirirsek Soru sorma yeteneğimiz başka bir vasfa evrilicektir. "yeniden doğuş" gibi fenomenlere daha başka sorularla yaklaşırız...

Yeniden doğum konusunda biraz daha derine inilirse aslında ortada "Ben", "Sen", "O" yoktur. En başta “ben” düşüncesi yanlış bir düşüncedir, bir yanılsamadır. "Ben" hiçbir zaman doğmadı ki "ben" hiçbir zaman var olmadı ki ölsün veya öldükten sonra yeniden doğsun. Gerçekte yeniden doğacak bir "ben" yoktur. Yeniden doğan özde "Ben" değildir karmik birikimler, yeni bir vücutta meydana gelecek olan çeşitli eğilimler, karmik niteliklerdir. Dolayısıyla an itibariyle kişinin sahip olduğu "benlik","ben" düşüncesi yerini başka "ben"lerle değiştirecek ama asla şu anki "ben" olmayacaktır aynı kişinin geçmişteki veya "bir önceki hayatındaki" "ben" olmaması gibi...


RUH yanılsamalar içinde tutunmak istediğimiz bir yanılsama modelidir. Benliğimiz Buna inanmak ister. Ruh aynı denizdeki bir dalgayı tanımlamak için kullandığımız metafordur. Dalga dediğimiz aklımızda suyun üzerinde yükselen bir figür belirir. buna dalga deriz. Ama biraz geniş baktığımızda Denizden bağımsız bişey olmadığını görürür. ve biraz daha geniş baktığımızda dünyayı ve diğer fiziksel kuralları görürüz. O dalga Tüm evrenin deterministik sürecinin Ayrık bir yansımasıdır. biz ona dalga diyoruz...

Tüm yanılsamalar bittiğinde Ruh 'da bitecektir...

A.B.S Şubat 2020
 
Üst