gizliherif
Kayıtlı Üye
Bir canlı türü düşünün ki her gün on binlerce insanın açlıktan ölmesinin baş sorumlusu olsun. Bu canlı türü her an her yerde yanı başımızda, hatta içimizde bile bulunabilen vurdumduymaz canlılar mantarlardan başkası değil... Uygun koşullar altında besinlerin üzerine yerleşip üreyerek bulunduğu yüzeyde dalga dalga yayılan, besinleri tüketilmez hale getirerek Dünya’daki açlık sorunun en büyük yaratıcısı mantarlardan bahsediyoruz. Her gün milyonlarca gıda maddesi kullanılamaz hale geliyor ve her yıl 8 milyona yakın insan açlıktan hayata gözlerini yumuyor. Mantarlar ne kadar da cani canlılar öyle değil mi?
Yine mantarlar ölü canlıların üzerinde kolonileşerek ayrışmasını sağlıyor ve çözünen maddeleri tekrar toprağa katıyor. Yeryüzünü çöplük olmaktan kurtarıp geri dönüşüme katkı sağlıyorlar. Aynı zamanda küf mantarlarından elde edilen penisilin sayesinde her yıl potansiyel olarak milyonlarca insanın enfeksiyona bağlı hastalıklardan ölümü engellenmiş oluyor. Bakış açımıza göre toplu katliam yapan canlılar da olabilirler, yaşam döngüsünü destekleyen canlılar da olabilirler. Tüm bu vazifeleri yerine getirirken insanoğlunun kendileri hakkındaki düşüncelerine kulak asmamaları büyük bir sabır gerektiriyordur.
Yaşamı algılama şekli her insanda benzersiz sayılabilecek kadar farklıdır. Olaylara bakış açımız şu ana dek yaşadıklarımızın ve kabullendiğimiz fikirlerin birer yansımasıdır. Doğduğumuz andan tam olarak şimdiye kadar gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, özümsediğimiz her şey realitemizin toplamını oluşturan birimlerdir. Bir kitaptan okuduğumuz bir satır cümle bile realitemizi şekillendirmeye yetecek kadar güçlüdür. İşte bu kadar hassas bir dengeye sahip olan bu kavram her insanda parmak izi kadar farklıdır. Peki okuduğumuz kitaplar da aslında başka realitelerin eseri değil midir? Ailemizin bize öğrettikleri? Çevremizden gördüklerimiz? Bildiğimiz, kabul ettiğimiz normlar? Kendi realitemizin aslında başka realitelerin kombinasyonu olduğunu fark ettik mi? Hayatımız üzerinde ne kadar kontrol sahibi olmaya çalışsak da kontrolümüz dışında gerçekleşen olaylar bizde kalıcı izler bırakabilir. Olaylara bakış açımızda da bu izlerin etkilerine rastlamamak mümkün değildir. İnsanların büyük bir kısmı böyle olmayı bilerek seçmedi. Kendi ellerinde olmayan nedenlerden ötürü olaylara karşı ürettikleri düşünceler veya tepkiler sahip oldukları realitenin aynası niteliğindedir. Bu koşullar altında birbirimizi nasıl yargılayabiliriz?
Yargılayanları yargılamamak da başka bir önemli nokta tabii…
Yine mantarlar ölü canlıların üzerinde kolonileşerek ayrışmasını sağlıyor ve çözünen maddeleri tekrar toprağa katıyor. Yeryüzünü çöplük olmaktan kurtarıp geri dönüşüme katkı sağlıyorlar. Aynı zamanda küf mantarlarından elde edilen penisilin sayesinde her yıl potansiyel olarak milyonlarca insanın enfeksiyona bağlı hastalıklardan ölümü engellenmiş oluyor. Bakış açımıza göre toplu katliam yapan canlılar da olabilirler, yaşam döngüsünü destekleyen canlılar da olabilirler. Tüm bu vazifeleri yerine getirirken insanoğlunun kendileri hakkındaki düşüncelerine kulak asmamaları büyük bir sabır gerektiriyordur.
Yaşamı algılama şekli her insanda benzersiz sayılabilecek kadar farklıdır. Olaylara bakış açımız şu ana dek yaşadıklarımızın ve kabullendiğimiz fikirlerin birer yansımasıdır. Doğduğumuz andan tam olarak şimdiye kadar gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, özümsediğimiz her şey realitemizin toplamını oluşturan birimlerdir. Bir kitaptan okuduğumuz bir satır cümle bile realitemizi şekillendirmeye yetecek kadar güçlüdür. İşte bu kadar hassas bir dengeye sahip olan bu kavram her insanda parmak izi kadar farklıdır. Peki okuduğumuz kitaplar da aslında başka realitelerin eseri değil midir? Ailemizin bize öğrettikleri? Çevremizden gördüklerimiz? Bildiğimiz, kabul ettiğimiz normlar? Kendi realitemizin aslında başka realitelerin kombinasyonu olduğunu fark ettik mi? Hayatımız üzerinde ne kadar kontrol sahibi olmaya çalışsak da kontrolümüz dışında gerçekleşen olaylar bizde kalıcı izler bırakabilir. Olaylara bakış açımızda da bu izlerin etkilerine rastlamamak mümkün değildir. İnsanların büyük bir kısmı böyle olmayı bilerek seçmedi. Kendi ellerinde olmayan nedenlerden ötürü olaylara karşı ürettikleri düşünceler veya tepkiler sahip oldukları realitenin aynası niteliğindedir. Bu koşullar altında birbirimizi nasıl yargılayabiliriz?
Yargılayanları yargılamamak da başka bir önemli nokta tabii…