Bedeninize ölü ve zehirli enerji alırsanız sizin enerjiniz de kirlenir, auranızda ve çakralarda blokajlar oluşur. Enerjiniz kirli, ağır ve hastalıklı olur. Enerji bedenimiz hafifleştikçe psişik güçlerimiz de ortaya çıkmaya başlar.
Yogada da %100 vegetaryen olmak şart değil. Ancak, her yemeği, özellikle de eti az yemek şart. Fast food kesinlikle yok. Mevsimin meyve ve sebzeleri yenmeli, 3 beyazı, un,tuz ve şekeri mümkün olduğu kadar azaltmak gerekli. Süt yerine kesinlikle yoğurt yenmeli, çünkü yoğurt canlı bakteri üretiyor, bağırsak ve mideye çok faydalı.
Ayrıca kalamar, karides gibi deniz canlıları da çoğu enerji çalışanları tarafından tüketilmez. Çünkü denizin en altında yaşayan bu canlılar diplerde ki pisliklerle beslenirler ve yendiğinde hem fizik hem de enerji bedeninizi kirletirler.
Et neden yememeli veya az tüketmeliyizin bazı cevaplarını alıntıyla açıklamayı tercih ettim,
Kesim öncesinde ve kesim sırasında ölüm korkusuyla ürkmüş olan hayvanın biyokimyasal yapısı derin değişikliklere uğrar. Böylece açığa çıkan toksik ürünler tüm bedene yayılarak hayvanın bedenini zehirli hale getirir.
Değişik duygulanımların beden içinde özellikle kanda hormonal değişmeler yarattığı bilinen bir gerçektir. Şiddetli öfke veya korku sırasında bedenimizin hastalanması gibi, hayvanların bedenleri de büyük biyokimyasal değişimlere uğrar. Kesimevinde bulunan bir hayvanın özellikle adrenalin hormonunun kandaki seviyesi çevresindeki diğer hayvanların öldürüldüğünü ve ümitsiz yaşam mücadelelerini görmesiyle süratle yükselir. Salgılanan bu fazla miktardaki hormon, hayvanın bedeninde kalır ve bu et besin olarak alındığında insanın dokularını zehirlediği gibi zihnini de rahatsız eder. Amerika Beslenme Enstitüsüne göre: "Hayvan eti toksik kan ve öteki atık yan ürünlerle yüklüdür."
Genellikle et ve yağlı besinlerle beslenen Eskimolar, çabuk yaşlanırlar, ortalama ömürleri de 27,5 yıldır. Yaşamlarını özellikle et ile beslenme üzerine kurmuş olan Kırgızlar erken ergenleşirler ve dolayısıyla çabuk ölürler, nadiren 40 yaşını geçerler.
Tersine etle beslenmeyen kültürler, örneğin Pakistan'daki Hunzalar, Otomi Kabileleri (Mexico yerlileri) ve Güney Batı Amerika yerlileri üzerine antropologlar tarafından yapılan alan araştırmalarında bunların sağlıklı, dayanıklı oldukları ve uzun yaşadıkları belgelenmiştir. Bu topluluklarda 110 yıl veya daha fazla yaşayan aktif ve sağlıklı bireylerle karşılaşmak olağandır. Dünya sağlık istatistikleri en çok et tüketen toplumların en yüksek hastalık (kalp-damar hastalıkları, kanser) oranına sahip olduğunu ve çeşitli ülkelerdeki vejetaryen gruplarda en düşük hastalık oranına rastlandığını göstermektedir.
Günümüzde bütün dünya zehirli kimyasal gübreler ve ilaçlarla doludur. Bu zehirler, bitkileri ve otları yiyen hayvanların vücutlarına geçer. Kırlar, çayırlar böcek öldürücü kimyasal bir madde olan DDT ile ilaçlanmıştır.
DDT'nin çok zehirli bir madde olduğu ve kanser, kısırlık ve ciddi karaciğer hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir. DDT ve benzeri ilaçlar hayvanın yağ dokularına yerleşir. Bu ilaçların parçalanması ve bedenden atılması çok zordur. Böylece hayvanların otlardan aldıkları zehirler ve ilaçlar vücutlarına yerleşir. Sonra eti yenilen hayvanın hayatı boyunca almış olduğu yoğunlaşmış DDT ve diğer kimyasal maddeler yiyenin vücuduna geçer. Besin zincirinin sonunda yer alan insanlar bu zehirli ilaçları vücutlarına en son alan varlıklar olur. Gerçekte et, sebzelerden, meyvelerden ve otlardan 13 kez daha fazla DDT taşır.
Bu durum fazla miktarda et yiyerek konsantre zehirleri vücuduna alan bir anne adayının bebeği için özellikle zararlıdır. Lowa State University'de yapılan deneylerde insan bedenindeki DDT'nin önemli bir kısmının etten geldiği ve vejetaryenlerin bedenlerindeki ortalama DDT yoğunluğunun, et yiyenlerinkinin yarısından daha az olduğu tesbit edilmiştir!
Ayrıca eti için beslenen hayvanların hızla gelişmelerini sağlamak, şişmanlatmak ve etlerinin rengini koyulaştırmak için daha başka birçok kimyasal madde verilmektedir. En büyük miktarda eti en yüksek kazançla satabilmek için hayvanlar zorla beslenmekte, gelişmelerini hızlandırmak için hormonlar enjekte edilmekte, iştah açıcılar verilmekte, antibiyotikler, sedatifler ve kimyasal besin karışımları yedirilmektedir.
The New York Times şöyle yazmıştı: "Ancak tüketicilerin sağlıklarını tehdit eden daha büyük potansiyel tehlikeler vardır. Bunlar salmonella tipi bakteriler, pestisit, nitrat, nitrit, hormon, antibiyotik ve diğer izinsiz ve gizlice kullanılan kimyasal madde artıklarıdır." (18 Temmuz 1971) Bunların bir çoğunun kanser yapıcı kimyasal maddeler olduğu bulunmuştur. Birçok hayvan bu ilaçlar yüzünden kesilmeden ölmektedir.
A.Anandamitra Acarya - Vejetaryen Beslenme