Psikolojik Dehşet 2

joys

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ara 2010
Mesajlar
642
Tepkime puanı
249
Konum
İzmir
İş
Tekamülü hayırlısı ile tamamlamak İNŞALLAH tıpkı her insan gibi...
ERKEK VE KIZLARDA TACİZ SONRASI YAŞANANLAR

İntihara kalkışabiliyor. Vücudunda sigara söndürerek bedenini suçluyor. Ona cezalar veriyor. Bazıları “Acaba o bana baktı mı? Kirli mi gözüküyorum? Bunu elledim, günaha girdim mi?” gibi takıntı hastalığına yakalanıyor. Sürekli aynı cümleleri tekrarlıyor. Kendine güven duymuyor, etrafındaki her şeye şüpheyle yaklaşıyor. Tecavüz sebebiyle travma yaşayan çocuklar bu olayı unutmak için kendi kendine hipnoz yapıyor. “Benim değil, bebeğimin başına geldi. Arkadaşım Ayşe’nin canını acıttılar” diyerek hafızasından bu olayı silmeye çalışıyor.

‘Çocuklara Yönelik Taciz’ isimli kitabın yazarı Pedagog Adem Güneş’e göre çocuk kültürel, sosyal kuralları ve ahlak kurallarını ne kadar ciddiye alırsa o derece kendiyle çelişip yaralanıyor. Şüphesiz bu duygusal karmaşıklık, erkek çocuklarda yürüyüş ve konuşma farklılığı, iletişimsizlik, duygusal iniş çıkışlar, küstahlık şeklinde kendini gösteriyor. Kız çocukları ise tacizden kendini sorumlu tutuyor, yaşadıklarını içine sindirmeye çalışıyor. Zamanla içine kapanıyor. Çocuklar henüz cevaplayamayacağı sorularla meşgul olmaktan yorgun düşüyor. Sürekli uyumak istiyor. Çevreleriyle paylaşımları azalıyor. Ders dinleyemiyor. Bu yüzden okul başarıları düşüyor.

Uzmanlara göre taciz, geride şahit bırakmayan, mağduru bile suçu gizlemeye yönlendiren tek suç. Bundan dolayı çocukların yaşadıklarını anlatması çok zor... Kelimeler kifayetsiz kalınca içinde bulundukları durumu beden diliyle anlatmaya başlıyorlar. Çocuğun davranış değişikliklerini fark eden ebeveynin ‘şüphe’ duymasının taciz vakalarının tespiti için gerekli olduğunu söylüyor uzmanlar. Elbette paranoyakça yapılmadığı sürece... Ebeveynlerin şikâyetleri farklılık arz etse de sonuç tek bir yola çıkıyor genelde: taciz. Psikolog Belkıs Ertürk, “Tacize uğramış çocuklar yaşadıklarını anlatana kadar devamlı problem üretiyorlar. Her hafta başka bir sıkıntıyla geliyorlar. Eğer travmaları çözülmezse hayatları boyunca bu durum devam ediyor.” diyor. En popüler hastalık bahaneleri arasında baş ağrısı, dikkat eksikliği, yeme bozukluğu ve uyku düzensizliği var.

KÜÇÜK ÇOCUKLARA ANNE-BABA NASIL YAKLAŞMALI?

Aybala Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Çocuk ve Ergen Psikiyatr Dr. Leyla Alkaş, çocukların ebeveynleri tarafından rahatlıkla konuşturulabileceği görüşünde. Uzman doktor mesela muayeneye gelen 3-6 yaşındaki çocuklara yaşadıklarını anlattırıp oynattırıyor. İki bebek veriyor. Oyuncaklardan biri çocuk oluyor. Diğeri de Hakan Abisi. Sonra karşılıklı konuşmaya başlıyorlar. Leyla Alkaş bu tarz diyaloglarda dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor: “Çocuk hangi ismi kullanıyorsa biz de öyle söylüyoruz. Çocuklara ‘doğru’ sorular yöneltilmeli. Onun üzerinde nasıl bir kıyafet vardı diye sorulmalı. Direkt çamaşırını açtı mı denmemeli. Öptü mü, elledi mi gibi sorular evladınızı altüst eder, içine kapanmasına yol açar. Çocuk yaşadıklarını anlatmayıp susuyorsa en son söylediği cümleyi ebeveyn tekrarlamalı. Eğer konuşmak istemiyorsa çocuk asla baskı yapılmamalı. Okulundan, arkadaşlarından bahsettikten sonra yine aynı noktaya dönülebilir çünkü. Direkt cinsel organına odaklanmak yerine çocuğa bir insan resmi çizdirip önce tüm vücut organları sorulmalı, ardından özel bölgelerini kimlerin görüp görmediği. Son zamanlarda bir yeri acıdıysa bunu resim üzerinde göstermesi istenmeli.”

Çocuklar genelde büyüklerin sözünü dinlemek üzere yetiştiriliyorlar. Hoyratça sevilerek büyüdülerse şehvetle şefkati karıştırabiliyorlar. Sevgiden mi yoksa istismar için mi dokunulduğunu ayırt edemiyorlar. Yaşları 9’u geçtikten sonra vücutlarına yapılanların farkına varıyorlar. Bu da ciddi davranış değişikliklerine sebep oluyor. Yaşanmış bir olay bu gerçeği açıklıyor zaten.

Emre 10 yaşındadır. Annesiyle, arkadaşlarıyla muhabbet etmeyi seven bir çocuktur. Bir zaman sonra annesiyle konuşmaz. Arkadaşlarından kaçar. Sürekli odasına kapanır. Hatta çok sevdiği çocukluk arkadaşı Yeliz’den bile özenle uzak durur. Anne tedirgin olur oğlunun davranışlarından. Baba ise bu değişimi ergenlik dönemine bağlar. Anne yaşadıklarını bir arkadaşıyla paylaşır. “Tacize uğramış çocuklar böyle birden değişiyormuş.”sözlerini duyunca soluğu okulda alır. Emre yi en iyi tanıyan beden eğitimi öğretmeniyle konuşur. Onun, “Okulda herhangi bir sorun yok. Ergenlik dönemine giriyor. Canınızı sıkmayın.” sözleriyle içi rahatlar.

Kısa bir süre sonra Emre’nin okuldan gelip üstünü çıkarırken içinde iç çamaşırının bulunmadığını görür. Oğlunu sıkıştırır, “Çamaşırın nerede?” diye. Fakat doğru bir cevap alamaz. Yaşadıklarını bir pedagoga anlatır. Uzmana göre eldeki veriler tacizi gösteriyordur. Emre’yle tanışmak istediğini söyler. Çocuk ikna edilir. Terapilerin birinde düğüm çözülür. “Beden eğitimi öğretmenim beni çok seviyordu. Bana zaman ayırıyor, aletli jimnastikte çalıştırıyordu. O gün okuldan erken çıkmıştık. Yanına gittim. Birlikte koştuk, tenis oynadık. Vaktin ilerlediğini görünce gitmek istedim. Çok terlemişsin, duş almadan gitme dedi bana. Duşa girdikten sonra yanıma geldi. Artık ondan çok korkuyorum. Eğer bu olayı başka birine anlatırsam, anlattığım kişiyi öldürür. O çok güçlü biri.”

ÇOCUKLAR TACİZ KONUSUNDA YALAN SÖYLEMEZ

Taciz aile içinden ya da akrabalardan geldi ise ebeveynler çocuklarına inanmıyor genellikle. Oysa ailenin bu tutumu tacizcinin mağdur üzerindeki etkisini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Fail “Sana inanmıyorlar. Seni değil, beni seviyorlar.” diyerek mağduru kendine bağımlı hâle getiriyor. Uzmanlar bu tür konularda anlatılanların tepkisiz dinlenmesi gerektiğini belirterek zaman zaman hayalle gerçeği karıştıran çocukların asla böyle bir konuda yalan söylemeyeceğini vurguluyorlar. Psikolog Belkıs Ertürk, karşılaştığı vakalardan yola çıkarak son yıllarda cinsel istismar yaşamış çocukların üçte ikisinin aile fertlerinden ya da akrabalardan biri tarafından taciz edildiğini söylüyor. Psikiyatr Leyla Alkaş da taciz edenlerin yüzde 80’inin çekirdek ve geniş aileden çıktığı kanaatinde: “Taciz komşudan ya da tanımadığı birinden geliyorsa çocuk daha kolay söylüyor. Aile de inanıyor ve çözüm aramaya başlıyorlar. Ama evin içinden geldiğinde çocuk kendisine inanmayacaklarını düşünüyor. Söylese bile aile umursamıyor, geçiştiriyor, evladını suçluyor. Hatta hiç yaşanmamış gibi olayı kapatmaya çalışıyor. Namus cinayetleri işlenmesin kaygısını taşıyorlar çoğunlukla. Çocuğumu tedavi edin ama bunlar aramızda kalsın diyorlar.”


Alıntı


Devamı var




http://www.gizlimabet.com/showthread.php?27116-Psikolojik-Dehşet-1

http://www.gizlimabet.com/showthread...ojik-Dehşet-3




Sevgilerimle... :)
 

şinçeyank

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eyl 2011
Mesajlar
899
Tepkime puanı
146
İş
üniversite Öğr.
Bu çok kötü bir durum ve özellikle Türkiye'de çok ileri düzeyde yaygın Ve tedavi edilmeyen çocuklarda da ileride bu suçu işleme olasılığı %70 civarında. En kötüsü ise öyle aileler var ki anne biliyor. Bildiği halde susuyor çocuğuna yapılanlar karşısında. Bile bile göz yumuyor. Çocuklar tehdit ediliyor "söylersen anneni öldürürüm, babanı öldürürüm" şeklinde ama en kötüsü de aile içinde olanlar. Allah hiç kimsenin başına böylesini vermesin. Çok güzel bir paylaşım olmuş, konu dehşet verici olsa da...
 
Üst