Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

muhsin iyi

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Ağu 2011
Mesajlar
131
Tepkime puanı
46
Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti
Peygamberimizin (s.a.s) pek çok mucizesi bulunmaktadır. Bunların binlercesi ilgili kitaplarda, genellikle hadis ve siyer kitaplarında söz konusu edilir: Eliyle ayı ikiye bölmesi, ölen çocukları diriltmesi, ağaçların kökleriyle birlikte yanlarına gelip peygamberliğini onaylaması, bir sıkıntılı günde elinden su akıtıp bütün bir orduya su içirmesi, az bir sütün ve yemeğin bereketlenip çoğalarak büyük bir kalabalığa yetmesi, elindeki çakıl taşlarının kelime-i tevhit zikrini getirmesi ve peygamberliğini onaylaması v.b.

Bu tür mucizelere tanık olanlar, Müslüman değillerse Müslüman oldular. Müslümanlarsa iman dereceleri arttı. Bazıları için bu mucizelerin hiçbir anlamı olmadı. Onlar, bunları birer sihir olarak kabul edip peygamberimizi (s.a.s) büyücülükle itham ettiler. Ona inanmadılar.

Peygamberimizin (s.a.s) mucizelerini kitaplardan okuyan bugünkü çağdaş insanın tepkisi nasıl olmaktadır? Elbette bu mucizeler, Müslümanların iman derecesini eskiden olduğu gibi yine artırmaktadır. Müslüman olmayanları ise pek hidayete getirmemektedir. Çünkü mucizeler kendi gözleri önünde cereyan etmemiştir. Sahabeler kanalıyla anlatılmaktadır. Her ne kadar aynı mucize birden fazla güvenilir sahabe tarafından dile getirilip farklı yollarla rivayet edilse de yani hadis hem sahih hem de mütevatir olsa da bu tür kişileri yine etkileyememektedir. Onlar, bunların yalan ve gerçek dışı olduğunu söyleyebilmektedirler.

Bir tarihi belge bu tür niteliklere sahip olsa, acaba peygambere karşı inkârcı bir tavır sergileyenlerin tepkileri nasıl olacaktır? Yani belge birden fazla güvenilir kişinin tanıklığına sahip olsa yine de buna güvenmeyecekler mi? O zaman böyle bir belge, bu tür insanların aklına bu insanlar bir yalanı aynı sözlerle müdafaa etmek için biraya gelmişler diye bir kuşku mu getirecektir? Peki, bir mahkemede güvenilir kişiler olayı aynı veya benzer ifadelerle anlatırsa yine bu tür kişiler buna kuşku ile bakabilirler mi? Tarih ilmi ve mahkeme heyeti bu tür tanık ve belgelere değer verip onlara dayanarak hüküm vermektedirler. Gerek tarih bir bilim olarak gerekse mahkeme kararları sosyal ve hukuki bir olgu olarak güvenirliğini ve doğruluğunu bu sayede korumaktadırlar. Birden fazla tanık ve belge, güvenirliği ve doğruluğu artırmaktadır. Akıl ve sağduyu birden fazla tanık ve belgeye sahip bir tarihi hükmü ve mahkeme kararını aksi ispatlanmadığı müddetçe doğru ve güvenilir kabul eder.

Bir Müslüman’ın durup durduğu yerde yalan konuşmayacağı apaçıktır. Ortada onu yalan konuşmaya zorlayan bir şey olmadığı zaman bir Müslüman’ın yalan söylediğini farz etmek büyük bir suizandır, günahtır. Müslümanların yalanı müdafaa için biraya gelmeleri, görmedikleri bir şeyi aynı ifadelerle anlatıp bunları gözümüzle gördük, bunlara tanık olduk demeleri ise asla mümkün değildir. Çünkü yalan söylemek büyük bir günahtır. Müslümanların böyle bir amaçla biraya gelmeleri ise katmerli bir günahtır. Ayrıca böyle bir şeyin İslam tarihi boyunca misli benzeri de görülmemiştir. Her şeyden önce böyle bir şey İslam ahlakına aykırıdır. Bunu belki bir kişi, yani bir münafık çok zorlanarak yapabilir ama Müslümanlığı ve güvenirliği bilinen iki ve daha ziyade kişinin böyle bir yola birlikte başvurmaları mümkün değildir.

Tabii yine de peygambere (s.a.s) kuşku ile bakan bir kişiye siyer veya hadis kitaplarında ifade edilen mucizeler bir anlam ifade etmeyebilir. Onlara bunlar yalan sözler gibi tesir edebilir. Eski inkârcılar, yani peygamberin mucizelerine bizzat tanık olanlar, bunları sihir olarak değerlendirirken yenileri ise bunlara Müslümanların, dolayısıyla sahabelerin yalan sözleri olarak bakabilirler.

Bizim dikkatimizi çeken husus, peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr eden kişiler değil de Kuran-ı Kerim’e inandığını söyleyip de peygamberimizin (s.a.s) hadis-i şeriflerini inkâr eden veya hafife alan kişilerdir. Bunlar genellikle hak mezheplere de dil uzatmaktadırlar. Ben bunların peygamberimizin (s.a.s) mucizelerine de inandıklarını sanmıyorum. Peygamberimiz (s.a.s) devrinde yaşasalardı, bunlara sihir diyeceklerini düşünüyorum.

Hâlbuki bu tür hem sahih hem de mütevatir niteliklere sahip hadisleri inkâr etmek, Kuran-ı Kerim’i inkâr etmekle eşanlamlıdır. Nitekim ehl-i sünnet alimleri bu görüştedir. Zira Kuran-ı Kerim de bu yolla yani güvenilir sahabelerin sözlü ifadeleriyle ve yazılı belgeleriyle sonradan, yani peygamberimizin (s.a.s) ölümünden sonra Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, yazıya geçirilmiştir. Daha doğrusu kitap haline getirilmiştir. Kaderin garip bir cilvesi ve hikmetidir ki, kitaba iman sahabelerin güvenirliği ile tescillenmiştir. Allah (c.c.), indirdiği kitaba imanı sahabelerin tanıklığını da koymuştur. Hiçbir şey tesadüf değildir. Her şeyin altında mutlaka bir hikmet vardır. Bu durum da bir gerçeği bizlere ders olarak vermekte, tevatürlü nitelikteki hadislerin önemini düşündürmektedir. Bana yalnız Kuran-ı Kerim yeter, hiçbir hadis-i şerifin doğruluğuna inanmıyorum, onlarla amel etmeyeceğim, mezhepleri tanımıyorum diyenlerin aslında Kuran-ı Kerim’e de inanmadıklarını, daha doğrusu bu düşünce yoluyla asla inanamayacakları ortaya çıkmaktadır.

Yüce Allah (c.c.) sahabelere ne büyük bir derece vermiş?.. Kim sahabelerin bütününe kuşku ile bakarsa iman onlardan alınmaktadır. Zira bu tür kişilerin kitaba imanı sağlam bir temele dayanamamaktadır. Allah (c.c.), bizleri bu tür şeylerden muhafaza buyursun. Âmin.

Bugün çağdaş insan için peygamberin doğruluğuna, ispatına delil olan şeyler farklılaşmıştır. Eski zamanlarda doğaüstü nitelikteki olaylar, yani mucizeler insanları imana getiriyordu. Bugün kıymet hükümleri değişmiştir. Çağdaş insan en çok kişiliğe değer vermektedir. Bir insanın üstünlüğünü, büyüklüğünü kişiliğinde gördüğü faziletlere göre değerlendirmektedir.

Ben şahsen peygamberimiz (s.a.s) ile ilgili anlatılan şu hadiseye mucizelerden daha çok değer vermekteyim. Çünkü burada peygamberimizin (s.a.s) üstün kişiliği konu alınmaktadır: Hz. Enes Bin Malik (r.a) peygamberimizin hizmetine küçük yaşlarda, takriben on yaşlarında iken annesi tarafından verilmiştir. O, şöyle diyor: ‘ Ben peygamberimize (s.a.s) on yıl hizmet ettim. Peygamberimiz (s.a.s) bir kere de olsa yaptığım bir işe bu işi niçin böyle yaptın veya yapmadığım bir iş için de niçin yapmadın demedi.’

Düşünün, kendi çocuklarımıza bile günde kaç kere kızıyoruz, öfkeleniyoruz. Dahası bazılarımız hakaret edip dayak bile atıyorlar.

Bir küçük çocuğun kuşkusuz her gün pek çok hataları, kusurları olur. Kaldı ki Hz. Enes (r.a) peygamberimize on yaşından itibaren (s.a.s) on yıl hizmet ettiğine göre bu çocukluk çağı gençlik dönemine kadar uzanmaktadır. Bu uzun süreç boyunca elbette binlerce hata, kusur söz konu olmuştur. Peygamberimizin de bunlara kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildir. Çünkü o da bizim gibi bir insandır. Kim bilir belki de şu hadis-i şerifi böyle Hz. Enes’in yaptığı bir hata veya kusur söz konusu olunca söylenmişti: ‘Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün etrafındaki sahabelere ‘Size göre pehlivan kimdir?’ diye sordu. Sahabeler, ‘Pehlivan sırtı yere gelmeyendir.’ dediler. Peygamberimiz, ‘Hayır, gerçek pehlivan kızdığı anda kendisine hâkim olan kimsedir.’ buyurdular.

Elbette peygamberimizin (s.a.s) hizmetinde olan bir çocuğa veya gence hataları ve kusurları olduğunda kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildi. Çünkü peygamberimizin de bizler gibi beşeri bir yönü bulunmaktadır. Ama o bu öfkesini tıpkı yukarıdaki hadis-i şerifte ifade edildiği üzere yeniyordu. Onu kendisiyle güreşen bir rakip olarak görüyor ve alt ediyordu. Dışarıya çıkarmıyordu.

Bu öfke ve kızgınlıktan dışarıya hiçbir şey sızmıyor muydu? Örneğin çehresinde bir kırmızılık, gözlerinde ve bakışlarında bir sertlik sezilmiyor muydu? Peygamberimizin öfkeli halini bu şekilde, yani vücut dilinde ortaya çıktığını ifade eden pek çok hadis-i şerif vardır. Elbette bunlar insanın elinde olmadan meydana gelen şeylerdir. Bunların karşı tarafa zarar veren bir yanları da yoktur. Bilakis faydalıdırlar. Hz. Enes (r.a) peygamberimizin öfkesini böyle vücut dilinde algıladığı için bana bir kez olsun ‘açıktan kızmadı’ diye anlatmak istemektedir.

İşte insan ilişkilerinde aslında çok zararlı ve yıkıcı etkisi olan öfke ve kızgınlık, böyle iç dünyada hazmedildiği, dışarıya vurulmadığı zaman karşı tarafa daha etkili bir mesaja dönüşebilmektedir. Öfke ve kızgınlıkla verilen mesajlar genellikle yerini bulmaz. Karşı taraftaki kişi veya kişilerde olumsuz anlamlara dönüşebilir. İlişkileri ve iletişimi baltalayabilir. Ruhsal dünyada yıkıcı ve tahrip edici etkilerde bulunabilir. Ama öfke ve kızgınlık iç dünyada hazmedilip yüzdeki ifadelerle, gözdeki ve bakıştaki anlamlarla kendisini gösterdiğinde çok manidar etkilerde bulunur. İnsani ölçülere ulaşır. Gerekli mesajları insanlara ulaştırır. Yapıcı ve üretken bir özelliğe sahip olur. Kimsenin de kalbini kırmaz.

Peygamberimiz (s.a.s) nefsine çok hâkimdi. Nefisle savaşı ‘büyük cihat’ diye adlandırmıştı. Onun yakın çevresindeki ve hizmetine bakan kişilere kızgınlığını ve öfkesini hiç göstermemesi büyük bir fazilet olarak dikkati çekmektedir. Bu, hiçbir insanın ulaşamayacağı yüce bir ahlaktır.

Peygamberimizin (s.a.s) bu yüce ahlakına işaret eden bir başka olay, önce kölesi, sonra evlatlığı olan Hz. Zeyd (r.a) ile ilgilidir. Hz. Zeyd (r.a) küçükken köle olması için ailesinden kaçırılıp satılan birisidir. Onu önce peygamberimizin eşi Hz. Hatice (r.aha) satın aldı ve peygamberimize (s.a.s) hediye etti. Peygamberimiz (s.a.s) yüce ahlakı ile Hz. Zeyd’i adeta büyülemişti. Daha sonraları Hz. Zeyd’i araştırmakta olan anne ve babası onu buldular. Peygamberimizden onu geri satın almak istediler. Peygamberimiz (s.a.s) Zeyd’i kendi yanında kalmak ile ailesine gitmek yönünde serbest bıraktı. Zeyd hür iradesiyle peygamberimizi (s.a.s) seçti. Bir çocuğun ailesi yerine bir yabancıyı tercih etmesinin elbette düşündürücü nedenleri vardır. Bunda şüphesiz en büyük rol, peygamberimizin (s.a.s) Hz. Zeyd’i (r.a) büyüleyen yüce ahlakıdır. Belki de ona hiç öfkelenmemesi ve kızmaması Hz. Zeyd’i (r.a) peygamberimize (s.a.s) manevi bir bağla bağlamıştı.

Peygamberimizin (s.a.s) öfkesini ve kızgınlığını yenmesi faziletlerinden sadece birisidir, yani deryada damla misali biz yalnız onu seçtik. Bu küçük yazıda ise sadece onun üzerinde kısaca durabildik.

Sahabelerin imana gelmeleri genellikle iki kaynaktan oluyordu. Bir kısmı Kuran-ı Kerim’deki sure ve ayetlerin büyüsüne kapılıp hak yola geliyordu. Örneğin Hz. Ömer (r.a) bu kesime girer. O kızgınlık ve öfke ile peygamberimizi (s.a.s) katletmek üzere evinden çıktıktan sonra kız kardeşinin evinde okunan Kuran-ı Kerim ayetleri ile sakinleşip hidayet bulmuştu. Sahabelerin diğer büyük bölümü ise peygamberimizi (s.a.s) görünce hidayete geliyorlardı. Onun nurlu siması herkesi büyülüyordu. Pek çok kişiyi imana getiriyordu. Onun yüce ahlakını tanıdıkça ve anladıkça bu imanları derinleşiyor, yakinleşiyordu.

Bugün Kuran-ı Kerim ortadır. Mealleri ve tefsirleri ile yine pek çok kişinin hidayetine ve irşadına vesile olmaktadır.

Peygamberimizin (s.a.s) maddi vücudu her beşer gibi ölmüştür. Ama manevi olarak yani ruhsal hayatları diridirler.

Peygamberimizin (s.a.s) hidayet ve irşat vazifesini gerçek anlamda ondan sonra Rabbani âlimler yüklenmiştir. Bunlar sadece İslami bilgileri bilmezler. Aynı zamanda bildikleri ile amel eden kimselerdir. Bunlara mürşid-i kâmil de denir. Mürşid-i kâmiller nur sahibi olma yanında ruhları olgunlaşıp başka olgun ruhlardan, velilerin ve peygamberlerin ruhlarından feyz alan kişilerdir. Nefisleri Allah’ın (c.c.) ve peygamberin (s.a.s) ahlakıyla güzelleşmiştir. Bu bakımdan çok etkili tebliğ ve irşat vazifesinde bulunurlar.

Onların tebliğ ve irşat vazifeleri genellikle sohbetlerle olmaz. Ruhları ile olur. Halleri ile yanlarına gelenleri etkilerler. Bakışları ile insanlara haller bağışlarlar. Bütün bunların nedeni peygambere (s.a.s) varis olmalarıdır. Onlar peygamberin (s.a.s) ilim ve ahlak yönü ile varisleridirler.

İnsanlar, Kuran-ı Kerimi, onun mealini ve tefsirini okuma yolu ile ancak taklidi bir imana sahip olabilirler. Bu iman hadiselerle ve vesveselerle az çok zedelenebilir. Kuşkularla boğuşabilir. Ama mürşid-i kâmile bağlanma yolu ile tahkiki imana erişilebilir. Bu imanla kişi olgunlaştığında inanılan pek çok şeyin gerçekliğini kalp gözü ile bizzat görüp yaşayabilir. Örneğin Kuran-ı Kerim’in aslı nurdur. Bu yönü ile kalp gözüyle algılandığında ona iman tahkiki düzeye erer. Bunun gibi öldükten sonra insana ayan olacak pek çok şey, tasavvuf yolunda erişilen makam ve mertebelerle kalp gözü ile görülür hale gelir.

Yüce Allah (c.c.) bizlere hidayet ve irşat nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
 

Afrasiyab

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
6
Peygamberimizden 200-300 sene sonra nakledilen veya uydurulan şeyleri inkar etmekle Kur'anı inkar etmek tamamen aynıymış yazıya göre, bu nasıl kel bi mantıktır Allahım?
Yani şimdi ben şu hadisi inkar edince Kur'anı veya Allah'ı inkar edip kafir mi oluyorum ? "Peygamber ne zaman güzel bir kadın görse hemen eve gidip Zeynep'le beraber olurdu (Buhari / Hibe-8)"
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Peygamberimizden 200-300 sene sonra nakledilen veya uydurulan şeyleri inkar etmekle Kur'anı inkar etmek tamamen aynıymış yazıya göre, bu nasıl kel bi mantıktır Allahım?
Yani şimdi ben şu hadisi inkar edince Kur'anı veya Allah'ı inkar edip kafir mi oluyorum ? "Peygamber ne zaman güzel bir kadın görse hemen eve gidip Zeynep'le beraber olurdu (Buhari / Hibe-8)"

Hadislerin tamamını kabul etmeyen,ben hadis felan tanımam ancak kuran-ı tanırım diyen biri yanlış yapmış olur çünkü hadisler zaten kuran`ın açıklamasıdır,tefsiridir.Hadis diye yutturulmaya çalışılan hadisler var mı? elbette var.Hemde çok fazla.İslamiyette Tahkiki iman (yani araştırarak,irdeleyerek inanmak),taklidi imandan (körü körüne inanıp bağlanmaktan) daha makbul sayılmıştır. O halde yanlış bir hadis gördüğümüzde onu kabul etmemekten daha normal bir şey olamaz ve bunu yapan kimse dinden çıkmış olmaz.
 

Afrasiyab

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
6
Hadislerin tamamını kabul etmeyen,ben hadis felan tanımam ancak kuran-ı tanırım diyen biri yanlış yapmış olur çünkü hadisler zaten kuran`ın açıklamasıdır,tefsiridir.Hadis diye yutturulmaya çalışılan hadisler var mı? elbette var.Hemde çok fazla.İslamiyette Tahkiki iman (yani araştırarak,irdeleyerek inanmak),taklidi imandan (körü körüne inanıp bağlanmaktan) daha makbul sayılmıştır. O halde yanlış bir hadis gördüğümüzde onu kabul etmemekten daha normal bir şey olamaz ve bunu yapan kimse dinden çıkmış olmaz.
Yani Kur'an açıklamaya ihtiyaç duyuyor size göre öyle mi? O zaman Kur'an Mübiyn (Apaçık) değil . İkincisi ise ben yanlış bi hadis buldum buharide kaldı ki buhari en güvenilir kabul edilen hadis kitabı malumunuz, yani Kur'andan sonra ikinci.
Kur'anı anlamak için peygamberden asırlar sonra şeyhlerin ve mollaların insanların beyinlerini avuç içine almak için uydurduğu külliyatlara hiç gerek yoktur, o gayet açık bir kitaptır. Arapça bilmeyenler için en sade şekliyle tercüme edildiği takdirde eğer okuyan kişinin kalbinde bir hastalık/yamukluk yoksa anlayabilir, kalplerinde hastalık olanlar ise ayetler içinden seçip anlamını çarpıttıklarını din diye yuttururlar.
Ya düşünsenize eğer kulları anlayamayacak olsa Allah o kitaptaki öğretilerden insanları nasıl sorumlu tutabilirdi?
Geçenlerde cübbeli ahmet hoca tv.de birşey söylemişti bu külliyatlara ithafen :" Benim ömrüm bu külliyatı okumaya da anlamaya da anlatmaya da yetmez, yüzlerce yıl sürer", iyi o zaman ben şimdi bu İslam diye yutturulan ucubeleri okumaya başlasam torunlarım da kaldığım yerden devam etse ancak bilmem kaçıncı göbekten torun hepsini bitirebilmiş olacak. O zaman hepimiz ayrı ayrı nasıl sorumlu tutulabiliriz ki ?
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Yani Kur'an açıklamaya ihtiyaç duyuyor size göre öyle mi? O zaman Kur'an Mübiyn (Apaçık) değil . İkincisi ise ben yanlış bi hadis buldum buharide kaldı ki buhari en güvenilir kabul edilen hadis kitabı malumunuz, yani Kur'andan sonra ikinci.
Kur'anı anlamak için peygamberden asırlar sonra şeyhlerin ve mollaların insanların beyinlerini avuç içine almak için uydurduğu külliyatlara hiç gerek yoktur, o gayet açık bir kitaptır. Arapça bilmeyenler için en sade şekliyle tercüme edildiği takdirde eğer okuyan kişinin kalbinde bir hastalık/yamukluk yoksa anlayabilir, kalplerinde hastalık olanlar ise ayetler içinden seçip anlamını çarpıttıklarını din diye yuttururlar.
Ya düşünsenize eğer kulları anlayamayacak olsa Allah o kitaptaki öğretilerden insanları nasıl sorumlu tutabilirdi?
Geçenlerde cübbeli ahmet hoca tv.de birşey söylemişti bu külliyatlara ithafen :" Benim ömrüm bu külliyatı okumaya da anlamaya da anlatmaya da yetmez, yüzlerce yıl sürer", iyi o zaman ben şimdi bu İslam diye yutturulan ucubeleri okumaya başlasam torunlarım da kaldığım yerden devam etse ancak bilmem kaçıncı göbekten torun hepsini bitirebilmiş olacak. O zaman hepimiz ayrı ayrı nasıl sorumlu tutulabiliriz ki ?

Bütün olarak olmasa bile bazı kısımlarını anlayamayabiliyoruz.Sizcede tefsirler boşa yazılmamıştır değilmi? Resulullah s.a.v. efendimiz kuranı açıkladı derken demek istenen şey; Yani hadislerinin kaynağı kur`an idi.O, kur`an ı hayatına tatbik etmişti.Bu yüzden söylediği şeyleri (hadisleri) kur`an dan ayrı tutmamak lazım.Yoksa elbette herkes kuranın mealini okuyup aklının yettiği kadarını anlayabilir.
 

Afrasiyab

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
6
Bütün olarak olmasa bile bazı kısımlarını anlayamayabiliyoruz.Sizcede tefsirler boşa yazılmamıştır değilmi? Resulullah s.a.v. efendimiz kuranı açıkladı derken demek istenen şey; Yani hadislerinin kaynağı kur`an idi.O, kur`an ı hayatına tatbik etmişti.Bu yüzden söylediği şeyleri (hadisleri) kur`an dan ayrı tutmamak lazım.Yoksa elbette herkes kuranın mealini okuyup aklının yettiği kadarını anlayabilir.
Hayır yanlışın var kardeşim, biz peygamberin ağzından çıkan her şeyden sorumlu değiliz, Kur'anda bir sürü yerde onun da bizim gibi bir insan olduğu vurgulanmaktadır. Sorumlu olduğumuz kısım Kur'andır.
Şimdi sana seçmece hadislerden bir demet sunacağım sence bunlardan sorumlu muyuz ?
-- Peygamber büyünlenmiş , aylarca ne dediği bilmez halde gezmiş....
-- Peygamber ne zaman güzel bir kadın görse eve koşar karısı ile ilişkiye girermiş...
-- Peygamber kadınlara yaşlı erkekleri emzirmesini emretmiş...
-- Peygamber kadınlara sünnet olmayı öğütlemiş...
-- Peygamber bir gece 9 karısı ile birlikte olurmuş....
-- Peygamber 6 yaşında bir çocukla sözlenmiş, 9 yaşında gerdeğe girmişi
-- Peygamber savaşta cocukların ve kadınların öldürülmesine cevaz vermiş...
-- Peygamber sahabenin abdest suyuna tapılmasına izin vermiş...
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Hayır yanlışın var kardeşim, biz peygamberin ağzından çıkan her şeyden sorumlu değiliz, Kur'anda bir sürü yerde onun da bizim gibi bir insan olduğu vurgulanmaktadır. Sorumlu olduğumuz kısım Kur'andır.
Şimdi sana seçmece hadislerden bir demet sunacağım sence bunlardan sorumlu muyuz ?
-- Peygamber büyünlenmiş , aylarca ne dediği bilmez halde gezmiş....
-- Peygamber ne zaman güzel bir kadın görse eve koşar karısı ile ilişkiye girermiş...
-- Peygamber kadınlara yaşlı erkekleri emzirmesini emretmiş...
-- Peygamber kadınlara sünnet olmayı öğütlemiş...
-- Peygamber bir gece 9 karısı ile birlikte olurmuş....
-- Peygamber 6 yaşında bir çocukla sözlenmiş, 9 yaşında gerdeğe girmişi
-- Peygamber savaşta cocukların ve kadınların öldürülmesine cevaz vermiş...
-- Peygamber sahabenin abdest suyuna tapılmasına izin vermiş...

Canım kardeşim benim,senden ayrı gayrı bir şey iddia etmiyorum ki.Bu hadisleri ne ben nede başka bir aklı başında müslüman kabul etmez.Bize düşende bu zaten.Bunlardan sorumlu değiliz elbet.Benim bahsettiğim ve kuran`ın bir tatbiğidir diye tabir ettiğim hadisler,kuran`a ters düşmeyen hadislerdir.Biz bütün hadisleri red etmiyoruz,böyle uydurukları red ediyoruz.Yani işin özü; Kuran`ı ve gerçek hadisleri kabul ediyoruz.
 

Afrasiyab

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
6
Canım kardeşim benim,senden ayrı gayrı bir şey iddia etmiyorum ki.Bu hadisleri ne ben nede başka bir aklı başında müslüman kabul etmez.Bize düşende bu zaten.Bunlardan sorumlu değiliz elbet.Benim bahsettiğim ve kuran`ın bir tatbiğidir diye tabir ettiğim hadisler,kuran`a ters düşmeyen hadislerdir.Biz bütün hadisleri red etmiyoruz,böyle uydurukları red ediyoruz.Yani işin özü; Kuran`ı ve gerçek hadisleri kabul ediyoruz.
İyi de ben de sana diyorum ki en sahih diye yutturulanlar dahi bir sürü hurafe-şirkle dolu, 30 kiloluk domates kasasında 2 tane sağlam domates var? diye bütün kasayı sırtında taşımak akıl karı mı?
Şu örneğe bakıver:
“Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı. Yapmadığı bir şeyi yaptı, yaptığı bir şeyide yapmadı vehmine kapılıyordu. ” Buhârî, Tıbb: 47; Müslim, Selâm: 43, Nesâî, Tahrîm: 20; Hanbel 6/57; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Akçağ Yayınları: 8/97-98-100.

İsra Suresi
47-Biz, onlar sana kulak verdiklerinde neyi dinlediklerini çok iyi biliriz. O an o fısıldaşanlar; zalimler, o an derler ki: Siz ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz.
48-Senin hakkında nasıl misaller getirdiklerine bak! Böylece yanlışa saplandılar. Artık bir yol bulmaya güç yetiremezler.

Furkan Suresi
7-Dediler ki: Öyleyse neden bu elçi yemek yiyor, çarşı pazar dolaşıyor? Beraberinde bir uyarıcı olması üzere kendisine bir melek indirilmeli değil miydi?
8-Yahut ona bir hazine bırakılmalıydı; ya da kendisinden besleneceği bir bahçesi olmalıydı. O hak tanımazlar dediler ki: Büyülenmiş bir adama mı tabi olacaksınız?
9-Bak hele nasıl da sana misaller getiriyorlar. Yanlışa saplandılar; artık bir yol bulabilecek değiller.
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
İyi de ben de sana diyorum ki en sahih diye yutturulanlar dahi bir sürü hurafe-şirkle dolu, 30 kiloluk domates kasasında 2 tane sağlam domates var? diye bütün kasayı sırtında taşımak akıl karı mı?
Şu örneğe bakıver:
“Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı. Yapmadığı bir şeyi yaptı, yaptığı bir şeyide yapmadı vehmine kapılıyordu. ” Buhârî, Tıbb: 47; Müslim, Selâm: 43, Nesâî, Tahrîm: 20; Hanbel 6/57; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Akçağ Yayınları: 8/97-98-100.

İsra Suresi
47-Biz, onlar sana kulak verdiklerinde neyi dinlediklerini çok iyi biliriz. O an o fısıldaşanlar; zalimler, o an derler ki: Siz ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz.
48-Senin hakkında nasıl misaller getirdiklerine bak! Böylece yanlışa saplandılar. Artık bir yol bulmaya güç yetiremezler.

Furkan Suresi
7-Dediler ki: Öyleyse neden bu elçi yemek yiyor, çarşı pazar dolaşıyor? Beraberinde bir uyarıcı olması üzere kendisine bir melek indirilmeli değil miydi?
8-Yahut ona bir hazine bırakılmalıydı; ya da kendisinden besleneceği bir bahçesi olmalıydı. O hak tanımazlar dediler ki: Büyülenmiş bir adama mı tabi olacaksınız?
9-Bak hele nasıl da sana misaller getiriyorlar. Yanlışa saplandılar; artık bir yol bulabilecek değiller.

İşte.Yine dediğime geldik.Yine anlatmak istediğime çıktı yolun.Ama hamdolsun ki çıkmaz yol değil.Kendi aklına göre anladın meali.Kendi firasetine göre tefsir ettin.Böyle anladın.Peygamberimize elbette büyü yapıldı ama geçici bir olaydı.Oysa müşrikler,sırf fesat çıkarmak adına; büyülenmiş birinemi tabi olacaksınız derken bütün peygamberlik hayatını kast ediyorlardı.İkisi birbirinden farklı durumlar.

Kaynaklarımızda Hz. Peygamber (s.a.v)’e de büyü yapıldığı kaydedilmektedir. Peygamberimize büyü yapılmasının sebebi, Yahudilerin, Onun peygamberliğini hazmedememesidir. Çünkü, Kabe’nin bakımı, hacıların yedirilip içirilmesi, uzun zamandan beri Peygamberimiz (s.a.v)’in soyu olan Kureyş kabilesine aitti. Bütün bunların yanında bir de kalkıp “Nübüvvet (peygamberlik kurumu) da bize geçti derlerse, işte buna dayanamayız” diyerek, kötü niyetlerini açığa vurmuşlardı. Ancak birden çoğalan müslümanlar ve Efendimizin gördüğü ilgi, Yahudileri tahrik etmiş ve çirkin yollara başvurmuşlardı ki, Ona büyü yapılarak öldürülmeye teşebbüs edilmesi de bunlardan biridir. Bu konudaki rivayetleri aşağıya topladık.

Peygamberimize büyü yapılması ile ilgili rivayetlerden biri, Onun bütün hallerine vakıf olan sevgili eşi ve müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a)’den gelen rivayet şöyledir:

“Benî Züreyk Yahudîlerinden Lebid b. el-A’sam tarafından Hz. Peygamber (s.a.v)’e sihir yapıldı. Öyle ki, Rasulullah (s.a.v) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah'a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: “Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum husustâ Allah bânâ fetvâ verdi?” “Hangi hususta Ey Allah'ın Resülü?” dedim. “İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: “Bu zâtın rahâtsızlığı nedir?” dedi. Öbürü: “Büyüdür!” dedi. Önceki tekrar sordu: “Kim büyüledi?” Diğeri:

“Lebîd İbnu'l-Asâm adındaki Benî Züreykli bir Yahudî” diye cevap verdi. Öbürü:

“Büyüyü neye yaptı?” dedi. Arkadâşı: “Bir târâkla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurmâ tomurcuğunun içine!” cevabını verdi. Diğeri:

“Pekalâ, şimdi nerede?” diye sordu. Arkâdaşı: “Zervân kuyusunda!” cevâbını verdi.”

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) Ashâbından bir grupla birlikte (r.a) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp:

“Ey Aişe! Allah'a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu iIe sulanan) hurmâ ağaçlarının başları da sanki şeytanların başları gibiydi!” dedi. Ben:

“Ey Allah'ın Resülü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?” diye sordum. “Hayır” dedi ve ilave etti:

“Bana gelince, Allah bana âfiyet lutfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!” Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü”(1)

Kadı Iyaz, “Sihir Hz. Peygamberin sadece vücudu ve azaları üzerinde tesirini gösterdi, onun temyiz gücünde ve düşüncesinde (yani aklında, fikrinde) bir etki göstermedi” demektedir.(2)

(1) Buhârî, Tıbb, 47, 49, 50; Cizye, 14, Edeb, 56; Bed’ul-Halk, 11; Müslim, Selâm, 43,
(2) İbn Hacer, Fethu’l-Bari, X, 185.
 

CapoeiRisT4

Kayıtlı Üye
Katılım
11 May 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
ilgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi ayın iki parçaya bölünüp Hira dağının iki tarafına düştüğünü ima eder.Yani buna göre ay hira dağından daha küçüktür dünyaya düşmüş ve kimseyi incitmemiştir.Ayrıca aynı kaynaklara göre Mekkeliler buna tanıklık etmişler fakat yinede iman etmemişlerdir.Bu konuda astronomik deliller olduğu da dincilerin uydurmasıdır.Ay ikiye ayrılıp dünya ya düşse dünyada ki yaşam sona ererdi.Yani bu iddia doğru değildir.

Birşeyi görmeden inanmak aptallıktan gerzeklikten öte birşey değildir,göremiyorsan düşün araştır...
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
ilgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi ayın iki parçaya bölünüp Hira dağının iki tarafına düştüğünü ima eder.Yani buna göre ay hira dağından daha küçüktür dünyaya düşmüş ve kimseyi incitmemiştir.Ayrıca aynı kaynaklara göre Mekkeliler buna tanıklık etmişler fakat yinede iman etmemişlerdir.Bu konuda astronomik deliller olduğu da dincilerin uydurmasıdır.Ay ikiye ayrılıp dünya ya düşse dünyada ki yaşam sona ererdi.Yani bu iddia doğru değildir.

Birşeyi görmeden inanmak aptallıktan gerzeklikten öte birşey değildir,göremiyorsan düşün araştır...

Kişiselleştirmen ve aşikar şekilde hakaret etmen senin seviyeni belirler.Biz güneşi battı biliriz oysa güneş batmaz dünya onun çevresinde döner.Ay hiraya düşmemiştir o tarafta görünmüştür.Tıpkı güneşin batarken bazı dağların, tepelerin ardından batması gibi.O halde güneşte o dağlardan küçüktür diyebilirmiyiz? Hiradan maksat,yön belirtmektir.Mecaz ile hakikati karıştırmak için gerzek olmak lazım.
 

CapoeiRisT4

Kayıtlı Üye
Katılım
11 May 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
Allahın varlığına dair kanıt olarak mucizelerin gösterilmesi ne kadar mantıklı bir olaydır ki? Hangi dinin kendince mucizeleri yok? Mucizeler sadece insanları bir dinde tutmak adına söylenmiş yalanlardır. Mesela düşünün geçmiş dinleri; insanların ilgisini çekmek için sayısız mucize anlatıyorlardı. Bunda periler devler ejderhalar anlatılırdı. Şimdi biliyoruz ki ne dev var ne peri. Bugün insanların hayretle baktığı mucizeler de gelecekte mitolojiye dönecek bilesiniz.

Sayın müslüman! Nuh mucizesine inanıp allahın varlığını kanıtlamaya çalışıyorsun ya... Purana ve Vedaların Mucizelerine inanıp neden hindu olmuyorsun? Haedong Kosung-Jon mucizelerine inanıp neden budist olmuyorsun? İsa nın ölüleri dirilttiğine inanıp neden hristiyan olmuyorsun? Ergenekon mucizesine (artık efsane) inanıp neden şamanist olmuyorsun? Defne ve Apollo mucizesine (artık efsane) inanıp neden Zeusa tapmıyorsun?

Onlarca din arasında neden sadece islamın mucizelerine inanıyorsun?
Geçmiş dinlerin de mucizelerine bakıp neden saçma buluyorsun?
Bu liste uzatılabilir...
Ama mantık mucizelerde uzatılamaz...

Mucize olduğu iddia edilen tüm bu "masallar" zamanında insanalr tarafından belirli sebeplerle "uydurulmuş" hikayelerdir. Kimisi ahlaki kuralları göstermek için uydurulmuştur kimisi de dinin yüceliğine insanları bağlamak için... Tüm bu mucizelerin (!) tek ortak noktası, kanıtlanmamış oluşudur.[
[llahın varlığına dair kanıt olarak mucizelerin gösterilmesi ne kadar mantıklı bir olaydır ki? Hangi dinin kendince mucizeleri yok? Mucizeler sadece insanları bir dinde tutmak adına söylenmiş yalanlardır. Mesela düşünün geçmiş dinleri; insanların ilgisini çekmek için sayısız mucize anlatıyorlardı. Bunda periler devler ejderhalar anlatılırdı. Şimdi biliyoruz ki ne dev var ne peri. Bugün insanların hayretle baktığı mucizeler de gelecekte mitolojiye dönecek bilesiniz.[
[ayın müslüman! Nuh mucizesine inanıp allahın varlığını kanıtlamaya çalışıyorsun ya... Purana ve Vedaların Mucizelerine inanıp neden hindu olmuyorsun? Haedong Kosung-Jon mucizelerine inanıp neden budist olmuyorsun? İsa nın ölüleri dirilttiğine inanıp neden hristiyan olmuyorsun? Ergenekon mucizesine (artık efsane) inanıp neden şamanist olmuyorsun? Defne ve Apollo mucizesine (artık efsane) inanıp neden Zeusa tapmıyorsun?[/[Clarca din arasında neden sadece islamın mucizelerine inanıyorsun?Geçmiş dinlerin de mucizelerine bakıp neden saçma buluyorsun?
[F liste uzatılabilir...
[Fa mantık mucizelerde uzatılamaz...

Mucize olduğu iddia edilen tüm bu "masallar" zamanında insanalr tarafından belirli sebeplerle "uydurulmuş" hikayelerdir. Kimisi ahlaki kuralları göstermek için uydurulmuştur kimisi de dinin yüceliğine insanları bağlamak için... Tüm bu mucizelerin (!) tek ortak noktası, kanıtlanmamış oluşudur.

(Yukarıdaki mesajımın silinmesini admin arkadaşlardan rica ediyorum...)
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Allahın varlığına dair kanıt olarak mucizelerin gösterilmesi ne kadar mantıklı bir olaydır ki? Hangi dinin kendince mucizeleri yok? Mucizeler sadece insanları bir dinde tutmak adına söylenmiş yalanlardır. Mesela düşünün geçmiş dinleri; insanların ilgisini çekmek için sayısız mucize anlatıyorlardı. Bunda periler devler ejderhalar anlatılırdı. Şimdi biliyoruz ki ne dev var ne peri. Bugün insanların hayretle baktığı mucizeler de gelecekte mitolojiye dönecek bilesiniz.

Sayın müslüman! Nuh mucizesine inanıp allahın varlığını kanıtlamaya çalışıyorsun ya... Purana ve Vedaların Mucizelerine inanıp neden hindu olmuyorsun? Haedong Kosung-Jon mucizelerine inanıp neden budist olmuyorsun? İsa nın ölüleri dirilttiğine inanıp neden hristiyan olmuyorsun? Ergenekon mucizesine (artık efsane) inanıp neden şamanist olmuyorsun? Defne ve Apollo mucizesine (artık efsane) inanıp neden Zeusa tapmıyorsun?

Onlarca din arasında neden sadece islamın mucizelerine inanıyorsun?
Geçmiş dinlerin de mucizelerine bakıp neden saçma buluyorsun?
Bu liste uzatılabilir...
Ama mantık mucizelerde uzatılamaz...

Mucize olduğu iddia edilen tüm bu "masallar" zamanında insanalr tarafından belirli sebeplerle "uydurulmuş" hikayelerdir. Kimisi ahlaki kuralları göstermek için uydurulmuştur kimisi de dinin yüceliğine insanları bağlamak için... Tüm bu mucizelerin (!) tek ortak noktası, kanıtlanmamış oluşudur.

Şahsıma dil uzattığında saatlerce tartışırım,ama senin derdin inkar ise; ALLAH ın varlığı sabittir.Ispata ihtiyacı yok.Ben kulluğumu ıspatlamaya çalışırım,çabalarım ancak.Hidayet ALLAH ın elindedir.ve senide "..bırak onları,daldıkları batakta oynayadursunlar" ayeti gereğince bildiğin ve inandığınla başbaşa bırakırım.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Peygamber olduğu için zaten seçkin bir insan . Bu yeterli olmuyor mu ?
 

CapoeiRisT4

Kayıtlı Üye
Katılım
11 May 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
Allah'ın varlığı sabitmi ? :D Eğerki Hristiyan olsaydın İsa'nın varlığı sabit veya hindu olsaydın [Krişna, Vişnu ve Siva ([iva)'nin varlığı sabittir diyecektin :) yani sonuç olarak müslüman olup bana burda müslümanlığı savunmanın tek sebebi müslüman bir ülkede doğup dünya görüşünün bu temel üstüne kurulması yani bakın ben 17. yüzyılda yaşamış olan muhammedin peygamber olduğuna inanmıyorum daha doğrusu peygamberlik denilen bir müessenin olduğuna inanmıyorum ve eğer ki varsa zaten muhammedin Allah'tan vahiy almış olması çok absürt bir iddiadır esas tanrı fikrine aykırı olan budur zaten evrenin yaratıcısı olan tanrı benimle dağın başında görüştü bana bir kitap verdi demek absürt bir iddiadır zaten.Sana sadece sorgulamayı tavsiye ediyorum körü körüne birşeye inanıp bağlanmak gereksiz biraz sorgula ;)
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Allah'ın varlığı sabitmi ? :D Eğerki Hristiyan olsaydın İsa'nın varlığı sabit veya hindu olsaydın Krişna, Vişnu ve Siva (Şiva)'nin varlığı sabittir diyecektin :) yani sonuç olarak müslüman olup bana burda müslümanlığı savunmanın tek sebebi müslüman bir ülkede doğup dünya görüşünün bu temel üstüne kurulması yani bakın ben 17. yüzyılda yaşamış olan muhammedin peygamber olduğuna inanmıyorum daha doğrusu peygamberlik denilen bir müessenin olduğuna inanmıyorum ve eğer ki varsa zaten muhammedin Allah'tan vahiy almış olması çok absürt bir iddiadır esas tanrı fikrine aykırı olan budur zaten evrenin yaratıcısı olan tanrı benimle dağın başında görüştü bana bir kitap verdi demek absürt bir iddiadır zaten.Sana sadece sorgulamayı tavsiye ediyorum körü körüne birşeye inanıp bağlanmak gereksiz biraz sorgula ;)



Sen körü körüne inkar ediyorsun ve bunu bana mal ediyorsun.Körü körüne bağlandığımı neye dayanarak söylüyorsun?Hıristiyan olsaydım ne derdim bilmiyorum ama Sonradan müslümanlığı seçenlerin söylediklerini söyleyeceğime eminim..Ama senin mahşer yerinde " La leyteni küntü türaba" diye feryat edeceğinide görür gibiyim.Müslüman olmayan ülkelerde doğup sonradan araştırarak müslümanlığı seçen nice kişiler var.sen bi zahmet edip araştırsan nasıl olur acaba? ALLAH a inanmıyorsun ki peygamberlere ve mucizelere inanasın.Kapı aralık olsaydı ordan bir şeyler uzatabilir,katkıda bulunabilirdim.Ama büsbütün mühürlenmiş bir kapıyı açmaya benim gücüm yetmez.Sen Peygamberlik müessesine inanmıyorsan,bende senin cennete gireceğine inanmıyorum.Ne olacak şimdi? bir araştır lütfen.ama sadece mitoloji kitaplarından değil.Dünyaya dön biraz.
 

CapoeiRisT4

Kayıtlı Üye
Katılım
11 May 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
Afferim sana müslüman sen Muhammedin kendi çıkarları,fantazileri ve feşistleri doğrultusunda yazdığı kitabın gökyüzünden indiğine ve ölüncede cennet denilen kavramda sonsuza kadar kadınlarla olucağına inanarak yaşa ben realist yaşarım kendi işimi kendim yaparım Allahından bişey beklemem gerekirsede cehenneme giderim sende benim ooo my god diyişimi duyarsın allah sana akıl fikir versin :D ...
 

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Afferim sana müslüman sen Muhammedin kendi çıkarları,fantazileri ve feşistleri doğrultusunda yazdığı kitabın gökyüzünden indiğine ve ölüncede cennet denilen kavramda sonsuza kadar kadınlarla olucağına inanarak yaşa ben realist yaşarım kendi işimi kendim yaparım Allahından bişey beklemem gerekirsede cehenneme giderim sende benim ooo my god diyişimi duyarsın allah sana akıl fikir versin :D ...

Şeytanda kafirliğinden dolayı sana aferim diyordur şimdi.Konuyu uzatmak istemiyorum.Uzattıkça daha çok kokuyorsun.Burda yazdığından dolayı adminlere,böyle yazdığından dolayıda inanmadığın ALLAH a havale ediyorum seni.Artık ya ıslah-hidayet eder yada kahreder seni.
 

CapoeiRisT4

Kayıtlı Üye
Katılım
11 May 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
1. si benim yazdığımda bir sıkıntı yok ben ülkemin bana verdiği özgür düşünce ve irade çerçevesi içerisinde senin dinini eleştiriyorum eğer ki adminlerden herhangi biri yazımı kaldıracak olursa onlara da yandaş tavırlarından dolayı teşekkür ederim ayrıca korktuğum herhangi bir husus yok seninle sabaha kadar bu konuyu tartışabilirim ama sana birşey anlatabilmem pek mümkün değil :)
 

Demir.D

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2010
Mesajlar
675
Tepkime puanı
1
Afferim sana müslüman sen Muhammedin kendi çıkarları,fantazileri ve feşistleri doğrultusunda yazdığı kitabın gökyüzünden indiğine ve ölüncede cennet denilen kavramda sonsuza kadar kadınlarla olucağına inanarak yaşa ben realist yaşarım kendi işimi kendim yaparım Allahından bişey beklemem gerekirsede cehenneme giderim sende benim ooo my god diyişimi duyarsın allah sana akıl fikir versin :D ...

Bu hiç olmamış, tartışma uslubuna uymamış tamam bende arkadaşın bu forumda birşeyleri dikte edip müslümanlık adına kötü bir görüntü oluşturmasından rahatsızım ama ne olursa olsun bu bize onun inandığı değerlere yanlış bile olsa hakaret etme hakkını vermez.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst