Orta Yaş Krizi: Gerçek mi Yoksa Hayal mi?

  • Konbuyu başlatan Üye silindi 56746
  • Başlangıç tarihi
Ü

Üye silindi 56746

çocukluğumda "kırkından sonra azanı teneşir paklar" sözünü sık sık duymuşumdur. "teneşir paklar" deyiminden ölümün kastedildiğini biraz büyüyünce anladım, ancak "kırkından sonra azmak" deyimiyle neyin kastedildiğini uzun süre pek anlayamamıştım. dikkatimi çeken, kadınlar aralarında dedikodu yaparken başka kadınların kocaları hakkında bu deyimi kullanmalarıydı.

yaşım ilerledikçe "kırkından sonra azma" deyiminin, "kendinden daha genç kadınlara cinsel ilgi göstermek" anlamında kullanıldığını anladım. mahallemizdeki kadınlar kocaların "azması"ndan, sık sık görülen ve belirli özellikleri herkes tarafından bilinen bir durummuş gibi bahsederlerdi. işte şimdi, geleneksel Türk kültüründe "kırkından sonra azma" olarak nitelenen "orta yaş krizi (mid-life crisis)" döneminin özelliklerinden ve bu dönemle ilgili araştırma bulgularından söz edeceğiz.

ABD'de "orta yaş krizi" üzerine yazılmış son derece popüler kitaplar (Sheehy, 1974; Mayer, 1978; Davitz ve Davitz, 1976), konuyu herkesin ilgilendiği bir konu haline getirmiştir. bu kitaplar 40 yaşına erişen yetişkinlerin yaşamlarında önemli değişiklikler yaptıklarını ileri sürer. orta yaşlı kimselerin bir bölümü işlerini bırakır, başka yere taşınır, bir başka kadın ya da erkekle ilişki kurar, boşanır, karamsarlığa gömülür, alkol kullanma eğilimi artar; yaşamını yeniden gözden geçirip davranışlarını yöneten değerleri inceler ve ömrünü boşu boşuna harcayıp harcamadığına karar vermeye çabalar. "yaşamımdaki son şans" anlayışı, bu devreye kriz özelliğini verir.

gelişim ve toplum yönünden orta yaş krizi

Erikson'un kuramı 40 yaşları civarında önemli bir geçiş devresinin yaşandığını ifade eder. bu geçiş devresinde birey kendi yaşamını gözden geçirir:

çocuklar yetişmiştir, meslek yaşamında kazanılacak başarılar elde edilmiştir, kitaplar yazılmıştır, ailenin geliri yerindedir. acaba bunlar gerçekten bireyin yaşamında yapmak istediği şeyler midir? "bütün bu 'başarıların' gerçek değeri nedir?" sorusu sorulur.

Erikson'un gelişim kuramını benimsemiş olan Daniel Levinson, yetişkin erkekler üzerinde araştırmalar yapmıştır. bu araştırmaların bulgularına dayanarak 40-45 yaşları arasındaki hemen hemen bütün erkeklerin orta yaş krizinden geçtiklerini savunur. bu kriz şu üç sorunda kendini gösterir:

1- yetişkin insan olarak neleri gerçekleştirip neleri gerçekleştiremediklerine bakarak bir yaşam değerlendirmesi yapmak,

2- genç/yaşlı, yıkma/yapma, erkeksi/dişi ve bağlılık/bağımsızlık gibi iki kutuplu olma özelliği gösteren temel nitelikleri kendi bünyesinde kaynaştırarak daha bütünlüğe ulaşmış bir insan olma çabası göstermek. insan bu aşamada çok sayıda konuyla uğraşma ve bir çözüme ulaşma durumundadır. örneğin yaşlılıkta, bağımlılık gereksinmesi varken bağımsızlığını korumak gibi. bunlarla uğraşan insan aynı zamanda;

3- kendi yaşamı için yeni bir yön seçebilmeli ve bu yönde yeni bir düzen yaratabilmelidir.

Levinson'un araştırmaları sonucu yukarıda özetlediğimiz sorunlar bireyin içinde olan, onun kendi yaşamını algılamasının temelini oluşturan nitelikteki sorunlardır. iç sorunlar bireyde bazı davranışlara yol açabilir veya açmayabilir. yetişkin birey bu sorunlarla uğraşırken hayatının akışı ve topluma uyumu açısından hiçbir ipucu vermiyorsa, onun içinde yer alan bunalım ve arayışın sonucunda karamsarlığa gömülür, psikoterapiye başlar, uyuşturucu veya alkole yönelir ya da anlaşılması zor bedensel hastalıklar geliştirmeye başlar. bazı kimseler bu stresli devrede iş değiştirirler, boşanırlar, eski mesleklerini bırakıp yeni bir meslek seçerler.

şimdiye kadar söylediklerimiz Erikson'un gelişim kuramına dayanılarak yapılan ifadeleri kapsar. bazı psikologlar Erikson'un yaptığı gibi gelişimin böyle aşama aşama, basamak basamak adımlardan oluşmadığını, sürekli bir gelişim çizgisinden söz edilmesi gerektiğini, gelişimi ve gelişim sorunlarını belirli aşamalara ayırmanın gerçeği yansıtmadığını söylerler.

şimdiye kadar yapılan araştırma ve yayınlarda hep erkeklerin söz konusu edildiğine okuyucunun dikkatini çekmek isteriz. kadında orta yaş krizinin olup olmadığı, varsa kriz devresinin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı, ne gibi sorunlarla uğraştığı pek inceleme konusu yapılmamıştır.

orta yaş krizinin varlığını destekleyen kanıtlar

yetişkinlerin orta yaş döneminde krizli bir devre geçirebileceklerini destekleyen birçok neden vardır. bu nedenleri dört grupta toplayabiliriz:

1) aile yapısında olan değişiklikler: genç yaşta ana-baba olan çiftler kırk yaşlarına geldiklerinde, çocukları ergenlik çağını bitirmiş ve kendi yaşamlarını kazanmak üzere evden uzaklaşmışlardır. bu aşama, Rollins ve Feldman'ın (1970) yaptıkları araştırmaya göre çiftlerin, evlilikten en az hoşnut olduğu devreye rastlar. çiftleri eve bağlayan temel neden olan çocuklar ortadan kalkınca bir boşluk duyulur ve karı kocanın birbirlerinden hoşlanmalarının derecesi düşük olduğundan boşanmaya yönelme daha büyük bir olasılık haline gelir.

2) meslek yaşamında ulaşılan aşama: kırk yaşlarında bireyin meslek başarısı en yüksek noktasına ulaşmış durumdadır. terfilerin son noktasına gelinmiş, aşılacak başka meslek kademeleri kalmamıştır. bu durum meslekten duyulan doyumu durdurur ve bireyi, yükselebileceği daha başka meslek alanlarının var olup olmadığını araştırmaya yöneltir.

3) ana-babayla olan ilişkiler: yeetişkinler kırk yaşlarına geldiklerinde kendi ana babaları 60-70 yaşlarına gelmiş durumdadır ve çoğu kez çocuklarının yardımına gereksinme duyarlar. öte yandan kırk yaşındaki ana-babanın kendi çocukları da yardıma muhtaçtır, evden yeni ayrılmış olmalarına rağmen, okula gitmekte, sorunları ve masrafları devam etmektedir. Reuben Hill'in 1968'de yayınladığı araştırma, yetişkinlerin kırk yaşları civarında en yoğun ekonomik ve duygusal yük taşıdıklarını göstermiştir.

4) bedensel yaşlanma ve ölümün kaçınılmazlığını algılama: kırk yaşlarına gelmiş kimse merdivenleri çıkarken nefesinin daraldığını, eskisi kadar aktif olamadığını, kilosunun artmaya başladığını, yediklerinin kendisini daha rahatsız etmeye başladığını, eskiden unutmadığı telefon numaralarını şimdi aklında tutamadığını farketmeye başlar. bu algılamalar onu ölümün kaçınılmazlığını düşünmeye götürür. ölümün kaçınılmazlığını algılama, Eliot Jaques'e göre, şu anda yaşadığımız yaşamın anlamlı veya anlamsız olduğunu sormamıza yol açan en önemli etkenlerden biridir. Cahit Sıtkı Tarancı'nın mısralarında bu duyguyu bütün yoğunluğuyla yaşıyoruz:

OTUZ BEŞ YAŞ

Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayâl meyâl şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir,
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar
Nerden çıktı bu cenaze Ölen kim
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misâli o musalla taşında.


yukarıda saydığımız bu etkenlerin hepsi kısa bir zaman süresi içinde birbiri ardından bireyin yaşamında yer alırsa, toplam stres bireyin kaldırabileceğinden fazla olur. stres düzeyi yükselen kimseler bir kriz devresine girer. bu kriz depresyon, sebepsiz korkular, aşırı endişe gibi psikolojik rahatsızlıklara ve ülser, uyku bozuklukları, başağrıları, hatta kanser gibi bedensel hastalıklara yol açabilir.
 
Üst