Ölmeden Önce Ölünüz- Osho

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Kitap hakkında bir ön bilgi severseniz alıp okuyabilirsiniz.

Ölüm dıştaki her şeyinizi alır ve içsel olarak kendinizi geliştiremediğiniz taktirde doğal olarak hiçbir şeyi ölümden koruyamayacağınız ve sahip olduğunuz her şeyi yitireceğinize dair korku duyarsınız. Ancak içsel benliğinizi geliştirip, dış etkenlerden bağımsız olarak huzur, mutluluk, sükunet ve neşeye kavuşabilmişseniz, benliğinizin ait olduğu bahçeye varıp, saf bilincinizin açan çiçeklerini görebilmişseniz, ölüm korkusu diye bir konu sizin için söz konusu bile olamaz. Yaşayabildiğiniz kadar yoğun ve dolu dolu yaşayın ki, yaşamın tadı, ölümün neden korkulacak bir şey olmadığına dair bir ipucu sunsun size. Yaşamınızı tanıdığınız taktirde, onun ışığında ölüm diye bir şeyin olmadığını anlarsınız. Kişinin ancak dolu dolu yaşayarak tanıyacağı bu yaşam sonsuzdur. Siz yaşadıkça, bu sonsuzluk duygusu da eş zamanlı olarak ortaya çıkacaktır. Ne kadar yoğun yaşarsanız bu duyguyu da o kadar derinden hissedecek, ölümün olmadığını da o kadar hızlı kavrayacaksınız. Benim dinimde ölüm kutlanacak bir şeydir çünkü aslında ölüm diye bir şey yoktur. O yalnızca yeni bir yaşama açılan kapıdır.

Önsöz

OSHO VE ÖLÜMÜN ANLAMI
ölüm, bir gazetenin ölüm ilanlarına baktığınızda genel bir olaya dönüşebilir ama özünde çok özel bir durumdur. Kesinlikle özel ve mahrem olan iki deneyim vardır: ölüm ve rüya görmek. Kimse benim yerime ölçmez ve kimse benim yerime rüya göremez. Osho’nun görüşüne göre, ölümü anlayabilmek, kişinin tinsel gelişimi için büyük bir önem taşır.

Yaşam ve ölüm olguları Batı’da birbirinin karşıtı, birbirini dışlayan iki unsur olarak görülür, ölüm bir korku nesnesi, bir tabu, üzerinde konuşmaktan kaçınılan bir konudur. Bir din profesörünün bir keresinde söylediği gibi: “Artık cinsellik rahatlıkla tartışabilen, ölüm ise müstehcen bir konuya dönüştü.” Bir çok Batılı filozof, özellikle Varoluşçu düşünürler ölüm üzerine kafa Yormuşlardır. Jean Paul Sartre’a ait bir cümle, Batı’nın ölüme bakış açısının tipik bir örneğidir: “Yaşama anlam veren şey asla ölüm olamaz; o tam tersine prensipte yaşamın tüm anlamını silen şeydir.”

Osho’nun bakış açısı ise tamamen farklıdır. O şöyle der:
“Ölüm yaşamın karşısında değildir; o yaşamı sona erdirmez, yalnızca onu güzel bir zirveye taşır. Yaşam ölümden sonra bile devam eder. Doğumdan önce de var olduğu gibi, ölümden sonra da var olmaya devam edecektir. Yaşam doğumla ölüm arasındaki küçük boşlukla sınırlı değildir, aksine doğum ve ölümler, yaşamın sonsuzluğunda küçük bölümlerdir.”

Batı’da ölüm kötülükle bağlantılı ve özünde olumsuz bir karaktere sahip olarak algılanır. Yaşam ve ölüm karşıtlık içinde görülür. Bunun temelinde Aristo mantığındaki ‘ya o ya da bu’ ama her ikisi birden değil görüşü yatar: A eşittir A, A olmayan ise A’nın karşıtıdır. Bu ikici kavrama göre örneğin kürtaj karşıtı olmayan herkes kürtaj yanlısıdır. Aynı şekilde ölüm de yaşamın karşıtıdır. Bunun sonucu olarak genç kalmak gitgide daha fazla önem kazanırken, yaslandığını gizlemek, yaşlılık konusunda savunmacı ve af dileyici bir tavır takınmak da zorunlu hale gelmektedir.

Doğu İse ölüm konusunda daha dinamik bir görüşe sahiptir; bu A’nın hem A’ya bem ile daha fazlasına eşit olduğuna dair bütünsel bir inanıştan kaynaklanıyor. Doğu hiçbir şevin mutlak olmadığına, her şeyin göreceli ve devinim halinde olduğuna inanır. Artık çağdaş bilim, tıp biliminde ortaya çıkan yeni anlayış, sosyal bilimlerde dallar arası geçişliliği destekleyen yaklaşımlar tümüyle gerçeği değerlendirirken ‘ya o ya da bu’ yerine “her İkisi de” yaklaşımının önemini ve geçerliliğini tanımaya başladılar.

Osho Doğu’nun ölümü de içeren yaşam bakış açısını anlatıyor. O yaşamı anlayabilmek, yalnızca var olmak değil, gerçekten yaşayabilmek İçin, kişinin ölümü tanıması gerektiğine işaret ediyor. Kişinin ölümden korkmaması ya da ona karşı zafer kazanma yollarını aramaması gerekliğini, yalnızca onu bilmesi gerektiğini, bu bilmenin kendi içinde ölümün gerçek anlamını açığa çıkaracağını söylüyor.

Osho yaşam ve ölümün daha büyük bir yaşam bütünlüğünün, kozmik bir yaşamın parçalan olduğu görüşünü getiriyor. Her soluk alışımızda yaşıyoruz ve verdiğimiz her solukla ölüyoruz ama Osho’ya göre ikisi de uyum içinde işliyor. O, döllenme anından itibaren ölmeye başladığımız, o andan İtibaren ölüme doğru gittiğimiz düşüncesini sunuyor. Bir tohum çiçeğe dönüşür, biz buna çiçeklenme, büyüme deriz. Aynı şekilde, ona göre, doğum da ölüme doğru büyüyor.

Osho şu gerçeğe dikkatimizi çekiyor: her an ölebileceğimize göre ölüm her zaman burada ve şu andadır. Yaşam ve ölüm ayrı değildir, bir madalyonun iki yüzü gibidirler. Osho’ya göre ölüm gelecekte değildir; her an yaşanmaktadır; gelecekte olduğunu söylemek şu anı görmemezlikten gelip, yanılsama içinde yaşamayı sürdürmek demektir. Onu geleceğe erteleme nedenimiz, egomuzun, “Ben” olma duygumuzun öleceğini asla kabul edememesidir. Bu yüzden Osho, ölümü anlamanın bir yolunun da egonun yaşamın merkezi olmadığını, asıl merkezin bilinç olduğunu kavramak olduğunu anlatır. Ve ölüm bilincimizi asla öldüremezo sonsuzdur, ölüm yalnızca kişinin varoluşunu yönlendirmeye başlayan egoist varsayımı öldürür. Bu nedenle ölüm olgusu kendi içinde bir çelişki taşır: ölüm gerçeğinden daha büyük bir gerçek yoktur, her şey ona bağlıdır. Aynı şekilde ölüm diye bir şey de yoktur çünkü ego ve fiziksel beden ölse bile bilinç kurtulur ve yaşamını sürdürür.

Peki ölmeden Önce ölümü tanıyabilir miyiz? Osho’ya göre bu mümkündür. Bunu başarabilmek için, o meditasyonu önerir. Kişi yalnızca meditatif bir durumdayken ölümü deneyimleyebilir.

Osho şöyle der:
“Meditasyon ve ölüm oldukça benzer deneyimlerdir, öldüğünüz zaman egonuz yok olup geriye yalnızca saf benliğiniz kalır. Aynı şey meditasyonda da gerçekleşir: katıksız egonun yokolup, yalnızca saf ‘oluş’un, varlığın kalışı. Bu benzerlik öylesine derindir ki, insanlar ölümden korktukları gibi, meditasyondan da korkarlar. Yani farklı bir deyişle, meditasyondan korkmazsanız, ölümden de korkmazsınız.

Meditasyon sizi ölüme hazırlar. Ölmeden önce ölümü tanımanızı sağlar. Ve bir kez ‘ölmeden önce öldüğünüzde’ ölüm korkusu sonsuza dek kaybolacaktır, ölüm sizi almaya geldiğinde, varlığınız üzerinde bir sıyrık bile bırakamayacağının bilinciyle sessizce onu izliyor olacaksınız. O yalnızca bedeniniz ve zihninizi alacak, sizi değil. Siz ölümsüz yaşama aitsiniz.”

Swami vatya Vedant (D. Vasani Joshi)
M.A.,Ph.D.University of Baroda,Hindistan
Ph.D. University of Michigan, ABD
Osho university Rektörü, Punc
Alıntı
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Cok güzel bilgiler, mutlaka kitabini okuyacagim.
Bu arada eklemeden edemeyecegim, "Ölmeden önce ölünüz" sözü Osho'ya degil Muhammed (sav)'e ait bir sözdür..
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Haklısın sevgili La-edri, Aja'nın açmış olduğu Meditasyon konusunda yazdığım için bu konu da kitap tanıtımı olduğu için değinmemiştim.

"Benzeri bir görüş İslam tasavvufunda da vardır. Salik, seyri sülukunu tamamladığında 'ben'den kurtulur ve bir ile bir olur. Bu cümleyi peygamberimizin de söylediği bilinmektedir." Meditasyon konusunda yazdığımdan alıntı.
Dinimizin yegane kaynağı Kur'an-ı Kerim'e göre dünya hayatını yaşarken ruhun Allah'a ulaşması farzdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de; "Ölmeden evvel ölünüz." hadis-i şerifiyle ruhun Allah'a ulaşmasının farziyetini dile getirmiştir.
 
Üst