Elnora_alila
Moderator
Troya’nın surları yıkıldığında savaş meydanına ağır bir sessizlik çökmüştü. Yunan ordusu zafer kazanmıştı ama Odysseus, zaferin ortasında derin bir boşluk hissetti. Çünkü insan en büyük galibiyet anında bile içindeki çatlaklarla yüzleşir. Zafer kolaydır ; asıl zor olan eve dönmek, yani insanın kendi özüne geri dönmesidir. Odysseus İthaka’ya dönmek istiyordu fakat bu dönüşün bir deniz yolculuğu değil, ruhun karanlıktan geçerek kendine varma yolculuğu olduğunu henüz bilmiyordu. Troya’nın kapılarını zekasıyla açan bu adam, Poseidon’un gazabını üzerine çekmişti. Kader bazen insanı cezalandırmak için değil, yeniden şekillendirmek için yolunu uzatır.. Ve böylece Odysseus’un on yıl sürecek dönüş hikayesi başlamış oldu.
Gemiler lotus çiçeğiyle uyuşturan bir adaya ulaştığında bazı adamlar bu tatlı meyveyi yiyip her şeyi unutmuştu. Evlerini, ailelerini, yola çıkma sebeplerini… Unutmak kolaydı ama hatırlamak yolculuğun gerçek başlangıcıydı. Odysseus adamlarını zorla gemilere bindirdi çünkü dönüş yolunun ilk sınavı hafızayla ilgiliydi : “Kimsin ve nereye dönüyorsun?” Bu sorunun cevabını unutan yol alamazdı.
Bir sonraki durak, tek gözlü dev Polyphemos’un mağarasıydı. Polyphemos’un gözünde egonun kör ışığı yanıyor, gücü bilgelikten yoksun bir öfke gibi taşıyordu. Odysseus onu kılıçla yenemezdi, akılla yenmek zorundaydı. Ona “Hiç Kimse” adını verdi çünkü ruh gölgesini aşmak istiyorsa önce benliğini eritmelidir.. Devi kör etmeleri Odysseus’un içsel kör noktalarının aydınlanmasıydı. Fakat bir zafer başka bir gölgeyi ortaya çıkarmıştı : Polyphemos, Poseidon’un oğluydu ve bu olay tanrıların öfkesini daha da büyüttü.
Kirke’nin büyüyle dolu sarayına vardıklarında adamlar arzularına esir düşüp domuzlara dönüştü. Kirke’nin büyüsü, nefsin insan ruhunu hayvani bir tabakaya çekebilmesinin sembolüydü. Odysseus ise Hermes’in öğrettiği bitkiyle büyüye direnmişti. Arzulara hükmetmek, ruhsal yolun en kritik inisiyasyonudur. Kirke onun iradesine hayran kalarak adamlarını eski haline döndürdü fakat Odysseus burada bir yıl kaldı. Dışarıdan bir dinleniş gibi görünse de ezoterik açıdan en tehlikeli sınavdı : yolun durduğu yanılsama.
Kirke ona eve dönmek için ölülerin diyarına inmesi gerektiğini söylediğinde Odysseus, yaşayan bir bedenle Hades’e doğru yola çıktı. Bu iniş, insanın kendi iç karanlığına yaptığı yolculuğun sembolüdür. Orada kahin Teiresias ona kaderini fısıldadı : Zor olacak ama döneceksin ; sabır, sadakat ve akıl sınanacak. Tasavvufun “ölmeden önce ölmek” öğretisi tam da burada karşılık bulur çünkü hakiki dönüşüm karanlığın içinden geçer.
Sirenlerin adasına yaklaştığında, tehlikeli güzelliğiyle insanı çağıran o büyülü şarkıların sınavı bekliyordu. Sirenler, yanlış bilgiye, tatlı kibre ve yasak çekimlere karşı insanın kırılganlığını temsil eder. Odysseus bu sesi duymak istedi, çünkü bilgelik her zaman tehlikeyle iç içedir. Fakat kendini direğe bağlattı ; bilinç, arzunun cazibesine kapılmasın diye sabit kalmalıydı. Bilgi herkesi yükseltmez, bazısı insanı yoldan çıkarır.
Helios’un kutsal sığırlarının bulunduğu adada adamları açlıkla sınandı ve ilahi yasayı çiğneyip sığırları öldürdüler. Bu, tanrıların sabrını taşırdı. Deniz bütün gemiyi yuttu, adamların hepsi öldü. Odysseus yalnız kaldı. Çünkü ruhsal yolculukta bazen herkes kaybolur ama bir kişi yola devam etmesi için seçilir. Yalnızlık hakikatin kapısıdır.
Dalgalarda sürüklendikten sonra güzel tanrıça Kalypso onu buldu. Ona ölümsüzlük teklif etti. Sarsılmaz güzellik, hiç bitmeyen huzur… Ama her cennet bir sınavdır. Kalypso’nun sunduğu ölümsüzlük, ruhun yolunu unutturacak bir uyuşmaydı. Odysseus reddetti çünkü onun için asıl cennet eve dönmekti. Ruhun yuvası dışarıda değil, içerdeydi.
Sonunda dilenci kılığında İthaka’ya ayak bastı. Sarayında Penelope’yi bekleyen talipler düzeni bozmuştu. Odysseus kendini gizleyerek oğluyla buluştu, planını kurdu. Taliplerin hiçbirinin çekemediği yayı çektiğinde kim olduğunu ilan etmiş oldu. Hakikat kendini saklamaz ; zamanı geldiğinde bütün seslerden yüksek konuşur. Penelope onu tanımadan önce sınadı çünkü yuva bile dönüşün gerçek olup olmadığını test eder. Odysseus sınavı geçti ve kendi tahtına geri döndü.
On yıl süren bu yolculuk, insan ruhunun karanlık, arzu, yalnızlık, bilgi, sabır ve gölge ile sınanarak kendi özüne dönme hikayesidir. Çünkü dışarıdaki yollar ne kadar uzun olursa olsun, insanın varmak istediği tek yer kendisidir. Yuva dediğimiz şey bir adres değil, ruhun içindeki en sessiz merkezdir. Odysseus’un İthaka’ya dönüşü, her insanın hayatında defalarca yeniden yaşanan kadim bir öğretidir. Karanlıktan geçmeyen, ışığa varamaz. Yoldan düşen değil, yoldan hatırlayan döner. Ve dönüş, her zaman içeriye doğrudur.
Derleme
Gemiler lotus çiçeğiyle uyuşturan bir adaya ulaştığında bazı adamlar bu tatlı meyveyi yiyip her şeyi unutmuştu. Evlerini, ailelerini, yola çıkma sebeplerini… Unutmak kolaydı ama hatırlamak yolculuğun gerçek başlangıcıydı. Odysseus adamlarını zorla gemilere bindirdi çünkü dönüş yolunun ilk sınavı hafızayla ilgiliydi : “Kimsin ve nereye dönüyorsun?” Bu sorunun cevabını unutan yol alamazdı.
Bir sonraki durak, tek gözlü dev Polyphemos’un mağarasıydı. Polyphemos’un gözünde egonun kör ışığı yanıyor, gücü bilgelikten yoksun bir öfke gibi taşıyordu. Odysseus onu kılıçla yenemezdi, akılla yenmek zorundaydı. Ona “Hiç Kimse” adını verdi çünkü ruh gölgesini aşmak istiyorsa önce benliğini eritmelidir.. Devi kör etmeleri Odysseus’un içsel kör noktalarının aydınlanmasıydı. Fakat bir zafer başka bir gölgeyi ortaya çıkarmıştı : Polyphemos, Poseidon’un oğluydu ve bu olay tanrıların öfkesini daha da büyüttü.
Kirke’nin büyüyle dolu sarayına vardıklarında adamlar arzularına esir düşüp domuzlara dönüştü. Kirke’nin büyüsü, nefsin insan ruhunu hayvani bir tabakaya çekebilmesinin sembolüydü. Odysseus ise Hermes’in öğrettiği bitkiyle büyüye direnmişti. Arzulara hükmetmek, ruhsal yolun en kritik inisiyasyonudur. Kirke onun iradesine hayran kalarak adamlarını eski haline döndürdü fakat Odysseus burada bir yıl kaldı. Dışarıdan bir dinleniş gibi görünse de ezoterik açıdan en tehlikeli sınavdı : yolun durduğu yanılsama.
Kirke ona eve dönmek için ölülerin diyarına inmesi gerektiğini söylediğinde Odysseus, yaşayan bir bedenle Hades’e doğru yola çıktı. Bu iniş, insanın kendi iç karanlığına yaptığı yolculuğun sembolüdür. Orada kahin Teiresias ona kaderini fısıldadı : Zor olacak ama döneceksin ; sabır, sadakat ve akıl sınanacak. Tasavvufun “ölmeden önce ölmek” öğretisi tam da burada karşılık bulur çünkü hakiki dönüşüm karanlığın içinden geçer.
Sirenlerin adasına yaklaştığında, tehlikeli güzelliğiyle insanı çağıran o büyülü şarkıların sınavı bekliyordu. Sirenler, yanlış bilgiye, tatlı kibre ve yasak çekimlere karşı insanın kırılganlığını temsil eder. Odysseus bu sesi duymak istedi, çünkü bilgelik her zaman tehlikeyle iç içedir. Fakat kendini direğe bağlattı ; bilinç, arzunun cazibesine kapılmasın diye sabit kalmalıydı. Bilgi herkesi yükseltmez, bazısı insanı yoldan çıkarır.
Helios’un kutsal sığırlarının bulunduğu adada adamları açlıkla sınandı ve ilahi yasayı çiğneyip sığırları öldürdüler. Bu, tanrıların sabrını taşırdı. Deniz bütün gemiyi yuttu, adamların hepsi öldü. Odysseus yalnız kaldı. Çünkü ruhsal yolculukta bazen herkes kaybolur ama bir kişi yola devam etmesi için seçilir. Yalnızlık hakikatin kapısıdır.
Dalgalarda sürüklendikten sonra güzel tanrıça Kalypso onu buldu. Ona ölümsüzlük teklif etti. Sarsılmaz güzellik, hiç bitmeyen huzur… Ama her cennet bir sınavdır. Kalypso’nun sunduğu ölümsüzlük, ruhun yolunu unutturacak bir uyuşmaydı. Odysseus reddetti çünkü onun için asıl cennet eve dönmekti. Ruhun yuvası dışarıda değil, içerdeydi.
Sonunda dilenci kılığında İthaka’ya ayak bastı. Sarayında Penelope’yi bekleyen talipler düzeni bozmuştu. Odysseus kendini gizleyerek oğluyla buluştu, planını kurdu. Taliplerin hiçbirinin çekemediği yayı çektiğinde kim olduğunu ilan etmiş oldu. Hakikat kendini saklamaz ; zamanı geldiğinde bütün seslerden yüksek konuşur. Penelope onu tanımadan önce sınadı çünkü yuva bile dönüşün gerçek olup olmadığını test eder. Odysseus sınavı geçti ve kendi tahtına geri döndü.
On yıl süren bu yolculuk, insan ruhunun karanlık, arzu, yalnızlık, bilgi, sabır ve gölge ile sınanarak kendi özüne dönme hikayesidir. Çünkü dışarıdaki yollar ne kadar uzun olursa olsun, insanın varmak istediği tek yer kendisidir. Yuva dediğimiz şey bir adres değil, ruhun içindeki en sessiz merkezdir. Odysseus’un İthaka’ya dönüşü, her insanın hayatında defalarca yeniden yaşanan kadim bir öğretidir. Karanlıktan geçmeyen, ışığa varamaz. Yoldan düşen değil, yoldan hatırlayan döner. Ve dönüş, her zaman içeriye doğrudur.
Derleme