samir_22
Kayıtlı Üye
[FONT=verdana,geneva]Ayhan Aydın
[/FONT] [FONT=verdana,geneva]Nusayri inanç ve toplum önderlerinden Nasrettin Eskiocak ile söyleşi:[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]
[/FONT]
[FONT=verdana,geneva] Yeni bir diyara gelmenin, insanlarla tanışmanın, güzellikleri paylaşmanın heyecanı içerisindeyim. Türkiye’de bir çok yere gittim fakat Antakya’ya (Hatay’ımıza) ilk defa geliyorum. Bu güzellikleri, zenginlikleri, fikirlerinizi, inancınızın derinliklerini alıp daha geniş kitlelere, on binlere ulaştırmaya çalışacağız kısmet olursa. Bu sadece benim yaşadığı bir güzellik olmayacak. Sizler yüzyıllardır buralarda Antakya’da (Hatay’da) bu güzel topraklarda barış, huzur, kardeşlik duyguları içerisinde yaşayan, bu yörenin, insanların bir araya geldikleri, kutsal mekanlar olmasını sağlamış insanlarsınız. Sizler Arapça konuşuyorsunuz, Aleviyiz diyorsunuz, Allah’ın güzelliklerinin insanda olduğuna inanıyorsunuz ve Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehlibeyt’in güzelliklerini de çok güzel sergiliyorsunuz. Kur’an temel rehberimiz, diyorsunuz ve Kur’an üzerine tüm yaşamınızı sürdürdüğünüzü söylüyorsunuz ve mümkün olduğunca İslam Dini’nin kaidelerini de kendi atalarınızdan aldığınız şekliyle yaşatıyorsunuz. Söyleşimizde bu meselelere değineceğiz. Gerçek İslam, gerçek Müslüman, Kuran, Ehliyet konuları var, bunların hepsine gireceğiz. Ama her şeyden önce sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Nasrettin Eskiocak kimdir, ne zaman, nerede doğmuştur. Babası kimdir, nasıl bir eğitim, nasıl bir çocukluk dönemi geçirip de böyle bir toplumun inanç ve kanaat önderi olmuştur?
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Teşekkür ediyorum, hoş geldiniz. Ben 1939 Antakya Harbiye doğumlu Abdullah oğlu Nasrettin Eskiocak. Genellikle Hatay’da Antakya da Alevilerin ileri gelen ve büyük ailelerinden olan, Antakya ve Hatay’da Alevilerin önder saydıkları Şeyh Davut ailesiyle bilinmekteyiz. Rahmetli pederimiz 87 yaşında vefat etmiştir. Babası Şeyh Davut tanınan, sevilen, sayılan din önderi bu yörenin büyüklerindendi. Bizler 250 yıldan beri Harbiye’de oturmaktayız. Bu zaman içerisinde Alevilerin büyükleri sayılarak, Alevilerin din işlerini görmüş olan bu aile her kesimden Antakya ve çevresinde takdr kazanan bir ailedir. Çok şükürler olsun bizim Aleviliğimiz kurallara dayanarak Ehlibeyt’in öğütlerine, tavsiyelerine ve dinin kurallarına uygun yaşayarak Sünni kardeşlerimizle rahat ve huzurlu bir yaşam sürdürmekteyiz. Hatta ve hatta bizim Antakya’mızın Türkiye Cumhuriyeti’nde parmak ile gösterilecek bir şehir olduğu görülmektedir. Bu da din adamlarının iyi bakış ve görüşleriyle Antakya halkı huzur içinde yaşamaktadır. Antakya’da Alevi, Sünni, Hıristiyan Yahudi cemaatlerinin bulunmaları rağmen diyebilirim ki Türkiye de en rahat yaşayan şehirlerden birisidir. Bizde bunu devam ettirebilmek için bizlere düşen vazifelerine yerine getirmeye çalışan kişilerdeniz. Tabii ki Şeyh Davut ailesi Antakya’da bilinen büyük ailedir, ben de bu ailenin bir ferdi olarak Aleviliğin gerçeği yaşaması için çalışan birisiyim. [/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Alevilik nedir?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Alevilik ilk önce Hz. Ali’ye mensup olma demektir. Hz. Ali’ye mensup olanlar genellikle Alevilerdir. Fakat son zamanlarda Alevilerin bir kısmı Alevi-Bektaşi-Mevlevi –Kızılbaş vb. onlar muhtelif adlara bölünmüşler ise de aralarında özel bir fark yoktur. Müslümanlık ta aynı şekildedir bütün mezhepler Müslüman’dırlar. Aleviler de Müslüman’dırlar, diğer kesimler de Hz. Ali’yi severler biz de bunu bu şekilde kabul ediyoruz. Aleviliğin özetini söyleyecek olursak özel olarak bizler Hatay Alevileri Kuran Kerim’e ve Ehlibeyt’e dayanarak Alevi olduğumuzu söyleyebiliriz. Aleviliğin özeti budur.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Hz. Muhammed’in hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “Benden sonra pahası biçilmez iki büyük eser bırakıyorum. Birincisi Kuran-ı Kerim, ikincisi Ehlibeyt’imdir”. Haddi zatında bütün Müslümanlar bu gerçekleri kabul etmeleri lazımdır. Eğer aralarında bir fark (tefrikat) olmayacaksa işte bu prensiplere dayanarak bunları tatbik etmek gerekir. Cenabı Allah insanları hangi dinden hangi mezhepten olduklarını sormuyor. Bizden insanlık istiyor, bizden medeniyet, beraberlik, kardeşlik istiyor. Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur; “Ey insanlar doğrusu biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık, ve milletlere, kabilelere ayırdık biliniz ki benim katımda en değerli olanınız benden en çok korkanınızdır”. Ne kadar güzel bir yorum ve yöntem insanlar arasında en doğru olan kişi Allah’tan en çok korkandır. İslam dini barış, kardeşlik, beraberlik dinidir. İslam dini kötülüğü sevmeyen bir dindir. Aleviliğin işte bu dinin içerisinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu şekilde ben Aleviliği tarif edebilirim.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Siz hemen Aleviliğe, Kuran’a ve Ehlibeyt’e geçtiniz, ben tekrar başa dönmek istiyorum. Böyle konular açıldıkça derinleşeceğiz. Kendi ailenizden bahsetmenizi istemiştim, babanız 87 yaşında bu dünyadan göç etmiş. Tabii 87 yaş az değil, sizler onunla hayli uzun yıllar yaşadınız anlaşılan. Dedeniz, babanız nasıl bir yaşam sürdürüyorlardı? Babanızı gördüğünüze ve onunla yaşadığınıza göre muhakkak ki ondan çok şeyler öğrendiniz, gördünüz, dinlediniz, aldınız. Babanızın temsil ettiği yaşam, yani burada bir Alevi önderinin yaşam tarzı, nasıldı? Biraz daha açalım bunları, toplum bazında nasıldı, aile bakımından nasıldı, size nasıl davranırdı, nasıl eğitirdi, neye değer ve önem verirdi, kişiliği-karakteri nasıldı? Ve O nasıl bir eğitim almış nasıl yetişmişte sizi böyle etkilemiş?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Rahmetli pederimizin 87 yaşında vefat ettiğini söylemiştim. Tabii ben onun yanında en aşağıda yarım asır kadar ömür yaşamışım. Kendisinin karakteri babasından-dedesinden almış olduğu miras olarak terbiye, ahlak, kültür, medeniyet ve insanlık… Bunları addedecek olursak insanoğlu hayretler içerisinde kalır. Emin olunuz ki bizim ailemizde en az 100 genç yetişti, okudu. Bu gençlerin hiçbirisi mahkemelik olmamıştır. Bu aile özel olarak Şeyh Davut Ailesi bu çevre yöre halkı gözleri önünde çok değerli bir hayam yaşam sürdürdüklerini itiraf ederler. Haksızlık yok, insanlık dışı hiçbir hareket katiyen görülmemiştir. İşte bu şekil bir terbiye görmüşüz pederimizden, dedelerimizden. Bizim ailemiz burada 250 sene yaşam sürdürmüşlerdir. Gerek Alevi cemaatlerin, gerek Sünni cemaatlerin tarafından büyük takdir kazanan bir ailedir. Rahmetli pederimiz bizi öyle yetiştirdi ki Şeyh Abdullah Eskiocak (Babası Şeyh Davut, babamın dedesi de Şeyh Davut olduğu için) bu aileye Şeyh Davut Ailesi deniliyor. Kendilerinden almış olduğumuz miras şekli terbiye, ahlak, kültür, medeniyet fevkalade üstün bir medeniyet bir ahlaktır. Kendileri bizden kati şekilde ahlak dışı hiçbir hareket beklemezlerdi. Biz de bunu bu şekli de tatbik etmeye çalıştık ve çocuklarımıza da intikal etmeye çalışıyoruz. Yani gerçek bir insanın yaşayacağı şekilde yaşamımızı dededen babadan intikal etmiş oluyoruz. Kendilerine vecdi Allah’tan kendilerine şükranlar sunuyoruz. Çünkü kendilerinden büyük bir ahlak, terbiye medeniyet miras almış oluyoruz.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Temiz ahlak’tan kastınız nedir? Dedenizin- Babanızın uyguladığı temiz ahlakın vasıfları nelerdir? Örneğin helal kazanç sağlamak, edep, erkan, misafirlik, komşu hakkı, çocukların eğitilmesi gibi şeyler mi…, bunu biraz daha açar mısınız yani vasıflar nelerdi ? Neye dikkat ederdi?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Güzel ahlak diyince bizde her medeni hareket dahil oluyor. Cenabı Allah Hz. Muhammed‘e hitaben “sen büyük bir ahlak’a sahipsin” diye buyurmuştur. Hz Muhammed hadis-i şerifinde “ben ancak ahlak’ı tamamlamak için gönderildim” diyor. Yani Hz. Muhammed’in gönderilme gayesi insanoğlunun ahlakını tamamlamaktır. Bu ahlakın tamamlayışı nedir? Her insani davranış, hareket bu kavramın içerisindedir. Mesela size bir misal vereyim. Bizim ailemizde şimdiye kadar, yaşım 65’e gelmesine rağmen, bir tek kişinin sigara içtiğini görmemişimdir. Tabii bu küçük bir misal hatta buna dair çok özen verilmiş, bundan bile uzak kalmış bir ailedir bizim aile. Dediğim gibi bu küçük bir misaldi bunun yanında yalan, ahlaksızlık, fesat yok, insanlığı küçültecek hareketlerden Allah’a bin şükürler olsun, hepimiz uzağız. Üstün ahlak’a ve medeniyete sahibiz. Herkes tarafından taktir edilecek ahlaklarla yaşamımızı sürdürmekteyiz. Herhangi bir çocuğumuz asker ocağına gittiğinde bile onun ayrı bir yaşam sürdürdüğünü, ayrı bir kitleden geldiği açıkça anlaşılıyor. Şimdi ise insanlığı alçaltacak çok hareketler var. Allah’ın lütfi ve inayeti biz onlardan uzak kalıyoruz.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Peki şimdi eğitime gelelim. Sizler Arapça biliyorsunuz, Arapça kullanıyorsunuz. Daha da özü köken olarak Arap’sınız. Ve doğal olarak Arapça’nın çok derin izleri var sizlerde. Çünkü insanlar nerdeyse burada birinci dil olarak Arapça konuşuyorlar. Çünkü yaşlı olanlar (okul yüzü görmemiş olanlar) kadınlar, çocuklar Türkçe bilmiyorlar, hep Arapça kullanıyorlar. Buradaki yaşamda Arapça’nın büyük bir etkisi var. O yüzden bu söyleşiyi yaparken de bir yandan izleyenlerin, okuyanların, dinleyenlerin bunu da düşünmesi gerekecek yani insanlar köken olarak hangi ana yapıdan geliyorlarsa onların izlerini taşırlar. O yüzden şimdi Türk dili ile Türkçe konuşmak, Anadolu’da Türk eserleriyle yetişmiş olmak var erdeminde ve güzelliğnide olan milyonlarca insanımız var. Fakat şimdi şu dakikadan sonra sizinle konuştuktan sonra, sizin görüşlerinizi aktardıktan sonra Anadolu’da bir de Arap, Arapça varlığını hissetmeleri gerekiyor. Çünkü ibadet dili olarak, yaşantıda, gündelik hayatta bir Arapça konuşma gerçeği varsa biz buna da saygı göstermeliyiz. Öyle ise meseleye öyle girelim; buradakiler gerçekten genel olarak Hatay’dakiler, gerçekten günlük dilde Arapça mı kullanır?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Bilindiği gibi Hatay 1938’de Anavatan’a iltihak etmiştir. Tabi ki o zamanlar Osmanlı döneminde eski Türkçe okutuluyordu. Rahmetli pederim sırf Arapça biliyordu, Türkçe bilmezdi. Ama ben 1939 doğumlu olduğum için ben ve kardeşlerim, benim yaşında olan kişilerin çoğu hem Arapça, hem de Türkçe konuşuyorlar. Fakat bizim esas olarak ana dilimiz Arapça’dır. Rahmetli annem- babam Arapça biliyorlardı. Ben de onlardan öğrendim. Yöre halkının genel dili Arapça’dır. Ben 7 yaşındayken Kuran-ı Kerim-i okudum. Kuran-ı Kerim kursunu bitirdikten sonra aile büyüklerinden dini bilgileri, din edebiyatını, tefsir, din ilimlerini büyüklerimden öğrendim. Kuran-ı Kerim’in dili Arapça olduğuna dair biz tefsirini bilen kişilerde bilmek avantajına sahibiz. Çünkü ana dilimiz ve Kuran-ı Kerim Arapça’dır. Onun içindir ki bizim için uygundur. Medeniyetimiz kültürümüz dinimizin dili Arapça olduğu için bunu biliyoruz, anlıyoruz. Ben Kuran-ı okurken tefsire başvurmaya hacet görmüyorum. Çünkü ana dilim Arapça’dır. 50 yıldan beri Kuran-ı Kerim-i okuyorum. Onun için ki manasını kavrayabiliyor, anlıyorum ve mümkün olduğu kadar tatbik etmeye çalışıyorum.
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Arapça dediğimiz zaman aklımızda tek bir dil var, yani Araplar’ın kullandığı dil. Fakat tabii ki Arabistan, Suriye, Irak, Türkiye var herkes birbiriyle çok rahat anlaşabiliyor mu? Bütün Araplar aynı Arapça’yı mı kullanıyor, yoksa bazı farklılıklar oluyor mu arada?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Evet, bazı farklılıklar oluyor. Arap ülkelerinde özel olarak Mısır, Suriye ve Irak Arapça’larında (aralarında) fark görülebiliyor. Bilhassa Mısır’ın Arapça’sını diğer Araplar zor anlayabiliyorlar. Onların Arapça’sı derin, kendilerine özel olarak binlerce kelimeleri vardır. Bizim Arapça’mız (yani Hatay) hemen hemen tüm Arapların lehçelerine uygun olan bir Arapça’dır. Yani bir yörenin tesiri altında kalmış değiliz. Biz Suriye’nin, Irak’ın Arapça’larını da iyi anlarız. Çünkü bizim Arapça’mız Kuran-ı Kerim-e uygun olan bir dil’dir. Bilhassa Antakya’da yaşayan din adamlarının Arapça’ları tam uygun şekilde bir Arapça’dır. Mesela Mısır’da Arapça konuşan bir Mısır’lı “C “ harfini kullanırken “G “ harfini kullanır. Misal Cemal diyeceğine Kemal der, halbuki Arapça’da böyle bir şey yok. Yani o memleketin bir lehçesidir. Bizler böyle bir tesir altında kalmamışız. Arapça’mız özel bir Arapça’dır. Fakat çocuklarımız okullarda Arapça okumadıkları için gittikçe zayıflıyor esas Arapça ama ben bu yaştayken babamdan-dedemden-büyüklerimizden intikal edilen şekilde öğrendik. Fakat yeni çocuklar bu Arapça’yı maalesef bizler kadar öğrenmiyorlar.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Ailenizde Arapça konuşuyordu, sizler bunu öğrendiniz. Ama yazı yazmak ayrı. Bunun için ayrı bir eğitim lazım değil mi?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Evet. Arapça yazmayı, öğrenmek oldukça zordur. Mesela Türkçe’yi bilen biri İngilizce’yi rahatlıkla okuyabilir, çünkü harfler aynıdır. Fakat Arapça bütün dillerin aksisidir. Diğer diller soldan başlarken Arapça ise sağdan başlar, harflerin özellikleri ayrıdır. Bundan dolayı Arapça dillerin en zorudur, en genişidir. Arapça’yı tam öğrenmek için en az 5-6 yıl sürekli okumak gereklidir.
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Peki sizin babanız inanç bazında hangi kimliğe sahipti? Davutoğulları denildiği zaman bu kutsal aile yani bir dini önder, kanaat önderi, toplumun önde gelen inanç önderi, buranın inancına göre eğitim veren bazı ibadetleri yapan biri miydi, yoksa kendisine yetiştirmiş alim, ulema, kendisine saygı duyulan biri miydi? Kendine bağlı aileler, soylar var mıydı, yoksa tek başına böyle bir kimliğe mi sahipti?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Kendisi toplum tarafından sevilen, taktir edilen bir şahsiyetti. Dini ibadetlerini tatbik eden, ya da insanlara ettiren bir şahsiyetti. Yani iki taraftan sevilen, Alevi cemaatleri tarafından ibadet şekillerini yürütmeye mükellef olan şahıslardandır. [/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Öyle ise sizin ailenizde Anadolu’da gördüğünüz şekliyle Alevilerin önemli bir kısmında belli bir ailenin, belli kişilerin kutsallığı vardır. Bunlara Dede, Seyid, Ocakzade denir. Belli bir Ocağa mensup insanların bir kutsiyetinin ötesinde bir ayrıcalıkları vardır. Daha doğrusu bu bölgede Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi bir Dedelik benzer bir kurumu var mı?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Vardır, tabii. Bizim ailemiz bu dedelik meselesini yaşatır. Bu Alevi kutsallık yönü bizde 250 seneden beri değil, 500 seneden beri vardır. Yani biz dedelerimizi sayarsak 20 Dedeyi sayabiliyoruz. Benim babam Abdullah, babası Davut, babası Ali, babası Davut, babası İbrahim, babası Hasan, Mehmet, Recep … yani bin seneye kadar bunların tümü din hocalarıdır, önderleridir. [/FONT]
[/FONT] [FONT=verdana,geneva]Nusayri inanç ve toplum önderlerinden Nasrettin Eskiocak ile söyleşi:[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]

[/FONT]
[FONT=verdana,geneva] Yeni bir diyara gelmenin, insanlarla tanışmanın, güzellikleri paylaşmanın heyecanı içerisindeyim. Türkiye’de bir çok yere gittim fakat Antakya’ya (Hatay’ımıza) ilk defa geliyorum. Bu güzellikleri, zenginlikleri, fikirlerinizi, inancınızın derinliklerini alıp daha geniş kitlelere, on binlere ulaştırmaya çalışacağız kısmet olursa. Bu sadece benim yaşadığı bir güzellik olmayacak. Sizler yüzyıllardır buralarda Antakya’da (Hatay’da) bu güzel topraklarda barış, huzur, kardeşlik duyguları içerisinde yaşayan, bu yörenin, insanların bir araya geldikleri, kutsal mekanlar olmasını sağlamış insanlarsınız. Sizler Arapça konuşuyorsunuz, Aleviyiz diyorsunuz, Allah’ın güzelliklerinin insanda olduğuna inanıyorsunuz ve Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehlibeyt’in güzelliklerini de çok güzel sergiliyorsunuz. Kur’an temel rehberimiz, diyorsunuz ve Kur’an üzerine tüm yaşamınızı sürdürdüğünüzü söylüyorsunuz ve mümkün olduğunca İslam Dini’nin kaidelerini de kendi atalarınızdan aldığınız şekliyle yaşatıyorsunuz. Söyleşimizde bu meselelere değineceğiz. Gerçek İslam, gerçek Müslüman, Kuran, Ehliyet konuları var, bunların hepsine gireceğiz. Ama her şeyden önce sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Nasrettin Eskiocak kimdir, ne zaman, nerede doğmuştur. Babası kimdir, nasıl bir eğitim, nasıl bir çocukluk dönemi geçirip de böyle bir toplumun inanç ve kanaat önderi olmuştur?
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Teşekkür ediyorum, hoş geldiniz. Ben 1939 Antakya Harbiye doğumlu Abdullah oğlu Nasrettin Eskiocak. Genellikle Hatay’da Antakya da Alevilerin ileri gelen ve büyük ailelerinden olan, Antakya ve Hatay’da Alevilerin önder saydıkları Şeyh Davut ailesiyle bilinmekteyiz. Rahmetli pederimiz 87 yaşında vefat etmiştir. Babası Şeyh Davut tanınan, sevilen, sayılan din önderi bu yörenin büyüklerindendi. Bizler 250 yıldan beri Harbiye’de oturmaktayız. Bu zaman içerisinde Alevilerin büyükleri sayılarak, Alevilerin din işlerini görmüş olan bu aile her kesimden Antakya ve çevresinde takdr kazanan bir ailedir. Çok şükürler olsun bizim Aleviliğimiz kurallara dayanarak Ehlibeyt’in öğütlerine, tavsiyelerine ve dinin kurallarına uygun yaşayarak Sünni kardeşlerimizle rahat ve huzurlu bir yaşam sürdürmekteyiz. Hatta ve hatta bizim Antakya’mızın Türkiye Cumhuriyeti’nde parmak ile gösterilecek bir şehir olduğu görülmektedir. Bu da din adamlarının iyi bakış ve görüşleriyle Antakya halkı huzur içinde yaşamaktadır. Antakya’da Alevi, Sünni, Hıristiyan Yahudi cemaatlerinin bulunmaları rağmen diyebilirim ki Türkiye de en rahat yaşayan şehirlerden birisidir. Bizde bunu devam ettirebilmek için bizlere düşen vazifelerine yerine getirmeye çalışan kişilerdeniz. Tabii ki Şeyh Davut ailesi Antakya’da bilinen büyük ailedir, ben de bu ailenin bir ferdi olarak Aleviliğin gerçeği yaşaması için çalışan birisiyim. [/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Alevilik nedir?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Alevilik ilk önce Hz. Ali’ye mensup olma demektir. Hz. Ali’ye mensup olanlar genellikle Alevilerdir. Fakat son zamanlarda Alevilerin bir kısmı Alevi-Bektaşi-Mevlevi –Kızılbaş vb. onlar muhtelif adlara bölünmüşler ise de aralarında özel bir fark yoktur. Müslümanlık ta aynı şekildedir bütün mezhepler Müslüman’dırlar. Aleviler de Müslüman’dırlar, diğer kesimler de Hz. Ali’yi severler biz de bunu bu şekilde kabul ediyoruz. Aleviliğin özetini söyleyecek olursak özel olarak bizler Hatay Alevileri Kuran Kerim’e ve Ehlibeyt’e dayanarak Alevi olduğumuzu söyleyebiliriz. Aleviliğin özeti budur.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Hz. Muhammed’in hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “Benden sonra pahası biçilmez iki büyük eser bırakıyorum. Birincisi Kuran-ı Kerim, ikincisi Ehlibeyt’imdir”. Haddi zatında bütün Müslümanlar bu gerçekleri kabul etmeleri lazımdır. Eğer aralarında bir fark (tefrikat) olmayacaksa işte bu prensiplere dayanarak bunları tatbik etmek gerekir. Cenabı Allah insanları hangi dinden hangi mezhepten olduklarını sormuyor. Bizden insanlık istiyor, bizden medeniyet, beraberlik, kardeşlik istiyor. Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur; “Ey insanlar doğrusu biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık, ve milletlere, kabilelere ayırdık biliniz ki benim katımda en değerli olanınız benden en çok korkanınızdır”. Ne kadar güzel bir yorum ve yöntem insanlar arasında en doğru olan kişi Allah’tan en çok korkandır. İslam dini barış, kardeşlik, beraberlik dinidir. İslam dini kötülüğü sevmeyen bir dindir. Aleviliğin işte bu dinin içerisinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu şekilde ben Aleviliği tarif edebilirim.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Siz hemen Aleviliğe, Kuran’a ve Ehlibeyt’e geçtiniz, ben tekrar başa dönmek istiyorum. Böyle konular açıldıkça derinleşeceğiz. Kendi ailenizden bahsetmenizi istemiştim, babanız 87 yaşında bu dünyadan göç etmiş. Tabii 87 yaş az değil, sizler onunla hayli uzun yıllar yaşadınız anlaşılan. Dedeniz, babanız nasıl bir yaşam sürdürüyorlardı? Babanızı gördüğünüze ve onunla yaşadığınıza göre muhakkak ki ondan çok şeyler öğrendiniz, gördünüz, dinlediniz, aldınız. Babanızın temsil ettiği yaşam, yani burada bir Alevi önderinin yaşam tarzı, nasıldı? Biraz daha açalım bunları, toplum bazında nasıldı, aile bakımından nasıldı, size nasıl davranırdı, nasıl eğitirdi, neye değer ve önem verirdi, kişiliği-karakteri nasıldı? Ve O nasıl bir eğitim almış nasıl yetişmişte sizi böyle etkilemiş?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Rahmetli pederimizin 87 yaşında vefat ettiğini söylemiştim. Tabii ben onun yanında en aşağıda yarım asır kadar ömür yaşamışım. Kendisinin karakteri babasından-dedesinden almış olduğu miras olarak terbiye, ahlak, kültür, medeniyet ve insanlık… Bunları addedecek olursak insanoğlu hayretler içerisinde kalır. Emin olunuz ki bizim ailemizde en az 100 genç yetişti, okudu. Bu gençlerin hiçbirisi mahkemelik olmamıştır. Bu aile özel olarak Şeyh Davut Ailesi bu çevre yöre halkı gözleri önünde çok değerli bir hayam yaşam sürdürdüklerini itiraf ederler. Haksızlık yok, insanlık dışı hiçbir hareket katiyen görülmemiştir. İşte bu şekil bir terbiye görmüşüz pederimizden, dedelerimizden. Bizim ailemiz burada 250 sene yaşam sürdürmüşlerdir. Gerek Alevi cemaatlerin, gerek Sünni cemaatlerin tarafından büyük takdir kazanan bir ailedir. Rahmetli pederimiz bizi öyle yetiştirdi ki Şeyh Abdullah Eskiocak (Babası Şeyh Davut, babamın dedesi de Şeyh Davut olduğu için) bu aileye Şeyh Davut Ailesi deniliyor. Kendilerinden almış olduğumuz miras şekli terbiye, ahlak, kültür, medeniyet fevkalade üstün bir medeniyet bir ahlaktır. Kendileri bizden kati şekilde ahlak dışı hiçbir hareket beklemezlerdi. Biz de bunu bu şekli de tatbik etmeye çalıştık ve çocuklarımıza da intikal etmeye çalışıyoruz. Yani gerçek bir insanın yaşayacağı şekilde yaşamımızı dededen babadan intikal etmiş oluyoruz. Kendilerine vecdi Allah’tan kendilerine şükranlar sunuyoruz. Çünkü kendilerinden büyük bir ahlak, terbiye medeniyet miras almış oluyoruz.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Temiz ahlak’tan kastınız nedir? Dedenizin- Babanızın uyguladığı temiz ahlakın vasıfları nelerdir? Örneğin helal kazanç sağlamak, edep, erkan, misafirlik, komşu hakkı, çocukların eğitilmesi gibi şeyler mi…, bunu biraz daha açar mısınız yani vasıflar nelerdi ? Neye dikkat ederdi?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Güzel ahlak diyince bizde her medeni hareket dahil oluyor. Cenabı Allah Hz. Muhammed‘e hitaben “sen büyük bir ahlak’a sahipsin” diye buyurmuştur. Hz Muhammed hadis-i şerifinde “ben ancak ahlak’ı tamamlamak için gönderildim” diyor. Yani Hz. Muhammed’in gönderilme gayesi insanoğlunun ahlakını tamamlamaktır. Bu ahlakın tamamlayışı nedir? Her insani davranış, hareket bu kavramın içerisindedir. Mesela size bir misal vereyim. Bizim ailemizde şimdiye kadar, yaşım 65’e gelmesine rağmen, bir tek kişinin sigara içtiğini görmemişimdir. Tabii bu küçük bir misal hatta buna dair çok özen verilmiş, bundan bile uzak kalmış bir ailedir bizim aile. Dediğim gibi bu küçük bir misaldi bunun yanında yalan, ahlaksızlık, fesat yok, insanlığı küçültecek hareketlerden Allah’a bin şükürler olsun, hepimiz uzağız. Üstün ahlak’a ve medeniyete sahibiz. Herkes tarafından taktir edilecek ahlaklarla yaşamımızı sürdürmekteyiz. Herhangi bir çocuğumuz asker ocağına gittiğinde bile onun ayrı bir yaşam sürdürdüğünü, ayrı bir kitleden geldiği açıkça anlaşılıyor. Şimdi ise insanlığı alçaltacak çok hareketler var. Allah’ın lütfi ve inayeti biz onlardan uzak kalıyoruz.[/FONT]

[FONT=verdana,geneva]Peki şimdi eğitime gelelim. Sizler Arapça biliyorsunuz, Arapça kullanıyorsunuz. Daha da özü köken olarak Arap’sınız. Ve doğal olarak Arapça’nın çok derin izleri var sizlerde. Çünkü insanlar nerdeyse burada birinci dil olarak Arapça konuşuyorlar. Çünkü yaşlı olanlar (okul yüzü görmemiş olanlar) kadınlar, çocuklar Türkçe bilmiyorlar, hep Arapça kullanıyorlar. Buradaki yaşamda Arapça’nın büyük bir etkisi var. O yüzden bu söyleşiyi yaparken de bir yandan izleyenlerin, okuyanların, dinleyenlerin bunu da düşünmesi gerekecek yani insanlar köken olarak hangi ana yapıdan geliyorlarsa onların izlerini taşırlar. O yüzden şimdi Türk dili ile Türkçe konuşmak, Anadolu’da Türk eserleriyle yetişmiş olmak var erdeminde ve güzelliğnide olan milyonlarca insanımız var. Fakat şimdi şu dakikadan sonra sizinle konuştuktan sonra, sizin görüşlerinizi aktardıktan sonra Anadolu’da bir de Arap, Arapça varlığını hissetmeleri gerekiyor. Çünkü ibadet dili olarak, yaşantıda, gündelik hayatta bir Arapça konuşma gerçeği varsa biz buna da saygı göstermeliyiz. Öyle ise meseleye öyle girelim; buradakiler gerçekten genel olarak Hatay’dakiler, gerçekten günlük dilde Arapça mı kullanır?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Bilindiği gibi Hatay 1938’de Anavatan’a iltihak etmiştir. Tabi ki o zamanlar Osmanlı döneminde eski Türkçe okutuluyordu. Rahmetli pederim sırf Arapça biliyordu, Türkçe bilmezdi. Ama ben 1939 doğumlu olduğum için ben ve kardeşlerim, benim yaşında olan kişilerin çoğu hem Arapça, hem de Türkçe konuşuyorlar. Fakat bizim esas olarak ana dilimiz Arapça’dır. Rahmetli annem- babam Arapça biliyorlardı. Ben de onlardan öğrendim. Yöre halkının genel dili Arapça’dır. Ben 7 yaşındayken Kuran-ı Kerim-i okudum. Kuran-ı Kerim kursunu bitirdikten sonra aile büyüklerinden dini bilgileri, din edebiyatını, tefsir, din ilimlerini büyüklerimden öğrendim. Kuran-ı Kerim’in dili Arapça olduğuna dair biz tefsirini bilen kişilerde bilmek avantajına sahibiz. Çünkü ana dilimiz ve Kuran-ı Kerim Arapça’dır. Onun içindir ki bizim için uygundur. Medeniyetimiz kültürümüz dinimizin dili Arapça olduğu için bunu biliyoruz, anlıyoruz. Ben Kuran-ı okurken tefsire başvurmaya hacet görmüyorum. Çünkü ana dilim Arapça’dır. 50 yıldan beri Kuran-ı Kerim-i okuyorum. Onun için ki manasını kavrayabiliyor, anlıyorum ve mümkün olduğu kadar tatbik etmeye çalışıyorum.
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Arapça dediğimiz zaman aklımızda tek bir dil var, yani Araplar’ın kullandığı dil. Fakat tabii ki Arabistan, Suriye, Irak, Türkiye var herkes birbiriyle çok rahat anlaşabiliyor mu? Bütün Araplar aynı Arapça’yı mı kullanıyor, yoksa bazı farklılıklar oluyor mu arada?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Evet, bazı farklılıklar oluyor. Arap ülkelerinde özel olarak Mısır, Suriye ve Irak Arapça’larında (aralarında) fark görülebiliyor. Bilhassa Mısır’ın Arapça’sını diğer Araplar zor anlayabiliyorlar. Onların Arapça’sı derin, kendilerine özel olarak binlerce kelimeleri vardır. Bizim Arapça’mız (yani Hatay) hemen hemen tüm Arapların lehçelerine uygun olan bir Arapça’dır. Yani bir yörenin tesiri altında kalmış değiliz. Biz Suriye’nin, Irak’ın Arapça’larını da iyi anlarız. Çünkü bizim Arapça’mız Kuran-ı Kerim-e uygun olan bir dil’dir. Bilhassa Antakya’da yaşayan din adamlarının Arapça’ları tam uygun şekilde bir Arapça’dır. Mesela Mısır’da Arapça konuşan bir Mısır’lı “C “ harfini kullanırken “G “ harfini kullanır. Misal Cemal diyeceğine Kemal der, halbuki Arapça’da böyle bir şey yok. Yani o memleketin bir lehçesidir. Bizler böyle bir tesir altında kalmamışız. Arapça’mız özel bir Arapça’dır. Fakat çocuklarımız okullarda Arapça okumadıkları için gittikçe zayıflıyor esas Arapça ama ben bu yaştayken babamdan-dedemden-büyüklerimizden intikal edilen şekilde öğrendik. Fakat yeni çocuklar bu Arapça’yı maalesef bizler kadar öğrenmiyorlar.[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Ailenizde Arapça konuşuyordu, sizler bunu öğrendiniz. Ama yazı yazmak ayrı. Bunun için ayrı bir eğitim lazım değil mi?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Evet. Arapça yazmayı, öğrenmek oldukça zordur. Mesela Türkçe’yi bilen biri İngilizce’yi rahatlıkla okuyabilir, çünkü harfler aynıdır. Fakat Arapça bütün dillerin aksisidir. Diğer diller soldan başlarken Arapça ise sağdan başlar, harflerin özellikleri ayrıdır. Bundan dolayı Arapça dillerin en zorudur, en genişidir. Arapça’yı tam öğrenmek için en az 5-6 yıl sürekli okumak gereklidir.
[/FONT][FONT=verdana,geneva]Peki sizin babanız inanç bazında hangi kimliğe sahipti? Davutoğulları denildiği zaman bu kutsal aile yani bir dini önder, kanaat önderi, toplumun önde gelen inanç önderi, buranın inancına göre eğitim veren bazı ibadetleri yapan biri miydi, yoksa kendisine yetiştirmiş alim, ulema, kendisine saygı duyulan biri miydi? Kendine bağlı aileler, soylar var mıydı, yoksa tek başına böyle bir kimliğe mi sahipti?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Kendisi toplum tarafından sevilen, taktir edilen bir şahsiyetti. Dini ibadetlerini tatbik eden, ya da insanlara ettiren bir şahsiyetti. Yani iki taraftan sevilen, Alevi cemaatleri tarafından ibadet şekillerini yürütmeye mükellef olan şahıslardandır. [/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Öyle ise sizin ailenizde Anadolu’da gördüğünüz şekliyle Alevilerin önemli bir kısmında belli bir ailenin, belli kişilerin kutsallığı vardır. Bunlara Dede, Seyid, Ocakzade denir. Belli bir Ocağa mensup insanların bir kutsiyetinin ötesinde bir ayrıcalıkları vardır. Daha doğrusu bu bölgede Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi bir Dedelik benzer bir kurumu var mı?[/FONT]
[FONT=verdana,geneva]Vardır, tabii. Bizim ailemiz bu dedelik meselesini yaşatır. Bu Alevi kutsallık yönü bizde 250 seneden beri değil, 500 seneden beri vardır. Yani biz dedelerimizi sayarsak 20 Dedeyi sayabiliyoruz. Benim babam Abdullah, babası Davut, babası Ali, babası Davut, babası İbrahim, babası Hasan, Mehmet, Recep … yani bin seneye kadar bunların tümü din hocalarıdır, önderleridir. [/FONT]