Nefs-i Mutmain

Elfangel

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
938
Tepkime puanı
354
Tatmin olmuş benlik bir kenara çekilip miskin miskin ölümü beklemez. Sezgi ve coşku ile ilahi aşkı tüm benliğinde hisseder ve yaşar. Madde tutkusu kalmadığından, ön plana çıkıp sorulmadıkça ne kimseye yol göstermeyi ne de duygularını paylaşmayı ister. Karşıt kavramlardan uzak durur ve her olaya hem-hem mantığı ile yaklaşır. Yüce bir yaratıcının varlığını tanır ve onunla bütünleşmekten korkmaz. Çünkü yüce yaratıcı onun için korkutan ve cezalandıran baba figürü değil, onu seven bir sevgili figürüdür.
Kalp gözü açılınca ayrı-gayrı kalmaz, bütünsel bir birlik ortaya çıkar.

Dostum ile görüşmüşüm
Başka hayal neme gerek

Onun ile geliş gidiş
Başka visal neme gerek

O’dur veren “gel” haberi
Başka zeval neme gerek

Hiç meyvası olmaz acı
Başka bir dal neme gerek

Yemişinden yer de kanar
Başka bir mal neme gerek

Zümrüt kuşu yuva yapar
Olmuşlar hal, neme gerek

Emre kalmaz biz ile siz
Başka bir hal neme gerek İsmail Emre

Visal: sevgiliye kavuşma
Cemal: Güzel yüz
Zeval: Sona eriş

En son mısrada “Emre kalmaz biz ile siz” demekle ikiliği terk edip birliğe ulaştığını belirtiyor. İsmail Emre bu şiirinde akıl ve mantıktan değil, sezgi ve sevgiden söz ediyor. Bir olaya gönül gözünü açarak yaklaştığımızda sadece zihinsel farkındalık oluşmakla kalmaz, aynı zamanda duygusal farkındalık da oluşur. Yani o anda duygularımız birlik ve bütünlük içinde keskinleşir, mutluluk, coşku, sevinç ve sevgi gibi duygular belirir. Birliğe ve bütünlüğe ulaşmanın nasıl bir şey olduğunu Yunus Emre şu şekilde dile getiriyor.

Nitekim ben beni buldum
Yakin bil ki BEN’i buldum.

Korkum onu buluncaydı
Şimdi korkudan kurtuldum

Ben kimseden korkmazsam
Ve bir zerre kayırmazsam

Ben şimdi kimden korkayım
Korktuğum ile bir oldum

Azrail gelmez yanıma
Sorucu gelmez sineme

Bunlar benden ne sorarlar
Onu sorduran ben oldum

Ben onca haçan olam
O’nun buyruğunu buyuram

O geldi gönlüme doldu
Ben ona bir dükkan oldum

Canlılar bizden el alır
Cansızlar eri ne bilir

Hem verirler, hem alırlar
Ben bir ulu Divan oldum

Yunus’a Hakk açtı kapı
Yunus Hakk’a kılar tapı

Benim için devlet baki
Ben kul iken sultan oldum.

Birinci mısrada “Yakin bil ki Ben’i buldum” sözleri oldukça deirn bir anlam taşıyor. Yakin sözü “kesin olarak biliş” demek olup, üç çeşit yakin durum vardır. Bunlar: İlmen Yakin, Aynen Yakin ve Hakken Yakin durumlarıdır. İlmen yakin akıl ve mantık yoluyla elde edilen bilgi türüdür. İlim sözü sadece pozitif bilimler için değil, aynı zamanda hukuk ve din bilgisi için de kullanılırdı. Eskiden alim denen kişi bir çok dallarda uzmandı, bugünkü gibi tek bir konunun uzmanı değildi. Bu geniş bilgi dağarcığına rağmen bilge kişiler alim olmayı bilgelik yolunun ilk kademsi olarak görürlerdi. Bakın şair Bağdatlı Ruhi ne diyor:

Unutup bildiğini arif ise nadan ol
Bezm-i vahdette ne ilm ve alim isterler

“Bezm-i vahdet” ahiret, öteki dünya, birlik içinde toplanılan yer demektir. Şair akıl ve mantık yoluyla okuduklarını ve duyduklarını unut, pişman ol diyor. Çünkü ahrette bu tür bilgi işe yaramaz. Bir üst bilgi durumu olan “Aynen Yakin” bilgi, aklı ve mantıkla değil, gözle görülen ve duyularla elde edilen bilgi türüdür. Her ne kadar “ayn” göz demek olsa da bu tür görüş kulaktan dolma değil, “kesinlikle ve tamamıyla” şüphe içermeyen ve kapsayıcı bilgi türünü tanımlıyor.
Üçüncü düzey “Hakken Yakin” en üst bilgi düzeyidir ki bu bilgi Tanrı ile bütünleşince, Tanrı bilincinde yok olunca elde eidlen bilgi türüdür. Yunus’un “Yakin bil ki BEN’i buldum” sözü “kesinlikle şüphe etmeden ben asıl BEN olan tözle bütünleştim.” Yani Allah’ın birlik ve bütünlüğü içinde yok olarak Hakken Yakin boyutuna eriştim demek istiyor. Bu boyuta ulaşanlar şiir yazmazlar şiir olurlar. Bu durumu da “ben ulu bir divan oldum” sözleriyle ifade diyor. “Divan” şairlerin tüm şiirlerini topladıkları kitaba denir. Günümüzde antoloji sözünün karşılığıdır. “Ulu Divan”, yani yüce ve fizik ötesi, metafizik bir şiir kitabına dönüştüğünü söylüyor. Yunus Emre’nin metafiziğin ufkuna ulaştığını anlıyoruz. Yunus’un ulaştığı varlık boyutu öylesine yüce ki, sorgulayıcı Münkir ile Nekir ahrette yana gelip ona soru soracaklarına Yunus onlara soru sorar.

Aynen Yakin boyutuna “şehadet boyutu” da denebilir. Zira bu bilgi düzeyinde insan şahit durumdadır. Müşahede, görmek, temaşa etmek, yakından gözlemek de demektir. Şahit olan kişiye de müşahit denir. Tasavvufta müşahede “Hakk’ın temaşası” anlamını da taşır. Müşahede istekle değil, farklı bir aleme sıçrar gibi zihnin aniden açılmasıyla gerçekleşir. Daha ileri boyutta gören ile görülen bir olunca Hakken Yakin durumu oluşur. Sufi kişiler sey-i süluk (gelişim süreci) sırasında bu gibi haller yaşarlar ama bu gibi durumlardan söz etmeyi sevmezler. Çünkü bu gibi durumları açıklamak bir kibir alameti olarak kabul edilir.

Haluk Berkmen –Kuantum Bilgeliği ve Tasavvuf

 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Güzel bir paylasim tesekkür ederim..
Aslinda yakini olan insanlarin konusmama nedenleri konusamamakdan kaynaklanir, Onlarin benligi yokturki benlik taslasinlar, ama onlarin musahede etiklerini baskalari etmedikleri icin ne kadar anlatsalar asla sözleri bir ifade tasimaz anlatamaz..
Oysa yasananlar sir degildir, ayni düzeyde insanlar aralarinda konusurlar,bilgi alisverisleri olur,cünki bir tecelli asla iki kere meydana gelmez, ve her "yolcu" nun tecrübesi farklidir...
 
Üst