Neden böyle?

Devilwithin

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Eyl 2018
Mesajlar
30
Tepkime puanı
31
Öncelikle merhaba bir şeyi sizlerle paylaşmak ve bu konudaki fikirlerinizi almak istiyorum. Bir şeyi istemeden öylesine söyleyince o şey oluyor hemde hemen. Bir şeyi ise çok istediğimde inanarak istediğimde olmuyor. Sabrediyorum, sabretmeye devam ediyorum. Ama bunu nasıl kontrol edeceğimi bilmiyorum umarım anlatabilmişimdir teşekkür ediyorum.
 
S

Sehane

Bu kontrol edebileceğiniz veya size özel olan bir şey değil ki :) Buna kısaca Evren Yasaları diyoruz. Herkesi eşit düzeyde etkileyen olgulardır bunlar. Ufak bir araştırma ile daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
 
Ü

Üye silindi 62179

Evrensel bir kural olduğuna katılıyorum. Bu sebeple gerçekleşmesini delicesine istediğim şeyleri hiç istemiyormuş gibi yapıyorum. ? Çünkü neyi çok istesem ve sözsel olarak belirtsem gerçekleşme ihtimali azalıyor. Bu yüzden umursamamaya ya da umursamıyor gibi yapmaya çalışıyorum. Kendimden başka kimi kandırıyorum bilmiyorum tabi. ?
 

berksurucu

Banlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
968
Konum
Güzel İzmir
Öncelikle merhaba bir şeyi sizlerle paylaşmak ve bu konudaki fikirlerinizi almak istiyorum. Bir şeyi istemeden öylesine söyleyince o şey oluyor hemde hemen. Bir şeyi ise çok istediğimde inanarak istediğimde olmuyor. Sabrediyorum, sabretmeye devam ediyorum. Ama bunu nasıl kontrol edeceğimi bilmiyorum umarım anlatabilmişimdir teşekkür ediyorum.

2008 gibi ortaya çıkan "çekim yasası ve kuantum düşünce" zamazingosu insanların aklını çok bulandırdı...

"Gerçekten inanırsan olur demek ki inanmıyorsun" dediler birbirlerine... bizde kendimizi suçlu hissettik. çünkü o öğretilerde gerçekten inanıp hayallerine kavuşan insanların hikayelerini okuduk. Tabi bu ekolden ekole değişti... Biraz dindar düşünen Zikirlere başladı... Biraz mistik düşünen Reiki ye başladı... falan bile işte duyduğunuz şeyler...

Olumlalamalar... "kabul ediyorum" lar... "seçiyorum" lar.... "kendime çekiyorum" lar...

İnsan daha inanmanın biyolojisini, psikolojisini anlamadan bunlara sarıldı.

Hatta daha kolayı vardı... Niye inanıp yapmaya çalışsın ki... "Ben yaşam koçu olayım, beni dinlesinler onlar yapsın banane" kafasında kolaya kaçınca bi baktık herkes "yaşam koçu" oldu... İnanan yok... İnanmayı Anlatmayı seven var...

İnsanlar bu hayal dünyasından çıkmaya başladılar. Çünkü hayalleri çekmenin kitaplardaki gibi "masalsı" değil gerçek bir challange olduğunu anladılar... Konforunu bozmaya niyetli olan çok az insan bu sırları anlayabildi...

zaten anlayanlar da hayatın sürekli "birşeyler çekmek" olmadığını anladıklarından ihtiraslarını bir kenara koydular...

şimdi eğer benim nacizane fikrimi kabul edersen ben sana anlatayım

İste olsun, Hisset olsun... ekolünden gelen Aşk, Para ve Başarı gibi arzularımızdan beslenen tüm ekolleri unut... çünkü bunlar seni takıntılı yapar... hayat deneyimlerini iyi veya kötü diye ayırmaya başlarsın... iyi dediğin şeylere sıkı sıkı tutunur... kötü şeylerden kaçmak için konforundan çıkamazsın...

İnsan zihni, olup bitenden bağımsız olarak birşeyleri sürekli ister hatta inanırda... ama hayat çok realist bir yaklaşımla her daim bir adım önde olduğunu bize hissettirir... kestirilemez ve hesap edilemezdir...

ben kaotik bir yapıdan bahsetmedim.

Hissebildiğim kadarıyla şöyle çalışıyor...

Mıknatıs olan duygularındır. Derinliklerinde ne duygu varsa, hologram evrenin sembolleriyle sana yaşatılır. sen dünyanın en sıradışı en güzel hayallerini kur... Ama derinliklerinde "ben değersizim, yetersizim" duygu çekirdeği varsa, hayat sana bunu yaşatacaktır.

Hayatta yaşadığın tüm deneyimler "senin içinde olup biteni" sana göstermek için aynalanıyor. Zihninin; bildiğin ve bilmediğin... yüzeysel veya derin tüm katmanları holografik bir evrende sana izletiliyor. Sen de "Özgür irade" zannıyla istek ve arzularından dolayı bunlar arasında bir korelasyon kuruyorsun...

İnanç sandığın şey arzuların... Arzu ise içinde "yokluk" barındıran bir durum... Bir şeyi arzuluyorsan o "şu anda" yoktur... Bir şey "Şu Anda Yoksa ve Eksikse" o kendini ileriye izdüşüm yapacaktır... Asla tatmin olmayacak ve ileriye ötelenecektir.

Bir şeye "şu anda" ihtiyacın yoksa... Ortada "yokluk" hissi yoktur... dolayısıyla kolayca hayatına gelir. elini uzanıp alabilirsin pek arzulamasan da...




"peki bu bir paradox değil mi ?" Diyeceksin... evet bir paradox... Hatta öyle bir paradox ki; bize hayatın arzularımızın peşinde koşup kendimi içimize dönmeyi unutturmayacak kadar güzel bir paradox... Bu sebeple hangi ekolden olursa olsun "yüksek mertebelere" gelmiş tüm alimler ve manevi öğretmenler arzuların çok yanıltıcı olduğunu söylerler...

Sen, neye neden inandığın üzerine düşünürsen, sana sürekli aynı filmi izlettiren duygularından arınırsan o zaman sıfır noktasına yaklaşırsın... Bu sevyeleri şöyle idrak edebilirsin... Olup bitenlerle, düşündüklerin arasında bir paralellik oluşur... Aklındakiler karşına çıkıverir.

Arzulamadığın ve zaten yokluk hissetmediğin için aklındakiler senin için kolay ulaşılır olur... sen ise bunlara tutunmaz sadece deneyimler ve tadarsın
 

Devilwithin

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Eyl 2018
Mesajlar
30
Tepkime puanı
31
2008 gibi ortaya çıkan "çekim yasası ve kuantum düşünce" zamazingosu insanların aklını çok bulandırdı...

"Gerçekten inanırsan olur demek ki inanmıyorsun" dediler birbirlerine... bizde kendimizi suçlu hissettik. çünkü o öğretilerde gerçekten inanıp hayallerine kavuşan insanların hikayelerini okuduk. Tabi bu ekolden ekole değişti... Biraz dindar düşünen Zikirlere başladı... Biraz mistik düşünen Reiki ye başladı... falan bile işte duyduğunuz şeyler...

Olumlalamalar... "kabul ediyorum" lar... "seçiyorum" lar.... "kendime çekiyorum" lar...

İnsan daha inanmanın biyolojisini, psikolojisini anlamadan bunlara sarıldı.

Hatta daha kolayı vardı... Niye inanıp yapmaya çalışsın ki... "Ben yaşam koçu olayım, beni dinlesinler onlar yapsın banane" kafasında kolaya kaçınca bi baktık herkes "yaşam koçu" oldu... İnanan yok... İnanmayı Anlatmayı seven var...

İnsanlar bu hayal dünyasından çıkmaya başladılar. Çünkü hayalleri çekmenin kitaplardaki gibi "masalsı" değil gerçek bir challange olduğunu anladılar... Konforunu bozmaya niyetli olan çok az insan bu sırları anlayabildi...

zaten anlayanlar da hayatın sürekli "birşeyler çekmek" olmadığını anladıklarından ihtiraslarını bir kenara koydular...

şimdi eğer benim nacizane fikrimi kabul edersen ben sana anlatayım

İste olsun, Hisset olsun... ekolünden gelen Aşk, Para ve Başarı gibi arzularımızdan beslenen tüm ekolleri unut... çünkü bunlar seni takıntılı yapar... hayat deneyimlerini iyi veya kötü diye ayırmaya başlarsın... iyi dediğin şeylere sıkı sıkı tutunur... kötü şeylerden kaçmak için konforundan çıkamazsın...

İnsan zihni, olup bitenden bağımsız olarak birşeyleri sürekli ister hatta inanırda... ama hayat çok realist bir yaklaşımla her daim bir adım önde olduğunu bize hissettirir... kestirilemez ve hesap edilemezdir...

ben kaotik bir yapıdan bahsetmedim.

Hissebildiğim kadarıyla şöyle çalışıyor...

Mıknatıs olan duygularındır. Derinliklerinde ne duygu varsa, hologram evrenin sembolleriyle sana yaşatılır. sen dünyanın en sıradışı en güzel hayallerini kur... Ama derinliklerinde "ben değersizim, yetersizim" duygu çekirdeği varsa, hayat sana bunu yaşatacaktır.

Hayatta yaşadığın tüm deneyimler "senin içinde olup biteni" sana göstermek için aynalanıyor. Zihninin; bildiğin ve bilmediğin... yüzeysel veya derin tüm katmanları holografik bir evrende sana izletiliyor. Sen de "Özgür irade" zannıyla istek ve arzularından dolayı bunlar arasında bir korelasyon kuruyorsun...

İnanç sandığın şey arzuların... Arzu ise içinde "yokluk" barındıran bir durum... Bir şeyi arzuluyorsan o "şu anda" yoktur... Bir şey "Şu Anda Yoksa ve Eksikse" o kendini ileriye izdüşüm yapacaktır... Asla tatmin olmayacak ve ileriye ötelenecektir.

Bir şeye "şu anda" ihtiyacın yoksa... Ortada "yokluk" hissi yoktur... dolayısıyla kolayca hayatına gelir. elini uzanıp alabilirsin pek arzulamasan da...




"peki bu bir paradox değil mi ?" Diyeceksin... evet bir paradox... Hatta öyle bir paradox ki; bize hayatın arzularımızın peşinde koşup kendimi içimize dönmeyi unutturmayacak kadar güzel bir paradox... Bu sebeple hangi ekolden olursa olsun "yüksek mertebelere" gelmiş tüm alimler ve manevi öğretmenler arzuların çok yanıltıcı olduğunu söylerler...

Sen, neye neden inandığın üzerine düşünürsen, sana sürekli aynı filmi izlettiren duygularından arınırsan o zaman sıfır noktasına yaklaşırsın... Bu sevyeleri şöyle idrak edebilirsin... Olup bitenlerle, düşündüklerin arasında bir paralellik oluşur... Aklındakiler karşına çıkıverir.

Arzulamadığın ve zaten yokluk hissetmediğin için aklındakiler senin için kolay ulaşılır olur... sen ise bunlara tutunmaz sadece deneyimler ve tadarsın
Teşekkür ederim kafamdaki sorulara çok yardımcı oldu.
 

marble

Kayıtlı Üye
Katılım
21 May 2018
Mesajlar
222
Tepkime puanı
265
Öncelikle merhaba bir şeyi sizlerle paylaşmak ve bu konudaki fikirlerinizi almak istiyorum. Bir şeyi istemeden öylesine söyleyince o şey oluyor hemde hemen. Bir şeyi ise çok istediğimde inanarak istediğimde olmuyor. Sabrediyorum, sabretmeye devam ediyorum. Ama bunu nasıl kontrol edeceğimi bilmiyorum umarım anlatabilmişimdir teşekkür ediyorum.
Pozitif’in negatife baskın olduğuna inanılır. Yani belli ölçüde bir hazzın illa da bedelini ödemek, telafi eden miktarda acı çekmek gerekli değildir. Tam tersine, Telafi Yasası’na göre hazzın kendisi ritmik salınımdır. Çünkü belirli bir şiddete sahip acı ya mevcut hayatta ya da daha önceki enkarnasyonlarda zaten deneyimlenmiştir.
İnsan sahip olduğu her şeyin bedelini öder. İnsan bir şeye sahipse, başka bir şeye sahip değildir. Denge gelir.
Her şeyin bir hoş, bir nahoş tarafı vardır. İnsan bir yerden kazanıyorsa başka bir yerden kaybediyordur.

Hiçbir şey kendiliğinden olmaz.
Her sebebin bir sonucu, her sonucun bir sebebi vardır. Değişim bilinmeyen yasadan başka bir şey değildir.
 
Üst