Mutluluk

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Tasavvufta mutluluk, Hakk'a yakınlaşma halidir. Olumsuzluklarda bile bu şartlardan kurtulma arzusu içerisinde olan basit düşüncenin tersine, bu olumsuz koşullarda varlığın yokluğunu hissederek yaşamaktır mutluluk.

İbrahim Ethem'in ipek çarşaflarda, atlas yorganlarda, onca mal ve iktidar arasında bulamayıp sarayını, tahtını terk ederek yıllarını verdiği bir çabadır mutluluk.

Fahrettin Razi tefsirinde şöyle açıklar: "Mutluluk üç derecedir; ruha ait olan, bedene ait olan ve dışarıya ait olan.
Ruha ait olan mutluluk iki türlüdür: Birincisi; ilmin artırılmasıyla görüş kuvvetinin tamamlanması, ikincisi; üstün ahlak ile amel kuvvetinin tamamlanması.

Bedene ait olan mutluluk da ikiye ayrılır: Sağlık ve güzellik. (Y.N.: Batı dünyası bunu "wellness, happines, fitness olarak ifade eder.)

Dışarı ait olan mutluluk da ikiye ayrılır: Mal ve makam. "Bize dünyada ver" arzu ve isteği de bu kısımlardan her birini içine alır. Çünkü ilim, dünyada nam yapmak ve herkesin önüne geçmek için istenirse bu da yine dünya için yapılmış olur.

Hz. Mevlâna'da Mutluluk:
Hazineyi Kendi İçinde Aramak


Hz. Mevlâna'ya göre bir insanın mutlu olabilmesi sade bir hayat yaşamakla, diğer insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmakla ve gösterişten uzak durmakla mümkündür. Hz. Mevlâna bir gün dostlarına; "Şöhretimizin arttığı ve insanların bizim ziyaretimize geldiği günden beri dünya sıkıntılarından rahat edemiyorum." demiştir.

Hz. Mevlâna şu hikâyeyi anlatır:

Bir zamanlar Bağdat'ta yaşayan bir adama rüyasında derler ki: Mısır'ın Kahire şehrinin şu adresinin şu sokağında, şu numaralı evin temelinde şu kadar altın var. Gidip alırsan çok zengin olursun. Adam rüyadır diyor ve pek aldırmıyor. Aynı rüya üç kez tekrarlanınca bunun ilahi bir işaret olabileceğini düşünüyor ve Kahire'ye gitmeye, anılan adresi bulmaya karar veriyor. Adresi buluyor ama bakıyor ki adresin sahibi var. Söylese, 'bana ait' deyip vermeyebilir, söylemese bu kadar yolu boş yere tepmiş olacak. Eğer söylemezsem, adamın da bu konuda bilgisi olmadığından bundan yararlanamayacak, ben de boşuna gelmiş olacağım; eğer söylersem belki müjdemin karşılığı birkaç altın alabilirim, diye düşünür ve söylemeye karar verir. Buna duyan ev sahibi "Bre ahmak adam! Bir rüyaya inanıp da Bağdat'tan kalkıp buraya kadar gelmişsin. Bu evi ben yaptım ve temelinde altın olmadığından eminim. Ayrıca bir zamanlar ben de senin gibi, üstelik üç kez, Bağdat'ın filan mahallesinin filan sokağının şu numaralı adresindeki evin temelinde şu kadar altın var şeklinde bir rüya görmüştüm ama rüyaya inanarak Bağdat'a gitme gereği duymadım." der. Bağdatlı şok olur. Mısırlının rüyasında gördüğü ve tarif ettiği adres kendi oturduğu evdir. O da evinin temelinde aslında altın küpü olmadığından emindir. Birbiriyle tevafuk eden bu iki rüyadan Bağdatlı kendisine şu dersi çıkarır: "Gerçek hazine, mutluluk senin kendi evinde ve gönlündedir. O halde evine, yuvana dön, hazineyi kendi içinde ara."
 
Üst