Mabet Senaryosu

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
Hepimizin hayal gücünü içinde barındıran bir senaryo oluşturmaya ne dersiniz?
Bence ortaya oldukça yaratıcı şeyler çıkacaktır.
Öncelikle nasıl olacagını anlatayım
Bir hikaye yazmaya başlayagım ve bıraktıgımda benim altımda olan kullanıcı o yazılan konuyla paralel olarak hikayeyi geliştirip devam edecek ve bu döngü bu şekilde devam edecek....Lütfen katılım olsun ?


Uyandığımda kendimi ıssız terkedilmiş bir tren garında buldum. Gözlerimi aralamaya çalışsamda vücudumdaki ağırlık buna engel oluyordu. Kemiklerimin kırıldığını o an anlıyorum ...Soğuktan uyuşan parmaklarımı oynatamıyordum. .. Bana bunu kim neden yapmıştı dahası buraya nasıl gelmiştim...
 

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Garın tavanı hep bu kadar yüksekti miydi yoksa ben mi küçülmüştüm. Sanki soğuk havanın tüm ağırlığı üstüme çökmüştü. Ben Kalkmaya çalıştıkça yer sanki beni de daha da aşağıya çekiyordu. Kimse beni görmüyor muydu? Nerdeydi yüzlerce insan, tek başıma bura da olmam imkansız. Bağırmaya çalıştım, Ve daha yüksek bağırdım, tüm gücümü kullansam da kendi sesimi kendim de duyamıyordum. Uzun süre soğuk da kaldığım için sesimin çıkmadığını anladım.

Kollarımı hareket ettirmeye çalıştığım da inanılmaz bir acı saplanıyordu. Bacaklarımı oynatmak istediğim de aynı şekilde. Sanki kukla gibi kollarım ve bacaklarım olmayacak şekilde yanlara açılmıştı. Hareket etmediğim de acı yoktu.

Hareket etmeden, kendimi yormadan en iyisi bekmekti. Sonuç da burası bir tren garıydı. Eninde sonunda birileri gelecekti. Kan yoktu. Demek ki yaralanmamışım. Kırıktan da kimse ölmez. İç kanamam olup olmadığını anlayamıyordum. Boynumdan ve gözlerimden başka hiç bir yerimi oynatamıyordum. Soğuktan donmazsam hayatta kalabilirdim.

Beklemek en iyisiydi. Paniğe kapılmamalıydım. Sesiziliği dinlemeye başladım. Yakın da biri beni bulacak, yakında biri beni bulacak diye düşünmeye devam ettim

Beni şuan korkutan bulunduğum durum değildi aslında. Ya tren garında değilsem. Ya burası başka bir yerse. Mümkün değil diye düşündüm. Tren rayları var, duvarda kocaman bir saat var. Tren garı işte başka ne olabilir, sakinleş ve bekle biri gelecek diye kendimi yatıştırmaya çalıştım.

İçimdeki sesi durduramıyordum. Mutlaka biri olmalı, görevliler olmalı. Bunca zaman mutlaka biri gelirdi. Ya gerçekten burası bir tren garı değilse!
 

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
674
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Uyandığımda, banyoya seyirttiğimde yıllardır gördüğüm bu tren garı rüyasını düşündüm. Soğuk suyla yüzümü yıkarken aynadaki görüntü bana birden yabancı biriymişim gibi baktı, bir kez daha yüzüme soğuk suyu çarpıp ayılmayı diledim. Birden kapının arkasından gürültülü bir cisim fırladı, boynuma arkadan sarıldı ve beni öldürmeye çalıştığını anladım, yüzünü yarım yamalak gördüğümde yaşadığım şok nefesimi kesti, bana saldıran bendim ve şuan beni öldürmeye çalışıyordum, ben olan benle mücadele etmeyi sürdürürken ölmeyi ve bu kabusun bitmesini diledim, derken hala aynada kendi gözlerimin içine bakmaya devam ederken buldum kendimi. İçlerindeki ateş her geçen gün ışığını arttırıyordu ve ben yavaş yavaş kendimden kayboluyordum.
 

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
Bedenimden akan kan halüsülasyon görmemi sağlıyordu... artık sona geldiğimi düşündüğüm anda hayaldi yoksa gerçekmi bilemediğim bir ses duydum sanki yerin altından biri adımı söylüyorumdu o sese bırakmak istiyordum kendimi korkudan ve çaresizlikten..."Loren" oradamısın lütfen cevap ver...artık ses iyice belirgenleşmişti....Onu yanımda gördüğümde artık çoktan bedenimi o kişiye teslim etmiştim.....
Uyandığımda ve kendime geldiğimde kayıp 4.5 günün nerde oldugunu bilmem fazla zaman almadı...gözlerim kurtarıcımı ve bilinmeyen gizemi çözmek için etrafı tarıyordu...
 

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Bulanık görüyordum lakin sesleri net bir şekilde duyabiliyordum
-Sonunda uyandı
-hanım efendi beni duyabiliyor musunuz

Ağızımı açmaya çalıştım ama başaramadım. Sanki dudaklarım birbirine yapışmış gibiydi.
Gözlerimi açıp kapayarak soruyu evet anlamında yanıtladım.

- Ben Doktor Ekrem. Şuan Numune hastanesindesiniz. Sizi Ankara garında bulmuşlar ve buraya getirdiler.

Doktor, Susamış gibi duraksadı boğazını temizledi ve devam etti.

- Beş gündür komadaydınız. Şuan tehlikeyi atlattınız. Kendimizi yormayın ve sadece dinlenin. Bir şeye ihtiyacınız olursa. Sağ elimizin yanındaki düğmeye basın, yardıma geliriz. Ben şimdi gidiyorum tekrar geleceğim.

Tam göremiyordum ama kokusundan buranın hastane olduğunu anlamıştım. Anlatılan her şey tamam da numune hastanesi kapatalı yıllar oluyor. Ben mi yanlış anladım diye düşündüm. Ama nasıl yanlış anlayabilirdim ki. Bu harflerle başka bir hastane adı yok ki. Eğer burası numune değilse ben neredeyim. Doktor neden kapatılan bir hastanenin adnı söylesin ki. Daha fazla düşünmeye devam edemiyorum artık. Yeniden uykuya daldığımı fark ediyor ama hiç bir şey yapamıyordum. Uykuya Teslim olmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.
 

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
Bir vakit sonra uyanİpek gözlerimi araladıgında beni kurtaran kişiyi yanıbaşında gördüm...Bana dediği tek şey..." endişelenme Loren ben seni tanıyan birisiyim şuan sana ne oldugunu anlatamam ama bir gün güvende olduğunda sana babannenle birlikte herşeyi anlatacağız. Bana sonsuz güvenebilirsin ...Uzunca bir süre burda kalman gerekebilir ...Üniversitesi yi bu konuda bilgilendirdik sadece dinlen dedi...

Neden bilmiyorum ama onu yanında gördüğümde içimde tarifsiz bir güven duygusu kapladı tarifsiz bir duyguydu bu.... Onu daha önce görmediğime eminim ama duyduğum bu tarifsiz güvene kapılmak istiyordum...
 

tuanadolunay

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Tem 2011
Mesajlar
235
Tepkime puanı
256
İpek çifte bir hayat yaşıyor haline gelmişti. Uyuyordu Ekremin yanında uyanıyordu, tekrar uyuduğunda Loren'in yanında uyanıyordu. İkisine de güveniyordu. Loren ve babannesi halan bir açıklama yapmamıştı. Numune hastanesinde uyanıyordu. O hayatında hala hastanedeydi. Ekrem iyi olmadan hastaneden ayrılmasına izin vermiyordu. İpeğin kafası çok karışmıştı. Hangi hayatı gerçekti karar verememişti. İkiside çok gerçekti. İkisinide yaşıyordu. İki hayatı da bir sır barındırıyordu. İki sırrı da çözmeliydi. İpek kararlıydı. İki yaşantısında da ip uçlarını takip edecekti.
 

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
Uzunca bir süre hastahanede kaldıktan sonra nihayet bugün taburcu olabilecektim....Bana bu süreçte hep yanımda olan ve adının Simon olduğunu söyleyen kurtarıcım ile birlikte nihayet eve gittik...
Ailemden kalan tek yadigar babaannem. ...garip ama evde yoktu hastahanede de ona hiç rastlamadım
Simon bana dönüp: endişelenme o iyi sadece yapması gereken işleri var akşama evde olur dedi.....

Tamam bende bugün okula gitmem lazım dedim...

Evet uzun zaman sonra okula gittim.
tarih bölümü öğrencisiyim ve tarih benim için bir tutku diyebilirim.... Ve itiraf etmeliyim ki bölüm hocamdan hoşlanıyorum hemde oldukça...

odasına dogru ilerledikçe kalbim farklı bir tempoyla çarpmaya başladı aşk.korku. tereddüt bütün karmaşık hisler bedenimi sardı...

Kapıyı çalıp içeri girdiğimde yüzünde garip bir ifade ile karşılaştım...
soğuk ve öfkeli bir tavır
"Profesör ben tez hazırlıklarımı..... diyemeden
"Ne cehennemdeysen oraya git "dedi
ekledi... tabiki elindekini bırakıp dedi
donup kalmıştım ....ben bu adamdan haşlanmış olamazdım

"Efendim bilmediğiniz şeyler var" diyebildimi sadece o an düşüp bayılabilirdim.....

"Ver elindekileri
" dedi ve kısa bir göz attıktan sonra gözümün önünde kagıtları yırtıp suratıma fırlattı....

Sonra egilip yüzüme karşı "okulu bitirmek ve bu Nalet suratı görmek istemiyorsan vereceğim konuyu didik didik edeceksin adeta antik vinka kentine gidip orada yaşayıp yanıma geleceksin öyle 3.5 sayfa uyduruk hikayeler istemiyorum şimdi çıkıp gidebilirsin" dedi....

odadan nasıl çıktım merdivenlerim nasıl indim hatırlamıyorum bile bildiğim tek şey bedenim kadar ruhumunda acıdıgıydı
 
Ü

Üye silindi 70925

Ruhumda hissetiğim acı, ân'a odaklanmamı engelliyordu. Ve aynı zamanda artık nefret ediyordum ondan. Bir yerde nefret ya da kızgınlık gibi duyguların sevgiyi asla öldürmediğini, içerde bir yerlerde hâlâ saklı kaldığını öğrenmiştim. Şuan hissettiğim kalp atışından eser yoktu. Geçici bir hoşlanmaymış yaşadığım durum. Yüzüme fırlatılan kağıtlar bana içimdeki yanıltıcı hisleri de gerçekler aslında böyle diyerek suratıma çarpmıştı. Herneyse içimdeki acıyı bastıramıyordum oldukça ağır gelmişti, bende akışına bıraktım. Gözlerim dolu doluydu evin yolunu tutarken. İçeri girer girmez odamın yolunu tuttum, yatağım bembeyazdı üstümdekiler ise ruh halimi özetler gibi simsiyahtı. Beni bu ruh durumumdan arındır dercesine bedenimi yatağa bıraktım. Gözlerimden siyah rimelim ile birlikte yaşlar akmaya başladı. Hissettiğim kötücül duygular beni sömürmüş bende hâl bırakmamıştı. İyi hissetmek için kendimi uykuya teslim etmekten başka seçenek göremedim...

Ardından "Loren" diye bir ses işittim. Etrafıma baktım. Bir şey göremedim. Tekrar aynı sesi işittiğim vakit etrafımda havada asılı duran minik ışık huzmelerini gördüm. Neler oluyor diyemeden lucid rüyada olduğumu anladım. Işık saçan bir varlık bana doğru yaklaşıyordu. Gözlerim kamaştı. Yaklaştıkça insan formunda bir varlık olduğunu anladım. Ama normal insanlardan farklı olarak bedeni çok açık renkte idi. Gözleri iri ve maviydi. Saçları beyazdı. Bir meleği andırabilecek güzellikteydi.

-Ben Arel, dedi. Seni yaşadığım yıldıza götürmek istiyorum diyerek elini sakince bana uzattı. Bir an hayretler içerisinde bakakaldım. Sonra elimi uzattım kabul ederek ve etrafımızı dairesel mavi bir ışık kapladı koridor gibi yukarı uzanıyordu sonsuzluğa gider gibi. Göğe doğru yükseldik. Dünyayı hızlıca aştık. Durduğumuzda hayranlık içerisinde etrafı seyretmeye başladım. Varlık bana,

-Andromeda Galaksisi'ne hoş geldin dedi.

Ve bana ışıl ışıl herşeyin kristallerden ve değerli taşlardan yapıldığı gezegenini gezdirmeye başladı.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
tam yeterince rahatlayıp bu gizemli yeri gezmeye koyuluverecekken "Loren" diyerek Simon beni uyandırdı....gözlerinden anladığım kadarıyla o neler gördüğümü biliyordu.....

Muhteşem bir duygu degil mi dedi?
Ariel le daha çok karlılaşacaksın tabiki karanlığın içindeki güneşi bulabilirsek dedi....

Gününün berbat geçtiğini biliyorum...
Ama ne yapmamız gerektiğinide...
Antik Vinka Kenti...bir zamanların tek hakimi.....hazırlan Loren gidip bu gizemi çözelim. ..

Ne gizemi?

profesörün tavırları sanada saçma gelmedi mi?
Ben onu tanıyorum hemde çok önceden uzun yıllardır. Çok gergin belkide bir sonraki seferde seni elinden kaçırmak istemiyordur???

Hiçbirsey anlamadım öylece dinliyordum. Bildiğim tek şey onun yanında güvende olduğumdu

Ama kararlıydım az da olsa birşeyler öğrenmeden yolculuğa çıkmayacaktım. ..

Anlat bana Simon bildiklerini anlat yoksa ben gelmeyeceğim...dedim


Babannen zamanın koruyucusu yani kaderin düzgün işleyişini kontrol eder sebep sonuçlara göre işleyişi denetler..... Bu geçmişte böyleydi düzen bozulana kadar...kAralık taraftakiler tercihlerinden memnun olmayan insanlarla anlaşma yapıp düzeni bozdular kaos çıktı iyi kötüye karıştı...ölen insanlar anlaşma gereği istediği farklı bir hayatı farklı bedenlerde yeniden yeniden yaşamak istiyorlardı...
doyumsuzluk son bulmuyordu.....derken sular durulmuştu......insanlar artık bedel ödemekten bıktı... ....Babannen de hala böyle bir güç var ama sende varmı yokmu bilmiyoruz dahası profesörün neden gün yüzüne çıktığınızda. ...bildiğim şey onunda geçmişte yanlış tercihler yapmış olabileceği dedi..

İşte bu yüzden uyuyan dev uyanmadan ne istediğini bulmamız gerekecek......Ariel de bize yardım edecek hadi hazırlan yarın Moskova ya gidiyoruz.. iyice dinlen dedi..

Ben ise bir roman dinler gibi onu dinledim neler oluyordu böyle?
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,254
Tepkime puanı
3,152
-Loreeennnnn!

İliklerime kadar hissettiğim korku beni hiç böylesine esir almamıştı. Terden sırılsıklam olmuştum. Rüyaların bir süredir böyle devam etmesi beni çılgına çevirmek üzereydi. Loren kimdi? Rüyada gördüğüm mekanlar neyin nesiydi? Bu aptalca olayların anlamı neydi? Anlayamadığım şeyler kafamı kurcalamaya başlamışken, yardım çığlıkları kafamda adeta oradan oraya çarparak yankılanıyordu. Sanırım güzelce delirmenin tadına bakıyordum.

Karavanımdan çıktığımda hava hafiften aydınlanmıştı. Güneş doğarken bir bardak çayımla birlikte merhaba diyebilecektim. Kendimi ıssız yolların ve tepelerin koruyucusu gibi hissediyordum. Rüyalarıyla başa çıkamayan bir koruyucu... Tebessüm suratımı düzeltmeye yetmemiş gibiydi. Uykudan sürekli sıçrayarak uyanmak sıfatıma kesinlikle toz konduruyordu.

Bugün haritada işaretlediğim arama bölgelerinin sonuncusundaydım. Burada da bir şey çıkmazsa eli boş dönecektim. Onca yolu boşa gelmiş olacaktım. Belki de en azından gezdim diyebilirdim. Yaptığım bütün araştırmaların ardından işaretlediğim bu bölgeler bana kazanç sağlamamış, aksine illet gibi bulaşan rüyalarla bir başıma kalmıştım. Bu tek kelimeyle berbattı.

Akşam olurken son defa planların üzerinden geçmek gerekmişti. Son atışın mutlaka güzel olması gerekiyordu. Yaptığım bütün analizlerin sonucunda planı tüm titizliğiyle masaya sermiştim. Haritada işaretlediğim son noktanın çevresini dikkatle inceliyor, herhangi bir olası durumda yardımı dokunacak yolları bir bir ayıklıyordum. Sonunda tüm analizleri bitirdim derken yakınlarında olan bir yer dikkatimi çekti. Sorun olur muydu? Emin değildim ama mutlaka planın sağlığı açısından ön inceleme yapmak gerekecekti. Yarın için yapılacak ilk iş Antik Vinka Kenti'ne uğrayıp incelemek olacaktı.
 
Son düzenleme:

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
" Babaanne annem le babam ne zaman dönecekler onları çok özledim"

"Ah loren en az bende senin kadar özledim meleğim"

Hiç konuşamadık seninle ölümü hiç konuşamadık... Benim tatlı Belindam...
onlara ne oldugunu hiç anlatamadın hep gözlerin dolardı bende sana kıyamazdım...

Aklıma düştün yine gece gece.....
Simon arabasında uyuyor benide uyku tutmadı........

İlkbaharın tatlı meltemi tenimi okşuyordu. .....hava kararmak üzere......Simon bana kırmızı şarap almış. ..sanki biliyor gibi ... Bir kadeh kırmızı şarap eşliğinde tatlı tatlı esen meltemi bırakmıştım kendimi......civarda Malesef boş otel bulamadığımız için kamp yapmaya karar verdik..... Yarın ilk işimiz tarihi müzeye gitmek umarım orda birşeyler bulabiliriz
 

Sirius MaveRa

Kayıtlı Üye
Katılım
6 Eki 2019
Mesajlar
132
Tepkime puanı
184
Gece su içmek için uyanmıştım.Dışarıdan bilmediğim dilde fısıltılar geliyordu dikkatimi çekti biraz tedirgin olmuştum.Kendime gelir gelmez çadırdan dışarıya çıktım gördüğüm manzara bende şok etkisi yapmış olucak ki gözlerimi sabah açmıştım.Gece ne yaşamıştım?
 

dünyalı

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Nis 2010
Mesajlar
455
Tepkime puanı
772
Sabah uyandığımda Simon olabilecek en güzel kahvaltıyı hazırlamıştı....

Simon beni benden daha iyi tanıyordu yabanmersinli mis gibi kokusu ile oldukça davetkardı....

Bu turta benim kendimi şımarmak istediğim zamanlarda spesiyalimdi ....

birşeyleriyi biliyor gibi gülümsedik. .

gece gördüğüm şeyi anlattım ona bana dönüp" Arel bizimle "dedi..
o senin koruyucu meleğin.

Her insanın bir koruyucu meleği oldugu söylenir ...endişelendiğinde korktugunda onu kalbinle çatır bu tanrının sana bir lütfu...

Kahvaltıyı bitirip müzeye dogru yola çıktık...umarım herşey yolunda gider ve profesör William ile tekrar sorun yaşamam ...
 

Sirius MaveRa

Kayıtlı Üye
Katılım
6 Eki 2019
Mesajlar
132
Tepkime puanı
184
Sokakların içinden eğlenceli bir müzik eşliğinde geçerken bir anda kendimi büyük bir sarayın dışında buldum.Şaşkın bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalışırken havada süzüldüğümü fark ettim.Şaşkınlığıma birde tarif edilemez bir heyecan eklenmişti.Burası neresi nasıl geldim buraya dünya olamayacak kadar ütopik bir yer bu sarayda neyin nesi..Süzülerek saraya doğru ilerledim..Kapıdaki muhafızlar hoşgeldiniz efendim uzun bir süredır görmüyoruz sizi özledik dediler tebessüm ederek selamlamaları bitmişti galiba..Cevap verip vermemek arasında gidip geldim..İçeriye girdiğimde gördüğüm manzara beni adeta büýülemişti..Burası kesinlikle dünya'ya ait bir yer değildi..İçeride din adamlarına benzer insanlar askerler ve daha birçok kişi vardı..Biranda Simonun sesiyle kendime geldim adeta yere cakilircasina..Bana neler oluyor Simon...
 

cezayir menekşesi

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Haz 2018
Mesajlar
3
Tepkime puanı
2
Zaman bütün derinliğini yitirmişti yahut ben sınırların bilincine varamayacak kadar ufalmıştım. Şuurum yerinde miydi? Acı, bilincimi kapatmaya yetecek kadar keskin olmamalı ki hissediyordum. Hissedebiliyorsam kendimdeydim, en azından böyle düşünmeyi seçiyordum. Daha bir göz kırpmalık zaman önce bambaşka bir mekanda vücut buluyorken şu an, fiziksel acının sardığı bedenimde tek bir kımıltılık kuvvet bile bulamadığım vücudumla Numune Hastanesi'nin soluk florasanlarla aydınlanan tenha bir odasında uzanıyordum. Bir takım mekanik sesler, uğultular kulaklarımı doldururken kısılmış gözlerim ve bulanık görüşüme rağmen kendi kirpiklerimi görebiliyordum. Gözlerimi kapatıp karanlığa dalmayı, belki bu karanlığa çekilerek zihnimde kendi yolumu aydınlatmayı denedim ama bu, şu an için pek mümkün görünmüyordu. Denemenin sonu olmamalı, nihayetinde, kendini bulmanın etkinliğidir.

Yıllar evvel bu hastanenin solgun ve kasvetli koridorlarında her biri bir diğerinin aynısı olan ama her biri için bambaşka yaşanmışlıklar taşıdığını düşündüren hayatların arasından yürümüş, yıllar evvel bu hastanenin solgun ve kasvetli koridorlarında beklerken aralanan kapıların ardında yaşanan acıları görmüştüm. Numune Hastanesi'ne dair anılarım yıllar öncesinde kalırken şimdi, artık mevcudiyetini sürdürmediğini bildiğim bu kompleks yapının neresindeydim? Şimdi, ne zamandı? Konforsuzluğun insana memnuniyetsizliğini hatırlatan gücüne sığınarak yerimde kıpırdanmaya çalıştım, rahatsız edici acı bana sahiden burada olduğumu hissettirirken varlığımı duyumsayabilmiş olmamın anlık ve bilinçsiz rehavetiyle düşünmeye çalıştım. Kapalı göz kapaklarımın altındaki karanlık odayı aydınlattığını zanneden florasanların güçsüz ışıklarından ötürü zayıflarken alacalı karanlığımın içinde bir çift mavi göz belirdi. Şöyle bir baktığınızda dibindeki taşların desenlerine kadar görebildiğiniz sular kadar berrak, sanki içinde evrenin sırrını taşıyor olsa sadece bakarak her şeyi anlayabileceğiniz, berrak olduğu kadar da gökten düşme, gökyüzünün en açık ve en mavi olduğu anların birinden koparılıp ona bahşedilmiş bir çift mavi göz. Bu gözleri hatırlıyordum. Bir akşam vakti Kuğulu'da dikilmiş beni bekleyen bu bir çift maviliğin aynı zamanda maharetli, uzun parmakları vardı. O parmaklar bir başka akşam vakti Meclis Parkı'nın içinden geçerken elimi tutmuş, kendisine dair her şey hakkında olduğu gibi bana tılsımlı gelen bir kitabın kapağını kaldırmış, sonra bir gece vakti vadinin orta yerinde yükselen ağaçların arasında silahının sürgüsünü çekmiş, o geceyi namludan fırlayan kurşunun gürültüsüne boğmuştu.

Hem çok güzel, hem korkutucuydu. Hem ulvi hem iblis. Adını, giydiği gömleğin rengini ve onunla alakalı daha bir çok şeyi hatırlayamazken zihnime düşen bu geçmişten geldiğini düşündüğüm görüntülerin de doğru olmadıklarına inandım. Bu anılar sahiden bana mı aitti yoksa bir başkasının yaşanmışlıklarını, hatta belki hayallerini mi seyrediyordum? Bütün bunlar nasıl hem bu kadar tanıdık hissettirip hem bu kadar uzak gelebilirlerdi?

Zaten hepten yitirmiş olduğum zaman mekan mefhumumdan azade zihnimde kendimle cebelleşirken mavi gözlerin sahibine ait olduğunu her nasılsa çok iyi bildiğim o sesi duydum. Pürüzsüz, insanın bir duydu mu bir daha unutamayacağı, böylesi bir durumda bile bilincini işgal edecek o seslerden; en ciddi anında bile takındığı müstehzi tavrıyla o ses. "Seni uyarmıştım," dedi gözlerini yumarken. İrkilerek kendi gözlerimi açtım, artık tepemde ne bir tavan vardı ne florasanlar, kapkaranlık gök kubbe üzerimde seriliyken parlayıp sönen yıldızlara inanamayarak baktım.

Saçlarımı okşayan rüzgar, bakışlarımı biraz aşağı çevirmeme neden oldu.

Başımda yıldızlı gökyüzü, kolumda serum, altımda ise hâlâ Numune'nin tenimi boğan yatağı vardı.
 

albus

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Ara 2011
Mesajlar
1,049
Tepkime puanı
313
Annem yerde oturuyordu dızlerını uzatmış çayını ıcerken yakaladım onu ve hemen basımı dızıne koydum. basımı oksamaya başladı. Ve çocukluğuma gıttım. Elının her dokunuşundan tuylerım ürperdi ve daha da mutlu oldum. Ne kadar öyle durdum bılmem ama Yoruldum hadı artık uyu dedı. Bıraz daha dedım gerılerek. Cayını yudumladı ve çocukluk anılarımı anlatmayadevam ettı. Yüzlerce kez duydugum anılardı bunlar. Ama annemın hep sankı bu sabah yaşanmış gıbı anlatmasınI çok sevıyordum. Emeklemeye basladıgım hıkayeyı sankı hatırlıyordum veya yüzlerce kez duyduğumdan hatırlamadığım anımı yenıden oluşturmuş ve onu gerçek sanıyordum. Annemı çok ozlemıstım ve onunda benı çok ozledıgını bılıyordum. Yanındayken bıle benı özlüyordu. Anneme sarıldım ve kokusunu ıcıme cektım. Annem aglıyordu. Bense dayandım. Gozlerımı dızıne kapadım yüzümle. Benım gıbı vefasız bır evladı nasıl bu kadar sevmeye devam edebılıyordu.. ah canım annem.
 
Üst