likeufo
Kayıtlı Üye
Ünlü araştırmacı peter colosimo, "Timeles Earth" kitabında çok eski Hint kayıtlarında şunların yazıldığını anlatır:
"Ulaşılmaz yüksekliklerden (aşağıya doğru) hızla inerken çıkardığı gök gürültüsü gibi sesleri ve göz kamaştıran alevleriyle... Parlak yıldızdan gelen ateşin oğullarının arabaları göründü ve Gobi denizine indi."
"Sirius" diye, Bizim güneş sistemimiz gibi, daha birçok güneş sisteminin içerisinde yaşayan çeşitli varlıkları eğiten ve yönlendiren bir sistem olarak fonksiyon gören varlıkların bulunduğu, "kozmik bir mekanizma'dan" bahsedilmektedir ki "O ışığı ile karanlığı delen yıldızdır. Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.[Ayetlerinin bir Sirius yıldızına işaret ettiğini haber verdiğini söyleyen araştırmacılar vardır"
Acaba "Arş" diye tarif edilen, ilahi hükümranlık makamının, ve yine "Kursiy" diye belirtilen melekut alemi ve ruhsal mekanizmanın hemen altında olduğu bildirilen "Kalem" tabakası, yukarılarda takdir ve tayin edilen Rabbani projeleri taksim ve tanzimle görevli manevi memurların, kutsal hizmet mekanları mıdır? Bu konuda Muhyiddini Arabi'nin Futuhatı Mekkiyesinde ve Abdulkerim Ceyli'nin İnsan-ı Kamil adlı eserinde bu anlama yakın geniş bilgi ve şekiller vardır.
Ve bütün bunların, ilahi yönetim ve denetim altında bulunduğu unutulmamalıdır.
Tevrat'ın İbranice aslından ve Tekvin bölümünden çıkarılan
1- Dünya dışı (uzaya ait unsurlardan yaratılan ve "Ahsen-i takvim'e" uygun bulunan "Galaktik insan"
2- Balçıktan ve "yer tozun" dan (yani dünyaya ait unsurlardan) yaratılan ve Esfeles safiline- en aşağı tabaka olan yeryüzüne uygun bulunan "yeryüzü insanı" sınıflandırması oldukça ilginçtir.
Ahsen-i takvimde yaratılan insanlığın giderek Esfelis safiline ineceği, yani yüksek tabaka ve teknolojilerden aşağı derece ve dönemlere düşeceği, ancak bu düşüşün 2000'de son bulup, insanlığın yeniden yükselişe geçeceği yolundaki bilgi ve beklentiler, Hz. Peygamberimizin müjdelerine de uygun olmaktadır:
Ve yine "Müsbet Maneviyat Etütlüre" sahibi M. Sadettin Evrin, Araf: 10. Ayetini delil gösterip, insan neslinin Hz. Adem'den çok önce başladığını söylemekte ve Muhyiddini Arabı'den şunu nakletmektedir."Rüyamda tanımadığım ve hayran kaldığım bazı insanlarla Beytullahı tavaf ederken, içlerinden birisi bana yaklaşıp "Ben senin atalarındanım" dedi ve 40 bin sene önce öldüğünü söyledi. Ben, Hz. Ademden beri bu kadar geçmediğini hatırlatınca, bana "Hangi Adem'den soruyorsun.. Yakın olandan mı, uzak olandan mı?" cevabını verdi. Ve Ben o anda Resulluh'ın (SAV): "Bilinen Adem'den evvel Cenabı Hak, yüzbin Adem yaratmıştır" hadisini hatırladım.
Ve yine bu büyük araştırmacı-Alim "1-Melek-insan, 2-Cin-insan gibi, beşeriyetin farklı dönem ve cinslerinden söz etmekte ve Hz. Ademin oğulları Habilin Melek-insanlardan, kabilin ise Cin-insanlardan etkilendiğini söylemektedir
Ve yine;
Cinlerin, insanların ve kuşların kendisine boyun eğdiği rüzgârların, bina ustası ve dalgıç şeytanların hizmetine verildiği, katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettiği Hz. Süleyman döneminde cinlerden bir ifritin, sebe melikesi Belkıs'ın sarayını, henüz yerinden kalkmadan getirebileceğini, bunun üzerine"Yanında kitaptan bir ilim bulunan" bir zatın ise "Henüz gözünü açıp kapamadan, önce getirebileceğini" söylemeleri ve getirmeleri le ilgili ayetleri, 2000 ve sonrasında zuhur edecek büyük İslam Medeneyetinde, bugün televizyonlarla ses ve görüntü naklinin mümkün, olduğu gibi, insanların ve eşyalarında aynen ve hemen nakledilmesinin mümkün olacağına bir işarettir. Mehdiyet medeniyetinin mimarı olan büyük şahsiyetin de Hz. Süleyman misali emrinde cinleri, yer ve gök ehli ruhanileri kullanabileceği rivayet edilmektedir.
Hz. Süleyman'ın cinlere hükmedebilmesi, onların sıfatına ve şartlarına girebildiğini, yani onların boyutuna geçebildiğini de göstermektedir.
Kur'anda haber verilen ve Hz. Süleyman'ya büyük benzerlikler gösteren Zülkarneyn Aleyhisselamın durumu da böyledir.
"(Biz Zülkarneyn'e) Her şeyden bir sebep verdik". "(Süleyman A.S.) "Bize her şeyden bir nasip verildi" ayetleri her ikisine de aynı cins nimet ve faziletlerin verildiğini
"Ey Zülkarneyn: ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın!"
(Ey Süleyman) Artık dilediğine ver, dilediğine verme..." ayetleri, ikisine de ayn yetkilerin verildiğini. "Zülkarneyn: Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkânlar, sizin verdiğinizden daha hayırlıdır"
"(Hz. Süleyman) Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir" dedi" ayetleri ikisinin de, halkın yardım teklifine aynı tepkiyi gösterdiğini bildirmektedir.
Çünkü kitaplarda, Tacındaki çıkıntılar yüzünden ona "iki boynuzlu" anlamına gelen Zülkarneyn ismi verildiği söylense de, bu pek uygun düşmemektedir. Evet "Karn" kelimesi Arapça boynuz anlamına gelmekte ise de, Arapça-Osmanlıca büyük lügat Kamus-u Okyanusta aşağıdaki manaları da verilmektedir.
a- Karn: Çekirge gibi hayvanların, başlarındaki (zooloji, araştırmacılarının bir nevi haberleşme aracı olarak kullandıklarını fark ettikleri) iki uzun kıldan her birisine denir.
Bu anlamda Zülkarneyn: iki antenli, uzaklarla haberleşen ve iletişim kurabilen demektedir.
b- Karn: Güneşin ilk doğduğu sırasındaki parlak ışık hüzmelerine ve batışı anındaki son parıltısına denir.
Bu anlamda Zülkarneyn: İlk enerji sahibi, çok parlak iki ışık saçan araç sahibi demektir.
c- Karn: Bir kavmin hakimine ve Efendisine denir. Bu anlamda Zülkarneyn: Hem yer, hem gök ehlinden bazı varlıkların efendisi demektir.
d- Karn: Zaman sürecinden vakit ve hengameye denir ki bu anlamda Zülkarneyn: İki zamanlı ve iki boyut sahibi demektir. Yani, hem dünya hem uzay şartlarına intibak edebilecek, hem insanlarla hem de ruhani varlıklarla irtibat kurabilecek kabiliyette olan demektir.
"Biz ona istediği her şeyden bir sebep (göklere çıkmak ve sorunları aşmak için araç, formül, çare) verdik.
Halbuki O'nun yanında (daha) nice (bilgiler ve yetenekler ve ) vardı..."
Ayetleri de Zülkarneyn A.S.'ın çok özel marifetlere ve yüksek meziyetlere sahip kılındığını bildirmektedir. Ve zaten Hüseyin vaız, tefsirinde Zülkarneyn'e "zahir ve batına sahip manası verilmiştir. Ki bu bizim lisanımızda "zülcenaheyn" demektedir.
İşte bu nedenlerle Hz. Zülkarneyn Kur'anda anlatılan maceralı yolculuğunun, yeryüzünden ziyade gökyüzünde geçtiğini de söylenebilir.
İlahiyatçı-Yazar İskender Türe'nin kitabında da, çok mantıklı ve başarılı bir yaklaşımla, konuyu bu açıdan ele alması oldukça ilginçtir.
Nihayet iki sedd arsına ulaştığında, bunların önünde bir kavim buldu ki, nerde ise tek sözü bile anlamaz haldelerdi.
Dedilerki, Ey Zülkarneyn! Yecüc ve Mecüc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sed yapman şartıyla sana sevgi verelim mi?
Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkanlar daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek verin, onlarla aranıza kat kat engel yapayım.
Bana demir kütleleri getirin. İki sedef'in arası eşit olunca, "Körükleyin!" dedi... Onu kor haline koyunca da, getirin bana üzerine katran (veya erimiş bakır) dökeyim, diye seslendi.
Artık onu ne aşabildiler, ne de geçebildiler."
93. ayette geçen "Sedd" kelimesi, engel, baraj, dağ ve siyah bulut manalarına gelmektedir.
Yasin suresinin 9. Ayetinde de geçen "Sedd" kelimesine, "görüşü engeleyen sis ve bulut perdesi" şeklinde bir anlam da verilebilir.
Bu kelime Astronomi dilinde "Nebula" denilen, uzaydaki gaz ve toz bulutları için uygun düşmektedir.
Öyle ise "iki sed arasına ulaştı" ayeti, Zülkarneyn A.S.'ın uzayda iki gaz bulutu arası bir gezegene ulaştığı ve orada yaşayan bir kavimle karşılaştığı ve bunların Ye'cüc ve Me'cüc denen zararlı uzaylılardan kurtulmaya çalıştıkları biçiminde de anlaşılabilir.
96. ayette geçen "iki sedefin arası eşit olunca" ibaresi "dönen iki gezegenin aynı düzleme gelmesi" şeklinde yorumlanabilir.
İskender Türe'nin yaklaşımına göre, Zülkarneyn A.S. gittiği gezegendeki varlıkları, diğer zararlı uzaylılar olan Ye'cüc ve Me'cüc kavminden korumak üzere, yüksek bir uzay teknolojisiyle kor haline getirilen demir bloklarını katalizör(ayrıştırıcı) olarak kullanıp, üzerine katranlar dökerek, oradaki atmosferden daha hafif olan yanıcı ve yakıcı gazlar üretmiş ve Yecüc-Mecüc gezegeninin etrafında, onların yaklaşıp geçemeyeceği bir bulut katmanı oluşturmuştur.
Kur'anı Kerimin hem Kehf 98, hem Enbiya: 96 ayetlerinde ve pek çok hadisi şerifte haber verildiği gibi, dünyanın sonuna doğru bu engel açılacak ve Yü'cüc ve Me'cüc tepelerden (göklerden) hücuma geçeceklerdir peygamber Efendimizin bir gün "Başparmağı ile şehadet parmağını halka yapıp, işte bu gün Ye'cüc Me'cüc'ün seddinden bu kadar delik açıldı" buyurması da, bu seddin' tunç ve demirden değil, gaz ve zehir bulutunun açılması gibi olduğuna işarettir.
"Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı ve onların her tepeden saldırıya başladıkları zaman..." Ayeti dikkatlerimizi "yukarı'dan geleceklerine" çekmektedir. Çünkü bugün, kutuplar dahil yeryüzünün her tarafına ulaşılmış, gizli ve saklı bir yer kalmamıştır. Öyle ise Yecüc ve Mecüc, yeryüzünde değil gökyüzünde aranmalıdır. Batılılar bunlara, "Yagug ve Magug" demişler ve şeytanın zürriyeti kabul etmişlerdir.
Ebu Hayyan: "Bunların sayısı ve şekli hakkındaki sözlerin hiçbirisi sahih değildir." demiştir.
Velhasıl bunlar, aslı ve nesebi belirsiz din ve milleti tanınmaz bir beşer karışığıdır."
Bu arada, güneş sisteminde 11 olarak bilinen gezegen (sönmüş ve seyyar yıldız) dışında acaba Amerikalı araştırmacı Zecharia Sıtchin'in iddia ettiği gibi, üzerinde çok akıllı uzaylıların yaşadığı bir 12. gezegen daha var mıdır? Kutsal kitaplarda kınanan ve tarihi kalıntılarda rastlanan "ara sıra yeryüzüne inen ve insanların kendilerine tapınmasına sebebiyet veren" bu üstün yaratıklar, acaba bugün UFO'larla dolaşanlar mıdır?"Allah yedi göğü ve onların dünyadan mislini yarattı."Ayeti acaba bazı gezegenlerde dünya benzeri bir hayata mı işaret buyurmaktadır?
Bediüzzaman Hz.lerinin hem de 50 yıl önce, Lem'alar eserinde "işte, gel, güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak"
(İşte gel ibretle bak, güneş ile beraber kendi yörüngelerinde dönen on iki gezegenin hassas ve düzenli hareketlerini seyret) sözleriyle bu bilinmeyen 12. Gezegenden açıkça haber veresinin, acaba sirius gezegeni ve kültürüyle bir ilgisi varmıdır? "Göklerin ve yerin yaratılması ile, onlarda her canlıdan türetip yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onları bir araya getirmeğe de kadirdir" ayeti ise gayet açıktır.
"Evet, Onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeğe, bizim gücümüz yeter"
Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. O(inkarcılar ise) bu ayet ve alametlerden yüz çeviriyorlar. gibi ayetlerin haber verdiği ilmi gerçekler, yüzlerce yıl süren uzun ve pahalı araştırmalar sonucu, nasıl aynen ortaya çıkmışsa, Kur'anın diğer haberlerinin de mutlaka gerçekleşeceğinden asla şüphe duyulmamalıdır.
Çünkü "Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz"Ama "Ne var ki onlar, ilmini kavrayamadıkları ve yorumu henüz kendilerine gelmemiş olan (ayetleri) yalanlamaktadır"
Halbuki yukarıdaki ayetler indiğinde insanlık ortaçağ seviyesinde ve cehaletinde bulunuyordu. Hz. Peygamberimizin ne denizlerde, ne yerin derinliklerinde, ne göklerde ve ne de insan bünyesinde inceleme yapacak okulları ve imkanları da yoktu.
Öyle ise bu ayetler, Hz. Muhammed'in (SAV) kendi sözleri ve hayal ürünleri olamazdı. Bu Kur'an, geçmiş ve gelecek her şeyi ve en ince özellikleriyle bilen, ilmi ve kudreti her şeye yeten Yüce Yaratıcının fermanıydı. O nedenle, bugün yeni farkına varılan bir çok ilmi gerçekleri, Kur'an nasıl binlerce yıl önce haber vermiş ve aynen zuhur etmişse, Yeni ve Büyük bir Barış ve Bereket Medeniyetinin mutlaka doğacağı... Dünyayı kapsayacak ve tüm insanlığı kucaklayacak bir Adalet düzeninin ve döneminin yaşanacağı... Ve Efendimizin Mehdiyet müjdesinin gerçek olacağı günler de yakıdır. Şeytanlarla ve kötü ruhlarla irtibatları ve tüm planları hile ve hıyanet üzerine kurmaları nedeniyle yeryüzünde korkunç bir zulüm ve sömürü saltanatı kuran karanlık güçlerin ve kiralık işbirlikçilerin kirli ve gizli sistemleri de yıkılacaktır,
Ve artık kabul etmeli ki, Kur'anın öğrettiği bütün ahlak adalet ve ibadet kuralları haktır, hayırlıdır ve lazımdır... Ve yine Kur'anın haber verdiği gibi Kıyamet de kopacak, ahiret hayatı başlayacak ve herkes hak ettiğine kavuşacaktır.
Evet, Kur'andaki bazı surelerin başında yer alan "Elif-lam-Mim, Ta-ha, Ta-sin-mim" gibi kelimeler de, ilahi bilgi merkezindeki program kompütürlerinin kod numaraları ve şifreleri yerindedir ki, 2000'den sonra beklenen İslamın Altın Çağı'nda bunlar bir bir çözülecek ve bu günkü Batı Medeniyetini gölgede bırakacak çok yüksek uygarlıklara öncülük edecektir.
"Ulaşılmaz yüksekliklerden (aşağıya doğru) hızla inerken çıkardığı gök gürültüsü gibi sesleri ve göz kamaştıran alevleriyle... Parlak yıldızdan gelen ateşin oğullarının arabaları göründü ve Gobi denizine indi."
"Sirius" diye, Bizim güneş sistemimiz gibi, daha birçok güneş sisteminin içerisinde yaşayan çeşitli varlıkları eğiten ve yönlendiren bir sistem olarak fonksiyon gören varlıkların bulunduğu, "kozmik bir mekanizma'dan" bahsedilmektedir ki "O ışığı ile karanlığı delen yıldızdır. Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.[Ayetlerinin bir Sirius yıldızına işaret ettiğini haber verdiğini söyleyen araştırmacılar vardır"
Acaba "Arş" diye tarif edilen, ilahi hükümranlık makamının, ve yine "Kursiy" diye belirtilen melekut alemi ve ruhsal mekanizmanın hemen altında olduğu bildirilen "Kalem" tabakası, yukarılarda takdir ve tayin edilen Rabbani projeleri taksim ve tanzimle görevli manevi memurların, kutsal hizmet mekanları mıdır? Bu konuda Muhyiddini Arabi'nin Futuhatı Mekkiyesinde ve Abdulkerim Ceyli'nin İnsan-ı Kamil adlı eserinde bu anlama yakın geniş bilgi ve şekiller vardır.
Ve bütün bunların, ilahi yönetim ve denetim altında bulunduğu unutulmamalıdır.
Tevrat'ın İbranice aslından ve Tekvin bölümünden çıkarılan
1- Dünya dışı (uzaya ait unsurlardan yaratılan ve "Ahsen-i takvim'e" uygun bulunan "Galaktik insan"
2- Balçıktan ve "yer tozun" dan (yani dünyaya ait unsurlardan) yaratılan ve Esfeles safiline- en aşağı tabaka olan yeryüzüne uygun bulunan "yeryüzü insanı" sınıflandırması oldukça ilginçtir.
Ahsen-i takvimde yaratılan insanlığın giderek Esfelis safiline ineceği, yani yüksek tabaka ve teknolojilerden aşağı derece ve dönemlere düşeceği, ancak bu düşüşün 2000'de son bulup, insanlığın yeniden yükselişe geçeceği yolundaki bilgi ve beklentiler, Hz. Peygamberimizin müjdelerine de uygun olmaktadır:
Ve yine "Müsbet Maneviyat Etütlüre" sahibi M. Sadettin Evrin, Araf: 10. Ayetini delil gösterip, insan neslinin Hz. Adem'den çok önce başladığını söylemekte ve Muhyiddini Arabı'den şunu nakletmektedir."Rüyamda tanımadığım ve hayran kaldığım bazı insanlarla Beytullahı tavaf ederken, içlerinden birisi bana yaklaşıp "Ben senin atalarındanım" dedi ve 40 bin sene önce öldüğünü söyledi. Ben, Hz. Ademden beri bu kadar geçmediğini hatırlatınca, bana "Hangi Adem'den soruyorsun.. Yakın olandan mı, uzak olandan mı?" cevabını verdi. Ve Ben o anda Resulluh'ın (SAV): "Bilinen Adem'den evvel Cenabı Hak, yüzbin Adem yaratmıştır" hadisini hatırladım.
Ve yine bu büyük araştırmacı-Alim "1-Melek-insan, 2-Cin-insan gibi, beşeriyetin farklı dönem ve cinslerinden söz etmekte ve Hz. Ademin oğulları Habilin Melek-insanlardan, kabilin ise Cin-insanlardan etkilendiğini söylemektedir
Ve yine;
Cinlerin, insanların ve kuşların kendisine boyun eğdiği rüzgârların, bina ustası ve dalgıç şeytanların hizmetine verildiği, katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettiği Hz. Süleyman döneminde cinlerden bir ifritin, sebe melikesi Belkıs'ın sarayını, henüz yerinden kalkmadan getirebileceğini, bunun üzerine"Yanında kitaptan bir ilim bulunan" bir zatın ise "Henüz gözünü açıp kapamadan, önce getirebileceğini" söylemeleri ve getirmeleri le ilgili ayetleri, 2000 ve sonrasında zuhur edecek büyük İslam Medeneyetinde, bugün televizyonlarla ses ve görüntü naklinin mümkün, olduğu gibi, insanların ve eşyalarında aynen ve hemen nakledilmesinin mümkün olacağına bir işarettir. Mehdiyet medeniyetinin mimarı olan büyük şahsiyetin de Hz. Süleyman misali emrinde cinleri, yer ve gök ehli ruhanileri kullanabileceği rivayet edilmektedir.
Hz. Süleyman'ın cinlere hükmedebilmesi, onların sıfatına ve şartlarına girebildiğini, yani onların boyutuna geçebildiğini de göstermektedir.
Kur'anda haber verilen ve Hz. Süleyman'ya büyük benzerlikler gösteren Zülkarneyn Aleyhisselamın durumu da böyledir.
"(Biz Zülkarneyn'e) Her şeyden bir sebep verdik". "(Süleyman A.S.) "Bize her şeyden bir nasip verildi" ayetleri her ikisine de aynı cins nimet ve faziletlerin verildiğini
"Ey Zülkarneyn: ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın!"
(Ey Süleyman) Artık dilediğine ver, dilediğine verme..." ayetleri, ikisine de ayn yetkilerin verildiğini. "Zülkarneyn: Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkânlar, sizin verdiğinizden daha hayırlıdır"
"(Hz. Süleyman) Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir" dedi" ayetleri ikisinin de, halkın yardım teklifine aynı tepkiyi gösterdiğini bildirmektedir.
Çünkü kitaplarda, Tacındaki çıkıntılar yüzünden ona "iki boynuzlu" anlamına gelen Zülkarneyn ismi verildiği söylense de, bu pek uygun düşmemektedir. Evet "Karn" kelimesi Arapça boynuz anlamına gelmekte ise de, Arapça-Osmanlıca büyük lügat Kamus-u Okyanusta aşağıdaki manaları da verilmektedir.
a- Karn: Çekirge gibi hayvanların, başlarındaki (zooloji, araştırmacılarının bir nevi haberleşme aracı olarak kullandıklarını fark ettikleri) iki uzun kıldan her birisine denir.
Bu anlamda Zülkarneyn: iki antenli, uzaklarla haberleşen ve iletişim kurabilen demektedir.
b- Karn: Güneşin ilk doğduğu sırasındaki parlak ışık hüzmelerine ve batışı anındaki son parıltısına denir.
Bu anlamda Zülkarneyn: İlk enerji sahibi, çok parlak iki ışık saçan araç sahibi demektir.
c- Karn: Bir kavmin hakimine ve Efendisine denir. Bu anlamda Zülkarneyn: Hem yer, hem gök ehlinden bazı varlıkların efendisi demektir.
d- Karn: Zaman sürecinden vakit ve hengameye denir ki bu anlamda Zülkarneyn: İki zamanlı ve iki boyut sahibi demektir. Yani, hem dünya hem uzay şartlarına intibak edebilecek, hem insanlarla hem de ruhani varlıklarla irtibat kurabilecek kabiliyette olan demektir.
"Biz ona istediği her şeyden bir sebep (göklere çıkmak ve sorunları aşmak için araç, formül, çare) verdik.
Halbuki O'nun yanında (daha) nice (bilgiler ve yetenekler ve ) vardı..."
Ayetleri de Zülkarneyn A.S.'ın çok özel marifetlere ve yüksek meziyetlere sahip kılındığını bildirmektedir. Ve zaten Hüseyin vaız, tefsirinde Zülkarneyn'e "zahir ve batına sahip manası verilmiştir. Ki bu bizim lisanımızda "zülcenaheyn" demektedir.
İşte bu nedenlerle Hz. Zülkarneyn Kur'anda anlatılan maceralı yolculuğunun, yeryüzünden ziyade gökyüzünde geçtiğini de söylenebilir.
İlahiyatçı-Yazar İskender Türe'nin kitabında da, çok mantıklı ve başarılı bir yaklaşımla, konuyu bu açıdan ele alması oldukça ilginçtir.
Nihayet iki sedd arsına ulaştığında, bunların önünde bir kavim buldu ki, nerde ise tek sözü bile anlamaz haldelerdi.
Dedilerki, Ey Zülkarneyn! Yecüc ve Mecüc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sed yapman şartıyla sana sevgi verelim mi?
Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkanlar daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek verin, onlarla aranıza kat kat engel yapayım.
Bana demir kütleleri getirin. İki sedef'in arası eşit olunca, "Körükleyin!" dedi... Onu kor haline koyunca da, getirin bana üzerine katran (veya erimiş bakır) dökeyim, diye seslendi.
Artık onu ne aşabildiler, ne de geçebildiler."
93. ayette geçen "Sedd" kelimesi, engel, baraj, dağ ve siyah bulut manalarına gelmektedir.
Yasin suresinin 9. Ayetinde de geçen "Sedd" kelimesine, "görüşü engeleyen sis ve bulut perdesi" şeklinde bir anlam da verilebilir.
Bu kelime Astronomi dilinde "Nebula" denilen, uzaydaki gaz ve toz bulutları için uygun düşmektedir.
Öyle ise "iki sed arasına ulaştı" ayeti, Zülkarneyn A.S.'ın uzayda iki gaz bulutu arası bir gezegene ulaştığı ve orada yaşayan bir kavimle karşılaştığı ve bunların Ye'cüc ve Me'cüc denen zararlı uzaylılardan kurtulmaya çalıştıkları biçiminde de anlaşılabilir.
96. ayette geçen "iki sedefin arası eşit olunca" ibaresi "dönen iki gezegenin aynı düzleme gelmesi" şeklinde yorumlanabilir.
İskender Türe'nin yaklaşımına göre, Zülkarneyn A.S. gittiği gezegendeki varlıkları, diğer zararlı uzaylılar olan Ye'cüc ve Me'cüc kavminden korumak üzere, yüksek bir uzay teknolojisiyle kor haline getirilen demir bloklarını katalizör(ayrıştırıcı) olarak kullanıp, üzerine katranlar dökerek, oradaki atmosferden daha hafif olan yanıcı ve yakıcı gazlar üretmiş ve Yecüc-Mecüc gezegeninin etrafında, onların yaklaşıp geçemeyeceği bir bulut katmanı oluşturmuştur.
Kur'anı Kerimin hem Kehf 98, hem Enbiya: 96 ayetlerinde ve pek çok hadisi şerifte haber verildiği gibi, dünyanın sonuna doğru bu engel açılacak ve Yü'cüc ve Me'cüc tepelerden (göklerden) hücuma geçeceklerdir peygamber Efendimizin bir gün "Başparmağı ile şehadet parmağını halka yapıp, işte bu gün Ye'cüc Me'cüc'ün seddinden bu kadar delik açıldı" buyurması da, bu seddin' tunç ve demirden değil, gaz ve zehir bulutunun açılması gibi olduğuna işarettir.
"Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı ve onların her tepeden saldırıya başladıkları zaman..." Ayeti dikkatlerimizi "yukarı'dan geleceklerine" çekmektedir. Çünkü bugün, kutuplar dahil yeryüzünün her tarafına ulaşılmış, gizli ve saklı bir yer kalmamıştır. Öyle ise Yecüc ve Mecüc, yeryüzünde değil gökyüzünde aranmalıdır. Batılılar bunlara, "Yagug ve Magug" demişler ve şeytanın zürriyeti kabul etmişlerdir.
Ebu Hayyan: "Bunların sayısı ve şekli hakkındaki sözlerin hiçbirisi sahih değildir." demiştir.
Velhasıl bunlar, aslı ve nesebi belirsiz din ve milleti tanınmaz bir beşer karışığıdır."
Bu arada, güneş sisteminde 11 olarak bilinen gezegen (sönmüş ve seyyar yıldız) dışında acaba Amerikalı araştırmacı Zecharia Sıtchin'in iddia ettiği gibi, üzerinde çok akıllı uzaylıların yaşadığı bir 12. gezegen daha var mıdır? Kutsal kitaplarda kınanan ve tarihi kalıntılarda rastlanan "ara sıra yeryüzüne inen ve insanların kendilerine tapınmasına sebebiyet veren" bu üstün yaratıklar, acaba bugün UFO'larla dolaşanlar mıdır?"Allah yedi göğü ve onların dünyadan mislini yarattı."Ayeti acaba bazı gezegenlerde dünya benzeri bir hayata mı işaret buyurmaktadır?
Bediüzzaman Hz.lerinin hem de 50 yıl önce, Lem'alar eserinde "işte, gel, güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak"
(İşte gel ibretle bak, güneş ile beraber kendi yörüngelerinde dönen on iki gezegenin hassas ve düzenli hareketlerini seyret) sözleriyle bu bilinmeyen 12. Gezegenden açıkça haber veresinin, acaba sirius gezegeni ve kültürüyle bir ilgisi varmıdır? "Göklerin ve yerin yaratılması ile, onlarda her canlıdan türetip yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onları bir araya getirmeğe de kadirdir" ayeti ise gayet açıktır.
"Evet, Onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeğe, bizim gücümüz yeter"
Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. O(inkarcılar ise) bu ayet ve alametlerden yüz çeviriyorlar. gibi ayetlerin haber verdiği ilmi gerçekler, yüzlerce yıl süren uzun ve pahalı araştırmalar sonucu, nasıl aynen ortaya çıkmışsa, Kur'anın diğer haberlerinin de mutlaka gerçekleşeceğinden asla şüphe duyulmamalıdır.
Çünkü "Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz"Ama "Ne var ki onlar, ilmini kavrayamadıkları ve yorumu henüz kendilerine gelmemiş olan (ayetleri) yalanlamaktadır"
Halbuki yukarıdaki ayetler indiğinde insanlık ortaçağ seviyesinde ve cehaletinde bulunuyordu. Hz. Peygamberimizin ne denizlerde, ne yerin derinliklerinde, ne göklerde ve ne de insan bünyesinde inceleme yapacak okulları ve imkanları da yoktu.
Öyle ise bu ayetler, Hz. Muhammed'in (SAV) kendi sözleri ve hayal ürünleri olamazdı. Bu Kur'an, geçmiş ve gelecek her şeyi ve en ince özellikleriyle bilen, ilmi ve kudreti her şeye yeten Yüce Yaratıcının fermanıydı. O nedenle, bugün yeni farkına varılan bir çok ilmi gerçekleri, Kur'an nasıl binlerce yıl önce haber vermiş ve aynen zuhur etmişse, Yeni ve Büyük bir Barış ve Bereket Medeniyetinin mutlaka doğacağı... Dünyayı kapsayacak ve tüm insanlığı kucaklayacak bir Adalet düzeninin ve döneminin yaşanacağı... Ve Efendimizin Mehdiyet müjdesinin gerçek olacağı günler de yakıdır. Şeytanlarla ve kötü ruhlarla irtibatları ve tüm planları hile ve hıyanet üzerine kurmaları nedeniyle yeryüzünde korkunç bir zulüm ve sömürü saltanatı kuran karanlık güçlerin ve kiralık işbirlikçilerin kirli ve gizli sistemleri de yıkılacaktır,
Ve artık kabul etmeli ki, Kur'anın öğrettiği bütün ahlak adalet ve ibadet kuralları haktır, hayırlıdır ve lazımdır... Ve yine Kur'anın haber verdiği gibi Kıyamet de kopacak, ahiret hayatı başlayacak ve herkes hak ettiğine kavuşacaktır.
Evet, Kur'andaki bazı surelerin başında yer alan "Elif-lam-Mim, Ta-ha, Ta-sin-mim" gibi kelimeler de, ilahi bilgi merkezindeki program kompütürlerinin kod numaraları ve şifreleri yerindedir ki, 2000'den sonra beklenen İslamın Altın Çağı'nda bunlar bir bir çözülecek ve bu günkü Batı Medeniyetini gölgede bırakacak çok yüksek uygarlıklara öncülük edecektir.