Kötülüğün Sıradanlığı: Sıradan İnsanın Gaddarlığı

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Okullardaki tarih kitaplarının içeriğini hatırlayın; eğitim süreci içinde size öğretilen tarih, sanat tarihi ya da bilim tarihi değil, ağırlıklı olarak savaş tarihidir. İnsanlık tarihi gerçekten de büyük savaşlar ve katliamlarla doludur. İnsanlığın tuttuğu kayıtların atılım yapması dolayısıyla yirminci yüzyıl içinde yer alan bu korkunç şiddet olaylarına daha detaylı olarak tanıklık etmekteyiz. Görsel ve işitsel belgeler, savaşların ve katliamların sarsıcı dehşetine ilişkin bizlere daha çok bilgi veriyor.

Örneğin Hitler savaşı kaybettikten ve faşist Nazi ideolojisi çöktükten sonra, milyonlarca “aklı başında” insanın bu denli şiddet dolu bir ideolojiye kapılması ve uyum sağlaması bilim dünyasının ilgisini çekti. Dolayısıyla buna neden olan faktörler araştırılmaya başlandı.

Bu bağlamda 1951 yılında Solomon Asch insanların, bir çizginin ne kadar uzun olduğuna ilişkin değerlendirme yaparken bile diğer insanların yanlışlığı apaçık olan yargılarından etkilendiğini gösterdi. Asch’in bulgularına göre, insanların yaklaşık dörtte üçü, gerçek tüm çıplaklığıyla ortada olsa bile çoğunluğun yanlış yargısına uyum gösterip, buna uygun hareket ediyordu.

Adolf Eichmann, Hitler’in emri altındaki üst düzey bir komutandı. Görevi, Yahudilerin toplama ve imha kamplarına nakil işlemlerini organize edip, yönetmekti. Savaş sona erince Eichmann kaçarak ortadan kayboldu. Ancak 1960 yılında İsrail Gizli Servisi MOSSAD tarafından Arjantin’de yakalandı.

Milyonlarca insanın ölümünden ve tarifi zor acılarından sorumlu olan Eichmann’ın yargılanması İsrail’de yapıldı. Dünyanın her tarafından duruşmaları ilgiyle takip eden insanlar, mahkeme heyetinin karşısında bir canavar, gözü dönmüş bir cani görmeyi bekliyordu. Ancak karşılarında sakin ve yumuşak başlı bir adam hatta sıkıcı bir bürokrat görmeleri şaşkınlığa neden oldu. Eichmann’ın tanıdıkları da onun cana yakın, güler yüzlü ve sevilen bir insan olduğunu söylüyordu.

Eichmann’a tüm bunları neden yaptığı sorulduğunda başlıca savunması şuydu: ''Çok sayıda insanın yer aldığı, muntazam işleyen bir sistemimiz vardı ve ben o sistemin bir parçasıydım. Her şeyi, nasıl yapılması gerekiyorsa o şekilde yapıyordum. Ben sadece emirleri uyguluyordum. ''

Eichmann’ın davasından birkaç ay sonra Philip Zimbardo yaptığı ünlü araştırmada insanların otoriteye ne dereceye kadar itaat edebileceğini şık bir deneysel düzenle gösterdi. Deneyin sonucuna göre insanlar, başka insanlara psikolojik acılar çektirmek pahasına otoriteye itaat etme konusunda kuvvetli bir eğilime sahipti. Üstelik itaat etmedikleri durumda kendilerine herhangi bir yaptırım uygulanmayacaktı.

Zimbardo defalarca tekrarlanıp benzer sonuçlar veren deneyiyle ilgili daha sonra şöyle yazacaktı: ''Sadece işlerini yapmakta olan sıradan insanlar herhangi bir düşmanlık hissetmiyorken bile, çok yıkıcı bir sürecin aktörleri olabilirler. Dahası, yaptıkları şeyin yıkıcılığı ayan beyan olduğunda bile, ahlakın temel standartlarıyla uyumsuz şeyler yapmaları istendiğinde, pek az insan kendisinde otoriteye karşı çıkacak gücü bulur.''

Zimbardo'nun deneyi, ondan on yıl kadar önce yapılan ve insanların sadece psikolojik değil, fiziksel acı çektirmek pahasına bile otoriteye itaatlerini doğrulayan, Milgram Deneyi'nin sonuçlarını bir başka açıdan yankılıyor gibiydi. Sosyal psikolojideki benzer deneyler ve araştırmalar paralel sonuçlar vermektedir. İnsanların büyük bir kısmı kendi yargısından çok çoğunluğun yargısına güvenir, ahlaki olarak yanlış bulduğu eylemleri bile eğer çoğunluk ya da otorite onaylıyorsa yapar (Kaldı ki otorite çoğu durumda çoğunluğu temsil eder). İçinde bulunduğumuz sosyal yapıya ve kültüre uyum sağlama yeteneği, insana kendisinin bile inanamayacağı derecede etki eder.

2012 Kanada yapımı “The Act of Killing” isimli belgeselde, 1965-1966 yıllarında Endonezya’da komünist olarak görülen yaklaşık 1 milyon kişinin, sıradan sivil vatandaşlar tarafından öldürülmesi anlatılır. Yönetmen Joshua Oppenheimer, bu katliamı gerçekleştirip günümüzde halen sağ olan –ve yaptıklarından dolayı hâlâ hiç ceza almamış- insanlarla görüşür ve öldürme olaylarını anlatmalarını ister. Özellikle ismi Anwar olan ve yaklaşık 1000 kişiyi öldürmüş bir adama odaklanır. Anwar yaptıklarını gülerek, eğlenerek ve gururla anlatır. İnsanları kan çıkarmadan nasıl öldürdüğüne ilişkin kendi geliştirdiği yöntemleri açıklar. Belgesel boyunca yönetmen, Anwar’ın zihninde katliamın nasıl meşru hale geldiğini ve ne kadar sıradanlaştığını gözümüze sokar. İzleyiciyi afallatan, yaklaşık 1000 kişiyi öldüren bir insanın ürkütücü sakinliğidir.

Sosyal psikolojide “Temel Atıf Hatası” (Fundamental Attribution Error) olarak adlandırılan eğilim, insan davranışlarının nedenine ilişkin öngörülerde bulunurken içine düştüğümüz yanılgı ile ilgilidir. Davranışlara ilişkin gerekçelerin iç kaynaklı mı yoksa dış kaynaklı mı olduğu konusunda hatalı yargılarda bulunma eğiliminde oluruz.
“Kötü” davranışları başkası yapmışsa nedeni genelde yapanın kişiliğine, biz yapmışsak çevresel faktörlere atfederiz. Oysa “iyi” davranışlar sergilemişsek bunu kişiliğimizin bir ürünü olarak görürken, başka bir insanın yaptığı iyiliklerin nedeni olarak dış faktörler arama eğiliminde oluruz.

Bizim “kötü” olarak nitelendirdiğimiz insanlar kendilerini kötü olarak görmezler. Onlara göre asıl mağdur kendileridir, bu mağduriyetlerinin nedeni de kendi hayatlarında karşılaşmış oldukları çevresel faktörlerdir. Kötülüklerini bu şekilde kendi zihinlerinde meşru kılarlar. Başka insanları mağdur ettiklerinde de bunun sorumlusu olarak –ironik bir biçimde- bu mağdur insanları görürler.

Katiller, katli haklı görür, kurbanı suçlar. İnsan öldürenler, işkence edenler, tecavüz edenler, bu olayların yaygın olduğu durumlarda kendinde sorumluluk görmeyen sıradan insanlardır. Gördüğümüz gibi özellikle belirli gruplar zihinlerinde hemen her şeyi çabucak normalleştirir. Bu bazen o kadar ileri uçlarda yer alır, insani bakış açısı o kadar körelir ki, çoğu durumda soykırım bile haklı ve meşru görülür.


. Kitlesel zulüm, tek tek bireylerdeki konforlu sıradanlığın doğurduğu "anonimlik" ile ortaya çıkar.
. Sorgusuz, uyuma dayalı itaat gaddarlığı doğurur.
. Gaddarca suçlar işleyenler sadece gaddar insanlar değildir.
. Eichmann sıradan bir memurdur, Anwar sıradan bir komşunuzdur.
. Çünkü kötülük sıradandır.

-Alıntı-
 

dhardhar

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ara 2012
Mesajlar
813
Tepkime puanı
1,312
Doganin diyalektigi.
Tarihsel materyalizm ve hayatta kalma mucadelesinin kapitalist yasama entegrasyonu.

Totalde 70bin senelik insan dongusunde tekamul basamaklarindan en vefakar gorevlilerdir katiller.
 

Similar Threads

Üst