Kısa Kesit Hikayeler. Hayal edin ve onları açığa çıkarın.

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Merhaba arkadaşlar.
Kafanızda hergün yığınla senaryolar kuruyorsunuz. Peki neden unutup geçiyorsunuz?
Hikayenin kategorisi ne olursa olsun mühim değil buraya yazabilirsiniz. Düşünün ve onları açığa çıkarın.
Bu konuyu hikaye yazmayı seven biri olduğum için açıyorum.
Mesela hergün bir sürü kurgu yapıyorum ama hikaye yazmaya vaktim olmadığı için unutup duruyorum.
Artık unutmak istemediğim için kısa senaryolarımı ve düşündüğüm hikayelerden kesitleri kısa kısa yazacağım.
Eğer sizde yazmak istiyorsanız buyrun arkadaşlar.. Ben başlıyorum ve kurguladıkça devam ettireceğim. :)
Aklınıza gelenlerden çekinmeyin ama sansür koymayıda unutmayın.
Ben korku gerilim sevdiğim için cinayet esaslı sorgu olan bir kurgumdan başlayacağım.
----------

Duuuurrrrr!!!!

(22.05.2011 03:59)
- Ona dur demiştim ama beni dinlememişti. Gözünü kan bürümüştü ve beni duyamıyordu. Tetiğe asıldı ve o tek kurşunu beynine sıkıverdi. Tabi bana inanmadığınızı gözlerinizden okuyabiliyorum. Zaten polisler hep böyle değil mi? Karşındakine inanmamaları için para alıyorlar.
- Kes sesini! Bu seni ilgilendirmez. Bizim konumuz onu nasıl öldürdüğün!
- Onu ben öldürm..
- Yalan söylemeyi kes ! Senin gibileri iyi bilirim pislik herif. Arkadaşlarınızı satıp onları tek mermiyle harcarsınız!
- Seni p.. ku.... öldüreceğim seni aşağlık herif ! Onu ben öldürmedim, onu ben öldürmedimmmm!
 

BaLam

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Şub 2015
Mesajlar
57
Tepkime puanı
4
06.07.2015

Bir jazz müziği eşliğinde demleniyorum,müzik ruhun gıdası sonuçta.. müzik bu sırada ruhumu tatmin ederken bir yandan da ellerim kağıdı tatmin etmeye çalışıyor .Parmaklarımdan akıyor sözcükler, akamayanlar ise içime nüks ediyor.Ve zihnimden geçenler , onlarla debeleşiyorum adeta .. yapmak istediklerim, hedeflediklerim,geçmiş ve o zaman ki an .. hangi birine konsantre olucam lan? Bu durum irrite ediyor beni.Daldan dala atlıyor zihnim işte.O değilde ne fark ettim diğer günlerden farksız biliyor musunuz? Neden başkasına yapma dediğim,istemediğimi söylediğim etik görmediğim şeyleri söyleyip , aksine bunları ben yapmaktayım? Neden ? Neden En çok ihtiyacımız olan şeyleri başkasına veririz.. eli açıklığın doruk noktası demek istiyorum ben buna. Bir garip ironi cidden .. ayrıca kötü bir alışkanlık diyede nitelendirmek istiyorum , fütursuzca olsa gerek.Ama bunları engellemeyi istiyorum ve bunun yanında, fütursuz olan bu ve diğer davranışlarımı değiştirme güdülerim halen mevcut durumda içten içe.Yapabilirim biliyorum sadece bunun kısa sürede çok verimli olmasını diliyorum gerçekten, sabırsızım bu tür mevzularda.Çok eksiğim var , çok donatımsızım ,ve çevremde benim gibi donatımsızları görmek /uyumsuzluk/ içinde bana buna uyum sağlamayı zorluyor ve bu da direncim karşısında bir zaaf oluşturuyor. Zaten uyumsuzluk dediğimiz nedir ki başkalarıyla uyumlu olmaya çalışmak değil midir..görünmeyen bu zincirlerimden kendimi azad etmek , olmayacak olan sürümün çobanı olmak isterim ve bunları yaparken saf olmayı diliyorum.Olabildiğince saf, temiz, doğduğun gibi fabrika ayarlarında takılma işte bilirsiniz işte , ki eğer unutmadıysak. Bunu yapmazsam eğer özgün olamam o zaman, ben olamam, başkası olurum..
 

kıvep

Banlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
1,516
Tepkime puanı
30
Neden dağlara tırmanıyorsun? - çünkü dağlar orada duruyor
- bu cevap daha önce söylendi.
- ama dünya çok can sıkıcı ve dağlarda bunlardan uzakta özgür olursun.
- özgür mü? Gittiğin her yere dertleride götürmeyecek misin?
- Dağları seviyorum. Buz kayalar, tertemiz gökyüzü, bembeyaz karlar...üstelik onlara kimse dokunmamış...
- Bunun için hayatını riske atmaya değer mi?
Kalırsan belki bir gün işler iyi gidebilir. Ama gidersen, ilerde bir gün sonun uçurumun dibi olabilir. Dağların doğası bu. Buna rağmen tırmanacak mısın?
- Evet, devam edeceğim...
 

BaLam

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Şub 2015
Mesajlar
57
Tepkime puanı
4
İvan karanlık bir gecenin ortasında ,tenha bir sokağın puslu havasında, kan ağlayan kalbinin alacakaranlığında ışığın ona ,kalbinin derinliklerine gelmesini bekliyordu.Boş birer bekleyiş olduğunun farkındaydı.Karanlıklardan aydınlıkara yükselmek istemekteydi.Cebinden çıkardığı,içinde rom olan matarasını her içtiğinde işediği o vakit aslında umutlarını işediğini fark ediyordu. Fakat bu farkındalık rom içmesine engel olmuyordu.Korkuyordu , ve korktuğu bu puslu, karanlık,karga leşi kokan cadde değildi.Korkutuğu şey içindeki apansız karanlıktı..İçinde taşıdığı ağır ölü bir candı..
Gözlerini diktiği sokak lambalarıyla beraber caddeyi turluyordu umarsızca..Avare bir biçimde , nereye gittiği belirsizce..bir sokak lambası olmak istedi o vakit.Sokak lambalarını bir an kıskandı. Düşünceleri, karşıdan gelen birini göremeyecek kadar sislenmişti bile, gözlerinin gördüğü doğruysa eğer ona doğru yürüyen bir kadındı.İçtiği romun etkisinden zihninin ona oyun oynadığını düşünüyordu.Ama bu son gerece gerçekti.Tıpkı rüzgarın uzaktan gelen o kadının parfümünü getirdiği gibi gerçek ve hoştu,omuzlarında biten kumral saçları, 30 yaşlarında gözüken bir yüz çehresi, buğday teni, alnında yara izi olan ve mini etekli,balık etli bir kadındı bu.. dudakları arasındaki sigarasıyla İvana bakıyordu.İvan terliyordu, ve yüzünü aptalca bir ifade sarmalamıştı..

8.7.2015 20.30
 

godsadsmoke

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
64
Tepkime puanı
5
Konum
Issız Evler Sokağı
Hava soğuk ve kasvetliydi. Çocuk uzun yolda kısa adımlar atıyor bir yandan da, şarkıların hiç susmadığı kulaklığının düşmemesi için sık sık elini kulaklığı düzeltmek üzere kulağına götürüyordu. Öyle boş hissediyordu ki, elini arka cebine atıp onun için çok değerli olan şeyi paketinden çıkarıp, iki dudağının arasına aldı. Önce paketin içini yokladı sonra da ceplerini, bir türlü çakmağını bulamadı. Dudaklarından kısa bir küfür döküldü. Sigarayı kulağının arkasına sıkıştırıp ellerini siyah pantolonun cebine sokup, adımlarını hızlandırdı. Yağmur ahmak ıslatan şekilde yağmaya başladığında, temiz havayı içine çekti. Yürüdüğü sokak kenar mahallelerden biriydi. Nerede olduğunu bile bilmiyordu. Sokağı aydınlatan tek bir lamba vardı. İlerde ki iki katlı harabe durumunda ki kötü köşkün basamaklarında birinin oturduğunu gördü. Dudakları yukarıya kıvrıldı. Ateş isteyeceği birini bulabilmişti.

Çakmağının olduğunu umarak, kendi gibi simsiyah giyinmiş adamın yanına yaklaştı. Çelimsiz biri gibiydi.

"Kardeş iyi akşamlar ateş var mı acaba?" diye sordu.

Adam ceketinin kapşonunu kafasından sıyırdığında omuzlarından aşağıya simsiyah saçlar dökülünce genç adam afalladı. Gözleri ve saçları gece siyahı genç kız, oturduğu basamakta biraz kayıp çocuğa yer açtı. Dar pantolonun cebinden güç bela çakmağı çıkarıp çocuğa uzattı. Çocuk elini kulağının arkasına sıkıştırdığı sigaraya götürdü fakat yağmurdan dolayı sigaranın tamamiyle ıslandığını farketti. Elini yeniden arka cebine atıp paketi açtı aslında son sigarasınında bir ahmak ıslatana kurban gittiğini görünce

"Başka sigaran varmı?" diye konuştu yeniden.

Genç kız başını sallayıp parmaklarının arasında ki sigaradan bi nefes çekip çocuğa uzattı. Sonunda oturmayı akıl edebilen çocuk kızı incelemek için bakışlarını onun yüzüne çevirdi. Fakat gülümsemekten başka bir şeyle karşılaşmadı.

"Hiç konuşmayacak mısın?" diye mırıldandı çocuk.

"Gece, sessizliği sever" diye söylendi ince ses.

"Sessizliği seviyorsun" demek diye ukalaca konuştu çocuk.

"Gece miyim ben?" diye tersçe cevap verdi kız.

"Evet, baksana simsiyah giyinmişsin"

"Sen de öylesin"

"Gece miyiz biz?"

"Belki de"
 

uzumakikamilov

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Nis 2015
Mesajlar
176
Tepkime puanı
13
2050 Japonyası'nda Sakura Mevsimi'nin sonu geliyordu. Takami, Konoha Gölü'nün başında son Cylla Emirnameleri'ne göz gezdiriyordu:
***1: Ülke çapında gerçekleştirilecek 12. Bahar Şenlikleri ikinci bir emre kadar süresiz ertelenmiştir.
***2: Saat 19.00'dan sonra gerçekleştirilen sokağa çıkma emri, ikinci bir emre kadar 16.00'a çekilmiştir.
---
Japonya, 2020, 2030, 2042 yıllarında art arda maruz kaldığı atom bombalarının etkisini ülke çapında hissetmeye devam ederken, 8 yıldır devam eden sıkı yönetimi, en üstün robotlara, Cylla'lara bırakmıştı. Hastalık tanılarını yapmak, yargıçlıklar, devlet başkanlığı gibi önemli işlerin başında bulunan Cylla'lar, 8 yıldır ilk kez mağlup edilmişti. Sıkı yönetim halinde 3. seviye 'olağanüstü durum' önlemleri alınmasının sebebi, dün gerçekleşen 12'ler isyanıydı.
12'ler, Japonya Merkez Bankası'na gerçekleştirdiği soygun girişimiyle beraber, Cylla'lara resmen savaş açtıklarını göstermişlerdi. 12 kişilerdi ve Meiji Çağı'na isyan eden Samurailar gibi, halkın içinde bir ateş yakmışlardı.
---
Takami, vatan hainliğiyle suçlanan 12'leri düşünüyordu. Geçen yıl Cylla kararıyla idam ettirilen babasını, en üstün zekasıyla ve en duygusuz haliyle Cyllaları...
Yeniden ayağa kalkmaksa toplum olarak, bu nasıl olmalıydı? İnsanlardı sonuçta, yargıç dediğin hakkaniyetle karar vermeliydi, bütün Avrupa'da böyleyken, Japonya'da olmaması çok saçmaydı. Ama düşünmemeliydi daha fazla, gazeteci babası da çok düşünmüştü, ancak artık o da yoktu. Herkes nasıl uyum sağlamış görünüyorsa, o da öyle yapmalıydı.
Ama bir taraftan kaybolmaya yüz tutmuş Japonya tarihi,
kala kala 30 milyon kalmış Japonyalı,
nesilden nesile aktarılacak sakatlıklar,
makineleşen toplum.
Öte yandan 12'ler.
Bir karar vermeliydi.
Ya bir makine olacaktı
Ya da...
 

Nyksse

Banlı Kullanıcı
Katılım
2 Tem 2014
Mesajlar
71
Tepkime puanı
5
Kim olduğunu, ne olduğunu, bugüne kadar nelere imza attığını unutmak istedi kadın. Sadece anın tadını çıkaracak, gecenin sarhoşluğunda kaybolacak, yıldızlara bakarken çocuk gibi hayaller kuracaktı yine. Tıpkı yanındaki 2 arkadaşı gibi masum, hiçbir şeyden haberi olmayan, küçük bir kız rolünü oynayacaktı ve başka biriymiş gibi davranmak onun en iyi yaptığı şeydi.

Hiçkimsenin olmadığı bomboş sokakta, gecenin karanlığında olduğu gibi kaldırıma uzanmış, erkek arkadaşının bir bacağının üzerine yatmış vaziyetteyken diğer kız arkadaşını göremiyordu. Doğrulup baktı, diğer bacağın da onun kafasıyla esir alınmış olduğunu gördü.

Tüm kimlik karmaşalarına rağmen, gecenin bir yarısı kaldırımda bir başkasının kucağında uzanmak ona yıllar sonra özgürlüğünü hissettirdi yeniden. Belki de son kez.

Bakışlarından, duruşundan, herşeyinden iğrendiği erkek arkadaşının yanağına öpücükler kondurmasına izin verdi kadın. Yaşı çok küçüktü, kendi kendini eğitmeliydi, ses çıkarmadan durumu kabullenmeli, hatta zevk almalıydı. Daha kim bilir kaç erkeği seviyormuş numarası yapacaktı, kaç erkeği daha pis işlerinin içinden çıkmak için kullanacaktı, kaç insana daha yalan söyleyecekti kim bilir.

Kadın gözlerini kapattı, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Sen busun, tam da olman gereken yerdesin. Herkes gibi, sende sahtesin. Sen de yalancısın, ama en profesyoneli olup dünyayı parmağında oynatmalısın.

Sabaha karşı yanındaki iki diğer sahte kişilik ile eve döndü kadın. Uyumak üzereyken diğer kadının sesini duydu:

- Ben karanlıktan korkarım, bugünkü konuşmalarımızdan da korktum. Sana sarılabilir miyim uyurken?

Küçük bir kızın isteğini kabul eder gibi kabul etti bu küçük teklifi kadın. Önünü dahi göremediği muhteşem kibiriyle, sanki tüm alemlerin koruyucusu gibi kendinden emin bir şekilde fısıldadı:

- Korkma, benim yanımdayken hiçkimse/hiçbir şey sana zarar veremez.


Cesedin alındığı yerdeki kan damlalarının bıraktığı müthiş imzayı pencereden izlerken, tutamadığı sözleri geldi aklına. Yatağın üzerindeki kenara atılmış ölüm kartını, psikoloji kitaplarında altı ısrarla çizilmiş tanımları okudu.

Oysa ki yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu dünyayı o yönetmiyordu ve ne zaman bir söz verse, efendileri ona bu dünyada kimin ve neyin sözünün geçtiğini hatırlatıyordu.

Bir şey yapamazdı kadın, ağlayamazdı, taviz veremezdi, üzülemezdi, bu ölümde en çok onun payı vardı. Bu dünyayı yönetenler, bazen ona göstererek, bazen haberi olmadan ondan zaten herşeyini almıştı ve almaya devam edecekti. Piyonlar ustalarının işlerine karışırlarsa, hiyerarşik sistemin içine girmeye çalışırlarsa, oyundan atılırlardı, ya da sonsuza kadar daha fazla ölüm ve oyunla sınanıp, ölüm için yalvarırlardı.

Acaba diye düşündü kadın, kendini boşluğa bırakmadan önce ne girdi aklına, neler gördü, beyni nasıl da parçalarına ayrıldı, organları nasıl tek tek iflas etti, çok mu acı çekti?

Üzülemedi, kan izlerine baktığında, hatıraları aklına geldiğinde hiçbir şey hissedemedi. Hissedemediği için kızamadı bile kendine. Ne de olsa hayatının kontrolü onda değildi.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Gözlerimi araladım ve bitmek bilmeyen kokular arasında kendime gelmeye çalıştım. ''-Tanrım neler oluyor hiçbirşey hatırlayamıyorum.'' Gözüm birden kapının eşiğinde yatan cesede takıldı. Korktum, kesinlikle korkmuştum. Toplarlandım ve bir çırpıda ayağa kalktım. Kapıya doğru yürüdüm, dışarı çıkacaktım ama sanırım yerdeki adam ölmeden önce kapının kilidini kanlı elleriyle zorlamıştı. Bütün kan izleri olduğu gibi kurumuştu. Bu bana ne yapmam gerektiğini bir kez daha düşündürdü. Kapının arkasından odaya sığınmış olmalıydı ama ben neden hiçbirşey hatırlamıyordum. Korkularım arttıkça kapıyı açmak daha da imkansız bir hal alıyordu. Ne yapmalıyım? Buradan nasıl kurtulacağım?
 

lviv angeles

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
2,716
Tepkime puanı
296
Konum
HAYALLERİN GERÇEK OLDUĞU ÂLEM
Yıllar sonra kasabaya geri döndüğünde hiçbir şey değişmemiş gibiydi ya da o öyle sandı.Fötr şapkası,topuklu ayakkabıları,şık döpiyesi ile oda eski günlerdeki gibiydi.Bir iki dakika yerinde mıhlanmış şekilde etrafı karış karış izledi.Sustu,baktı sadece baktı,düşünemedi bile...
Sırada evinin yolunu tutmak vardı,gittiği gün annesi temizlediği yabani otları bir tarafa yığıp bıraktığı için ona kızmıştı.Acaba halâ o yabanî otlar varmıydı? Evin girişindeki merdivenin ikinci basamağı kırıktı .Acaba halâ aynımıydı?Yaklaşırken her adımda bir soru bir soru daha..Eve doğru ilerlerken kalp atışlarının dışarıdan duyulabileceğini hissetti.
Nihayet yıllar önce terkettiği evinin önüne geldiğinde ...........
(İlk kısım kısa hikâyede başlangıç )
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Yeni yazdığım hikayemin sonları;


-Karıcım lütfen bana gerçekleri anlat. Anlatırsan seni bu mezardan çıkarırım. Çocuğumuzu bilerek mi öldürdün?

Tabi ki David'in niyeti sadece gerçekleri duymaktı onu artık bu mezardan çıkarmayacaktı. Jack ise umutsuz bir şekilde gözlerinden gelen yaşlarla bu olaya tanık oluyordu.

-David lütfen çıkar beni buradan seni seviyorum ne olursun çıkar beni.
-Marry bana bak aşkım. Bana gerçekleri anlat ki seni çıkarayım yoksa sana güvenemem.
-Tamam anlatacağım ne olur bana zarar verme.
-Dinliyorum.

Jack haykırıyordu ama Marry korkudan onun sesini duymuyordu bile.

-Seni işe yolladıktan sonra oğlumuzu salona bıraktım. Öylece masum masum oynuyordu. Bahçenin kapısını açık bırakmışım ama farkında değildim. Jack'i aradım ve bize çağırdım. O geldikten sonra yukarı yatakodasına gittik ve biz gittikten sonra çocuğumuz bahçeye çıkıp havuza düşmüş. Ama.. ben..

Marry ağlamaktan konuşamaz hale gelmişti. Bu korkusuyla birleşmişti ve gözyaşları su olup akmıştı. David ise gözleri dolu dolu dinliyordu olanları. Sinirden saçlarını tutup çeken David bu duydukları karşısında şoka girdi.

-Yani yukarıda bizim yatağımızda kuzenim seni becerirken mi öldü benim oğlum! Seni or...u !!

Söyledikleri karşısında Marry'e yumruklarını çekiç gibi indirivermişti. Ağzı burnu kan dolan Marry nefes bile almakta zorluk çekiyordu. David adeta yıkılmıştı. Gözyaşları içinde ikisini de diri diri gömdü. Ölen çocuğu gözlerinin önüne geldikçe üzüntüden kahroluyordu ama artık oğlunun intikamını almıştı diye düşünüyordu.

-Geberin şereften yoksun p.çler!


Hikaye için tıklayın ve en son mesajlara bakın.
 

Mahrusa

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Nis 2014
Mesajlar
97
Tepkime puanı
21
Bir Yalnızın Masalı

... Giden hiçbir şey geri gelmemeliydi çünkü. Gitmek kutsaldı belli ki; kutsal bir karardı, ya da öyle bir şey yoktu. Hiç olmayan birinin olmamaya devam etmesiydi gitmek. Bir olmayışın devamıysa gitmek kim darılabilirdi gidene...

Bazen vücudunun titrediği olurdu sonsuz yalnızlık hissiyle. ...Geçmezdi; ama alışırdı. Bitmezdi yalnızlığı ama umursamazdı. Hem hissetmek isterdi her duygunun en derinini , hem de bucak bucak kaçardı duygularını dalgalandırıp onu dibe batıracak her olaydan. Oysa hissetmek demek en dibe batmak demekti. Korkuyordu belli ki; hisler ağır geldiğinde onları paylaşacağı birini bulamayacaktı belki de. Yalnız, sorun şu ki; yalnızlık da ağır geliyordu artık. Sevgiyi hissetmek istediği halde duygularından korkuyor; yalnızlığından dışarı bir adım atsa terk edileceği yahut sevilmeyeceği telaşı tüm bünyesini sarıyordu.

Oldu ki adım attı yalnızlığından dışarı...Doldu içine binbir çeşit baharın kokusu duygu yüklüydü yeniden, sonra bir sel olup akmasından korkuyordu mutluluğun, su gibi geçip gitmesinden...Kalan olmaktan korkuyordu, bakakalmak istemiyordu gidenlerin ardından. Giden olmaktan korkuyordu, kalamamaktan, mutluluğu göğüsleyememekten. Üzülmeye alışmıştı, her şeye alışmıştı da alıştım zannettiği yalnızlığı sindirememişti yüreğine.

Hala çocuktu ya da şımartılmayı bekleyen bir ihtiyardı. Hem ateşti hem suydu. Dolunaydı o. Ona bakınca hayaller kurulurdu hem inanılırdı da tüm masallara, o öyle bir gerçekti işte. Kim inkar edebilirdi onu. Sudan bir kalemdi ; yazarken silerdi aslında. Onu okumak tüm bildiklerini unutmak yeni bir gerçeğe uyanmak demekti. Uyurken melek gibiydi. İzliyordum onu doyasıya, bugün onu son görüşümdü; biliyordum, gitmek için girmişti hayatıma. Uyandığında tatlı mağrur bakışı böldü düşüncelerimi. Saçlarını okşadım, gülümsedi, ellerimi tuttu. Aklımı okur gibi baktı yüzüme uzunca, '' Darılma bana benim yolculuğum kendime'' dedi. '' Dünyadaki Kaf Dağıyım ben ; ben kendime ulaşmadan sen bana ulaşamazdın, sadece vakit kaybettik. Yine de sana minnettarım sen benim kendime doğru attığım en büyük adımdın.'' ...
 

godsadsmoke

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
64
Tepkime puanı
5
Konum
Issız Evler Sokağı
Büyük kasap tezgahında henüz 16-17'lerinde ki bir erkek çocuğu yatıyordu. Altın sarısı saçlarından bir kaç tel alnına dökülmüştü. Kaslı vücudu, damarları çok belli olan kolları ve bembeyaz çıplak teniyle o kadar ihtişamlıydı ki. Biraz sonra kapı hızlıca açılıp içeri açık renk, uzun, kıvırcık saçlı bir kız girdi. O da 16-17'lerindeydi. Tezgahın karşısında ki tahta dolap'tan kesici tüm aletleri çıkardı ve oğlanın ayak ucuna dizdi. İşaret parmağını dudağına vurup "hmm" diye mırıldandı. Sonra büyük baltayı seçti ve işini gördü. Elinde ki güzel köprücük kemiğine şöyle bir baktı. Ve kanlı baltayı yerine bıraktı. Sonra tiz sesi duyuldu. "Sıra diğerinde"
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Sessiz ve yağmurlu bir geceydi. İnsanlar sokakları boşaltmış ve mutlu yuvalarında keyif çatıyorlardı. David oturmuş hayaller kurarken kırmızı şapkalı, uzun mu uzun saçları olan bir kız gördü. Paçavra elbisesiyle gözyaşlarını sildi ve izlemeye devam etti. Kız durağa doğru geçip orada oturmaya başladı. Gözleri dolu dolu bakarken bir damla daha yaş düştü. Kim bilir nereye gidiyordu diye geçirdi içinden. Oturduğu duvar dibinden kalkıp durağın etrafında dolanmaya başladı. Yalnızdı, tıpkı sokaklar gibi. Onu bu gece görmüş olması onda ki boşluğu doldurmuştu ama sadece bu hisle yetinecekti, ilerisi olmayacaktı. Güzel ve belli ki birçok şeye sahip bir kızdı. Neden dönüp bir evsize bakacaktı ki? Durağın önünden geçerken gözlerini yakından görmek istedi ve kafasını yavaşça kaldırdı. Yere düşen yağmur damlaları bakışları arasına girerken dondu kaldı.. Adımları durmuştu ve yağmur damlaları bile durmuştu onun için. Mavi gözleri ona tıpkı bir denizi anlatmıştı. Tam bu eşsiz düşünceler içindeyken derinden bir ses duydu. Kalbi hızlanmış ve olduğundan daha hızlı atmaya başlamıştı. Hayatında hiç böyle hissetmemişti...
 

PaRaNoiA

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Tem 2013
Mesajlar
394
Tepkime puanı
25
Gizlimabet yöneticileri bir psişik saldırı olacağını söylemişti gelebilen bütün üyelerin Ankara'da olması gerekiyordu. Uzun bir süre bölgemizde kalmamız gerekecekti eşyalarımı topladım ve evden çıktım arabama atlayıp birkaç saat sonra geldim. Herkes konuşuyordu yeni gelen üyeler isimlerini yazdırıyordu sıraya geçtim kendim gibi insanları gördüm. Urum sıraya geçmemizi istedi ve rahat sonra hazır ol dedi selam verdik. Bize ne yapmamız gerektiğini anlattı. Her gün farklı bir ders alacaktık çünkü savunma ve saldırı çok önemliydi. Bu arada dersi düzgün dinlemeyince urum tokat atıyordu. Uygulamalı bir ders işleyecektik karşımıza enerji balonları çıktı ve onları vurduk. Yanlış vurunca urum yine tokat atıyordu. Çok acımasızdı ama disiplinliydi. Yule de eğitiyordu bizi ama o daha sertti falakaya yatırıyordu. Günler geçtikçe herkes birbirini tanımaya başladı. Lviv angeles ve pembe pelerin hemşireydi. Keira halkla ilişkiler uzmanıydı. Chillout ise üyelere yardımcı oluyordu. İlk günler böyle geçti ve ilerleyen zamanlarda ilk saldırımız olacaktı.

* Arkadaşlar kimseyle alay etme amacı taşımadım urum ve yuleyi yönetici oldukları için böyle yazdım. Ben yazarken çok eğlendim eğer kendinizi hikayeye eklemek istiyorsanız ne olduğunuzu yazabilirsiniz. İsterseniz devam edebilirim
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Gizlimabet yöneticileri bir psişik saldırı olacağını söylemişti gelebilen bütün üyelerin Ankara'da olması gerekiyordu. Uzun bir süre bölgemizde kalmamız gerekecekti eşyalarımı topladım ve evden çıktım arabama atlayıp birkaç saat sonra geldim. Herkes konuşuyordu yeni gelen üyeler isimlerini yazdırıyordu sıraya geçtim kendim gibi insanları gördüm. Urum sıraya geçmemizi istedi ve rahat sonra hazır ol dedi selam verdik. Bize ne yapmamız gerektiğini anlattı. Her gün farklı bir ders alacaktık çünkü savunma ve saldırı çok önemliydi. Bu arada dersi düzgün dinlemeyince urum tokat atıyordu. Uygulamalı bir ders işleyecektik karşımıza enerji balonları çıktı ve onları vurduk. Yanlış vurunca urum yine tokat atıyordu. Çok acımasızdı ama disiplinliydi. Yule de eğitiyordu bizi ama o daha sertti falakaya yatırıyordu. Günler geçtikçe herkes birbirini tanımaya başladı. Lviv angeles ve pembe pelerin hemşireydi. Keira halkla ilişkiler uzmanıydı. Chillout ise üyelere yardımcı oluyordu. İlk günler böyle geçti ve ilerleyen zamanlarda ilk saldırımız olacaktı.

* Arkadaşlar kimseyle alay etme amacı taşımadım urum ve yuleyi yönetici oldukları için böyle yazdım. Ben yazarken çok eğlendim eğer kendinizi hikayeye eklemek istiyorsanız ne olduğunuzu yazabilirsiniz. İsterseniz devam edebilirim

İlginç bir hayal gücü :D Ama bu yazınız bana bir fikir verdi bende bu tarz birşey yazacağım. :D
 

PaRaNoiA

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Tem 2013
Mesajlar
394
Tepkime puanı
25
Biraz uyuduktan sonra alarm çaldı ve uyandık. Boş bir alanda toplandık ve Urum - Bugün saldırı var sakın ölmeyin yoksa sizi öldürürüm dedi. Yaklaşık 100 kişiydik negatif enerjiyi yayan insanların kampına baskın yapacaktık. Arabalara atladık en sonunda geldik. Kıvep direk saldırmaya başladı urum biraz kızdı ama aferin dedi. Tam üç kişiyi vurmuştu ben de saldırmaya devam ettim iki tane headshot çaktım kendimle gurur duydum. Ancak birisi ayağıma ateş etmişti sonra beni lviv angeles'e götürdüler ayağıma hemen 3 kere ayetel kürsi okudu ben - Ama Lviv benim ayağıma fiziki bir müdahale gerek dedim. O da - saçmalama ben bir üflerim geçer dedi. Gerçekten üfledi ve geçti nefesi çok kuvvetliydi. Tekrar savaş alanına döndüm ori24 bir tane negatifciyi esir almıştı tebrik ettim. Sonra saydırmaya başladık adete counter strike oynuyorduk. Headshotler üst üste geliyordu en sonunda kamp alanını gezdik ve ölen kişilerin fotoğraflarını çektik bunları klasörleyip kütüphaneye götürdük.
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Gizlimabet yöneticileri bir psişik saldırı olacağını söylemişti gelebilen bütün üyelerin Ankara'da olması gerekiyordu. Uzun bir süre bölgemizde kalmamız gerekecekti eşyalarımı topladım ve evden çıktım arabama atlayıp birkaç saat sonra geldim. Herkes konuşuyordu yeni gelen üyeler isimlerini yazdırıyordu sıraya geçtim kendim gibi insanları gördüm. Urum sıraya geçmemizi istedi ve rahat sonra hazır ol dedi selam verdik. Bize ne yapmamız gerektiğini anlattı. Her gün farklı bir ders alacaktık çünkü savunma ve saldırı çok önemliydi. Bu arada dersi düzgün dinlemeyince urum tokat atıyordu. Uygulamalı bir ders işleyecektik karşımıza enerji balonları çıktı ve onları vurduk. Yanlış vurunca urum yine tokat atıyordu. Çok acımasızdı ama disiplinliydi. Yule de eğitiyordu bizi ama o daha sertti falakaya yatırıyordu. Günler geçtikçe herkes birbirini tanımaya başladı. Lviv angeles ve pembe pelerin hemşireydi. Keira halkla ilişkiler uzmanıydı. Chillout ise üyelere yardımcı oluyordu. İlk günler böyle geçti ve ilerleyen zamanlarda ilk saldırımız olacaktı.

* Arkadaşlar kimseyle alay etme amacı taşımadım urum ve yuleyi yönetici oldukları için böyle yazdım. Ben yazarken çok eğlendim eğer kendinizi hikayeye eklemek istiyorsanız ne olduğunuzu yazabilirsiniz. İsterseniz devam edebilirim

Bu nasıl bir hayalgücü:D Gülmekten öldüm:D:D
 

PaRaNoiA

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Tem 2013
Mesajlar
394
Tepkime puanı
25
Sabah silah sesleriyle uyanmıştık banlanan üyeler toplanıp kampımıza bomba atıyorlardı çok üzücü ki yine ayağıma ateş edildi üstelik bu sefer lviv angeles yoktu pembe pelerine gidecektim tam arkamdan Chillout çıktı bir tane yapıştırdı nereye gidiyorsun asker dedi sonra tövbe tövbe ee benim ayağımdan vurdular dedim çabuk git sağ çıkmazsın burdan dedi. Gittim tedavi oldum bana bir üfledi var ya anlatamam.Ben sniperımı aldım resmen bir şahindim öyle bir havaya girdim ki müthiş bir şekilde saydırıyordum. Sonra arkadamdan yine Chillout çıktı yine bir tane yapıştırdı Allah Allah yine ne oldu dedim bak asker sinirimi çok bozuyorsun bizimkilerden birini vurmuşsun dedi çok özür dilerim dedim. Zaten kampa saldırı yapan çok kişi yoktu 10 kişilerdi 7 kişiyi öldürmüştük 3 kişi de kaçmıştı. Bugün sınav olacaktık sınavda ne olduğu belli olmayan şeyler yazıyordu içimden kötü bir kelime dedim sonra nasıl duysa moderatör Aja dediğimi duydu seni şikayet edicem dedi lütfen etme dedim tamam ama bir şartım var neymiş o şartın dedim istediğim bir kişiyi öldüreceksin dedi tövbe tövbe ya sen ne kadar cani bir insansın dedim o da yok be öğrensen bana hak verirsin dedi anladım dedim ormanlık alana gittik sniperı aldım kafasından ateş ettim ve Aja'ya karşı görevimi tamamlamış oldum. Kamp alanına geri döndüğüm zamanlar moderatörler çıldırmış üyeleri dövüyorlardı yapmayın etmeyin dedim sonra hepsi bana saldırmaya başladı ağzım burnum kan içinde kamp alanına geri döndüm ve tedavi oldum.
 
Üst