2003 yılının Nisan ayı içerisinde Amerikan güçleri tarafından işgal edilmesinden saatler sonra Bağdat’ın merkezinde bulunan Irak Ulusal Kütüphanesi ve İslami Kütüphane Iraklı azınlık milisleri tarafından ateşe veriliyor ve tahrip ediliyordu. Yakılan ve talan edilen kütüphaneler içinde nadir eserler bulunmaktaydı. Ancak emperyalist güçleri ve onun bilinçsiz uşaklarını asıl ilgilendiren kütüphaneler içindeki Osmanlı kayıtları, mahkeme, adliye ve tapu belgeleriydi. Kütüphanenin yakılmasından sonra Amerikan güçlerinin kontrolünde bölgede önceden hazır edilen bir kısım sözde talancılar toplarca tarihi ve ebedi eseri, aslında insanlığa ait bilgileri yağmalamaya başladılar. Yok olan tarihi servet içerisinden dünyanın en eski Kur’anının bulunması tabi ki, bir rastlantı değildi. Bu büyük tahrip bölgede öldürülen binlerce masum insanın katli kadar insanlık suçuydu.
Yıllarca aslında varlığı bile tartışmalı İskenderiye Kütüphanesinin işgal ve tahrip edilmesine karşı ağıtlar yakıp ağlayan Batılı sözde aydınların hiçbirinden bu barbarlığa karşı en ufak bir tepki bile gelmemiştir. Haber Batı basınında yerli halkın resmi binaları yağmaladığı şeklinde geçiştirilmiştir.

Aynı senaryonun önceki faslında 25-27 Ağustos 1992 günlerinde Batılı işgalciler üç gün boyunca Saraybosna’daki Ulusal Kütüphane ve Üniversite Kütüphanesinin üzerine yangın bombaları atmışlardı. Bu öylesi bir vahşetti ki, Osmanlı kayıtlarından geriye hiç bir şey kalmaması hıncı ile yapılmaktaydı.
Yangını uzaktan seyreden Saraybosna Ulusal Kütüphanesi müdürü Kemal Bakarsic şunları söylemekteydi: “Yanan kağıt parçaları tüm şehrin üzerini kaplamış havada uçuşmaktaydı. Yakaladığınız bir sayfada yangının sıcaklığını hissediyordunuz. Elinizde iyice ısınıp kül haline gelinceye kadar, anlık bir süre içinde siyah-gri negatif halde bir kağıt parçasını okuyabiliyordunuz.”
internet
Kendi notum.Söyleyecek söz bulamıyorum.