aris
Kayıtlı Üye
Kabala ve Felsefe
Ders 3
İnsan Aklı Tarafından Geliştirilen Gerçeğin Bir Parçası
*Kabala’yı insanlığa sunmak ne zaman mümkün olacak?
*Kabala’nın rolü
*Maneviyat nedir?
*Peygamberlerin kitaplarından hırsızlık
*Filozofların hatası
Neden bizim İslam, Hıristiyanlık, antik Çin, antik Hint, Yunan ve Roma’nın ki gibi felsefemiz yok? Söylediğim gibi, bunun sebebi biz insan aklını kullanarak insanlığı araştırmak zorunda değildik, hayatı ve doğayı. Başlangıçtan itibaren, biz kalpteki noktanın gelişimi ve üst dünya aracılığı ile araştırmaya yaklaşıyorduk.
‘’İsrail milleti’’ adı verilen grup İbrahim’den ortaya çıkmıştır, İbrahim aslında manevi dünyayı araştırmaya hemen başlamıştı. ‘’Yaratılış Kitabı’’nda o hemen bize üst dünyaların yapısını tarif eder, onların ne için var olduğunu, hayatın kaynağının ne olduğunu ve hayatın amacının ne olduğunu. Öyleyse felsefe ya da herhangi akılsal farzlar için yer yoktu. Geriye kalan tek şey aslında amacı edinmekti.
Filozofların kaynak ve hayatın amacı hakkında ne kadar çok ve ne yol ile yazdıklarına bakın. Onlar büyük düşünceleri olan büyük insanlardı ve gerçeğin güçlerini bilmek için çok fazla yatırım yaptılar. Ancak Aristotle veya Appleton gibi büyük beyinler bile bu soruların cevaplarına asla dokunamadılar.
Bu basitçe imkansız çünkü farklı bir duyu gerekli. Bu kedi gibi ki, kedi bir insana ne olduğunu anlayamaz. Kedi ne kadar gelişirse gelişsin, bir kedinin seviyesinde, bunun yardımı olmaz. İşte bu nedenden dolayı biz asla bu tür bir gelişime ihtiyaç duymadık. Bir kedinin seviyesinde gelişmiş olanlar ise sonunda hiçbir şey bilmedikleri bir duruma ulaştılar. Ama şimdi onlar kedi gibi, , ne teknolojik, ne bilimsel, ne felsefi ne de kültürel gelişmelerdeki hiçbir bilginin yarara sahip olmadıklarını biliyorlar. Bütün bu gelişmeler bize sadece ıstırap getirir.
Ne yapılabilir?
Şimdi insanlık biraz kişisel yansıma yapacak ve sonrasında Kabala’nın Bilgeliği insanoğluna sunulacak ve onlar bunu almaya hazır olacak. Sanki Kabala insanlığın gelişimini bekliyormuş gibi. Bilgelik her zaman oradaydı ve yalnızca şimdi onu bütün milletlere göstermek gerekli.
Maneviyat bedeni olmayan bir güç
‘’Ve işte bu Kabalistlerin ‘’maneviyat’’ adı ile tanımladıklarıdır ki onlar bunu tartışır, bunun bir zaman veya mekan görüntüsü yoktur, veya herhangi bedensel değerleri her ne ise.’’ Maneviyat zamanı ve mekanı olmayan birşeydir; onun içinde bizim içinde yaşadığımız gibi bedensel değerler yoktur. O tamamen bizden ayrı birşey.
‘’Ve benim fikrime göre bütün felsefe alanı kendini bir Talis içine sardı ki bu ona ait değil’’ çünkü o Yaratan’ı, maneviyatı tartışır, ‘’çünkü o Kabala’nın Bilgeliğinden bazı tanımlar çalmıştır ve onlar çaldıklarını insan algısı ile çeşitlendirdiler, yoksa böyle bir bilgelik üretmek onların akıllarından geçmemişti’’. Aslında eğer onlar görünüşte insanoğlundan kopmuş olarak manevi güçler hakkında bir takım tartışmalar duymasalardı, sonrasında onlar sadece hertür fiziksel objeye taparlardı.
Hatta son zamanlarda İngiltere’de olduğum sırada, gazetede bir ev alan kişilerin evi ruhlardan temizlemek için birilerini aradığını gösteren reklamlar gördüm. Öyleyse onların var olduğu bu formda, manevi birşeyler hakkında asla düşünülmüyor. İnsanlar mağaralarda yaşamış insanlar gibi yaşıyor olabilirlerdi, eğer insanlık manevi dünya ile olan ilişkiyi çalmamış olsaydı. (Baal HaSulam yazar ki filozoflar peygamberlerin kitaplarından çalmışlardır). Sonra onu sahip oldukları kap ile ‘’araştırmaya’’ başladılar ve işte bu şekilde felsefe gelişti.
‘’Ama bu (maneviyat) gizlenmiş bir güç, demektir ki o bu dünyanın normal beden formuna girmemiştir, ama o bedensiz bir güçtür’’. Eğer bu bedensiz bir güç ise, madde ile örtülmemiş, o zaman biz nasıl yaklaşabiliriz, nasıl kavrayabilir, çalışabilir veya onu hissedebiliriz? İşte bundan dolayı felsefe ki felsefe bu gücün beden ile ve onun içine giydirilmiş bağlantıda olduğunu düşünmüştür, bununla böyle bir yolla ilgilenir ve bu güçlerin etrafında bedenler gibi şekiller oluşturur. Öyleyse onlar ruhun burundan gelen nefes ile ilişkili olduğunu söyleyebilirler veya başka ilkel şeyler, çünkü onlar maneviyatı bedensel form içinde giydirilmiş olarak kabul ederler. Madem ki Kabalistler maneviyatın bedensellik ile ilişkili olmadığını belirlediler (ki bunların arasında bariz bir kesik vardır), insanlığın maneviyatı araştıramaya muktedir olmadığı açık hale gelir.
Bir manevi kaba bir güç denir
‘’Ve o burada not edilmelidir ki maneviyattaki güç konusu, manevi ışığın kendisi anlamına gelmez,’’ Neden? Biz ışığı da tartışmayız. ‘’Çünkü bu manevi ışık doğrudan O Kutsanmış Olsun O’nun Öz’ünden süzülmüştür. Ve eğer böyle ise’’ ki o Yaratan’dan süzülmüştür ‘’bu nedenle bu O Kutsanmış Olsun O’nun Öz’üne eşit olmak olarak düşünülür’’ O Yaratan gibidir. Bu nedenle ışık Yaratan’dan gelir ama kabımız dışında bu tartışılmaz; biz sadece dışımızda olan her ne ise onun üzerimizdeki etkisini tartışırız. ‘’Anlamı, öyle ki manevi ışıkta da, bizim bir anlayışımız ya da edinmemiz yok ki biz onu bir tür isim veya tarif ile tanımlayabilelim, çünkü ‘’Işık’’ adı bile ödünç alınmıştır ve gerçek değildir. Bundan dolayı, ‘’güç’’ kelimesinin anlamını bilmek gereklidir bir beden olmadan denir ki özellikle ‘’manevi kabın’’ görünüşünde.’’ Bu demektir ki biz ışıklardan bahsettiğimizde bizim dışımızda olan gerçek ışıkları kastetmiyoruz, ama Yaratan’dan gelen birşeye verdiğimiz tepkiden bahsediyoruz; Yaratan’ın bizim üzerimizdeki etkisinden. Bizim tepkimize ışık adı verilir.
Işıklar ve kaplar
‘’Ve bu bir açıklama gerektirir, bilge Kabalistler ışıkları nasıl tanımaktadır ki bilgelik tamamen onların ayırt etmeleri ile dolmuştur?’’ (Eğer biz ışık ile ilgili olmazsak?) O der ki, ‘’Aslında bu ayırt etmeler ışığın kendisini tartışmaz ama yalnızca yukarıda bahsedilen güç olan kabın etkisini tartışır, onun karşına gelen ışık tarafından olan etkilemeyi.’’ Bu aynı kulak zarıma vuran bir dalga biçimi gibi ve kulak zarı sayesinde ben onun hareketlerini seçmeye başlıyorum. Eğer kulak zarım bölünmüş olsaydı veya doğru olarak işlevini yerine getiremiyor olsaydı o zaman ben dışarıda olan herhangi birşeyi hissedemezdim. Ama eğer düzeltilirse, dışarıdaki bütün hareketleri alabilir. Aynı şekilde, ben dış etkileri kendi özelliklerime bağlı olarak yorumluyorum, olabilecek en doğru yolla. Aslında bütün bunlar bizim geçirmemiz gereken ıslahlar böylece bütün duyularımız ışığa göre değişmiş olacak, bizim onu deneyimleyeceğimiz sırada o bizim doğamıza bağlı olarak belirlenir.
Kaplar ve ışıklar (kelimelerin yorumu)
‘’Ve buraya hediye ve onun tarafından doğan sevgi arasındaki ayrım konusu eklenmeli. Işıklardan beri, kabın etkisi anlamında ki bu edinilebilir,’’ Kap etkilenir. Ben etkilendiğim zaman nasıl etkilendiğimi hissedebilirim ve neden etkilendiğimi. Onu ölçebilir ve inceleyebilirim. Benim içimde Reşimot kalır ki onun yardımı ile o hisse geri dönebilirim, onlar hakkında yazabilirim ve onları diğerlerine aktarabilirim. Bu etki ‘’madde ve form’’ diye beraber adlandırılır, çünkü etki formdur ve yukarıda bu formu inşa eden güç ise ‘’madde’’dir.
Ama doğan sevgi “etki üzerinden, maddesiz bir şekil olarak ayırt edilmiştir. Anlamı, eğer biz sevginin, hediyenin maddeden soyutlanması ile ilgileniyorsak (sanki o hiç somut bir hediye içine sarılmamış gibi, ama sadece “Tanrı”nın sevgisi “O Kutsanmış Olsun” soyut isminde), sonrasında o form olarak ayırt edilir. Onunla ilgilenmek form içinde alma olarak ayırt edilir.’’
Ben hediyeler alıyorum ve hediyelerin kendisine göre hediyeleri kimin verdiğini araştıramıyorum. Ancak, hediyelerin şekline göre ve her türlü işarete göre ki ben aklım ile fark edebilirim, hediyeleri kimin verdiğini belirlemeye başlıyorum. O değil, ama O’nun benimle olan ilişkisi. Çünkü hediyeleri gönderen beni tanıyormuş gibi gözüküyor, seviyormuş ve yarar sağlamak istiyormuş gibi gözüküyor. Onları bana öyle bir şekilde yolluyor ki bu hediyeler yardımı ile ben O’nunla bir ilişki geliştirmeye başlıyorum. Bu ilişkiye sevgi denir ve bu his zaten hediyeler ile bağlantılı değil, ama hissedebiliyorum ve O’na ilişkilendiriyorum. Daha fazla hediye olmasa bile, ben zaten aramızda hediyelerin ötesinde bir ilişki kurdum. Sonra bu, ben madde ile bağlanmamış ama form ile bağlanmışım olarak düşünülür. Madde hediyelerin kendisidir ve form (ki o maddenin yukarısında oluşturulmuştur) formun alınması olarak adlandırılır. Biz şimdiden aramızdaki bağlantı ile ilgileniyoruz.
‘’Ama bu gerçek diye düşünülür, felsefenin oluşumu ile hiçbir benzerlikte olmadan, çünkü bu sevginin ruhu hediyeden tamamen soyutlanmış bir yol olarak edinmede kalır, ışığın kendisi anlamında.’’ Yaratan ile arasındaki ilişkiyi hissetmeye başlamış bir insan, buna bağlı olarak en kısa zamanda duygular geliştirmeye başlar. Bu duygular sonuç olarak sevgi adı verilen bir forma ulaşır. Bu süreçte kişinin deneyimlediği pek çok form vardır, basit bir bağlantının oluşumundan çok daha fazlasına doğru. Bu hediyeyi verenin bazı tanımlarından başlar, ta ki kişi hediyelerin üzerine yükselmeye başlayana kadar ve hediyeler olmadan hediyeyi veren ile bağlanana kadar. Sonrasında kişi bu süreç sonucu ‘’formun aklını’’ veya ‘’formun alımını’’ almaya başlar. Bunlar bir kişinin gitmesi için iyi gelişim aşamalarıdır.
alıntı
Ders 3
İnsan Aklı Tarafından Geliştirilen Gerçeğin Bir Parçası
*Kabala’yı insanlığa sunmak ne zaman mümkün olacak?
*Kabala’nın rolü
*Maneviyat nedir?
*Peygamberlerin kitaplarından hırsızlık
*Filozofların hatası
Neden bizim İslam, Hıristiyanlık, antik Çin, antik Hint, Yunan ve Roma’nın ki gibi felsefemiz yok? Söylediğim gibi, bunun sebebi biz insan aklını kullanarak insanlığı araştırmak zorunda değildik, hayatı ve doğayı. Başlangıçtan itibaren, biz kalpteki noktanın gelişimi ve üst dünya aracılığı ile araştırmaya yaklaşıyorduk.
‘’İsrail milleti’’ adı verilen grup İbrahim’den ortaya çıkmıştır, İbrahim aslında manevi dünyayı araştırmaya hemen başlamıştı. ‘’Yaratılış Kitabı’’nda o hemen bize üst dünyaların yapısını tarif eder, onların ne için var olduğunu, hayatın kaynağının ne olduğunu ve hayatın amacının ne olduğunu. Öyleyse felsefe ya da herhangi akılsal farzlar için yer yoktu. Geriye kalan tek şey aslında amacı edinmekti.
Filozofların kaynak ve hayatın amacı hakkında ne kadar çok ve ne yol ile yazdıklarına bakın. Onlar büyük düşünceleri olan büyük insanlardı ve gerçeğin güçlerini bilmek için çok fazla yatırım yaptılar. Ancak Aristotle veya Appleton gibi büyük beyinler bile bu soruların cevaplarına asla dokunamadılar.
Bu basitçe imkansız çünkü farklı bir duyu gerekli. Bu kedi gibi ki, kedi bir insana ne olduğunu anlayamaz. Kedi ne kadar gelişirse gelişsin, bir kedinin seviyesinde, bunun yardımı olmaz. İşte bu nedenden dolayı biz asla bu tür bir gelişime ihtiyaç duymadık. Bir kedinin seviyesinde gelişmiş olanlar ise sonunda hiçbir şey bilmedikleri bir duruma ulaştılar. Ama şimdi onlar kedi gibi, , ne teknolojik, ne bilimsel, ne felsefi ne de kültürel gelişmelerdeki hiçbir bilginin yarara sahip olmadıklarını biliyorlar. Bütün bu gelişmeler bize sadece ıstırap getirir.
Ne yapılabilir?
Şimdi insanlık biraz kişisel yansıma yapacak ve sonrasında Kabala’nın Bilgeliği insanoğluna sunulacak ve onlar bunu almaya hazır olacak. Sanki Kabala insanlığın gelişimini bekliyormuş gibi. Bilgelik her zaman oradaydı ve yalnızca şimdi onu bütün milletlere göstermek gerekli.
Maneviyat bedeni olmayan bir güç
‘’Ve işte bu Kabalistlerin ‘’maneviyat’’ adı ile tanımladıklarıdır ki onlar bunu tartışır, bunun bir zaman veya mekan görüntüsü yoktur, veya herhangi bedensel değerleri her ne ise.’’ Maneviyat zamanı ve mekanı olmayan birşeydir; onun içinde bizim içinde yaşadığımız gibi bedensel değerler yoktur. O tamamen bizden ayrı birşey.
‘’Ve benim fikrime göre bütün felsefe alanı kendini bir Talis içine sardı ki bu ona ait değil’’ çünkü o Yaratan’ı, maneviyatı tartışır, ‘’çünkü o Kabala’nın Bilgeliğinden bazı tanımlar çalmıştır ve onlar çaldıklarını insan algısı ile çeşitlendirdiler, yoksa böyle bir bilgelik üretmek onların akıllarından geçmemişti’’. Aslında eğer onlar görünüşte insanoğlundan kopmuş olarak manevi güçler hakkında bir takım tartışmalar duymasalardı, sonrasında onlar sadece hertür fiziksel objeye taparlardı.
Hatta son zamanlarda İngiltere’de olduğum sırada, gazetede bir ev alan kişilerin evi ruhlardan temizlemek için birilerini aradığını gösteren reklamlar gördüm. Öyleyse onların var olduğu bu formda, manevi birşeyler hakkında asla düşünülmüyor. İnsanlar mağaralarda yaşamış insanlar gibi yaşıyor olabilirlerdi, eğer insanlık manevi dünya ile olan ilişkiyi çalmamış olsaydı. (Baal HaSulam yazar ki filozoflar peygamberlerin kitaplarından çalmışlardır). Sonra onu sahip oldukları kap ile ‘’araştırmaya’’ başladılar ve işte bu şekilde felsefe gelişti.
‘’Ama bu (maneviyat) gizlenmiş bir güç, demektir ki o bu dünyanın normal beden formuna girmemiştir, ama o bedensiz bir güçtür’’. Eğer bu bedensiz bir güç ise, madde ile örtülmemiş, o zaman biz nasıl yaklaşabiliriz, nasıl kavrayabilir, çalışabilir veya onu hissedebiliriz? İşte bundan dolayı felsefe ki felsefe bu gücün beden ile ve onun içine giydirilmiş bağlantıda olduğunu düşünmüştür, bununla böyle bir yolla ilgilenir ve bu güçlerin etrafında bedenler gibi şekiller oluşturur. Öyleyse onlar ruhun burundan gelen nefes ile ilişkili olduğunu söyleyebilirler veya başka ilkel şeyler, çünkü onlar maneviyatı bedensel form içinde giydirilmiş olarak kabul ederler. Madem ki Kabalistler maneviyatın bedensellik ile ilişkili olmadığını belirlediler (ki bunların arasında bariz bir kesik vardır), insanlığın maneviyatı araştıramaya muktedir olmadığı açık hale gelir.
Bir manevi kaba bir güç denir
‘’Ve o burada not edilmelidir ki maneviyattaki güç konusu, manevi ışığın kendisi anlamına gelmez,’’ Neden? Biz ışığı da tartışmayız. ‘’Çünkü bu manevi ışık doğrudan O Kutsanmış Olsun O’nun Öz’ünden süzülmüştür. Ve eğer böyle ise’’ ki o Yaratan’dan süzülmüştür ‘’bu nedenle bu O Kutsanmış Olsun O’nun Öz’üne eşit olmak olarak düşünülür’’ O Yaratan gibidir. Bu nedenle ışık Yaratan’dan gelir ama kabımız dışında bu tartışılmaz; biz sadece dışımızda olan her ne ise onun üzerimizdeki etkisini tartışırız. ‘’Anlamı, öyle ki manevi ışıkta da, bizim bir anlayışımız ya da edinmemiz yok ki biz onu bir tür isim veya tarif ile tanımlayabilelim, çünkü ‘’Işık’’ adı bile ödünç alınmıştır ve gerçek değildir. Bundan dolayı, ‘’güç’’ kelimesinin anlamını bilmek gereklidir bir beden olmadan denir ki özellikle ‘’manevi kabın’’ görünüşünde.’’ Bu demektir ki biz ışıklardan bahsettiğimizde bizim dışımızda olan gerçek ışıkları kastetmiyoruz, ama Yaratan’dan gelen birşeye verdiğimiz tepkiden bahsediyoruz; Yaratan’ın bizim üzerimizdeki etkisinden. Bizim tepkimize ışık adı verilir.
Işıklar ve kaplar
‘’Ve bu bir açıklama gerektirir, bilge Kabalistler ışıkları nasıl tanımaktadır ki bilgelik tamamen onların ayırt etmeleri ile dolmuştur?’’ (Eğer biz ışık ile ilgili olmazsak?) O der ki, ‘’Aslında bu ayırt etmeler ışığın kendisini tartışmaz ama yalnızca yukarıda bahsedilen güç olan kabın etkisini tartışır, onun karşına gelen ışık tarafından olan etkilemeyi.’’ Bu aynı kulak zarıma vuran bir dalga biçimi gibi ve kulak zarı sayesinde ben onun hareketlerini seçmeye başlıyorum. Eğer kulak zarım bölünmüş olsaydı veya doğru olarak işlevini yerine getiremiyor olsaydı o zaman ben dışarıda olan herhangi birşeyi hissedemezdim. Ama eğer düzeltilirse, dışarıdaki bütün hareketleri alabilir. Aynı şekilde, ben dış etkileri kendi özelliklerime bağlı olarak yorumluyorum, olabilecek en doğru yolla. Aslında bütün bunlar bizim geçirmemiz gereken ıslahlar böylece bütün duyularımız ışığa göre değişmiş olacak, bizim onu deneyimleyeceğimiz sırada o bizim doğamıza bağlı olarak belirlenir.
Kaplar ve ışıklar (kelimelerin yorumu)
‘’Ve buraya hediye ve onun tarafından doğan sevgi arasındaki ayrım konusu eklenmeli. Işıklardan beri, kabın etkisi anlamında ki bu edinilebilir,’’ Kap etkilenir. Ben etkilendiğim zaman nasıl etkilendiğimi hissedebilirim ve neden etkilendiğimi. Onu ölçebilir ve inceleyebilirim. Benim içimde Reşimot kalır ki onun yardımı ile o hisse geri dönebilirim, onlar hakkında yazabilirim ve onları diğerlerine aktarabilirim. Bu etki ‘’madde ve form’’ diye beraber adlandırılır, çünkü etki formdur ve yukarıda bu formu inşa eden güç ise ‘’madde’’dir.
Ama doğan sevgi “etki üzerinden, maddesiz bir şekil olarak ayırt edilmiştir. Anlamı, eğer biz sevginin, hediyenin maddeden soyutlanması ile ilgileniyorsak (sanki o hiç somut bir hediye içine sarılmamış gibi, ama sadece “Tanrı”nın sevgisi “O Kutsanmış Olsun” soyut isminde), sonrasında o form olarak ayırt edilir. Onunla ilgilenmek form içinde alma olarak ayırt edilir.’’
Ben hediyeler alıyorum ve hediyelerin kendisine göre hediyeleri kimin verdiğini araştıramıyorum. Ancak, hediyelerin şekline göre ve her türlü işarete göre ki ben aklım ile fark edebilirim, hediyeleri kimin verdiğini belirlemeye başlıyorum. O değil, ama O’nun benimle olan ilişkisi. Çünkü hediyeleri gönderen beni tanıyormuş gibi gözüküyor, seviyormuş ve yarar sağlamak istiyormuş gibi gözüküyor. Onları bana öyle bir şekilde yolluyor ki bu hediyeler yardımı ile ben O’nunla bir ilişki geliştirmeye başlıyorum. Bu ilişkiye sevgi denir ve bu his zaten hediyeler ile bağlantılı değil, ama hissedebiliyorum ve O’na ilişkilendiriyorum. Daha fazla hediye olmasa bile, ben zaten aramızda hediyelerin ötesinde bir ilişki kurdum. Sonra bu, ben madde ile bağlanmamış ama form ile bağlanmışım olarak düşünülür. Madde hediyelerin kendisidir ve form (ki o maddenin yukarısında oluşturulmuştur) formun alınması olarak adlandırılır. Biz şimdiden aramızdaki bağlantı ile ilgileniyoruz.
‘’Ama bu gerçek diye düşünülür, felsefenin oluşumu ile hiçbir benzerlikte olmadan, çünkü bu sevginin ruhu hediyeden tamamen soyutlanmış bir yol olarak edinmede kalır, ışığın kendisi anlamında.’’ Yaratan ile arasındaki ilişkiyi hissetmeye başlamış bir insan, buna bağlı olarak en kısa zamanda duygular geliştirmeye başlar. Bu duygular sonuç olarak sevgi adı verilen bir forma ulaşır. Bu süreçte kişinin deneyimlediği pek çok form vardır, basit bir bağlantının oluşumundan çok daha fazlasına doğru. Bu hediyeyi verenin bazı tanımlarından başlar, ta ki kişi hediyelerin üzerine yükselmeye başlayana kadar ve hediyeler olmadan hediyeyi veren ile bağlanana kadar. Sonrasında kişi bu süreç sonucu ‘’formun aklını’’ veya ‘’formun alımını’’ almaya başlar. Bunlar bir kişinin gitmesi için iyi gelişim aşamalarıdır.
alıntı