İyi Bir Okült Öğrenci Nasıl Olunur?

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
673
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Yazan Frater Parush
Çeviren Kemal Menemencioğlu

Fikrimce, iyi bir okült öğrenci olmanın neler içerdiği konusunda birkaç söz sarf etmekte fayda vardır. Etkin ve yetenekli bir öğretmen olmak için neler gerektiği konusunda epey durumuştur, ancak çok az sayıda öğrenci, çalışma isteği dışında iyi bir öğrenci olmak için neler gerektiği konusunda dururlar.

Aşağıda kaba taslak olarak yazdığım notlar, 1989 yılından beri on sekiz yaşından altmışlarına dek birkaç düzine erkek ve kadına yakından kişisel ders vermenin deneyimlerine dayanmaktadır. Bu öğrencilerin davranışları hakkında fikirlerim bu deneyime dayanmaktadır ve dokuz yaşımdan beri araştırdığım ve yirmi yaşlarımın ortasında uygulamak için ihtisasımı tamamladığım insan psikoloji hakkında bilgimden etkilenmektedir. Bu ayrıca etkin inisiyasyon arayan misterlerin bir öğrencisi olarak deneyimlerime ve (umumi olarak inisiyasyon veya erginleme olarak tanımlanan) ruh erginlemeye dayanır. Bu bilginin önemli bir kısmı ayrıca ökült öğrencilere teke tek veya organize loca gibi gruplarda öğretmekten kaynaklanıyor.

Neyin iyi bir öğrenci yaptığı kavramı aslında çok basittir, ama çoğu zaman günümüzde mevcut birçok eğitim imkanlarının eşiğinden geçen sürüyle okült öğrenciler tarafından kabul görmemektedir.

Öğrenci faaliyetlerinin evrelerini üç seviye veya gruba ayırmakla başlayabilirim. Tek başına veya "solo" çalışan, tam olarak yeni başlayan veya "novis", ilk seviyede bulunur. Bu seviyede kişi edebiyat ve ayrıca video, televizyon ve şimdi de İnternet gibi medya araçlarıyla yayınlanan fikirlerin kişisel ve nispeten solo araştırmasına girişmiştir. Basit merak birçokları için ikinci seviyeyi kapsayan istençli, hevesli bilgi arayışını tetikleyecektir. Kişiyi sistemini benimsediğini ikna edecek kadar bilgi sindirildikten sonra, kişi sakince ama kararlı bir şekilde, kendisinin okültist türlerinden biri olduğuna dair kanaata varır.

Birinci seviyedeki öğrenci, majisyenler, Gülhaçlılar, simyagerler, Wiccanlar, cadılar, vs., vs. hakkında okuduktan sonra, hemen kendisini okültizmin bu ifadelerinden biriyle özdeşleştirir. Bu noktada, seçtikleri ilgi alanlarında ilerlemek isteyenler, genelde sadece okumakla yeteri kadar ilerleyemeyeceklerine ve gerçekten öğrenmek için bu konularda bir şekilde daha derin bir eğitim almaları gerektiğine karar verirler. Okültizm ile ilgili belirli bir görüş okulu konusunda tercih yapıldıktan sonra, oyuncuların iki takıma ayrıldıklarını görürüz. Takımların birinde kendi kendine öğrenmenin daha iyi olacağını düşünenler var. Diğer takımda özel bir öğretmenden ders arayacak kişiler vardır. Arayışta olanların bu evrede yıllardır bir yerde takılı kalmaları olağandışı değildir, bazen zaman zaman kendi kendine öğrenmenin veya başkasından ders almada gördükleri yararlardan dolayı takım da değiştirirler.

Tartışmalı olarak, "solo veya öğretmen" dönme dolabında bulunan çoğu kişi kendi kendine öğrenmeyi daha üstün gördükleri söylenebilir. Günümüzde, bu tercihin kişisel öğretmenlerden değil de, (uzaktan) mektupla ders veya öğrenimin genelde yazılı malzeme ile sağlandığı bir gruba katılmak şeklinde gerçekleştiğini görürüz. Bu şekilde, öğrenciler bir "Order", "Okul" veya "Okült Loca"da eğitim gördükleri ve bunu başkalarıyla birlikte kardeşlik esasları ile paylaştıkları konusunda kendilerini kandırırlar, oysa aldıkları talimin önemli kısmını etüt ettikleri derslerin yazarlarından gayri kişisel olarak alınmaktadır. Bu metot, öğrenciyi bilgileri nasıl yorumladığı ve pratik alıştırmaları ne denli ciddi uyguladıkları konusunda büyük çapta kendi takdirine ve inisiyatifine bırakmaktadır. Bu da sadece, tek başına çalıştıkları solo çalışmalarında bilgiyi okumakla ve medyadan elde ettikleri durumun ululanmış bir şekli olup, öğrenci halen teknik olarak birinci takıma dahildir.

Çoğu durumda, bu tercihin sonucunda hayat boyu bir çalışmadan sonra öğrencinin elinde sadece bilgi birikimi ile az derece bazı popüler uygulamalara aşinalık elde edilir. (Esas olaya kıyasla) Çok az ruhsal gelişme sağlamış bilgi birikimli bir öğrenci olarak hayata veda eder. Özellikle yaşlı olan, bu durumdaki kişilerden şiddetli itirazlar yükseleceğinin farkındayım, ama bu tür itirazlar sadece benzeri tarzda ilerleme kaydedemeyen öğrencilerin bulunduğu çevrelerde bulunan ve eğer "öğretmen-öğrenci" takıma geçiş yapmış olsalardı, kaydedebilecekleri gerçek ilerleme konusunda az veya hiç fikirleri olmayanlar tarafından yapılabilir.

Özel deneyimime göre, öğrenci-öğretmen ilişkisiyle kısaca flört eden çok sayıda kişi vardır. Birçok kişi bu tür ilişkiyi (her nedense) hayal kırıklığıyla terk eder veya kısa ve verimsiz deneyimlerini son derece verimli ve şimdilik yeterli bularak ayrılırlar.

Burada, pop okült dönme dolabın ötesinde gerçekten okült - gizli ve olağan ötesi, ikinci öğrenci faaliyet seviyesi denilebilecek deneyim alanına girmek üzere, gerçek ilerleme kaydetmek için bir öğrenciden neler gerekli olduğu kavramına geliyoruz.

Deneyimli bir öğretmene adanmadan, okumakla ve kendi kendimize öğretmeye çalışmakla sadece belirli bir yere kadar gelişme kaydedebileceğimiz bilinen bir gerçektir. Eğer klasik çağın ve sonraki üstat okültistleri çoğumuzun yardım görmeden hedefe varabileceğimizi inansalardı, bu denli fazla okült talim esaslarına dayanan kardeşlikler kurmayacaklarını samimi olarak inanıyorum. Tarihin en büyük mister okulları tamamen kendi kendini eğitilen kişilerden oluşmamıştı. Bunlar grup deneyim ve kişisel talimi kendi kendine talimden daha fazla önemseyen kardeşliklerdi (fraternities & sororities).

Öğrenciye sadece majikal numaralar öğreten okült talim yerine, öğrencilerin daha fazla aydınlanma sağlamalarına yardım etmeye amaçlayan talimde, dışarıdan yardım almadan ilerleneyemeyeceği bir noktaya kısa bir sürede geldikleri basit, açık ve kanıtlanabilir bir gerçektir. Bunu inkar eden herhangi biri ya ikinci öğrenci seviyesine hiç yaklaşmamıştır ve ruhsal gelişmenin formülünü anlamıyor veya hiç yardım görmeden ilerlemeyi gerçekleştirecek kadar kişisel güce sahip nadir gelişmiş ruhlardandır.

Bu iddianın arkasındaki temel şöyledir: Hangi ruhsal gelişme yöntemini takip edersek edelim, hepsi aynı temel formüle dayanmaktadır. Sadece teknikler ve dış kalıbı değişmektedir. Hedefe varmanın birçok yolu vardır ama sadece bir yolculuk vardır. Bu yol veya evrensel formül bilinçaltının pasif ve alıcı güçlerini bilincin aktif ve baskın güçleriyle yeniden entegre etmeyi içerir. Bu sıkça söz edilen Doğa sırların mükemmel ve ölümsüz üstadı okült androjeni yaratan mistik veya simya evliliğidir.

Bu amacı başarmaya yönelik herhangi bir teşebbüs son derece tehlikelidir. Bundan dolayı, bu sürecin ilk evresine simyagerler "negrido" derler. Bu terim psişik varlığın (ruhun) eriyip çözülmesi veya çürümesi ve (mecazi anlamda) kararmasını temsil etmektedir. Bu uyanık bilinçli zihnin uyan bilinçdışı zihne yönelmesi anlamına gelir. Bu genelde bir tür meditasyonla başarılır. Yarım başarılı bir teşebbüsün sonuçları bile, bilinçli zihin, kendimiz sandığımız "Ben"in işlevleri, bütünlüğü ve mekanizması bilinçdışının baskın çözme güçleriyle parçalanır.

Benliğimiz bizim bir derece akli dengemizi koruma veya yaşamın talepleri karşısında makul olma çabalarımızın odaklanmasıdır. O engin çalkantılı yaşam okyanusunda sabit adamızdır. Bilinçdışı bizzat bu yaşam okyanusudur. O devasal, güçlü ve derindir. Bilinçdışının çözücü özellikleriyle "Ben"in düzeysel yapısını çözmeye yönelik herhangi bir teşebbüs, irrasyonel, mantıksız davranışların artışlarına neden olur. Hafif bir psikoz başlar ve kendimizi kuruntu, endişe, paranoya, depresyon, kendimizi kandırma, halüsinasyon ve hepsinden fazla irrasyonel davranışa daha çok maruz oluruz.

Gerçek ruhsal tekamülün kaçınılmaz bir ön koşulu olan bu durumum nihai soncunda, giderek içimizde bulunduğumuz karmaşık ve tamamen yabancı süreç bir yana, çok basit şeyler üstünde verimli mantıklı kararlar vermekte bile zorlandığımız zihinsel bir halle batmaktayız. Bu durumda, eski aşınmış benliğimizin rahatlığına hızlı bir dönüş yapmamak için, yegane çaremiz bilinçdışının sert çalkantılı okyanusunda bize kılavuzluk edecek dışsal bir rehber bulmamız ve ona güvenmemizde yatar.

Böyle bir rehber olmadan, baştaki çözülme evresini tamamen atlanabilir, böylece ilk öğrenci grubunda kalabiliriz, bu da en sık görülen tepkidir, veya karmaşıklığın içine atılabiliriz, bu durumda tekrar dışarıya atılıp kendimizi bir dereceye kadar sarsılmış, eski halimizden pek farklı olmayan bir konumda buluruz. Bu oldukça yaygındır ve çoğu zaman derinliklerin tehlikelerini tekrar yaşama korkumuzun temelini oluşturur, bu durumda gelişmemiş "Ben"in güneş gören yamaçlarını tercih etmekteyiz.

Güçlük o halde, ilk çözülme evresine girmek değil, çünkü birçok okültist er geç bunu az çok deneyimler. Güçlük okyanusu geçip haritası çıkarılmamış bölgede gelişmenin bir sonraki seviyesi bulunan yeni kıtaya bulmaktır. Bunu tek başına yapmaya çabalanmak, harita veya kılavuz olmadan Afrika ormanlarında geziye çıkmak gibidir. Sonuç hemen hemen her zaman ya ölüm, ya da yolunu tamamen kaybetmek (delilik) olur.

Dolayısıyla, bir çözülme evresi ortasında kendisini birinci seviye (solo) öğrenciden ikinci seviye (kılavuzlu) öğrenciye geçme çabasının ortasında bulan öğrenci kendisini Tanrı (doğada mutlak kontrol eden bir güç) olmadığı korkusu ve bir rehbere inanma gereği arasındaki mücadelesinin ortasında bulur.

Böyle bir sonuca nasıl vardım? Gayet basit! Kendi gelişmemizi tamamen kontrol etme arzusu, diğer bir deyişle, birinci takımda kalma isteği, kendimiz için en iyi olanı bildiğimiz ve kendi ruhsal gelişmemiz için başkasına güvenmek en azından bir zaman kaybı ve en fazlası akıl dengemiz veya hayatımıza karşı bir risk olduğu görüşüne dayanır. Ruhsal gelişmemizin tüm unsurlarını kontrol etmemiz gerektiği inancı, evrende mutlak kontrol edici bir unsur olmadığı öngörüşü içerir. Eğer böyle bir öğrenci kendisine karşı dürüst davranacak olursa, bunu diyebilir: "Tanrının (evrensel plan) varlığına güvenemem, dolayısıyla kişisel güvencem elimdedir."

Bu ulaşılan ilginç bir doğal sınırdır. Bunu, emniyeti kendi elinde olmadığını ve daha yüksek bir gücün elinde olduğunu anlamaya çalışan öğrencinin yaşadığı ilk ciddi kriz olarak tanımlamaktayım. Eğer çözülme evresinden geçmek zorundaysak ve o evre eğitimizle ilgili verimli ve mantıklı (ruhsal) seçimler yapma yeteneğimizin kontrolünü kaybetmemizi de içerirse, bir rehbere ihtiyaç vardır, eğer rehberi reddedersek daha fazla ilerlememiz ertelenmiş olmaktadır.

Giriş anahtarını bildiğimizde ya geri çevrildiğimiz, ya da vasıtasıyla girdiğimiz kadim misterlerin gerçek kapısı işte budur.

Diğer yandan, eğer evrensel nedenin mutlak gücüne güvenip rehberimize güvenebiliyorsak, ve ayrıca Büyük Çalışmanın ilk evresinin karşı kıyısına inmişsek, o zaman yolculuk sırasında öğreniyoruz ki emniyetimizi temin eden ve geleceğimiz için belli bir planı olan daha büyük bir Güç vardır.

Öğretmenin kılavuzluğuna güvenip güvenmemek sorusu, yüzleşilmesi gereken çok büyük bir sorundur. Çoğu hevesliler için bunu hesaba almak söz konusu bile değildir. Öğretmenin kılavuzluğunu reddeden böyle bir seçimle, girişinde bulunduklarının farkında olmadan bile misterlerin eşiğinden dönmüşlerdir. Böyle bir kişi genelde, en azından bir yaşam daha dış okulun halkasını terke etmeyecek, okumalarından hoşnut olmaya çabalamayı devam edecek veya diğer okültistlerin sosyal toplanmalarına katılacak, kendileri gibi kıyısından, kenarından dönenlerin sözlerini dinlemekle geçirecektir. Gizli diyarın eşiğinden geri dönerek belki de çok yaşam sürdürdükleri olasılığını umursamayıp, yaşlılıklarında tekamül için çok yaşam gerekli olduğunu kendilerine söyleyeceklerdir. Birçokları, ölüm döşeğinde hüzünlü olarak "şaşkınım" diyebilecekler.

"Ama, herhangi bir öğretmeni seçip, onun yetenekli, dengeli veya güvenilir olup olmadığına bakmaksızın mutlak bir şekilde güvenmemiz mı gerekiyor?" diye sorduğunuzu işitiyorum. Bu tabii ki saçma olur. Orta zekalı birinin daha henüz diz boyu çözülme evresine batmadan önce, öğretmen seçenekleri arasında karakter değerlendirmesi yapıp makul bir seçim yapabileceği eğitim aramanın erken bir noktası vardır. Tabii, eğer insan karakterini ölçüp biçme konusunda çok kabiliyetsiz olduğumuzu inanıyorsak, o zaman bir öğretmeni aramaktan sakınmamız gerekir.

Esas güçlülük, halen belirli bir öğretmenin iyi bir karakter değerlendirmesi yapabileceğimiz yolumuzun başlarında değil, ama irrasyonel olup öğretmenin önerilerinden korkmaya başlayıp onu umursamamaya veya değiştirmeye karar verdiğimiz çözülme evresindedir.

Üçüncü seviyeye ulaşmış son tip öğrenciyse, bilinçdışının ürkütücü okyanusundan yol gösterilmiş, gizli ve açık olmak üzere kendi realitesinin her iki tarafı hakkında temel bilgiye sahip ve daha fazla ilerlemesi için nelerin gerekli olup olmadığını bilerek keşif yolunu devam eden kişidir.

Alıntıdır.
 
Üst