M.S. 874'den, 1256'ya kadar Ortadoğu’da İsmaililer son derece etkin oldular. Güçleri o denli artmıştı ki, 1164 yılında, İsmaili İmamı 2. Hasan, Ramazan ayının ortasında şeriatı kaldırdığını açıklamıştı. Oruç tutmanın yanı sıra, namaz kılma ve diğer ibadet zorunluluklarının da kalktığını duyurmuştu. Oğlu, İmam 2. Muhammed de onun sistemini devam ettirdi.
Selçuklu işgalinden sonra İsmailliğin İran'da önemli bir güç olarak varlığını sürdürmesini mümkün kılan kişi Hasan Sabbah oldu. Aslen İran'lı olan Sabbah, Fatımi devletinin himayesindeki Kahire’deki El Ehzer üniversitesinde eğitim gördü. 1090 yılında Mısır'dan İran'a döndü ve çevresine topladığı İsmaili müritlerinin yardımı ile, Teberistan'da bulunan Alamut kalesini ele geçirdi.
Alamut'u alan ve İsmaili müritlerini birer fedaiye dönüştüren yeni bir sistem uygulayan Sabbah, Abbasi hilafeti ile Selçuklu yönetimini devirmek için girişimlerine başladı. Sabbah, örgüt üyelerine "Assasins" adını verdi.Bu kelime Arapça'da "Bekçiler" ya da, "Sır Bekçileri" anlamına gelir.
Sabbah'ın sır bekçileri, yeniden doğuş inancı ile, sınırsız itaat koşuluyla yetiştirilmiş birer fedai idiler. Bu nedenle örgütün bir diğer adı da, "Fedayiin" oldu. Dönemin Selçuklu Sultanı Melikşah'ın elçisinin gözünü korkutmak için seçilmiş birkaç fedainin, kendilerini kale burçlarından aşağı atmaları, ayrıca fedailerin yöneticilere karşı hayatları pahasına giriştikleri suikast eylemleri, o günün dünyasında büyük yankılar uyandırdı. Selçuklu yönetimi, Hasan Sabbah'ı ve örgütünü yasadışı ilan etti ve Sabbah'ın şehirlerdeki binlerce yandaşını temizledi. Sabbah'ın en önde gelen düşmanı Vezir Nizamülmülk komutasında bir Selçuklu ordusu Alamut kalesini kuşattıysa da, Nizamülmülk'ün bir fedai tarafından öldürülmesi, bu arada da Sultan Melikşah'ın ölmesi nedeniyle, kuşatma kaldırıldı.
Bu karışıklığı iyi değerlendiren Sabbah, İsmaililiği tüm İran'da, Suriye'de ve başta Horasan olmak üzere tüm Türk illerinde yaydı. İsmaililik, 1124'de Hasan Sabbah ölene kadar gücünün doruklarında varlığını sürdürdü. Sabbah'ın ölümünü fırsat bilen vezir Kaşani, nerede görülürse görülsün tüm Batıni inançlıların öldürülmelerini emretti. Binlerce İsmaili kılıçtan geçirildi. Amaç, sapkın kabul edilen bu inancı, yeryüzünden silmekti. Ancak İsmaillilerin intikamı da büyük oldu ve başta Vezir Kaşani olmak üzere yüzlerce Sünni lider, fedailer tarafından öldürüldü. İsmaililer için sorun, varlığını sürdürme ya da yok olma sorunuydu. Fedailerin, tam yok oldukları zannedildiği sırada gerçekleştirdikleri bu eylemler yüzünden Selçuklu sultanı Sancar, İsmaililer ile barış istemek zorunda kaldı. Böylece İsmaililik bir mezhep olarak resmen tanındı ve Moğolların Alamut'u almalarına kadar da, etkin bir güç olarak varlığını sürdürdü.
Selçuklu işgalinden sonra İsmailliğin İran'da önemli bir güç olarak varlığını sürdürmesini mümkün kılan kişi Hasan Sabbah oldu. Aslen İran'lı olan Sabbah, Fatımi devletinin himayesindeki Kahire’deki El Ehzer üniversitesinde eğitim gördü. 1090 yılında Mısır'dan İran'a döndü ve çevresine topladığı İsmaili müritlerinin yardımı ile, Teberistan'da bulunan Alamut kalesini ele geçirdi.
Alamut'u alan ve İsmaili müritlerini birer fedaiye dönüştüren yeni bir sistem uygulayan Sabbah, Abbasi hilafeti ile Selçuklu yönetimini devirmek için girişimlerine başladı. Sabbah, örgüt üyelerine "Assasins" adını verdi.Bu kelime Arapça'da "Bekçiler" ya da, "Sır Bekçileri" anlamına gelir.
Sabbah'ın sır bekçileri, yeniden doğuş inancı ile, sınırsız itaat koşuluyla yetiştirilmiş birer fedai idiler. Bu nedenle örgütün bir diğer adı da, "Fedayiin" oldu. Dönemin Selçuklu Sultanı Melikşah'ın elçisinin gözünü korkutmak için seçilmiş birkaç fedainin, kendilerini kale burçlarından aşağı atmaları, ayrıca fedailerin yöneticilere karşı hayatları pahasına giriştikleri suikast eylemleri, o günün dünyasında büyük yankılar uyandırdı. Selçuklu yönetimi, Hasan Sabbah'ı ve örgütünü yasadışı ilan etti ve Sabbah'ın şehirlerdeki binlerce yandaşını temizledi. Sabbah'ın en önde gelen düşmanı Vezir Nizamülmülk komutasında bir Selçuklu ordusu Alamut kalesini kuşattıysa da, Nizamülmülk'ün bir fedai tarafından öldürülmesi, bu arada da Sultan Melikşah'ın ölmesi nedeniyle, kuşatma kaldırıldı.
Bu karışıklığı iyi değerlendiren Sabbah, İsmaililiği tüm İran'da, Suriye'de ve başta Horasan olmak üzere tüm Türk illerinde yaydı. İsmaililik, 1124'de Hasan Sabbah ölene kadar gücünün doruklarında varlığını sürdürdü. Sabbah'ın ölümünü fırsat bilen vezir Kaşani, nerede görülürse görülsün tüm Batıni inançlıların öldürülmelerini emretti. Binlerce İsmaili kılıçtan geçirildi. Amaç, sapkın kabul edilen bu inancı, yeryüzünden silmekti. Ancak İsmaillilerin intikamı da büyük oldu ve başta Vezir Kaşani olmak üzere yüzlerce Sünni lider, fedailer tarafından öldürüldü. İsmaililer için sorun, varlığını sürdürme ya da yok olma sorunuydu. Fedailerin, tam yok oldukları zannedildiği sırada gerçekleştirdikleri bu eylemler yüzünden Selçuklu sultanı Sancar, İsmaililer ile barış istemek zorunda kaldı. Böylece İsmaililik bir mezhep olarak resmen tanındı ve Moğolların Alamut'u almalarına kadar da, etkin bir güç olarak varlığını sürdürdü.