Blacklight0044
Kayıtlı Üye
Reenkarnasyon, yani ruhun bir bedenden diğerine geçerek tekâmül etmesi inancı, birçok dinde vardır. Hinduizm ve Budizm’de hayat döngüsel görülür; ruh, tekrar tekrar doğum ve ölüm yaşayarak olgunlaşır. Spiritüalizm de bu fikri savunur. İslam ise tek bir hayat, ölüm, berzah ve kıyamet günü diriliş üzerinden konuşur. İlk baktığımızda bu iki düşünce birbirine zıt gibi görünür ama ben farklı bir şekilde yorumlayamaya çalıştım, çünkü diğer dinler, farklı spiritüalist bilgiler bunlar da insanlığı manevi olarak yükseltmeye çalışan şeyler. Ve bunların islam ile iligili çelişmesi mantıklı gelmiyor. Ben spiritüalizmle çok ilgiliydim Allan Kardec olsun, Bedri Ruhselman olsun bunları okurdum ve bunlar reenkarnasyonu savunmaklar birlikte Allah inancını ve cennet cehennemi de kabul eder, zaten bunların vermiş olduğu bilgilerin ruhsal seanslar sonucun yüksek ruhlardan geldiği söylenir. Kimi bu kişilerin cinlerin oyununa geldiğini söyler ama kitapları okuyanlar bilir ki insanlığı kötülüğe sürüklecek, manevi yoldan saptıracak hiçbir şey yoktur. hatta günümüzde bazıları spiritüalizme daha yenilikçi ve doğru bakar ama bence tabii hepsinin amacı birdir. Şimdi konumuza geri dönelim.
Kur’an’ın dili bize ilginç bir kapı açar. Allah insanın mahiyetini iki katmanlı anlatır: Nefs ve ruh. Nefs, benliğimizdir; arzularımız, öfkelerimiz, sevgilerimiz, seçimlerimizdir. Ruh ise ilahi bir emanettir, “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 15:29) ayetiyle tanımlanır. Ruh saf, arzudan yoksundur; mahiyeti gizli tutulmuştur: “Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsrâ 17:85).
Kur’an’ın hitabı doğrudan ruha değil, nefse yöneliktir: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân 3:185). Yani Kur’an sana, bana seslenir. Çünkü sınavı veren biziz. Bu yüzden Kur’an’ın öğrettiği her şey, bu benliğin bilmesi gereken kadarıdır; ruhun tam yolculuğu bize açılmaz. Fazlası gizli kalır. Ruh hakkında da bize gereğinden fazla bilgi verilmemiştir, bilmemiz gerektiği kadar, dünyada insanoğlunun ihtiyacı olduğu kadar bilgi verilmiştir. Kalanı öldükten sonra gözükecektir.
Cennet ve cehenneme baktığımızda cehennemde yanacak olan ruh değil, nefsteki bencilliktir. Cennete girecek olan da ruh değil, nefsteki merhamettir. Bencillik cennete giremez; merhamet cehennemde barınamaz. Bu iki zıt duygular ahirette birbirinden tamamen ayrılır. Ruh yalnızca şahit olur, bizim seçimlerimizle deneyim kazanır. İbadetler ise ruhun gıdası, nefsin terbiyesi gibidir. Namaz kötülükten alıkoyar (Ankebût 29:45), oruç takvaya yöneltir (Bakara 2:183). Tasavvufta denildiği gibi: “Nefsini aç bırak, ruhunu doyur.”
Bir de spiritüalizme baktığımız zaman, spiritüalizmin kurucusu sayılan Allan Kardec’in “Ruhlar Kitabı” bu konuda çok önemli bir eserdir. Kardec, “Yaratılışın sebebi nedir?” diye sorar, ruhlar “Allah” diye cevaplar. Aynı kitapta reenkarnasyondan da söz edilir. Hatta Kardec’in geçmiş hayatında bir druid olduğundan bahsedilir. Ama aslında druid olan Kardec’in ruhudur; o benlik (druid) cennet ya da cehennemle yüzleşmiştir, ama ruh yoluna devam etmiştir. Spiritüalizme göre, insan öldüğünde “spatyom” denilen âlemde neye inanıyorsa onu görür. Benim kafama bu nokta oturmadı: çünkü insan yalnız bırakılmış olamaz. Eğer biri hiçbir şey olmayacağına inanırsa, tamamen boşluk görmesi adil olmaz. Burada İslam’ın berzah anlayışı daha tutarlı gelir; ruh yalnız başına bırakılmaz, bir sınavın bekleme odasında gibi tutulur. Yani Kardec'in burada önceki hayatı ile övünmesi, o hayatını benimsesi de doğru değildir. Çünkü onun için önemli olan bu hayatıdır, bu hayatta yaptığığ seçimleridir. Kuran o zamanda insanlara bu bilgiyi vermemiştir, onların amacından saptırmamak için. Ama günümüzde Allah belki de bu bilginin artık bize ifşalamıştır. Çünkü artık bilgi her yerde, her şekilde ulaşılabilir.
Sisteme bu şekilde bakarsak Allah insanı öyle bir yaratmıştır ki, kendine iyilik yaparken gelecek nesillere de iyilik yapar. Çünkü ahirette hesabımız verilecek, ama ruhumuz yoluna devam edecek. Eğer onu iyi amellerle beslediysek, reenkarne olduğunda o ruh daha merhametli bir benlik olarak ortaya çıkacak. Bizim bu dünyadaki merhametimiz, gelecekte başka bir benlikte, insanda daha büyük bir merhamet olarak filizlenecek.
Sonuçta mesele şuna gelir: İslam’da literal anlamda reenkarnasyon yoktur, ama Ruh–nefs ayrımı, ibadetlerin ruhu beslemesi, cennet ve cehennem metaforları, spiritüalizmin ruhun yolculuğuna dair görüşleriyle yan yana konulduğunda ilginç bir ortak zemin doğar. Belki de hakikat bize yalnızca sınavımız için açılmıştır; geri kalan yolculuğu ruhun kendisi bilir.
Kur’an tek bir hayatı vurgular. Bu yanlış mıdır, hayır. Çünkü amelleri yapan şu zamandaki ben olucak, öldükten sonra hesaba çekilecek olan şu an bu yazıyı yazan ben olucak. Ama bu fikri benimsediğimizde aynı zamanda ben ruhumu beslemiş olacağım ve bu benliğim ahirette kalırken, ruhum tekrar enkarne olup benim o dünyada yaptığım amellerimi başka bir bedende daha iyi bir şekilde var edecek. Arkadaşlar bakın benliği çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Benlik dediğimiz şey duygularımız, karakterimiz. Kimi insan merhametlidir, kimi insan bencildir. Biz cennete gittiğimizde şu anki hallerimiz olmayacak. Şu an isteklerimiz var, bir şeyler isteriz araba, bilgisayar, ev ki bu istekler bizi biz yapar deriz. bu isteklerin hepsi aslında ego barındırır az veya çok. Dünyevi şeylerdir. Öldükten sonra hiç deneyimlemediğimiz şeyler deneyimleyeceğiz. Düşündüğümüzden çok farklı olacak zaten düşünemeyiz bile. Unutmayın cehhenemde yanacak olan bencillik, ego, şehvet, kibirdir. Cennette barınacak olan iste sevgi, merhamet fedakarlıktır. Bu duygulardan bağımsız cennet cehennem olamaz. Ev, araba isteyen kişi cehenneme gider gibi bir yorum sakın anlamayın sadece kafanıza daha iyi oturması için örnek verdim.
Benim bu konuyu kurcalama sebebim, insanların farklı manevi seviyelerde oluşudur. Kimi kolay inanır, kimi hiç inanmaz, kimi sürekli arayıştadır. Belki de ruhların farklı yolculukları bu çeşitliliğin ardında gizlidir. Ve bu hayattan birden çok yol vardır. Ama çoğu tek bir kaynağı vurgular Allah. O yollarından çoğunda reenkarnasyon alır. Bu yüzden de ben kuran ve o yollar arasında bağ aradım çünkü amaçlar aynı. Reenkarnasyon fikrinin kuranda olmamasının sebebini insanlar bazen bizi gevşetir, daha rahat oluruza bağlar. Ama baktığımızda zaten ben şu anki benim, o zaman ki ben, sadece bana verilmiş bir bilgiden ibaret olacak. Yoksa onun yaşadıkları ona benim yaşadıklarım bana. Yargılanacak olan onun kendi benliğim, benim kendi benliğim olacak. O yüzden benim rahatlamam, gevşemem mantıklı değildir.
Sizin fikirleriniz neler arkadaşlar, beraber bu konuyu kurcalayalım bakalım neler çıkacak.
Kur’an’ın dili bize ilginç bir kapı açar. Allah insanın mahiyetini iki katmanlı anlatır: Nefs ve ruh. Nefs, benliğimizdir; arzularımız, öfkelerimiz, sevgilerimiz, seçimlerimizdir. Ruh ise ilahi bir emanettir, “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 15:29) ayetiyle tanımlanır. Ruh saf, arzudan yoksundur; mahiyeti gizli tutulmuştur: “Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsrâ 17:85).
Kur’an’ın hitabı doğrudan ruha değil, nefse yöneliktir: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân 3:185). Yani Kur’an sana, bana seslenir. Çünkü sınavı veren biziz. Bu yüzden Kur’an’ın öğrettiği her şey, bu benliğin bilmesi gereken kadarıdır; ruhun tam yolculuğu bize açılmaz. Fazlası gizli kalır. Ruh hakkında da bize gereğinden fazla bilgi verilmemiştir, bilmemiz gerektiği kadar, dünyada insanoğlunun ihtiyacı olduğu kadar bilgi verilmiştir. Kalanı öldükten sonra gözükecektir.
Cennet ve cehenneme baktığımızda cehennemde yanacak olan ruh değil, nefsteki bencilliktir. Cennete girecek olan da ruh değil, nefsteki merhamettir. Bencillik cennete giremez; merhamet cehennemde barınamaz. Bu iki zıt duygular ahirette birbirinden tamamen ayrılır. Ruh yalnızca şahit olur, bizim seçimlerimizle deneyim kazanır. İbadetler ise ruhun gıdası, nefsin terbiyesi gibidir. Namaz kötülükten alıkoyar (Ankebût 29:45), oruç takvaya yöneltir (Bakara 2:183). Tasavvufta denildiği gibi: “Nefsini aç bırak, ruhunu doyur.”
Bir de spiritüalizme baktığımız zaman, spiritüalizmin kurucusu sayılan Allan Kardec’in “Ruhlar Kitabı” bu konuda çok önemli bir eserdir. Kardec, “Yaratılışın sebebi nedir?” diye sorar, ruhlar “Allah” diye cevaplar. Aynı kitapta reenkarnasyondan da söz edilir. Hatta Kardec’in geçmiş hayatında bir druid olduğundan bahsedilir. Ama aslında druid olan Kardec’in ruhudur; o benlik (druid) cennet ya da cehennemle yüzleşmiştir, ama ruh yoluna devam etmiştir. Spiritüalizme göre, insan öldüğünde “spatyom” denilen âlemde neye inanıyorsa onu görür. Benim kafama bu nokta oturmadı: çünkü insan yalnız bırakılmış olamaz. Eğer biri hiçbir şey olmayacağına inanırsa, tamamen boşluk görmesi adil olmaz. Burada İslam’ın berzah anlayışı daha tutarlı gelir; ruh yalnız başına bırakılmaz, bir sınavın bekleme odasında gibi tutulur. Yani Kardec'in burada önceki hayatı ile övünmesi, o hayatını benimsesi de doğru değildir. Çünkü onun için önemli olan bu hayatıdır, bu hayatta yaptığığ seçimleridir. Kuran o zamanda insanlara bu bilgiyi vermemiştir, onların amacından saptırmamak için. Ama günümüzde Allah belki de bu bilginin artık bize ifşalamıştır. Çünkü artık bilgi her yerde, her şekilde ulaşılabilir.
Sisteme bu şekilde bakarsak Allah insanı öyle bir yaratmıştır ki, kendine iyilik yaparken gelecek nesillere de iyilik yapar. Çünkü ahirette hesabımız verilecek, ama ruhumuz yoluna devam edecek. Eğer onu iyi amellerle beslediysek, reenkarne olduğunda o ruh daha merhametli bir benlik olarak ortaya çıkacak. Bizim bu dünyadaki merhametimiz, gelecekte başka bir benlikte, insanda daha büyük bir merhamet olarak filizlenecek.
Sonuçta mesele şuna gelir: İslam’da literal anlamda reenkarnasyon yoktur, ama Ruh–nefs ayrımı, ibadetlerin ruhu beslemesi, cennet ve cehennem metaforları, spiritüalizmin ruhun yolculuğuna dair görüşleriyle yan yana konulduğunda ilginç bir ortak zemin doğar. Belki de hakikat bize yalnızca sınavımız için açılmıştır; geri kalan yolculuğu ruhun kendisi bilir.
Kur’an tek bir hayatı vurgular. Bu yanlış mıdır, hayır. Çünkü amelleri yapan şu zamandaki ben olucak, öldükten sonra hesaba çekilecek olan şu an bu yazıyı yazan ben olucak. Ama bu fikri benimsediğimizde aynı zamanda ben ruhumu beslemiş olacağım ve bu benliğim ahirette kalırken, ruhum tekrar enkarne olup benim o dünyada yaptığım amellerimi başka bir bedende daha iyi bir şekilde var edecek. Arkadaşlar bakın benliği çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Benlik dediğimiz şey duygularımız, karakterimiz. Kimi insan merhametlidir, kimi insan bencildir. Biz cennete gittiğimizde şu anki hallerimiz olmayacak. Şu an isteklerimiz var, bir şeyler isteriz araba, bilgisayar, ev ki bu istekler bizi biz yapar deriz. bu isteklerin hepsi aslında ego barındırır az veya çok. Dünyevi şeylerdir. Öldükten sonra hiç deneyimlemediğimiz şeyler deneyimleyeceğiz. Düşündüğümüzden çok farklı olacak zaten düşünemeyiz bile. Unutmayın cehhenemde yanacak olan bencillik, ego, şehvet, kibirdir. Cennette barınacak olan iste sevgi, merhamet fedakarlıktır. Bu duygulardan bağımsız cennet cehennem olamaz. Ev, araba isteyen kişi cehenneme gider gibi bir yorum sakın anlamayın sadece kafanıza daha iyi oturması için örnek verdim.
Benim bu konuyu kurcalama sebebim, insanların farklı manevi seviyelerde oluşudur. Kimi kolay inanır, kimi hiç inanmaz, kimi sürekli arayıştadır. Belki de ruhların farklı yolculukları bu çeşitliliğin ardında gizlidir. Ve bu hayattan birden çok yol vardır. Ama çoğu tek bir kaynağı vurgular Allah. O yollarından çoğunda reenkarnasyon alır. Bu yüzden de ben kuran ve o yollar arasında bağ aradım çünkü amaçlar aynı. Reenkarnasyon fikrinin kuranda olmamasının sebebini insanlar bazen bizi gevşetir, daha rahat oluruza bağlar. Ama baktığımızda zaten ben şu anki benim, o zaman ki ben, sadece bana verilmiş bir bilgiden ibaret olacak. Yoksa onun yaşadıkları ona benim yaşadıklarım bana. Yargılanacak olan onun kendi benliğim, benim kendi benliğim olacak. O yüzden benim rahatlamam, gevşemem mantıklı değildir.
Sizin fikirleriniz neler arkadaşlar, beraber bu konuyu kurcalayalım bakalım neler çıkacak.