İslam, Hz. Muhammed ve Recm Cezası

Blacklight0044

Kayıtlı Üye
Arkadaşlar merhaba, benim kafamı karaştıran bir durum vardı. Bu recm cezası bildiğiniz gibi taşlanarak öldürülme cezasıdır ve internete yazdığınızda Kuran'da böyle bir şeyin olmadığını ama Hz. Muhammed peygamberin bu cezayı bazı kişilere uyguladığı çıkar, hadislerde böyledir denir. Şimdi ben bunu duyunca çok çeliştim, zaten günümüz dünyasında böyle bir ceza kabul edilemez, aynı zamanda Hz. Muhammed peygamber de böyle bir cezayı uygulamaz diye düşündüm, hani uygulansa bile bakmaz bakamaz gibi düşündüm. Hele ki Allah böyle bir cezaya hüküm vermez diye düşündüm. Çünkü o hep en bağışlayıcı, en affedici olarak geçmez mi Kuranda?

"Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar." (Yûnus Suresi 44. Ayet)
“Allah mahlûkatı yarattıktan sonra ‘Rahmetim gazabımı geçmiştir’ yazdı ki, bu yazı Arş’ın üzerinde, Allah’ın kendi katında bulunmaktadır.” (Buhârî, Bed’u’l-Halk: 1; Müslim, Tevbe: 14-16)
"Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur." (Şûrâ Suresi 25. Ayet)
"Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah kullarının tevbesini kabul eder ve sadakaları da alır. Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir." (Tevbe Suresi 104. Ayet)

Bunlara baktığımız zaman bir insan nasıl bir günah işlemişse işlesin(insan canına kast etmek dışında, o bambaşka bir olay) içtenlikle tövbe edip, af dilediğinde kulun ne kadar cezalandırma yetkisi vardır. Allah'ın o insanı affetmediğine hüküm verip, ceza uygulamak nasıl bir vicdandır. İslama yakışır bir şey midir? Kuran'da merhametle, affetmekle alakalı onca şey varken, cezayı uygulamaya direk hüküm vermek, ne kadar doğrudur?

Hz. Muhammed peygamberin bile insanlara ağır cezalar vermekten kaçındığına dair bir sürü olay vardır.

Mesela recm cezası verilen Maiz olayına bakacak olursak, ben şöyle bir şey buldum ve böyle bir olay karşında benim bildiğim Hz. Muhammed aynı bu şekilde davranırdı:

17370 (1)- Yezid b. Nuaym b. Hezzal, babasından bildiriyor: Maiz b. Malik babamın yanında kalan bir yetim idi. Maiz kabileden bir cariye ile zina edince babam ona: "Resulullah'a git ve yaptığını haber ver. Belki senin için bağışlanma diler" dedi. Bunu Maiz için bir kurtuluş yolu olur diyerek yapmıştı. Maiz, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim. Bana, Allah'ın Kitabı'm(n hükmünü) uygula" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan yüz çevirdi. Maiz ikinci defa gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim. Bana, Allah'ın Kitabı'm(n hükmünü) uygula" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine ondan yüz çevirdi. Maiz üçüncü defa gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim. Bana, Allah'ın Kitabı'm(n hükmünü) uygula" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine ondan yüz çevirdi. Ancak dördüncü defa gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim. Bana, Allah'ın Kitabı'm(n hükmünü) uygula" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sen bunu dört defa söyledin. Sen kiminle zina ettin?'' diye sordu. Maiz: "Filan kadınla" cevabım verince: ''Onunla birlikte yattın mı?'' diye sordu. Maiz: "Evet" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Onunla temas ettin mi?'' diye sorunca, yine: "Evet" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Onunla cinsel ilişkide bulundun mu?'' diye sorunca, Maiz yine: "Evet" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) recmedilmesini emretti. O, Harre'ye çıkarıldı. Recmedilip taşların acısını hissedince dayanamayıp kaçtı. Abdullah b. Uneys ona yetişti. Arkadaşları ona yetişememişti. Abdullah b. Uneys ona bir deve inciğiyle vurup öldürdü. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip olanları anlattı. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Keşke onu bıraksaydınız! Belki tövbe ederdi ve Allah tövbesini kabul ederdi'' buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), babamı görünce: ''Vallahi ey Hezzal! Onun ayıbını giysinle gizleseydin ona yapmış olduğundan daha hayırlı olurdu'' buyurdu. [Sahih]

Peygamber Hz. Muhammed ceza vermek istemiyor ama Maiz cezayı, arınmayı kendi istiyor. Ki sonrasında kaçmaya çalışıyor ama yakalanıp öldürüülüyor. Bunun üzerine Hz. Muhammed "Keşke onu bıraksaydınız! Belki tövbe ederdi ve Allah tövbesini kabul ederdi" diyor. Yani Peygamber bile en ağır cezalardan birinde böyle bir şey söylüyorsa ki, o değil mi Allah'ı en yakından tanıyan, tövbe eden birine karşı bizim nasıl ceza verme hükmümüz olabilir. Yukarıdaki kısmı özellikle aldım çünkü bana anlatılan, benim tanıdığım Hz. Muhammed peygamber budur. İnsanlara örnek olması gereken, Allah'ın elçi olarak seçtiği peygamber böyle davranırdı. Ben anlamıyorum insanlar nasıl kesin konuşabiliyor, kesin hüküm verebiliyor. Sadece bununla iligil değil kapanmak olsun, diğer günahlar, cezalar olsun. Her şey bir kulun samimi tövbesine bakar, onu biz bilemeyiz Allah bilir.

"Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!" (Buharî, 3:72)

Bazı kimseler hadiselerin güvenilir olmadığını söyler, ama bu olay da bir hadise dayandığı için ordan örnek verdim, tabii orasını ben bilemem ama İslam ile Kuran ile en örtüşen şekilde almaya çalıştım.

Arkadaşlar buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim, ben sadece kendimde oluşam bir çelişkiyi çözmeye çalıştım ve size de bunu anlatayım dedim. Belki benim bilmediğim, görmediğim bir şey vardır siz de beni aydınlatırsınız.
 
zaten günümüz dünyasında böyle bir ceza kabul edilemez, aynı zamanda Hz. Muhammed peygamber de böyle bir cezayı uygulamaz diye düşündüm. Çünkü o hep en bağışlayıcı, en affedici olarak geçmez mi Kuranda?

Çok merhametli olması, bile isteye yapacağın bir hatayı kalayca bağışlayacak anlamına getirilmemeli. Yap yap sonra ağlayabildiğin kadar ağlayarak özür dile olur. Bu, akli melekeleri bozan derin sapkınlıktır. Müsade edildikçe daha derinden ilerleyen döngüsel olarak nükseden bir hastalık haline gelir. O yüzden toplumun kaynak kodlarını bozacak olan bazı formatlayıcı suçlara asla müsahama gösterilmemiştir.


Bazı hataların affı vardır. Bazılarının yoktur. Bazılarını Allah ileri biliç düzeyinde makul görüp affedebilir, ama senin yeryüzü bilinci düzeyinde affetmeme hakkın da vardır. Mesela karın seni aldatırsa vs. Ama bazı hataların affı için de affedilmeyi ne kadar çok istediğine bakılır. Çok istemen lazım ama bu isteğin gücünü ölçebilmenin sadece tek bir yolu vardır : hakettiğin Izdırabı gönüllü olarak talep edebilip edemediğine bakılır ve ona göre karar verilir. Gerçekten arınmak isteyen birisi bedelini ödemeye gönüllü mü değil mi ona bakılır. Gönüllü ise bedelini öder. Yoksa hem bedel ödemeyeyim hem de özür dileyerek affedileyim de bu mesele kapansın mantığı kuranda yoktur büyük suçlar için.


Şu var ama, gerçek anlamda pişman olursun ve kolayca affedilebilirsin her türlü suçun için. Ama pişmanlığının ne kadar gerçekçi ve kabul görür bir yoğunlukta olduğunu asla bilemezsin. Buna kendin karar da veremezsin. Pişmanlık duygularını kendi çapında ne kadar yoğun yaşadığın başka, kırdığın kalplerin ne kadar yoğun acılar yaşadığı başka şeylerdir. Kefede hangisi ağır basar bilemezsin. İnsanlar pişman olmayı, vicdan azabı ile karıştırıyorlar. Halbuki vicdan azabı sen bilinçli olarak hata yaptığını anlamayı reddedip, aklen ve kalben pişman olamadığın için gelen bir cezalandırıcı bir histir. Son tekliftir. İyi değerlendiremezsen vicdanını bastırırsan evreni anlamlandırabilme melekelerinin bir kısmı senden geri alınır. Hayatın artık mat bir akışa geçer.
 
Son düzenleme:
Çok merhametli olması, bile isteye yapacağın bir hatayı kalayca bağışlayacak anlamına getirilmemeli. Yap yap sonra ağlayabildiğin kadar ağlayarak özür dile olur. Bu, akli melekeleri bozan derin sapkınlıktır. Müsade edildikçe daha derinden ilerleyen döngüsel olarak nükseden bir hastalık haline gelir. O yüzden toplumun kaynak kodlarını bozacak olan bazı formatlayıcı suçlara asla müsahama gösterilmemiştir.


Bazı hataların affı vardır. Bazılarının yoktur. Bazılarını Allah ileri biliç düzeyinde makul görüp affedebilir, ama senin yeryüzü bilinci düzeyinde affetmeme hakkın da vardır. Mesela karın seni aldatırsa vs. Ama bazı hataların affı için de affedilmeyi ne kadar çok istediğine bakılır. Çok istemen lazım ama bu isteğin gücünü ölçebilmenin sadece tek bir yolu vardır : hakettiğin Izdırabı gönüllü olarak talep edebilip edemediğine bakılır ve ona göre karar verilir. Gerçekten arınmak isteyen birisi bedelini ödemeye gönüllü mü değil mi ona bakılır. Gönüllü ise bedelini öder. Yoksa hem bedel ödemeyeyim hem de özür dileyerek affedileyim de bu mesele kapansın mantığı kuranda yoktur büyük suçlar için.


Şu var ama, gerçek anlamda pişman olursun ve kolayca affedilebilirsin her türlü suçun için. Ama pişmanlığının ne kadar gerçekçi ve kabul görür bir yoğunlukta olduğunu asla bilemezsin. Buna kendin karar da veremezsin. Pişmanlık duygularını kendi çapında ne kadar yoğun yaşadığın başka, kırdığın kalplerin ne kadar yoğun acılar yaşadığı başka şeylerdir. Kefede hangisi ağır basar bilemezsin. İnsanlar pişman olmayı, vicdan azabı ile karıştırıyorlar. Halbuki vicdan azabı sen bilinçli olarak hata yaptığını anlamayı reddedip, aklen ve kalben pişman olamadığın için gelen bir cezalandırıcı bir histir. Son tekliftir. İyi değerlendiremezsen vicdanını bastırırsan evreni anlamlandırabilme melekelerinin bir kısmı senden geri alınır. Hayatın artık mat bir akışa geçer.
Size katılıyorum. Zaten yaptığımız hata ölümü bir son olarak görmek, burda çektiğimiz acıların, ızdırapların karşılıksız kalacağını düşünmek. Halbuki biz hiçbir şey bilmiyoruz. Ama siz de dediniz Allah ileri bilinç düzeyinde affeder ama senin yeryüzü bilinç düzeyinde affetmeme hakkın vardır, halbuki doğru olan o bilinci olabildiğince buraya taşımak değil midir, Allah'ın vasıflarını dünyada tezahür ettirmek.
 
Çok merhametli olması, bile isteye yapacağın bir hatayı kalayca bağışlayacak anlamına getirilmemeli. Yap yap sonra ağlayabildiğin kadar ağlayarak özür dile olur. Bu, akli melekeleri bozan derin sapkınlıktır. Müsade edildikçe daha derinden ilerleyen döngüsel olarak nükseden bir hastalık haline gelir. O yüzden toplumun kaynak kodlarını bozacak olan bazı formatlayıcı suçlara asla müsahama gösterilmemiştir.


Bazı hataların affı vardır. Bazılarının yoktur. Bazılarını Allah ileri biliç düzeyinde makul görüp affedebilir, ama senin yeryüzü bilinci düzeyinde affetmeme hakkın da vardır. Mesela karın seni aldatırsa vs. Ama bazı hataların affı için de affedilmeyi ne kadar çok istediğine bakılır. Çok istemen lazım ama bu isteğin gücünü ölçebilmenin sadece tek bir yolu vardır : hakettiğin Izdırabı gönüllü olarak talep edebilip edemediğine bakılır ve ona göre karar verilir. Gerçekten arınmak isteyen birisi bedelini ödemeye gönüllü mü değil mi ona bakılır. Gönüllü ise bedelini öder. Yoksa hem bedel ödemeyeyim hem de özür dileyerek affedileyim de bu mesele kapansın mantığı kuranda yoktur büyük suçlar için.


Şu var ama, gerçek anlamda pişman olursun ve kolayca affedilebilirsin her türlü suçun için. Ama pişmanlığının ne kadar gerçekçi ve kabul görür bir yoğunlukta olduğunu asla bilemezsin. Buna kendin karar da veremezsin. Pişmanlık duygularını kendi çapında ne kadar yoğun yaşadığın başka, kırdığın kalplerin ne kadar yoğun acılar yaşadığı başka şeylerdir. Kefede hangisi ağır basar bilemezsin. İnsanlar pişman olmayı, vicdan azabı ile karıştırıyorlar. Halbuki vicdan azabı sen bilinçli olarak hata yaptığını anlamayı reddedip, aklen ve kalben pişman olamadığın için gelen bir cezalandırıcı bir histir. Son tekliftir. İyi değerlendiremezsen vicdanını bastırırsan evreni anlamlandırabilme melekelerinin bir kısmı senden geri alınır. Hayatın artık mat bir akışa geçer.
Bu arada şunu da belirteyim kesinlikle sürekli günah işle Allah'a karşı gel, affetsin böyle bir durum bence de doğru değildir, aksine utanç sebebidir. Ben sadece bir insan çok büyük bir günah işlese bile, dediğim gibi kul hakkı hariç, kendi benliğinde kendi iradesine karşı kaybetmesinin vermiş olduğu bir günah, eğer içtenlikle, samimiyetiyle tövbe ederse, Allah'ın onu affetmeyeceğine kimse hüküm veremez bence.
 
Bu arada şunu da belirteyim kesinlikle sürekli günah işle Allah'a karşı gel, affetsin böyle bir durum bence de doğru değildir, aksine utanç sebebidir.

Evet,
İnsan hayatının sonuna kadar günah işleyecek. Çünkü ene-l yakin olması istenmiş. Yani ilmi de, merifeti de, doğru yolu da kendi seçimlerini üstlenmesi üzerinden anlayabilir. Başka türlü inisiyatif alamaz. İnisiye olmaz. Yani kendini gerçekleştiremez. Hatta yeri gelecek tevbe ettiği günahları da yeniden işleyecek. Çünkü gelişen, yenilenen ve karmaşık hale gelerek evrilmeye devam eden de bir varlık. 2 yıllık, 7 yıllık, 30 yıllık retrolar boşuna değil. Bazı şeyleri pekiştirmek için varlar.

kendi benliğinde kendi iradesine karşı kaybetmesinin vermiş olduğu bir günah, eğer içtenlikle, samimiyetiyle tövbe ederse, Allah'ın onu affetmeyeceğine kimse hüküm veremez bence.

Kesinlikle haklısın, hatta insan günahlara fazla bulaşınca bazen manevi tarafında kilitlenir. Aşırı vicdan yapıp suçunun altında ezilmeye başlar ve af dilemeyi bile kendine yakıştıramayacak hale gelebilir. Allah o durumdaki basiret bağlanmasına bile ayetle ikaz ediyor. Tek Allaha inanmaya devam ettikçe, bağışlanmanın kolay olduğunu, asıl melankoliye girip saçmalayarak vakit kaybetmenin doğru olmadığını söylüyor.
 
Geri
Üst