İnsan bedeninin sembolizmi II

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Pek çok insan kendisinin fiilen var olan evrenlere karşılık geldiğini, fiziksel bedeninin ise bir görünür doğa olduğunu, bu doğanın yapısının, söz konusu evrenlerdeki gizli potansiyellerin ortaya çıkışına aracı olduğunu bilmez. Oysa insanın fiziksel bedeni aracılığıyla sadece mineral, bitkisel ve hayvansal krallıklar tekamül etmekle kalmaz, aynı zamanda görünmez ruhani hayatın bilinmeyen sınıflanmaları ve bölünmeleri de tekamül eder. Hücrelerin, insanın yapısında sınırsız birimler olması gibi, insan da evrenin yapısında sınırsız bir birimdir. Bu ilişkilerin bilinip takdir edinmesine dayanan bir teoloji, derin bir hakikat içerir.


İnsanın fiziksel bedeninin birbirinden ayrı beş uzantısı vardır: iki bacak, iki kol ve bir baş. Bunlardan sonuncusu diğer dördünü yönetir. Böylece 5 sayısı insanın sembolü olur. Piramidin dört köşesi kollara ve bacaklara, tepesi başa karşılık gelir ve böylece akli kuvvetin, dört akıl dışı köşeyi kontrol ettiğini gösterir. Eller ve ayaklar dört elementi temsil etmek için kullanılmışlardır, ayaklardan her biri toprak ve suya, eller ise ateş ve havaya karşılık gelir. Beyin diğer dört elementi yöneten ve birleştiren beşinci elemente -esir- karşılık gelir. Eğer ayaklar birleştirilir ve kollar yanlara açılırsa insan haçı sembolize eder, haçın yukarı ucu, rasyonel akla, insanın başına karşılık gelir.


El ve ayak parmaklarının da özel önemleri vardır. Ayak parmakları on fiziksel yasayı, el parmakları da on spiritüel yasayı temsil eder. Her elin dört parmağı elementleri, her parmaktaki üç boğum elementlerin hallerini gösterir. Böylece bir elde on iki bölüm oluşur ki bunlar Zodyak'a tekabül eder. Başparmağın iki boğumuyla kökü Ulfıhiyet' in üçlü doğasını gösterir. İlk boğum yaratıcı yön, ikincisi koruyucu yön, kök ise doğurgan ve yıkıcı yöndür. Eller bir araya getirildiği zaman yirmi iki dört Yaşlı ile Yaratımın Altı Günü ortaya çıkar.


Sembolizmde beden dikey olarak ikiye bölünür, sağ taraf ışık, sol taraf karanlık olarak kabul edilir. Işık ve karanlığın gerçek anlamını bilmeyenler için belirtelim ki, ışık tarafı spiritüel olanı, karanlık ise maddi olanı yönetir. Işık nesnelliğin, karanlık ise öznelliğin sembolüdür. Işık hayatın bir tezahürüdür dolayısıyla hayat ondan üstündür. Işığın altında olan şey karanlıktır, burada ışık geçici olarak var olurken, karanlık kalıcıdır. Hayat ışıktan önce geldiği için onun sembolü karanlıktır ve karanlık soyut, fark aleminin dışındaki varlığın gerçek doğasını ebediyen gizleyen peçedir.


Eski zamanlarda insanlar sağ elleriyle savaşmış ve hayati organlarını sol elleriyle tuttukları bir kalkanla korumuşlardır. Dolayısıyla bedenin sağ tarafı saldırgan, sol tarafı ise savunmacıdır. Bu nedenle bedenin sağ tarafı eril, sol tarafı dişil kabul edilmiştir. Birçok otorite insanlıkta şu anda sağlaklığın egemen olmasını kendini savunmak için sol eli hareketsiz tutma alışkanlının bir sonucu olarak geliştiğini düşünmektedir.


Dahası, varlığın kaynağı, ışıktan önce gelen ilksel karanlık içinde olduğu için, insanın spiritüel doğası da onun varlığının karanlık kısmındadır; çünkü kalp sol
taraftadır. Karanlığı kötülükle ilişkilendirmeye dair yanlış uygulamadan çıkan tuhaf kavrayışlardan birine göre birçok eski ulus, yapıcı ve hayırlı işler için sağ eli, tanrıların nazarında kirli olup münasip görünmeyen işler için sol eli kullanmıştır. Aynı nedenle kara büyü, sol el yolu olarak adlandırılmıştır. Cennetin sağ tarafta, cehennemin ise sol tarafta olduğu söylenmiştir. Hatta bazı filozoflar iki tür yazı olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir, ekzoterik yöntem olarak düşünülen soldan sağa ile ezoterik yöntem olarak düşünülen sağdan sola. Buna göre, ekzoterik yazı, kalpten başlayıp uzağa doğru giden, ezoterik yazı ise tıpkı kadim İbranice gibi kalbin yönüne doğru, yani sağdan sola yazılandır.


Gizli öğretiye göre bedenin her uzvu ve azasının beyinde bir karşılığı ve beyinde olan her şeyin kalpte bir karşılığı vardır. Sembolizmde insan başı genellikle aklı ve kendini bilmeyi gösterir. İnsan bedeni yeryüzündeki evrimin bilinen en mükemmel ürünü olduğu için, Ulühiyeti, en yüksek ruhsal hali temsil etmek için kullanılmıştır. Ulühiyeti tasvir etmek isteyen ressamlar, onu içi görünmeyen bir bulutu delen bir el şeklinde göstermiştir. Bulut, beşeri sınırlamalarından dolayı insandan saklı kalan, idrak edilemez Ulühiyeti temsil eder. El ise aşağı duyularla algılanabilen tek şey olan İlahi faaliyettir.


İnsan yüzünde doğal bir teslis mevcuttur: Gözler kavrayış sahibi spiritüel kuvveti; burun delikleri, koruyucu ve canlandırıcı kuvveti ağız ile kulaklar ise, aşağı dünyanın maddi Demiurgsal gücünü temsil eder. Birinci küre ezeli olarak mevcuttur ve yaratıcıdır; ikinci küre yaratıcı açıklığa aittir, üçüncü küre ise yaratıcı Kelamın küresidir. Maddi evren Tanrı'nın Kelamıyla yaratılmıştır ve -kelimenin söylenmesiyle varlığa gelen- yedi sesli harf veya yedi yaratıcı kuvvet, aşağı alemleri yöneten Tanrılar olan yedi Elohim haline gelmiştir. Ulühiyet bazen bir göz, bir kulak, bir burun ve bir ağızla sembolize edilir. Birincisi İlahi farkındalığı, ikincisi İlahi ilgiyi, üçüncüsü İlahi canlılığı, dördüncüsü İlahi emri sembolize eder.

Kadimler; spiritüelliğin insanı akıllı ve dürüst yapacağına değil, akıllı ve dürüst olmanın insanı spiritüel yapacağına inanıyordu. Gizem okulları ruhani aydınlanmanın ancak aşağı doğanın belli bir saflık ve verimlilik durumuna getirilmesiyle elde edileceğini öğretiyordu.

-Tüm Çağların Gizli Öğretileri- adlı kitaptan alıntıdır.
 
Üst