mally
Kayıtlı Üye
Kendini Disiplin Altına Sokmak
Hiç düşündünüz mü biz niçin disiplin altındayız, ya da niçin kendimizi disiplin altına koyuyoruz. Dünyanın her yanında siyasi partiler parti disiplininden sapılmamasından dertlidirler. Ananız babanız öğretmenleriniz çevreniz sizin kendinizi disiplin altına almanızı kendinizi denetlemenizi isterler. Niçin böyle söylerler? Gerçekten disipline gerek var mı? Disiplinin gerekli oldu düşüncesine koşullandırıldığımızı biliyorum. Toplumun zorladığı disiplin ya da dinsel bir öğretinin gereği olan yahut özel bir ahlak öğretisinin ya da yaşam deneyimlerimizden gelen bir disiplin anlayışı olabilir bu. Tutkulu hırslı insanlar başarı kazanmak, çok para kazanmak, önde gelen bir politikacı olmak isterler. İşte onların tutkuları, hırsları kendilerini disiplin altına almalarının nedeni olur. Bunun için çevrenizle olanların hepsi size disiplinin gerekli olduğunu söyleyeceklerdir. Size belirli saatte yatmanızın belirli saatte kalkmanızın gerekli olduğu söyleyeceklerdir.
Derslerinize çalışmanızın, sınavlarda başarılı olmanızın, ananızın babanızın sözünü dinlemenizin gerekli olduğunu ve daha birçok şeyin gerekliliğinden söz edeceklerdir. Şimdi niçin kendinizi disiplin altına koymanız gerektiğini disiplinin ne demek olduğunu tartışalım. Disiplinin anlamını kendinizi belirli bir duruma uymaya zorlamak olduğunu kabul edeceksiniz sanırım. Düşüncelerinizi başkalarının söylediklerine uyumlu duruma getirmek, bazı isteklere direnç göstermek, bazı isteklere karşı çıkmamak, şu uygulamaları kabullenmek buna karşın bazı uygulamalara karşı çıkmak uyum sağlamak bastırmak, bunu yalnız zihnin yüzeysel katmanlarında değil en derin katmanlarında da yapmak. İşte disiplin dediğimiz zaman bunları anlıyoruz. Yüzlerce yıldan beri çağlar boyunca önderler, gurular, din adamları, krallar yaşadığımız toplumda disipline gerek olduğunu söyleyip durmuşlardır.
Şimdi ben kendi kendime soruyorum siz de kendinize sormalısınız: “Gerçekten disiplin gerekli mi? Acaba bu soruna bütünüyle farklı bir çözüm bulunamaz mı?” sanıyorum bu konuya değişik bir yönden yaklaşmak da mümkün ve bu konu yalnız okulları değil bütün dünyayı ilgilendiren bir konu. Genellikle etkin ve başarılı olabileniz için disiplinli olmanız gerektiği inancı yaygındır. Bu disiplinin belirli bir ahlak yasasına belirli politikalara ya da bir fabrikada bir makine gibi çalışmaya eğitilmiş olmaktan kaynaklanabilir. Ama böyle disiplinli olmak zihni donuklaştırır, uyum zihnin yaratıcılığını yok eder.
Şimdi disiplinin sizi özgürleştirip özgürleştirmediğini araştıralım. Özgürleştiriyor mu yoksa ister komünizm ister ideolojik başka bir model olsun, ister belirli bir ahlak ya da dinsel olsun, bu modele uymaya mı zorluyor? Sizi özgür mü yapıyor yaksa sizi iyice bağlayıp bir mahpus mu yapıyor? Her türlü disiplin bunu yapıyor. Öyleyse disiplini bırakabilir miyiz? Nasıl böyle bir şey olabilir? Disiplin konusuna bütünüyle değişik derin bir iç görüyü uyandıran bir yaklaşım olabilir mi? Evet olabilir. Eğer çeşitli çelişkili istekleriniz yoksa tek bir isteğiniz varsa olabilir. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Eğer iki üç ya da on ayrı isteğiniz varsa o zaman disiplin sorunu işin içine giriyor. Bir yandan zengin olmak istiyorsunuz; arabanız olsun, güzel evleriniz olsun istiyorsunuz, bir yandan da zenginliğin mal mülk sahibi olmanın ahlaksal ve dinsel açıdan sakıncalı olduğuna inandığınız için zenginliğe karşı çıkıyor, azla yetinmeyi, ya da bir lokma bir hırkayla yaşamayı istiyorsunuz. Acaba insanın bu bölünmüşlükten kurtulacak bir bütün olacak ve böylelikle disipline gerek duymayacak biçimde eğitilmesine olanak var mı? İnsanın kendini çelişkilerden kurtarmış olması çeşitli ilişkilere bölünmemiş bir bütün olması için öncelikle özgür olması gerekli. Kuşkusuz insan bölünmüşlükten kurtulunca disipline de gerek kalmayacaktır.
Bütünleşmişlik insanın her düzeyde bir ve aynı şey olması demektir.
İşte çocukluktan başlayarak doğru bir eğitim görürse insan iç ya da dış çelişkilerle boğuşmak zorunda kalmayacağı bir ruhsal durum elde edebilir. Bu durumda disipline veya herhangi bir zora gerek olmadan özgürlük içinde bütün varlığıyla zaten yapmak istediği şeyi yapabilir. Disiplin bir şeyi yapıp yapmama konusunda ikirciklenme, olduğu zaman gereklidir. Politikacılar ve hükümet kurumlaşmış din için belirli bir biçimde düşünmenizi istiyor. Öyle düşünmelisiniz ki sizi tam bir Katolik ya da tam bir komünist ya da bilmem herhangi bir başka bir şey yapabilsin. O zaman bir sorun kalmıyor. Siz size öğretilenlere inanıyorsunuz, sanki bir makineymişsiniz gibi size söyleneni öğretileni yapıyorsunuz. O zaman ortada bir çelişki de kalmıyor. Ama bir şeyin körü körüne ardından gitmek yakıcıdır, çünkü insanı makineleştirir yaratıcılığı alıp götürür.
İşte bunun için insan daha henüz gençken bir güvenlik duygusu kazanmalı kendini tam olarak rahat hissetmeli ki insanda şunu olmak ya da bunu olmak olduğundan başka bir kimse olmak için zorlu bir çabaya gerek olmasın. Çünkü bir çaba olduğu zaman iki ayrı istek çatışıyor demektir. Bu çatışmayla baş edebilmek için disipline gerek vardır. Ama siz doğru eğitim görmüşseniz her hareketiniz içtenliklidir. Yaptığınız şeylerde çelişkiyle baş edebilmek için bir zorlamaya gerek yoktur. Oysa bütünleşme olmadıkça disiplin gereklidir. Disiplinse yıkıcıdır çünkü özgürlüğe izin vermez.
İnsanın kendini çelişkilerden kurtarıp bir bütün durumuna getirmesi için de disiplin gerekmez. Eğer iyi olanı doğru olanı gerçekten güzel olanı yapıyorsam ve bunu ikirciklenmeden bir takım kurallara uymak için değil de tüm varlığımla içimden öyle geldiği için yapıyorsam, kendimi bütünleştirdim, çelişkilerden arındırdım demektir. Eğer yaptığım şey doğru olan şeye; Hindu dinine ya da komünist kuramlarına göre değil de her koşulda her zaman için doğru olan şeyse, ben çelişkilerden arınmış bir insanın, benim disipline gereksinimin yok demektir. İşte doğru eğitim size doğru kararlar aldığınız konusunda bir güven duygusu da yaratmalıdır, yaptığınız eylemler yalnızca yapmak istediğiniz eylemler olmakla kalmamalı, bir yandan da tam anlamıyla doğru iyi ve her zaman için doğru olan eylemler olmalıdır.
Eğer yaptığınız işi seviyorsanız disiplin gereksizdir. Sevgi insana yaratıcı bir anlayış kazandırır. O zaman da direnç kalmaz, çelişki kalmaz. Ama böyle sevebilmek için çelişkili ve ikircikli duyguların olmaması gerekir. Bu da ancak insanın kendini güven içinde ve tam olarak rahat ve huzur içinde hissetmesi durumunda olabilir. Böyle bir şey de öncelikle gençlikte olabilir. Bunun anlamı; öğrencisiyle öğretmeni arasında tam bir güven ortamının kurulmuş olmasıdır. Bu böyle olmadıkça yaratacağımız toplum günümüzün toplumu kadar çirkin ve yıkıcı olmaktan kendini kurtarmayacaktır. Eğer biz tam olarak çelişkilerin aşılamamasından gelen bir rahatlık ve kendiliğinden gelen ve yapılan eylemlerin ve davranışların anlamlarını anlarsak disipline gerek kalmayacak ve sanıyorum ki bütünüyle farklı bir kültür ve yeni bir uygarlık yaratılabilecektir. Ama biz iç dürtülerimizi bastırır ya da onlara direnmeye çalışırsak, o zaman bastırılan dürtüler kaçınılmaz olarak başka yönlere doğru geri tepecek ve çeşitli kötü eylem ve davranışlara yıkıcı olaylara neden olacaktır.
Bu disiplin konusunu iyice anlamak gerçekten çok önemlidir. Benim gözümde disiplin çirkin bir şeydir. Yaratıcılığı önleyen yıkıcı bir şeydir disiplin. Ama bu sözlerimden benim aklınıza gelen her şeyi yapabileceğinizi savunduğumu sanabilirsiniz. Oysa bunun tam tersini söylüyorum. Seven insan sevgi dolu insan her istediğini yapmaz. Bizi doğru olanı yapmaya yönelten şey sevgidir. Dünyaya uyum ve düzen getiren şey sevgidir. Bırakın sevgi ne isterse onu yapsın.
Soru: Yoksulları niçin sevmiyoruz?
Gerçekten yoksulları sevmiyor musunuz? Sizi suçlamıyorum. Yalnızca soruyorum. Gerçekten yoksulları sevmiyor musunuz? Eğer sevmiyorsanız niçin sevmiyorsunuz? Çünkü bir sizin de yoksul olabileceğiniz aklınıza geliyor, içine düşeceğiniz acıklı durumu gözlerinizin önünde canlandırıyorsunuz ve yoksulları görmek istemiyorsunuz. Yoksa yoksulların o sefil pis ve pasaklı durumları mı sizi tiksindiriyor? Bakımsızlığı, düzensizliği, sefilliği, pisliği sevmediğiniz için “yoksullarla hiçbir ilişkim olsun istemem” diye mi düşünüyorsunuz? Neden bu mu? Tamam, yalnız bu dünyadaki yoksullu fakirliği düzensizliği kim yarattı? Bunu yapan sizsiniz, sizin ananız, babanız, hükümetiniz ve bütün toplum yarattı bunları. Çünkü yüreğinizde sevgi yok. Çünkü biz ne çocuklarımızı seviyor, ne komşularımızı ne yaşayanları seviyoruz, ne de ölüleri. Aslında hiçbir şeyi sevmiyoruz. Politikacılar, dinsel düzelticiler de dünyadan bütün sefaleti bu çirkinlikleri silip yok etmek için hiç bir şey yapmıyorlar. Onların tek ilgilendikleri şuraya buraya ufak tefek yamalar yapmak. Ama sevgi olursa bütün bu çirkinlikler hemen anında yok olur gider.
Sevdiğiniz bir şey var mı? Acaba sevmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Tam olarak tüm varlığınızla sevdiğiniz zaman sevginin duygusal bir şey olmadığını, hele hiçbir şekilde bir görev olmadığını, sevginin tanrısal sevgi, cinsel sevgi diye ikiye bölünmeyeceğini anlıyorsunuz. Hiç bütün varlığınızla bir şeyi, diyelim ananızı babanızı, bir arkadaşınızı, bir köpeği ya da bir ağacı sevdiniz mi? korkarım ki olumlu yanıt veremeyeceksiniz bu soruya. İşte bunun için içinizde çirkinliklerle, kıskançlıklarla, nefretle dolu büyük alanlar var. Seven insanın içinde başka hiçbir duyguya yer yoktur. Zihnimizin huzurunu bozdukları için içimizde sevginin yeşermesine izin vermeyen şeyleri kafamızdan nasıl çıkartacağımızı düşünmek ve kendimizle tartışmak için zaman ayırmalıyız. Çünkü özgür ve mutlu olmanın tek yolu sevmektir. Ancak sevgi dolu canlı mutlu insanlar yeni bir dünya yaratabilirler. Bunu politikacılardan, düzelticilerden ya da birkaç hayalci idealistten beklemeyin.
Soru: Niçin ünlü olmak istiyoruz?
Niçin istediğimizi hiç düşündünüz mü? Ünlü bir yazar olmak istiyoruz ünlü bir şair, ünlü bir ressam, bir politikacı, bir şarkıcı olmak istiyoruz ya da başka bir şey. Niçin? Çünkü yaptığımız içi gerçek bir sevgi ile sevmiyoruz. Eğer şarkı söylemeyi resim yapmayı gerçekten sevseydiniz bu konuda ün yapmış olup olmamanıza aldırmayacaktınız. Ünlü olmayı istemek; değersiz ama şatafatlı, önemsiz ve aptalca bir istektir. Anlamsız bir şey istemektir. Yaptığınız işi gerçek bir sevgi ile sevmediğiniz için kendimizi ünlü olmakla zenginleştirmek istiyoruz. Bize verilen eğitim kötü bir eğitimdir. Çükü bize verilen eğitimde yaptığımız işi sevmekten çok başarılı olayı başarı kazanmayı sevdirmektedir. Bize verilen eğitim alınan sonucu yapılan işten daha üstün tutmaya yönlendirir bizi.
Biliyorsunuz öyle kendini göstermeye çalışan bir kimse olmaktansa, yaptığı işle övünmeyen adını gizli tutmakla meziyetlerini saklamaya çalışan bir kimse olmak kadar güzel bir şey. Böyle olunca ünlü olmazsınız resminiz gazetelerde çıkmaz, politikacılar kapınıza gelmez. Siz yanlıca adı olmayan yaratıcı bir insan olursunuz. Ne kadar büyük bir zenginlik ne olağanüstü bir güzellik var bunda.
Hiç düşündünüz mü biz niçin disiplin altındayız, ya da niçin kendimizi disiplin altına koyuyoruz. Dünyanın her yanında siyasi partiler parti disiplininden sapılmamasından dertlidirler. Ananız babanız öğretmenleriniz çevreniz sizin kendinizi disiplin altına almanızı kendinizi denetlemenizi isterler. Niçin böyle söylerler? Gerçekten disipline gerek var mı? Disiplinin gerekli oldu düşüncesine koşullandırıldığımızı biliyorum. Toplumun zorladığı disiplin ya da dinsel bir öğretinin gereği olan yahut özel bir ahlak öğretisinin ya da yaşam deneyimlerimizden gelen bir disiplin anlayışı olabilir bu. Tutkulu hırslı insanlar başarı kazanmak, çok para kazanmak, önde gelen bir politikacı olmak isterler. İşte onların tutkuları, hırsları kendilerini disiplin altına almalarının nedeni olur. Bunun için çevrenizle olanların hepsi size disiplinin gerekli olduğunu söyleyeceklerdir. Size belirli saatte yatmanızın belirli saatte kalkmanızın gerekli olduğu söyleyeceklerdir.
Derslerinize çalışmanızın, sınavlarda başarılı olmanızın, ananızın babanızın sözünü dinlemenizin gerekli olduğunu ve daha birçok şeyin gerekliliğinden söz edeceklerdir. Şimdi niçin kendinizi disiplin altına koymanız gerektiğini disiplinin ne demek olduğunu tartışalım. Disiplinin anlamını kendinizi belirli bir duruma uymaya zorlamak olduğunu kabul edeceksiniz sanırım. Düşüncelerinizi başkalarının söylediklerine uyumlu duruma getirmek, bazı isteklere direnç göstermek, bazı isteklere karşı çıkmamak, şu uygulamaları kabullenmek buna karşın bazı uygulamalara karşı çıkmak uyum sağlamak bastırmak, bunu yalnız zihnin yüzeysel katmanlarında değil en derin katmanlarında da yapmak. İşte disiplin dediğimiz zaman bunları anlıyoruz. Yüzlerce yıldan beri çağlar boyunca önderler, gurular, din adamları, krallar yaşadığımız toplumda disipline gerek olduğunu söyleyip durmuşlardır.
Şimdi ben kendi kendime soruyorum siz de kendinize sormalısınız: “Gerçekten disiplin gerekli mi? Acaba bu soruna bütünüyle farklı bir çözüm bulunamaz mı?” sanıyorum bu konuya değişik bir yönden yaklaşmak da mümkün ve bu konu yalnız okulları değil bütün dünyayı ilgilendiren bir konu. Genellikle etkin ve başarılı olabileniz için disiplinli olmanız gerektiği inancı yaygındır. Bu disiplinin belirli bir ahlak yasasına belirli politikalara ya da bir fabrikada bir makine gibi çalışmaya eğitilmiş olmaktan kaynaklanabilir. Ama böyle disiplinli olmak zihni donuklaştırır, uyum zihnin yaratıcılığını yok eder.
Şimdi disiplinin sizi özgürleştirip özgürleştirmediğini araştıralım. Özgürleştiriyor mu yoksa ister komünizm ister ideolojik başka bir model olsun, ister belirli bir ahlak ya da dinsel olsun, bu modele uymaya mı zorluyor? Sizi özgür mü yapıyor yaksa sizi iyice bağlayıp bir mahpus mu yapıyor? Her türlü disiplin bunu yapıyor. Öyleyse disiplini bırakabilir miyiz? Nasıl böyle bir şey olabilir? Disiplin konusuna bütünüyle değişik derin bir iç görüyü uyandıran bir yaklaşım olabilir mi? Evet olabilir. Eğer çeşitli çelişkili istekleriniz yoksa tek bir isteğiniz varsa olabilir. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Eğer iki üç ya da on ayrı isteğiniz varsa o zaman disiplin sorunu işin içine giriyor. Bir yandan zengin olmak istiyorsunuz; arabanız olsun, güzel evleriniz olsun istiyorsunuz, bir yandan da zenginliğin mal mülk sahibi olmanın ahlaksal ve dinsel açıdan sakıncalı olduğuna inandığınız için zenginliğe karşı çıkıyor, azla yetinmeyi, ya da bir lokma bir hırkayla yaşamayı istiyorsunuz. Acaba insanın bu bölünmüşlükten kurtulacak bir bütün olacak ve böylelikle disipline gerek duymayacak biçimde eğitilmesine olanak var mı? İnsanın kendini çelişkilerden kurtarmış olması çeşitli ilişkilere bölünmemiş bir bütün olması için öncelikle özgür olması gerekli. Kuşkusuz insan bölünmüşlükten kurtulunca disipline de gerek kalmayacaktır.
Bütünleşmişlik insanın her düzeyde bir ve aynı şey olması demektir.
İşte çocukluktan başlayarak doğru bir eğitim görürse insan iç ya da dış çelişkilerle boğuşmak zorunda kalmayacağı bir ruhsal durum elde edebilir. Bu durumda disipline veya herhangi bir zora gerek olmadan özgürlük içinde bütün varlığıyla zaten yapmak istediği şeyi yapabilir. Disiplin bir şeyi yapıp yapmama konusunda ikirciklenme, olduğu zaman gereklidir. Politikacılar ve hükümet kurumlaşmış din için belirli bir biçimde düşünmenizi istiyor. Öyle düşünmelisiniz ki sizi tam bir Katolik ya da tam bir komünist ya da bilmem herhangi bir başka bir şey yapabilsin. O zaman bir sorun kalmıyor. Siz size öğretilenlere inanıyorsunuz, sanki bir makineymişsiniz gibi size söyleneni öğretileni yapıyorsunuz. O zaman ortada bir çelişki de kalmıyor. Ama bir şeyin körü körüne ardından gitmek yakıcıdır, çünkü insanı makineleştirir yaratıcılığı alıp götürür.
İşte bunun için insan daha henüz gençken bir güvenlik duygusu kazanmalı kendini tam olarak rahat hissetmeli ki insanda şunu olmak ya da bunu olmak olduğundan başka bir kimse olmak için zorlu bir çabaya gerek olmasın. Çünkü bir çaba olduğu zaman iki ayrı istek çatışıyor demektir. Bu çatışmayla baş edebilmek için disipline gerek vardır. Ama siz doğru eğitim görmüşseniz her hareketiniz içtenliklidir. Yaptığınız şeylerde çelişkiyle baş edebilmek için bir zorlamaya gerek yoktur. Oysa bütünleşme olmadıkça disiplin gereklidir. Disiplinse yıkıcıdır çünkü özgürlüğe izin vermez.
İnsanın kendini çelişkilerden kurtarıp bir bütün durumuna getirmesi için de disiplin gerekmez. Eğer iyi olanı doğru olanı gerçekten güzel olanı yapıyorsam ve bunu ikirciklenmeden bir takım kurallara uymak için değil de tüm varlığımla içimden öyle geldiği için yapıyorsam, kendimi bütünleştirdim, çelişkilerden arındırdım demektir. Eğer yaptığım şey doğru olan şeye; Hindu dinine ya da komünist kuramlarına göre değil de her koşulda her zaman için doğru olan şeyse, ben çelişkilerden arınmış bir insanın, benim disipline gereksinimin yok demektir. İşte doğru eğitim size doğru kararlar aldığınız konusunda bir güven duygusu da yaratmalıdır, yaptığınız eylemler yalnızca yapmak istediğiniz eylemler olmakla kalmamalı, bir yandan da tam anlamıyla doğru iyi ve her zaman için doğru olan eylemler olmalıdır.
Eğer yaptığınız işi seviyorsanız disiplin gereksizdir. Sevgi insana yaratıcı bir anlayış kazandırır. O zaman da direnç kalmaz, çelişki kalmaz. Ama böyle sevebilmek için çelişkili ve ikircikli duyguların olmaması gerekir. Bu da ancak insanın kendini güven içinde ve tam olarak rahat ve huzur içinde hissetmesi durumunda olabilir. Böyle bir şey de öncelikle gençlikte olabilir. Bunun anlamı; öğrencisiyle öğretmeni arasında tam bir güven ortamının kurulmuş olmasıdır. Bu böyle olmadıkça yaratacağımız toplum günümüzün toplumu kadar çirkin ve yıkıcı olmaktan kendini kurtarmayacaktır. Eğer biz tam olarak çelişkilerin aşılamamasından gelen bir rahatlık ve kendiliğinden gelen ve yapılan eylemlerin ve davranışların anlamlarını anlarsak disipline gerek kalmayacak ve sanıyorum ki bütünüyle farklı bir kültür ve yeni bir uygarlık yaratılabilecektir. Ama biz iç dürtülerimizi bastırır ya da onlara direnmeye çalışırsak, o zaman bastırılan dürtüler kaçınılmaz olarak başka yönlere doğru geri tepecek ve çeşitli kötü eylem ve davranışlara yıkıcı olaylara neden olacaktır.
Bu disiplin konusunu iyice anlamak gerçekten çok önemlidir. Benim gözümde disiplin çirkin bir şeydir. Yaratıcılığı önleyen yıkıcı bir şeydir disiplin. Ama bu sözlerimden benim aklınıza gelen her şeyi yapabileceğinizi savunduğumu sanabilirsiniz. Oysa bunun tam tersini söylüyorum. Seven insan sevgi dolu insan her istediğini yapmaz. Bizi doğru olanı yapmaya yönelten şey sevgidir. Dünyaya uyum ve düzen getiren şey sevgidir. Bırakın sevgi ne isterse onu yapsın.
Soru: Yoksulları niçin sevmiyoruz?
Gerçekten yoksulları sevmiyor musunuz? Sizi suçlamıyorum. Yalnızca soruyorum. Gerçekten yoksulları sevmiyor musunuz? Eğer sevmiyorsanız niçin sevmiyorsunuz? Çünkü bir sizin de yoksul olabileceğiniz aklınıza geliyor, içine düşeceğiniz acıklı durumu gözlerinizin önünde canlandırıyorsunuz ve yoksulları görmek istemiyorsunuz. Yoksa yoksulların o sefil pis ve pasaklı durumları mı sizi tiksindiriyor? Bakımsızlığı, düzensizliği, sefilliği, pisliği sevmediğiniz için “yoksullarla hiçbir ilişkim olsun istemem” diye mi düşünüyorsunuz? Neden bu mu? Tamam, yalnız bu dünyadaki yoksullu fakirliği düzensizliği kim yarattı? Bunu yapan sizsiniz, sizin ananız, babanız, hükümetiniz ve bütün toplum yarattı bunları. Çünkü yüreğinizde sevgi yok. Çünkü biz ne çocuklarımızı seviyor, ne komşularımızı ne yaşayanları seviyoruz, ne de ölüleri. Aslında hiçbir şeyi sevmiyoruz. Politikacılar, dinsel düzelticiler de dünyadan bütün sefaleti bu çirkinlikleri silip yok etmek için hiç bir şey yapmıyorlar. Onların tek ilgilendikleri şuraya buraya ufak tefek yamalar yapmak. Ama sevgi olursa bütün bu çirkinlikler hemen anında yok olur gider.
Sevdiğiniz bir şey var mı? Acaba sevmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Tam olarak tüm varlığınızla sevdiğiniz zaman sevginin duygusal bir şey olmadığını, hele hiçbir şekilde bir görev olmadığını, sevginin tanrısal sevgi, cinsel sevgi diye ikiye bölünmeyeceğini anlıyorsunuz. Hiç bütün varlığınızla bir şeyi, diyelim ananızı babanızı, bir arkadaşınızı, bir köpeği ya da bir ağacı sevdiniz mi? korkarım ki olumlu yanıt veremeyeceksiniz bu soruya. İşte bunun için içinizde çirkinliklerle, kıskançlıklarla, nefretle dolu büyük alanlar var. Seven insanın içinde başka hiçbir duyguya yer yoktur. Zihnimizin huzurunu bozdukları için içimizde sevginin yeşermesine izin vermeyen şeyleri kafamızdan nasıl çıkartacağımızı düşünmek ve kendimizle tartışmak için zaman ayırmalıyız. Çünkü özgür ve mutlu olmanın tek yolu sevmektir. Ancak sevgi dolu canlı mutlu insanlar yeni bir dünya yaratabilirler. Bunu politikacılardan, düzelticilerden ya da birkaç hayalci idealistten beklemeyin.
Soru: Niçin ünlü olmak istiyoruz?
Niçin istediğimizi hiç düşündünüz mü? Ünlü bir yazar olmak istiyoruz ünlü bir şair, ünlü bir ressam, bir politikacı, bir şarkıcı olmak istiyoruz ya da başka bir şey. Niçin? Çünkü yaptığımız içi gerçek bir sevgi ile sevmiyoruz. Eğer şarkı söylemeyi resim yapmayı gerçekten sevseydiniz bu konuda ün yapmış olup olmamanıza aldırmayacaktınız. Ünlü olmayı istemek; değersiz ama şatafatlı, önemsiz ve aptalca bir istektir. Anlamsız bir şey istemektir. Yaptığınız işi gerçek bir sevgi ile sevmediğiniz için kendimizi ünlü olmakla zenginleştirmek istiyoruz. Bize verilen eğitim kötü bir eğitimdir. Çükü bize verilen eğitimde yaptığımız işi sevmekten çok başarılı olayı başarı kazanmayı sevdirmektedir. Bize verilen eğitim alınan sonucu yapılan işten daha üstün tutmaya yönlendirir bizi.
Biliyorsunuz öyle kendini göstermeye çalışan bir kimse olmaktansa, yaptığı işle övünmeyen adını gizli tutmakla meziyetlerini saklamaya çalışan bir kimse olmak kadar güzel bir şey. Böyle olunca ünlü olmazsınız resminiz gazetelerde çıkmaz, politikacılar kapınıza gelmez. Siz yanlıca adı olmayan yaratıcı bir insan olursunuz. Ne kadar büyük bir zenginlik ne olağanüstü bir güzellik var bunda.
J. Krishnamurti
İç Özgürlük adlı eserinden bir bölüm.
İç Özgürlük adlı eserinden bir bölüm.