KillerHarpooN
Kayıtlı Üye
Not: Kuran-ı Kerim hariç bir kaynak almadım yazımda.
İnsan beşeri bir varlıktı. Ve unutmamalıyız ki beşer şaşar!
Beşer: Arapça ve İbranice ortak bir kelimedir. Kuranda da Tevrat’da da söylendiği gibi kullanılır. Arapça Ş,Ra kökünden gelir. Bu kökten türeyen şera, şurra, şura, işar, şiar, beşer, aşiret, şeriat gibi kelimelerin ortak özelliği bir topluluğu ve toplu yönelimi ifade ediyor olmasıdır. Yani insan beşer varlığı halindeyken “kendi bilincine vakıf değildi, birey olamamıştı. Sürü halinde yaşıyordu içgüdüleri ile ve toplu olarak hareket ediyordu. Kısmi zeka belirtisi gösteren davranışları da yok değildi. Ancak insan özel anlamı ile Adem ve daha ileri aşamada halife olması ile kemale ermiştir. Bu varlığının kemalini kavraması sadece kendisinin farkına varması ile değil, bütün bir yeryüzünün ve rabbinin de bilgisine, hakikatine vakıf olması ile tamamlandı.
Bilinene göre insan dünya üzerindeki en vahşi varlıktır. Öyle ki ilkel zamanlarında kaplan sürülerini, fil sürülerini avlayan bir varlıktır. DNA’larına işlemiş olacak ki halen daha bir vahşi hayvan insan karşısında tereddüt ediyorken kendi gibi başka bir yırtıcıya tereddüt etmeden saldırabiliyor. Bu açıklamaya da gerek yok insanın diğer canlılar üzerindeki vahşiliğini ve üstünlüğünü kanıtlamak için.
“Adem” bir çoğul olarak adamın topluluk halini ifade eder. Adam tekildir Âdem çoğuldur.
Tevrat’ta “Adam” diye geçer (tekilleştirilmek istenmiştir) Kuran-ı Kerim’de “Âdem” diye geçer(çoğulu kasteder)
Zannedilenin aksine insan bir anda kafalarımızda kurduğumuz/kurmak istediğimiz simülasyon evrimini geçirip sonrada türememiştir. Nedir bu? Bu şudur: çamurdan bir heykel yapıldı, bu heykele ruh verildi ve başladı yürümeye. Böyle değildir size anlatacağım insanın insan olma yolundaki evrimi.
Âdem zaten kalabalık sürüler halinde yeryüzündeydi. Adem’i şahıs ismi olarak kurgulamayın. Âdem bu insan beşerinin adıdır.
İnsan beşerinin dünya üzerinde vahşi olması ve kök söktürmesinin tek sebebi akıl&zeka. Kendinden daha vahşi hatta daha güçlü varlıkları avlayan ve beşeri, sürü, kabile şeklinde yaşayan icat yapmasını bilen varlıktı Adem topluluğu.
Şimdi sizle kademe kademe ilerleyelim arkadaşlar:
Bakara Suresi 30.Ayet
“Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.”
1-) Bakara suresinde “yaratacağım” diye geçen meal tam manası ile doğru değildir. Arapçada “helage= yaratmak, genel anlamı ile yaratmak demektir” ama bakara suresinde bu tabir için “ceale” kelimesi kullanılmıştır. Ceale = Ceale’de yaratmaktır ama daha çok atama, bir üst kademeye çıkarma anlamındadır.
Yani insan sürü olarak vardı, zekâsı ve aklıda vardı ama bunun farkında değildi ve vahşiydi. Allah Âdem topluluğunu seçti ve o topluluktan birini de yeryüzünde halifesi olarak atadı.
Havva’nın Hz. Âdem’in bel kemiğinden yaratıldığı gibi konular da tamamen doğru değildir. Çünkü kuran-ı kerim’de böyle bir şey yazmaz. Kuran’ı kerimde “Aynı nefsden yarattık” der. Şimdi biraz size anlattıklarımı pekiştirirseniz: Adem insan topluluğunun kendi zekasını ve aklını kavramadan önceki adıydı, beşerdi yani. Yani Hz. Âdem ve Havva’da bu Adem beşerinden türediler.
“Allah sizi tek nefisten yarattı” diye geçer bu oluşum. Geçen “Nefs” kelimesi geniş bir anlamı ifade eder. Nefsin başlıca anlamları: insan, ruh, can, hayat, zat, şahıs, cins, hakikat, asıl, cevher, madde, insanı oluşturan hakikat, bir şeyin tamamı hakikati demektir.
2-Allah varlıklara emanetini teslim etmek istediğini söylediğinde, ne dağlar kaldırabildi bu yükü ne de denizler. Hiçbir canlı varlık yanaşmadı/yanaşamadı bu emaneti yüklenmeye. Lakin Adem topluluğu bu yükü yapısı gereği kaldırdı ve kabullendi.
Allah bu görevi insana yani beşeri yaşayan Adem’e vereceğini bildirdiğinde, sorgulamadan itaat eden melekler bile şaşırdı. "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz."dediler.
Şimdi burada şunları çıkarabiliriz. Melekler Adem Sürüsü’nü biliyorlardı, vahşi olduğunu ve dünya üzerinde kan döktüğünü, böyle bir atama ile daha yüksek bir yetki ile donandırılınca daha çok kan dökeceğini geçirdiler, buda bize şunu verir: “İnsan bu karardan önce vardı”. Lakin bu görev için uygun görülmedi melekler tarafından. Olacakları sadece Allah biliyordu.
Ne demiştim 1. maddemde? “Bakara suresinde bize meal olarak aktarılan yaratmak kelimesi yanlıştır” demiştim. Kuran’da yaratmak manasında kullanılan kelime “Ceale”dir yani üst mertebeye atamadır ve bir süreci ifade eder. Çünkü belli bir yerde olmayan bir şeyi başka bir yere atayamazsınız.
Allah beşeri ademi yanına aldı. Kuran-ı kerimde iki kategoride şöyle der “biz ona isim öğrettik” ve “biz ona kelime öğrettik” çoğu araştırmacıya göre bu ikisi de aynı şeydir ve bunlar olduktan sonra “insan konuşmayı öğrendi” derler HAYIR! Öyle değildir!
İsimler: canlı-cansız, somut-soyut varlık veya olayların hepsini ayrı ayrı karşılayan kelimelerdir. Adem topluluğundan seçilen Âdem’e isimler öğretildi. Yani gökyüzünün gökyüzü olduğunu ateşin ateş olduğunu özellikleri ile öğrendi ve muazzam bir bilgiye kavuştu Âdem. Artık aklını ve zekâsını daha olgun kullanabilir duruma geldi. Aklı olup tam manası ile farkında olmayan, keşfedemeyen ve verimli kullanamayan beşeri toplum artık mantık yürütüyor, felsefe yapabiliyor, daha net anlıyor ve anlatıyor ve daha sorumlu düşünebiliyordur. Her şeyden daha önemlisi aklını keşfetmiş ve bunu geliştirebilme yetisini kazanmıştı.
“Biz ona kelimeleri öğrettik” lafını biraz açarsak eğer: Kelime aslında bizim kullandığımız dil ve dili oluşturan unsurlardan çok daha kapsayıcı, müteal(aşkın) bir anlam içerir. Kelime söz demektir. Sözün bütün kutsal metinlerde iyice vurgulandığı gibi ilim ve hikmet anlamı vardır. Hatta bu anlamda kelime(logos anlamı ile), mutlak ilim ve hikmet demektir. Antik yunanda logos bu anlama geliyordu. Felsefeciler logosu yani hikmeti öğrenme ve öğretme faaliyeti içindeydiler. Yuhanna/İncil’de “önce söz vardı” deniliyor. İncil’in yunani(yunanca) metinlerinde bu kelime logos olarak geçer ve devamında “söz hakikatti, söz tanrıydı” denilmektedir. Buradan bile hareket edilse sözün bizdeki karşılığı ile kelimenin kesinlikle tanrısal yani tanrıya ait olduğu hakikati ortaya çıkar. Kuran-ı kerim’de “kelimetullah” denmiştir. Yani Allah’ın kelimeleri veya Allah’ın kelamı. Buna mukabil kelimetül-insan demeyiz hatta kelimetül-resul bile demeyiz. Kelime kuranda Allah’ın ayetleri karşılığı kullanılmıştır. Yani Allah’ın kuran ile bize verdiği veya vermediği bütün ilmi, kelime ile başka bir ifade ile kelam ile ifade edilir. Bu anlamda mesela yine kuranda Hz. İsa Allah’ın bir kelimesi olarak ifade edilmektedir. Burada kelimenin mutlak ilim ve mucize karşılığı vardır. Bunun içindir ki, Allah’ın kelimeleri kullanarak indirilir. O nedenle Kuran İnzal(indirilmek) edilmiş yani indirilmiştir. Bu sebeplerle kelime bilgisi demek olan “kelam” haddizatında Allah’ı bilmeye ve anlamaya yönelen bir ilim dalıdır ve hala başta ilahiyat fakültelerimizde ders olarak okutulmaktadır.
“Biz ona kelimeleri öğrettik” evresinde artık Âdem:
a) Varlığı Allah tarafından yeni bir formasyonla inşa edilmiştir,
b) Barbarlıktan medeniyet safhasına geçmiştir,
c) İsimler öğretilmiş ve bu öğrendikleri ile daha net anlaşmış daha net kendini ve olan biteni anlamıştır. Hiçbir varlıkta görülmeyen (meleklerde dahil) ontoloji ve epistemolojiye sahip olmuştur.
Bu evrede Allah son olarak, “Al bunlarda(kelimeler-kelamlar) senin tüm öğrendiklerini dünya üzerinde uygulaman için, düzen ve hukukun için, adalet ve dünya üzerinde daha bilinçli yaşaman için gerekenler” başlığı altında kendisine verilmiş düzen bildirisidir. Özetle varlığının amacına uygun yaşaması için gereken bilgi verildi.
3- Allah son olarak Âdem’i huzura çıkardığında (şeytanın isyan edip kabullenmediği saffadır bu saffa) Meleklere Âdem’e secde etmeleri emredilmiştir.
Hatırlayalım: Bakara suresinden “Ben sizin bilmediğinizi bilirim”
(Ekleme: “Biz yeryüzünde yaratacağız” diye geçen yaratılma mekanı çoğunlukla cennet kabul edilir ama değildir)
Kuran-ı Kerim’de Allah hariç hiç bir şeye secde edilmeyeceği üstüne basa basa belirtilmiştir. Şimdi şunu diyebilirsiniz “e Allah tüm meleklere Âdem’e secde etmesini söyledi?”
Bu şudur: İnsan artık vahşi beşerliğini bırakmıştır, varlığı yeniden tanzim edilmiştir. Tüm bilgiler ona öğretilmiş ve var olan özelliklerinin daha iyi kullanmasını öğrenmiştir. Ve melekler bu vahşi canlının böyle bir değişim geçirerek (yaratılarak) bu hale gelmesine hayran kalmıştır. Allah kendinden özellikler vererek dünyaya bir halife var edeceğini söylemiştir bu evrenin ilk başında. Ve artık Âdem Allah’ın halifesidir. İnsanlar içinden seçilen peygamber Hz. Âdem meleklerin karşısına çıktığında, Allah bizzat ona değil, onun bu evresini tamamladığı için ve onu kimselerin akıl sır erdiremediği bir yoldan geçirdiği için, Hz. Âdem’e bakılarak kendisine secde edilmesini istemiştir.
Bakara suresinden: “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” sözünün bir açıklaması da böyle olmalıdır.. Allah insanı insan yapmıştır. Yeniden insan yapmıştır, yeniden yaratmıştır, yenilemiştir varlığını insanın.
Alıntıdır.
İnsan beşeri bir varlıktı. Ve unutmamalıyız ki beşer şaşar!
Beşer: Arapça ve İbranice ortak bir kelimedir. Kuranda da Tevrat’da da söylendiği gibi kullanılır. Arapça Ş,Ra kökünden gelir. Bu kökten türeyen şera, şurra, şura, işar, şiar, beşer, aşiret, şeriat gibi kelimelerin ortak özelliği bir topluluğu ve toplu yönelimi ifade ediyor olmasıdır. Yani insan beşer varlığı halindeyken “kendi bilincine vakıf değildi, birey olamamıştı. Sürü halinde yaşıyordu içgüdüleri ile ve toplu olarak hareket ediyordu. Kısmi zeka belirtisi gösteren davranışları da yok değildi. Ancak insan özel anlamı ile Adem ve daha ileri aşamada halife olması ile kemale ermiştir. Bu varlığının kemalini kavraması sadece kendisinin farkına varması ile değil, bütün bir yeryüzünün ve rabbinin de bilgisine, hakikatine vakıf olması ile tamamlandı.
Bilinene göre insan dünya üzerindeki en vahşi varlıktır. Öyle ki ilkel zamanlarında kaplan sürülerini, fil sürülerini avlayan bir varlıktır. DNA’larına işlemiş olacak ki halen daha bir vahşi hayvan insan karşısında tereddüt ediyorken kendi gibi başka bir yırtıcıya tereddüt etmeden saldırabiliyor. Bu açıklamaya da gerek yok insanın diğer canlılar üzerindeki vahşiliğini ve üstünlüğünü kanıtlamak için.
“Adem” bir çoğul olarak adamın topluluk halini ifade eder. Adam tekildir Âdem çoğuldur.
Tevrat’ta “Adam” diye geçer (tekilleştirilmek istenmiştir) Kuran-ı Kerim’de “Âdem” diye geçer(çoğulu kasteder)
Zannedilenin aksine insan bir anda kafalarımızda kurduğumuz/kurmak istediğimiz simülasyon evrimini geçirip sonrada türememiştir. Nedir bu? Bu şudur: çamurdan bir heykel yapıldı, bu heykele ruh verildi ve başladı yürümeye. Böyle değildir size anlatacağım insanın insan olma yolundaki evrimi.
Âdem zaten kalabalık sürüler halinde yeryüzündeydi. Adem’i şahıs ismi olarak kurgulamayın. Âdem bu insan beşerinin adıdır.
İnsan beşerinin dünya üzerinde vahşi olması ve kök söktürmesinin tek sebebi akıl&zeka. Kendinden daha vahşi hatta daha güçlü varlıkları avlayan ve beşeri, sürü, kabile şeklinde yaşayan icat yapmasını bilen varlıktı Adem topluluğu.
Şimdi sizle kademe kademe ilerleyelim arkadaşlar:
Bakara Suresi 30.Ayet
“Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.”
1-) Bakara suresinde “yaratacağım” diye geçen meal tam manası ile doğru değildir. Arapçada “helage= yaratmak, genel anlamı ile yaratmak demektir” ama bakara suresinde bu tabir için “ceale” kelimesi kullanılmıştır. Ceale = Ceale’de yaratmaktır ama daha çok atama, bir üst kademeye çıkarma anlamındadır.
Yani insan sürü olarak vardı, zekâsı ve aklıda vardı ama bunun farkında değildi ve vahşiydi. Allah Âdem topluluğunu seçti ve o topluluktan birini de yeryüzünde halifesi olarak atadı.
Havva’nın Hz. Âdem’in bel kemiğinden yaratıldığı gibi konular da tamamen doğru değildir. Çünkü kuran-ı kerim’de böyle bir şey yazmaz. Kuran’ı kerimde “Aynı nefsden yarattık” der. Şimdi biraz size anlattıklarımı pekiştirirseniz: Adem insan topluluğunun kendi zekasını ve aklını kavramadan önceki adıydı, beşerdi yani. Yani Hz. Âdem ve Havva’da bu Adem beşerinden türediler.
“Allah sizi tek nefisten yarattı” diye geçer bu oluşum. Geçen “Nefs” kelimesi geniş bir anlamı ifade eder. Nefsin başlıca anlamları: insan, ruh, can, hayat, zat, şahıs, cins, hakikat, asıl, cevher, madde, insanı oluşturan hakikat, bir şeyin tamamı hakikati demektir.
2-Allah varlıklara emanetini teslim etmek istediğini söylediğinde, ne dağlar kaldırabildi bu yükü ne de denizler. Hiçbir canlı varlık yanaşmadı/yanaşamadı bu emaneti yüklenmeye. Lakin Adem topluluğu bu yükü yapısı gereği kaldırdı ve kabullendi.
Allah bu görevi insana yani beşeri yaşayan Adem’e vereceğini bildirdiğinde, sorgulamadan itaat eden melekler bile şaşırdı. "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz."dediler.
Şimdi burada şunları çıkarabiliriz. Melekler Adem Sürüsü’nü biliyorlardı, vahşi olduğunu ve dünya üzerinde kan döktüğünü, böyle bir atama ile daha yüksek bir yetki ile donandırılınca daha çok kan dökeceğini geçirdiler, buda bize şunu verir: “İnsan bu karardan önce vardı”. Lakin bu görev için uygun görülmedi melekler tarafından. Olacakları sadece Allah biliyordu.
Ne demiştim 1. maddemde? “Bakara suresinde bize meal olarak aktarılan yaratmak kelimesi yanlıştır” demiştim. Kuran’da yaratmak manasında kullanılan kelime “Ceale”dir yani üst mertebeye atamadır ve bir süreci ifade eder. Çünkü belli bir yerde olmayan bir şeyi başka bir yere atayamazsınız.
Allah beşeri ademi yanına aldı. Kuran-ı kerimde iki kategoride şöyle der “biz ona isim öğrettik” ve “biz ona kelime öğrettik” çoğu araştırmacıya göre bu ikisi de aynı şeydir ve bunlar olduktan sonra “insan konuşmayı öğrendi” derler HAYIR! Öyle değildir!
İsimler: canlı-cansız, somut-soyut varlık veya olayların hepsini ayrı ayrı karşılayan kelimelerdir. Adem topluluğundan seçilen Âdem’e isimler öğretildi. Yani gökyüzünün gökyüzü olduğunu ateşin ateş olduğunu özellikleri ile öğrendi ve muazzam bir bilgiye kavuştu Âdem. Artık aklını ve zekâsını daha olgun kullanabilir duruma geldi. Aklı olup tam manası ile farkında olmayan, keşfedemeyen ve verimli kullanamayan beşeri toplum artık mantık yürütüyor, felsefe yapabiliyor, daha net anlıyor ve anlatıyor ve daha sorumlu düşünebiliyordur. Her şeyden daha önemlisi aklını keşfetmiş ve bunu geliştirebilme yetisini kazanmıştı.
“Biz ona kelimeleri öğrettik” lafını biraz açarsak eğer: Kelime aslında bizim kullandığımız dil ve dili oluşturan unsurlardan çok daha kapsayıcı, müteal(aşkın) bir anlam içerir. Kelime söz demektir. Sözün bütün kutsal metinlerde iyice vurgulandığı gibi ilim ve hikmet anlamı vardır. Hatta bu anlamda kelime(logos anlamı ile), mutlak ilim ve hikmet demektir. Antik yunanda logos bu anlama geliyordu. Felsefeciler logosu yani hikmeti öğrenme ve öğretme faaliyeti içindeydiler. Yuhanna/İncil’de “önce söz vardı” deniliyor. İncil’in yunani(yunanca) metinlerinde bu kelime logos olarak geçer ve devamında “söz hakikatti, söz tanrıydı” denilmektedir. Buradan bile hareket edilse sözün bizdeki karşılığı ile kelimenin kesinlikle tanrısal yani tanrıya ait olduğu hakikati ortaya çıkar. Kuran-ı kerim’de “kelimetullah” denmiştir. Yani Allah’ın kelimeleri veya Allah’ın kelamı. Buna mukabil kelimetül-insan demeyiz hatta kelimetül-resul bile demeyiz. Kelime kuranda Allah’ın ayetleri karşılığı kullanılmıştır. Yani Allah’ın kuran ile bize verdiği veya vermediği bütün ilmi, kelime ile başka bir ifade ile kelam ile ifade edilir. Bu anlamda mesela yine kuranda Hz. İsa Allah’ın bir kelimesi olarak ifade edilmektedir. Burada kelimenin mutlak ilim ve mucize karşılığı vardır. Bunun içindir ki, Allah’ın kelimeleri kullanarak indirilir. O nedenle Kuran İnzal(indirilmek) edilmiş yani indirilmiştir. Bu sebeplerle kelime bilgisi demek olan “kelam” haddizatında Allah’ı bilmeye ve anlamaya yönelen bir ilim dalıdır ve hala başta ilahiyat fakültelerimizde ders olarak okutulmaktadır.
“Biz ona kelimeleri öğrettik” evresinde artık Âdem:
a) Varlığı Allah tarafından yeni bir formasyonla inşa edilmiştir,
b) Barbarlıktan medeniyet safhasına geçmiştir,
c) İsimler öğretilmiş ve bu öğrendikleri ile daha net anlaşmış daha net kendini ve olan biteni anlamıştır. Hiçbir varlıkta görülmeyen (meleklerde dahil) ontoloji ve epistemolojiye sahip olmuştur.
Bu evrede Allah son olarak, “Al bunlarda(kelimeler-kelamlar) senin tüm öğrendiklerini dünya üzerinde uygulaman için, düzen ve hukukun için, adalet ve dünya üzerinde daha bilinçli yaşaman için gerekenler” başlığı altında kendisine verilmiş düzen bildirisidir. Özetle varlığının amacına uygun yaşaması için gereken bilgi verildi.
3- Allah son olarak Âdem’i huzura çıkardığında (şeytanın isyan edip kabullenmediği saffadır bu saffa) Meleklere Âdem’e secde etmeleri emredilmiştir.
Hatırlayalım: Bakara suresinden “Ben sizin bilmediğinizi bilirim”
(Ekleme: “Biz yeryüzünde yaratacağız” diye geçen yaratılma mekanı çoğunlukla cennet kabul edilir ama değildir)
Kuran-ı Kerim’de Allah hariç hiç bir şeye secde edilmeyeceği üstüne basa basa belirtilmiştir. Şimdi şunu diyebilirsiniz “e Allah tüm meleklere Âdem’e secde etmesini söyledi?”
Bu şudur: İnsan artık vahşi beşerliğini bırakmıştır, varlığı yeniden tanzim edilmiştir. Tüm bilgiler ona öğretilmiş ve var olan özelliklerinin daha iyi kullanmasını öğrenmiştir. Ve melekler bu vahşi canlının böyle bir değişim geçirerek (yaratılarak) bu hale gelmesine hayran kalmıştır. Allah kendinden özellikler vererek dünyaya bir halife var edeceğini söylemiştir bu evrenin ilk başında. Ve artık Âdem Allah’ın halifesidir. İnsanlar içinden seçilen peygamber Hz. Âdem meleklerin karşısına çıktığında, Allah bizzat ona değil, onun bu evresini tamamladığı için ve onu kimselerin akıl sır erdiremediği bir yoldan geçirdiği için, Hz. Âdem’e bakılarak kendisine secde edilmesini istemiştir.
Bakara suresinden: “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” sözünün bir açıklaması da böyle olmalıdır.. Allah insanı insan yapmıştır. Yeniden insan yapmıştır, yeniden yaratmıştır, yenilemiştir varlığını insanın.
Alıntıdır.