Hırsın Patolojisi

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,254
Tepkime puanı
3,152
Bütün kültürler ve bütün dinler seni kendinle ilgili olumsuzluk hissetmeye koşullandırır. Hiç kimse olduğu gibi sevilmez ya da takdir edilmez. Bir değerin olup olmadığını kanıtlaman beklenir: spor alanında altın madalyalar getirerek, başarı, para, güç, prestij ve saygınlık elde ederek. Kanıtla kendini! Değerin gerçek değil; bu sana öğretilmiş olan bir şey. Değerin kanıtlanmak zorunda.

Bu nedenle insanın içinde kendine karşı büyük bir düşmanlık, büyük bir 'tersi kanıtlanmadıkça, olduğum gibi değersizim' duygusu baş gösterir. Bu rekabetçi dünyada çok az insan başarılı olabilir. Milyonlarca ve milyonlarca insan yarışıyor, kaç tanesi başarıya ulaşabilir? Kaç kişi başkan ya da başbakan olabilir? Milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede yalnızca bir tek kişi başkan olacak ama derinlerde herkes o işi yapmaya can atıyor. Milyonlarca kişi değersiz olduğunu hissedecek. Kaç kişi büyük bir ressam olabilir? Oysa herkesin yaratacağı bir şey var. Kaç kişi Shakespeare, Milton ya da Shelley gibi büyük bir şair olabilir? Oysa herkesin en içteki varlığında şiirsel bir şey var; herkesin dünyaya vereceği bir şiir var. Ancak olay hırsa dönüşürse, hırsın kendisi zaten şiiri öldüren bir şey.

Başarı fikri sana işkence ediyor. İnsanlığın başına gelmiş en büyük felaket: başarı fikri, 'başarılı' olma zorunluluğu. Başarı rekabet etmek zorunda olduğun, savaşmak zorunda olduğun anlamına gelir, dürüst ya da kirli yöntemlerle, nasıl olduğu önemli değil. Başarılı oldun mu, herşey tamam demektir. Önemli olan başarıdır; haince yollardan başarıya ulaşmış olsan bile, bir kez başarılı oldun mu yaptığın herşey makbuldür.

Başarı bütün eylemlerinin niteliğini değiştirir. Başarı kötü araçları iyiye dönüştürür. O zaman tek sorun nasıl başarılı olunacağı, zirveye nasıl ulaşılacağıdır? Doğal olarak çok az insan zirveye ulaşabilir. Herkes Everest'e tırmanmaya çalışıyorsa, kaç kişi orda durabilir? Zirvede fazla yer yok; orda yalnızca bir kişi rahat durabilir. Çabalayan diğer milyonlarca insan kendini yetersiz hissedecek ve ruhunda büyük bir umutsuzluk yer edecek. Bu insanlar olumsuzluk hissetmeye başlayacak.

Bu eğitim biçimi yanlış. Sana verilen, adına eğitim denilen bu şey tamamen zehirli. Okulların ve kolejlerin, üniversitelerin seni zehirliyor. Bunlar sende mutsuzluk yaratıyor; bunlar cehennemlerin üretildiği yerler ama bunu öyle güzel yapıyorlar ki, neler olup bittiğini asla fark etmiyorsun. Yanlış eğitim nedeniyle tüm dünya bir cehenneme dönüştü. Hırs fikri üzerine kurulu her eğitim yeryüzünde cehennemi yaratacak ve bu oldu da.

Herkes acı çekiyor ve kendini değersiz hissediyor. Bu gerçekten garip bir durum. Kimse değersiz değil ve kimse üstün değil, çünkü her birey benzersizdir, karşılaştırma yapmak mümkün değil. Sen sensin, sen yalnızca sensin, sen başka biri olamazsın. Buna gerek de yok. Ünlü olman gerekmiyor, dünyanın gözünde başarılı biri olman gerekmiyor. Bunların hepsi aptalca fikirler.

Tek ihtiyacın olan şey yaratıcı olmak, sevgi dolu, farkında ve düşünceli olmak... içinden bir şiir yükseldiğini hissedersen, bu şiiri kendin için, kocan için, çocukların için, arkadaşların için yaz ve şiirle ilgili herşeyi unut. Kendi şarkını söyle, dinleyecek kimse yoksa tek başına söyle ve keyfini çıkar! Ağaçlara git, onlar şarkını alkışlayıp, takdir edecek. Kuşlarla, hayvanlarla konuş, onlar asırlardır yaşama ilişkin yanlış kavramlarla zehirlenmiş insanlardan çok daha iyi anlayacak.

Hırslı insan hastalıklıdır. Kendinle ilgili olumsuzluk hissedersin, çünkü böyle hissetmeni sağladılar. Bunu sana yapan annen baban, bu senin genetik mirasın. Bunu sana yapan öğretmenlerin, dini liderlerin de aynı şeyi yaptı. Bunu sana politikacılar yaptı. Bunu o kadar çok insan yapıyor ki, doğal olarak sen de önemsiz olduğun, hiçbir gerçek anlamın ya da değerin olmadığı, kendine has bir anlamın olmadığı fikrini kabul ettin.

Her anne baba her çocuğa, "bir değerin olduğunu kanıtla!" diyor. Var olmak, yalnızca var olmak yeterli değil, bir şeyler yapmak lazım.

Benim yaklaşımım tamamen, gerçekte varoluşun değerli olduğu yönünde. Sen olduğun gibi, varoluşun öylesine önemli bir armağanısın ki, daha fazla ne isteyebilirsin? Bu güzel varoluşta sadece nefes almak, varoluşun seni sevdiğinin, sana ihtiyacı olduğunun yeterli bir kanıtı; yoksa burda olmazdın. Burdasın! Varoluş seni doğurdu. Demek ki çok büyük bir ihtiyaç oluştu ve sen bir boşluğu doldurdun. Sensiz varoluş eksik kalacaktı. Ben bunu söylediğimde, yalnızca sana söylemiyorum: bunu ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, sahildeki çakıl taşlarına da söylüyorum. Koskoca sahilde tek bir çakıl taşı eksik olduğunda, sahil aynı olmayacak. Tek bir çiçek eksik olduğunda, evren onun yokluğunu hissedecek.

Her nasılsan öyle değerli olduğunu öğrenmek zorundasın. Ben sana benlikçi olmayı öğretmiyorum, tam tersi. Nasılsan öyle değerli olduğunu hissettiğinde, başkalarının da nasılsa öyle değerli olduğunu hissedeceksin.

İnsanları olduğu gibi kabul et; 'meli', 'malı'ları kaldır, bunlar düşman. İnsanlar o kadar çok 'meli' taşıyor ki: 'bunu yap, şunu yapma!' O kadar çok yaplar ve yapmalar taşıyorsun ki, dans edemiyorsun; yükün çok ağır. Sana o kadar çok ideal ve hedef, mükemmellik idealleri verildi ki, hep yetersiz kalıyorsun. İdeallere kavuşmak tamamen imkansızdır. İdeallari yerine getiremezsin; onları gerçekleştirmenin yolu yoktur. Yani hep yetersiz kalacaksın.

Mükemmeliyetçi olmak, psikiyatr koltuğuna oturmaya hazır olmak demektir; mükemmeliyetçi olmak, sinir hastası olmak demektir. Oysa bize hep mükemmel olmamız söylendi.

Yaşam bütün kusurlarıyla güzeldir. Hiçbir şey mükemmel değil. Sana söylüyorum: Tanrı bile kusursuz değil, çünkü Tanrı mükemmel olsaydı, Tanrı'nın ölü olduğunu söyleyen Friedrich Nietzche haklı olurdu. Kusursuzluk ölüm demektir! Mükemmellik daha başka bir ilerleme olasılığı yok demektir. Mükemmellik artık herşey bitmiş demektir. Eksiklik büyümenin mümkün olduğunu gösterir. Eksiklik yeni alanların, yeni coşkuların ve maceranın heyecanı demektir. Eksiklik canlı olduğunu, yaşamın devam edeceğini gösterir.

Yaşam sonsuzdur, bu nedenle yaşamın sonsuza kadar kusurlu olduğunu söylüyorum. Kusurlu olmak yanlış değil. Kusurlarını kabullendiğinde, kendine karşı olumsuz olma fikri kaybolacak. Yaşadığın andaki durumu kabullen ve bunu gelecekteki bir mükemmellikle, bir gelecek idealiyle karşılaştırma. Nasıl olman gerektiğini düşünme. Bütün hastalığın kaynağı bu, bunu bırak. Sen, bugün olduğun gibisin ve yarın farklı olabilirsin. Bunu bugünden tahmin edemezsin ve ayrıca bunu planlamaya gerek de yok.

Bugünü bütün güzelliğiyle, bütün neşesiyle, bütün acısıyla, ıstırabıyla, coşkusuyla yaşa. Bugünü karanlığıyla, ışığıyla, bütünlüğü içinde yaşa. Nefreti yaşa ve sevgiyi yaşa. Öfkeyi yaşa ve şefkati yaşa. Bu anda ne varsa onu yaşa.

Benim yaklaşımım mükemmellikten değil, bütünlükten yana. Mevcut anı bütünlük içinde yaşa, bir sonraki an burdan doğacak. Bu an bütünlük içinde yaşanmışsa, bir sonraki an daha yüksek bir bütünlük düzeyine, bütünlüğün daha yüksek bir zirvesine ulaşacak. Bir sonraki an nerden gelecek? İçinde olduğun andan doğacak. Gelecekle ilgili herşeyi unut, şimdiki zaman yeter.

İsa, "Yarını düşünme, kırdaki zambaklara bak! Ne kadar güzeller. Görkemli giysileri içinde Kral Süleyman bile bu kadar güzel değildi," diyor. Güzel zambakların sırrı nedir? Sır basit: zambaklar yarını düşünmez, gelecek hakkında hiçbir şey bilmez. Yarın yoktur. Bugün kendi kendine yeter, bu dakika kendi kendine yeter ve senin kendinle ilgili olumsuzluk duygun yok olur.

Unutma, kendin için olumsuzluk hissettiğinde, otomatik olarak başkaları için de olumsuzluk hissedersin. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Anlaşılması gerekiyor. Kendine karşı olumsuz olan insan, başkasına da olumlu olamaz. Çünkü kendinde bulduğu hataları başkalarında da bulacak, aslında bu hataları başkalarında büyütecek. İntikam alacak. Annen baban seni kendine karşı olumsuz yaptı, sen de intikamını çocuklarından alacaksın, çocuklarını daha da olumsuz yapacaksın.

Böylece, olumsuzluk her kuşakta giderek büyüyor. Her kuşak giderek daha hastalıklı oluyor. Modern insan psikolojik olarak bu kadar acı çekiyorsa, bunun nedeni bu insanlarla ilgili değil. Bu sadece geçmişin tamamen yanlış olduğunu gösteriyor. Bütünüyle geçmişin birikimi. Biz bu hastalıklı geçmişi bırakıp, yeniden başlamadıkça, mükemmelik düşüncesi, idealler, 'yapmalı-etmeli'ler olmadan, on emir olmadan mevcut anda yaşamadıkça, insanoğlu kötü kaderine mahkumdur.

Herkes olumsuz hissediyor. Biri bunu söyleyebilir, diğeri söylemeyebilir. Biri kendisiyle ilgili olumsuz hissettiğinde, başka herşeyle ilgili olumsuz hisseder. Kişinin tavrı olumsuz olur, bu da 'hayır'dır. Olumsuz bir insanı gül bahçesine koy, çiçeğe bakmak yerine, dikenleri sayacaktır. Yapamaz. Bunu beceremez. Tek yaptığı çiçekleri görmezden gelip, dikenleri saymak olur.

Olumsuzluk hissediyorsanız, bütün yaşam karanlık bir geceye dönüşür. Artık şafak yoktur, hiç sabah olmaz. Güneş yalnızca batar, hiç doğmaz. Senin karanlık gecelerinde yıldızlar bile yoktur. Sen yıldızlar hakkında ne söyleyebilirsin? Senin küçük bir mumun bile yok.

Olumsuz insan karanlıkta yaşar, bir çeşit ölümü yaşar. Yavaşça ölür. Yaşamın bu olduğunu düşünür. Kendini değişik şekillerde zehirlemeye devam eder; olumsuz insan kendine zarar verir. Doğal olarak, bu insanla ilişkiye girenler de perişan olur. Olumsuz bir anne, çocuğuna zarar verecektir. Olumsuz bir koca, karısını mahveder; olumsuz bir eş de kocasını mahveder. Olumsuz anne babalar, çocuklarına zarar verir; olumsuz öğretmen öğrencilerine zarar verir.

Yaşamı onaylayacak, yaşamı sevecek, sevgiyi sevecek, bu varoluşu olduğu gibi sevecek, onu önce mükemmel olmaya zorlayacak taleplerde bulunmayacak, yaşamı bütün sınırlarıyla kutlayacak yeni bir insanlık gerekiyor. Şaşıracaksın, yaşamını seversen, yaşam sana kapılarını açmaya başlayacak. Seversen, sırlar sana açıklanacak, gizler eline verilecek. Bedenini seversen, eninde sonunda o bedende oturan ruhun farkına varacaksın. Ağaçları, dağları ve ırmakları sevdiğinde, Tanrı'nın herşeyin ardındaki görünmeyen ellerini eninde sonunda fark edeceksin. Tanrı'nın imzası her yaprağın üzerinde. Yalnız senin görmek için gözlere ihtiyacın var. Yalnızca olumlu gözler görebilir, olumsuz gözler göremez.

Kendini kabullen, yoksa ikiyüzlü olursun. İkiyüzlü olmak nedir? Bir insan bir şey söyler, başka bir şeye inanır ve tam tersini yaşar. Hiçbir şeyi bastırma, içinde olumsuz hiçbir şey yok. Varoluş bütünüyle olumludur. İçinde en gizli olanı ifade et. Kendi şarkını söyle, şarkının ne olduğuna aldırma. Kimsenin şarkını alkışlamasını bekleme, gerek yok. Şarkı söylemek ödülün kendisi olmalı.

Gerçekten yaşamak istiyorsan, kalbinde derin bir 'evet'e ihtiyacın olacak. Yalnızca bu 'evet' yaşamanı sağlayacak. Bu senin gıdan olacak, sana hareket edecek yer açacak. Yalnızca izle, 'evet' kelimesini tekrarlarken bile içinde bir şeyler açılmaya başlar. 'Hayır' de, bir şey büzüşür. Hayır de, hayırı tekrarla, hayır dedikçe kendini öldürüyorsun. Evet dediğin anda oluk oluk taştığını hissedeceksin. Evet dediğin anda sevmeye, yaşamaya, var olmaya hazırsın.

Bana göre her birey mükemmeldir ve tekdir. Bireyleri karşılaştırmam; karşılaştırma yapmak benim tarzım değil, çünkü karşılaştırma her zaman çirkin ve vahşicedir. Sana başkalarından daha üstün olduğunu söylemeyeceğim, başkalarından aşağı olduğunu da söylemeyeceğim. Sen yalnızca sensin, sana bu halinle ihtiyaç duyuluyor. Sen benzersizsin, diğer herkes gibi.

Alıntı.
 

Pofuduk Kartal

Kayıtlı Üye
Katılım
5 May 2016
Mesajlar
179
Tepkime puanı
189
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
Bütün kültürler ve bütün dinler seni kendinle ilgili olumsuzluk hissetmeye koşullandırır. Hiç kimse olduğu gibi sevilmez ya da takdir edilmez. Bir değerin olup olmadığını kanıtlaman beklenir: spor alanında altın madalyalar getirerek, başarı, para, güç, prestij ve saygınlık elde ederek. Kanıtla kendini! Değerin gerçek değil; bu sana öğretilmiş olan bir şey. Değerin kanıtlanmak zorunda.

Bu nedenle insanın içinde kendine karşı büyük bir düşmanlık, büyük bir 'tersi kanıtlanmadıkça, olduğum gibi değersizim' duygusu baş gösterir. Bu rekabetçi dünyada çok az insan başarılı olabilir. Milyonlarca ve milyonlarca insan yarışıyor, kaç tanesi başarıya ulaşabilir? Kaç kişi başkan ya da başbakan olabilir? Milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede yalnızca bir tek kişi başkan olacak ama derinlerde herkes o işi yapmaya can atıyor. Milyonlarca kişi değersiz olduğunu hissedecek. Kaç kişi büyük bir ressam olabilir? Oysa herkesin yaratacağı bir şey var. Kaç kişi Shakespeare, Milton ya da Shelley gibi büyük bir şair olabilir? Oysa herkesin en içteki varlığında şiirsel bir şey var; herkesin dünyaya vereceği bir şiir var. Ancak olay hırsa dönüşürse, hırsın kendisi zaten şiiri öldüren bir şey.

Başarı fikri sana işkence ediyor. İnsanlığın başına gelmiş en büyük felaket: başarı fikri, 'başarılı' olma zorunluluğu. Başarı rekabet etmek zorunda olduğun, savaşmak zorunda olduğun anlamına gelir, dürüst ya da kirli yöntemlerle, nasıl olduğu önemli değil. Başarılı oldun mu, herşey tamam demektir. Önemli olan başarıdır; haince yollardan başarıya ulaşmış olsan bile, bir kez başarılı oldun mu yaptığın herşey makbuldür.

Başarı bütün eylemlerinin niteliğini değiştirir. Başarı kötü araçları iyiye dönüştürür. O zaman tek sorun nasıl başarılı olunacağı, zirveye nasıl ulaşılacağıdır? Doğal olarak çok az insan zirveye ulaşabilir. Herkes Everest'e tırmanmaya çalışıyorsa, kaç kişi orda durabilir? Zirvede fazla yer yok; orda yalnızca bir kişi rahat durabilir. Çabalayan diğer milyonlarca insan kendini yetersiz hissedecek ve ruhunda büyük bir umutsuzluk yer edecek. Bu insanlar olumsuzluk hissetmeye başlayacak.

Bu eğitim biçimi yanlış. Sana verilen, adına eğitim denilen bu şey tamamen zehirli. Okulların ve kolejlerin, üniversitelerin seni zehirliyor. Bunlar sende mutsuzluk yaratıyor; bunlar cehennemlerin üretildiği yerler ama bunu öyle güzel yapıyorlar ki, neler olup bittiğini asla fark etmiyorsun. Yanlış eğitim nedeniyle tüm dünya bir cehenneme dönüştü. Hırs fikri üzerine kurulu her eğitim yeryüzünde cehennemi yaratacak ve bu oldu da.

Herkes acı çekiyor ve kendini değersiz hissediyor. Bu gerçekten garip bir durum. Kimse değersiz değil ve kimse üstün değil, çünkü her birey benzersizdir, karşılaştırma yapmak mümkün değil. Sen sensin, sen yalnızca sensin, sen başka biri olamazsın. Buna gerek de yok. Ünlü olman gerekmiyor, dünyanın gözünde başarılı biri olman gerekmiyor. Bunların hepsi aptalca fikirler.

Tek ihtiyacın olan şey yaratıcı olmak, sevgi dolu, farkında ve düşünceli olmak... içinden bir şiir yükseldiğini hissedersen, bu şiiri kendin için, kocan için, çocukların için, arkadaşların için yaz ve şiirle ilgili herşeyi unut. Kendi şarkını söyle, dinleyecek kimse yoksa tek başına söyle ve keyfini çıkar! Ağaçlara git, onlar şarkını alkışlayıp, takdir edecek. Kuşlarla, hayvanlarla konuş, onlar asırlardır yaşama ilişkin yanlış kavramlarla zehirlenmiş insanlardan çok daha iyi anlayacak.

Hırslı insan hastalıklıdır. Kendinle ilgili olumsuzluk hissedersin, çünkü böyle hissetmeni sağladılar. Bunu sana yapan annen baban, bu senin genetik mirasın. Bunu sana yapan öğretmenlerin, dini liderlerin de aynı şeyi yaptı. Bunu sana politikacılar yaptı. Bunu o kadar çok insan yapıyor ki, doğal olarak sen de önemsiz olduğun, hiçbir gerçek anlamın ya da değerin olmadığı, kendine has bir anlamın olmadığı fikrini kabul ettin.

Her anne baba her çocuğa, "bir değerin olduğunu kanıtla!" diyor. Var olmak, yalnızca var olmak yeterli değil, bir şeyler yapmak lazım.

Benim yaklaşımım tamamen, gerçekte varoluşun değerli olduğu yönünde. Sen olduğun gibi, varoluşun öylesine önemli bir armağanısın ki, daha fazla ne isteyebilirsin? Bu güzel varoluşta sadece nefes almak, varoluşun seni sevdiğinin, sana ihtiyacı olduğunun yeterli bir kanıtı; yoksa burda olmazdın. Burdasın! Varoluş seni doğurdu. Demek ki çok büyük bir ihtiyaç oluştu ve sen bir boşluğu doldurdun. Sensiz varoluş eksik kalacaktı. Ben bunu söylediğimde, yalnızca sana söylemiyorum: bunu ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, sahildeki çakıl taşlarına da söylüyorum. Koskoca sahilde tek bir çakıl taşı eksik olduğunda, sahil aynı olmayacak. Tek bir çiçek eksik olduğunda, evren onun yokluğunu hissedecek.

Her nasılsan öyle değerli olduğunu öğrenmek zorundasın. Ben sana benlikçi olmayı öğretmiyorum, tam tersi. Nasılsan öyle değerli olduğunu hissettiğinde, başkalarının da nasılsa öyle değerli olduğunu hissedeceksin.

İnsanları olduğu gibi kabul et; 'meli', 'malı'ları kaldır, bunlar düşman. İnsanlar o kadar çok 'meli' taşıyor ki: 'bunu yap, şunu yapma!' O kadar çok yaplar ve yapmalar taşıyorsun ki, dans edemiyorsun; yükün çok ağır. Sana o kadar çok ideal ve hedef, mükemmellik idealleri verildi ki, hep yetersiz kalıyorsun. İdeallere kavuşmak tamamen imkansızdır. İdeallari yerine getiremezsin; onları gerçekleştirmenin yolu yoktur. Yani hep yetersiz kalacaksın.

Mükemmeliyetçi olmak, psikiyatr koltuğuna oturmaya hazır olmak demektir; mükemmeliyetçi olmak, sinir hastası olmak demektir. Oysa bize hep mükemmel olmamız söylendi.

Yaşam bütün kusurlarıyla güzeldir. Hiçbir şey mükemmel değil. Sana söylüyorum: Tanrı bile kusursuz değil, çünkü Tanrı mükemmel olsaydı, Tanrı'nın ölü olduğunu söyleyen Friedrich Nietzche haklı olurdu. Kusursuzluk ölüm demektir! Mükemmellik daha başka bir ilerleme olasılığı yok demektir. Mükemmellik artık herşey bitmiş demektir. Eksiklik büyümenin mümkün olduğunu gösterir. Eksiklik yeni alanların, yeni coşkuların ve maceranın heyecanı demektir. Eksiklik canlı olduğunu, yaşamın devam edeceğini gösterir.

Yaşam sonsuzdur, bu nedenle yaşamın sonsuza kadar kusurlu olduğunu söylüyorum. Kusurlu olmak yanlış değil. Kusurlarını kabullendiğinde, kendine karşı olumsuz olma fikri kaybolacak. Yaşadığın andaki durumu kabullen ve bunu gelecekteki bir mükemmellikle, bir gelecek idealiyle karşılaştırma. Nasıl olman gerektiğini düşünme. Bütün hastalığın kaynağı bu, bunu bırak. Sen, bugün olduğun gibisin ve yarın farklı olabilirsin. Bunu bugünden tahmin edemezsin ve ayrıca bunu planlamaya gerek de yok.

Bugünü bütün güzelliğiyle, bütün neşesiyle, bütün acısıyla, ıstırabıyla, coşkusuyla yaşa. Bugünü karanlığıyla, ışığıyla, bütünlüğü içinde yaşa. Nefreti yaşa ve sevgiyi yaşa. Öfkeyi yaşa ve şefkati yaşa. Bu anda ne varsa onu yaşa.

Benim yaklaşımım mükemmellikten değil, bütünlükten yana. Mevcut anı bütünlük içinde yaşa, bir sonraki an burdan doğacak. Bu an bütünlük içinde yaşanmışsa, bir sonraki an daha yüksek bir bütünlük düzeyine, bütünlüğün daha yüksek bir zirvesine ulaşacak. Bir sonraki an nerden gelecek? İçinde olduğun andan doğacak. Gelecekle ilgili herşeyi unut, şimdiki zaman yeter.

İsa, "Yarını düşünme, kırdaki zambaklara bak! Ne kadar güzeller. Görkemli giysileri içinde Kral Süleyman bile bu kadar güzel değildi," diyor. Güzel zambakların sırrı nedir? Sır basit: zambaklar yarını düşünmez, gelecek hakkında hiçbir şey bilmez. Yarın yoktur. Bugün kendi kendine yeter, bu dakika kendi kendine yeter ve senin kendinle ilgili olumsuzluk duygun yok olur.

Unutma, kendin için olumsuzluk hissettiğinde, otomatik olarak başkaları için de olumsuzluk hissedersin. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Anlaşılması gerekiyor. Kendine karşı olumsuz olan insan, başkasına da olumlu olamaz. Çünkü kendinde bulduğu hataları başkalarında da bulacak, aslında bu hataları başkalarında büyütecek. İntikam alacak. Annen baban seni kendine karşı olumsuz yaptı, sen de intikamını çocuklarından alacaksın, çocuklarını daha da olumsuz yapacaksın.

Böylece, olumsuzluk her kuşakta giderek büyüyor. Her kuşak giderek daha hastalıklı oluyor. Modern insan psikolojik olarak bu kadar acı çekiyorsa, bunun nedeni bu insanlarla ilgili değil. Bu sadece geçmişin tamamen yanlış olduğunu gösteriyor. Bütünüyle geçmişin birikimi. Biz bu hastalıklı geçmişi bırakıp, yeniden başlamadıkça, mükemmelik düşüncesi, idealler, 'yapmalı-etmeli'ler olmadan, on emir olmadan mevcut anda yaşamadıkça, insanoğlu kötü kaderine mahkumdur.

Herkes olumsuz hissediyor. Biri bunu söyleyebilir, diğeri söylemeyebilir. Biri kendisiyle ilgili olumsuz hissettiğinde, başka herşeyle ilgili olumsuz hisseder. Kişinin tavrı olumsuz olur, bu da 'hayır'dır. Olumsuz bir insanı gül bahçesine koy, çiçeğe bakmak yerine, dikenleri sayacaktır. Yapamaz. Bunu beceremez. Tek yaptığı çiçekleri görmezden gelip, dikenleri saymak olur.

Olumsuzluk hissediyorsanız, bütün yaşam karanlık bir geceye dönüşür. Artık şafak yoktur, hiç sabah olmaz. Güneş yalnızca batar, hiç doğmaz. Senin karanlık gecelerinde yıldızlar bile yoktur. Sen yıldızlar hakkında ne söyleyebilirsin? Senin küçük bir mumun bile yok.

Olumsuz insan karanlıkta yaşar, bir çeşit ölümü yaşar. Yavaşça ölür. Yaşamın bu olduğunu düşünür. Kendini değişik şekillerde zehirlemeye devam eder; olumsuz insan kendine zarar verir. Doğal olarak, bu insanla ilişkiye girenler de perişan olur. Olumsuz bir anne, çocuğuna zarar verecektir. Olumsuz bir koca, karısını mahveder; olumsuz bir eş de kocasını mahveder. Olumsuz anne babalar, çocuklarına zarar verir; olumsuz öğretmen öğrencilerine zarar verir.

Yaşamı onaylayacak, yaşamı sevecek, sevgiyi sevecek, bu varoluşu olduğu gibi sevecek, onu önce mükemmel olmaya zorlayacak taleplerde bulunmayacak, yaşamı bütün sınırlarıyla kutlayacak yeni bir insanlık gerekiyor. Şaşıracaksın, yaşamını seversen, yaşam sana kapılarını açmaya başlayacak. Seversen, sırlar sana açıklanacak, gizler eline verilecek. Bedenini seversen, eninde sonunda o bedende oturan ruhun farkına varacaksın. Ağaçları, dağları ve ırmakları sevdiğinde, Tanrı'nın herşeyin ardındaki görünmeyen ellerini eninde sonunda fark edeceksin. Tanrı'nın imzası her yaprağın üzerinde. Yalnız senin görmek için gözlere ihtiyacın var. Yalnızca olumlu gözler görebilir, olumsuz gözler göremez.

Kendini kabullen, yoksa ikiyüzlü olursun. İkiyüzlü olmak nedir? Bir insan bir şey söyler, başka bir şeye inanır ve tam tersini yaşar. Hiçbir şeyi bastırma, içinde olumsuz hiçbir şey yok. Varoluş bütünüyle olumludur. İçinde en gizli olanı ifade et. Kendi şarkını söyle, şarkının ne olduğuna aldırma. Kimsenin şarkını alkışlamasını bekleme, gerek yok. Şarkı söylemek ödülün kendisi olmalı.

Gerçekten yaşamak istiyorsan, kalbinde derin bir 'evet'e ihtiyacın olacak. Yalnızca bu 'evet' yaşamanı sağlayacak. Bu senin gıdan olacak, sana hareket edecek yer açacak. Yalnızca izle, 'evet' kelimesini tekrarlarken bile içinde bir şeyler açılmaya başlar. 'Hayır' de, bir şey büzüşür. Hayır de, hayırı tekrarla, hayır dedikçe kendini öldürüyorsun. Evet dediğin anda oluk oluk taştığını hissedeceksin. Evet dediğin anda sevmeye, yaşamaya, var olmaya hazırsın.

Bana göre her birey mükemmeldir ve tekdir. Bireyleri karşılaştırmam; karşılaştırma yapmak benim tarzım değil, çünkü karşılaştırma her zaman çirkin ve vahşicedir. Sana başkalarından daha üstün olduğunu söylemeyeceğim, başkalarından aşağı olduğunu da söylemeyeceğim. Sen yalnızca sensin, sana bu halinle ihtiyaç duyuluyor. Sen benzersizsin, diğer herkes gibi.

Alıntı.
Yazıyı çok beğendiğim için tekrar güncellemek istiyorum, ayrıca yaratıcının mükemmel olduğunu düşünüyorum ?❤.
 
Üst