Foras
Kayıtlı Üye
Bizim gibi yaşayan ancak mermerden kabuğu nedeniyle uyarıcıları alamayan bir heykel düşünün. Önce onun burnundaki mermeri kaldırıp bir gül koklatıyorum. O artık gül kokusundan başka bir şey değil. Gülü çekiyorum, heykelde gül kokusunun izi kaldı. Bu iz bellek. Ona menekşe nergis, karanfil koklatıyorum. Bunların bazısı hoşuna gidiyor, bazıları gitmiyor. Beğendiklerine sevgi, beğenmediklerine nefret duyuyor. Onun artık istekleri, istenci, düşünme gücü, soyutlama yeteneği, kısaca zekası var. Duyumları sırasıyla dikkat, karşılaştırma ve yargı oluşturuyor. Şimdi tüm duyu organlarındaki mermer kabuğunu kaldırıyorum. Heykelin ruhsal yaşamı daha zengin ve karmaşık olur. Heykel adamın ruhu; ışık, renk, elem, haz, dinlenme gibi ilk önce ayrı ayrı duyumlarla karşılaşır. Onun ilk düşünceleri işte bunlardır. Demek ki dışımızdaki nesneler, üzerimizde etkide bulundukça, duyumlarımızın ruhumuzda yol açtığı etkinlikler üzerinde düşündükçe dış nesnelerden edinmiş olabileceğimiz bütün düşünceleri elde ederiz.