Halk içre bir âyineyim herkes bakar bir an görür

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Halk içre bir âyineyim herkes bakar bir an görür,
Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür.

O her an yaratma halindedir.” (Rahman 29)Ayeti kerimesine mazhar olduğunu ifade eder. Meselâ “bir âyîneyim her ân” ki; baksalar bir surette akislerini görürler Hangi mertebede ise o sıfat ile zuhur eder. Eğer bakanın nefsinde kötü ahlak var ise yaman (kötü‐korkunç) görür. Eğer nefsin kötü ahlakı düzelmişse yahşi (iyi‐güzel) görür. Ben bir aynayım ki; kâmil kemali, nakıs noksanın görür. Bu beyitten anlaşılan budur. Yine “benim vücûdum âlem‐i kübrâdır.” Bu onsekiz bin âlem içimde tecelli eder. Benden bana bakarlar. Mükemmel kabiliyeti olan kemalimi görür noksan olan ise noksanımı görür, demektir.

*Allah Teâlâ bütün yaratılmışları ihata etmiştir. Fakat bunu herkes göremez. Cahil Hakk’ı görmemekle beraber inkâra dahi gidebilir. Mesela bunun inkârı şunun gibidir. Bir devlet reisi ki tebdili kıyafet ederek çarşı Pazar gezer. Bunu herkes görür. Fakat kimse bilmez. Ancak anı yakinen tanıyanlar bilir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;

“Ruhlar toplu cemaatlardır. (Ruhlar âleminde) birbirleriyle tanışırlar, ülfet ederler. Tanışmayanlar ise birbirlerinden ayrılırlar”

İşte Allah Teâlâ’da böyledir. Hakkı ilk yaratılışta tanıyan hem görür hem bilir. Tanımayan cahilde görür amma bilmez.

*
Ulu kişiler şüphesiz, “Suyun rengi kabın rengidir” dediler
Kanlanmış göz Nil ve Fırat nehrini kan görür.

Cüneydî Bağdadî Hazretlerine “Hakk nasıldır diye sual etmişler. Şöyle buyurmuş: “levn‐i mâe levn‐i inâ” Yani: “Suyun rengi yoktur. Suyun rengi kabın rengidir.” Mesela bardak mavi ise su mavi görünür, kırmızı ise kırmız, yeşil ise yeşil görünür. Bir insanın gözü ki kana boyanmışsa her bir nehrin suyunu kan görür. Hâlbuki nehirler kan değildir. Onun gözü kan gördüğü için kan görünür.

*
Câhil ve haddini bilmez Hakk’ı inkâr eder ve örter,
Kâmil olanlar ise kâmilin herbir sözü işaret ve delil görür.

Kâfir kelimesinin anlamı örtücüdür. O hakikati örter. Her yerde hazır ve nazır olan Hakkı göremezler. Cahillerde böyledir. Onlarda cehaletlerinden dolayı kâmil insanların sözlerini anlayamazlar. Kamil olanlar ise bu sözleri can kulağı ile dinlerler.

*
Âlemin övmesi ve kötülemesi kıymette bir hardal kadar değeri yok,
Diken gibi haliyle harmanda olan buğdayı saman görür.

“Har odur” dediği nefs‐i emmâre ile vasıflı olan zâttır.
“Harman”dan murat bu dünya âlemidir.
“Buğday”dan murat hakikat mücevherleridir.
“Saman”dan murat hakikate ulaşamamış değişmeceli sıfattır.

*
Yüce büyükler ârifin eteğini tuttu,
Kâmil olan sultânı gör, dervişi de sultân görür.

İnsanın kâmil bir kişi olabilmesi için bir arifi billah bulması gerektir. Bulduktan sonrada onun eğitimine girip onda kendini fena ederek. Kendisinde onu görmeli, efendisi de ona bakınca saliki kendisinde görmelidir.

*
Dervişi Hakk yakmış, sen onu yakan sultâna bak,
Hamam içinde dilberi görmeyenin gözü külhân görür.

“Dervişi Hakk yakmış iken” demek Hakk’ın tecellisi bütün eşyada zahir olup dervişin vücûd‐i mecazisini mahv edip makâm‐ı cem’de olmakla Hakk’dan kendini fark edemeyip belki kendinden başkasını bulmaz.

“Hamâm”dan murat dervişin kendi vücûdudur.
“Dilber”den murat hakiki sevgilidir. “Külhân”dan murat gönüldür. Meselâ gönül surette vücûd içinde gizlidir. Ancak hakikatte vücutta tasarruf eden gönüldür. Külhana benzetmek gayet ince teşbihtir. Çünkü hamam külhandan ısınır.

*

Ol dilberin Mehdî adı şekerdir halka tadı,
Mısrî mihneti çeker onda olan Rahmân güzelliğini görür

Adı mehdî olan dilber, mukaddes ruhtur ki ol mazhar‐ı hidayettir. Herkes o sevgilinin vuslat‐ı şekerine kavuşmak isterler. Çünkü onun tadı bütün eşyayı mest etmiştir. Ancak şeker yemekle nefsin şeklini papağana değiştirir. “Mısrî çeker bu mihneti” buyurdukları nefs‐i mihnette ağlamaktadır.” Ol râhat‐ı Rahman görür” buyurdukları mukaddes ruhtur ki; dâima vuslatta ve rahattadır ve her an ayrılığı yoktur. Çünkü zerre güneşin aynıdır ve güneşten ayrılığı yoktur. Varlığı güneşledir. Güneş durdukça ona dahi fena yoktur. Bakası yine güneşledir.

Niyazi-i Mısri / Alıntı
 
Üst