Gaius Aurelius Valerius Diocletianus (İznik Konsülü öncesi tarih)

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
284-305 yılları arasında görev yapmış Roma İmparatorudur,tarihçiler tarafında Üçüncü Yüzyıl Krizi (235-284) olarak bilinen döneme son vermiştir. Otokratik bir hükümet kurmuştur.

İmaparatorun konumu başlangıçta anayasal bir hükümdar olarak dikkatlice maskelenmiş bir diktatörlük mevkiiydi. Meşruiyetini büyük ölçüde karmaşık bir cumhuriyetçi unvan ve uygulamalar düzeninden alan imparator Princep haline geldiğinde ("eşitlerin birincisi", yani "Principate") gücünün büyük bölümünü lejyonlar ve imparatorluk muhafızlarına kumandanlık etmesinden alıyordu. Bu durum tüm imparatorluk unvanları içinde en önemlisi ve imparator kelimesinin kökeni olan imperator (En yüksek kumandan) unvanıyla yansıtılmıştır. Bu düzenlemeler imparatorluğun ilk iki yüzyılında işlemişti. Ancak Septimius Severus döneminden itibaren yöneticiler cumhuriyetçi kuralları giderek zayıflatmaya ya da hepten yoksaymaya ve anayasal hükümdardan ziyade daha fazla diktatör gibi hüküm sürmeye başladılar. Bu süreç makamın temellerinin ve meşruiyetinin altını kazmaya başladı. Diocletianus makamın daha itibar sahibi ve daha dengeli hale gelmesi için askerî güçten daha fazlasına dayanması gerektiğini farketmişti. Bu yüzden imparatorluk meşruiyeti için dine dayalı bir temel oluşturmaya çalıştı. Buna göre kendisi yarı ilahi bir hükümdar ve yüksek konumda bir rahip olacaktı. Eski cumhuriyet unvanı Pontifex Maximus yeni bir önem kazanmaya başlayacaktı.

Diocletianus kendine Dominus et deus ("Efendi ve Tanrı" yani Dominate) şeklinde yeni bir unvan seçti. Ayrıca kendisi Jovius, Maiximian da Herculius unvanını aldı. Böylece kendilerini Jüpiter ve Herkül ilişkilendirmişlerdi. Diokletian gerçekten bir tahtta oturuyordu. Halk içinde gözükmezdi ve şayet huzuruna çıkılacaksa ziyaretçi yere uzanmak ve kesinlikle imparatora bakmamak zorundaydı. Ancak belki cüppesinin eteğini öpebilirdi. Bu şekilde Diokletian mesafeli, gizemli, teokratik ve otokratik bir makam yaratmıştı.

Edward Gibbon'ın bir analizine göre Diocletianus bu törenleri kibirinden ötürü yaratmamıştı. İmparatora yönelik bu tip azamet Augustus'un döneminden beri vardı. Ancak Augustus bunu gizlerken Diocletianus bunu açıkça teşhir ediyordu.

Roma sisteminde imparatorlarının neye göre başa gelecekleri hiçbir zaman çözülememişti. Net bir kural yoktu ve bu da genellikle iç savaşlara neden oluyordu. İlk imparatorlar evlat edinme yöntemini benimsemişlerdi. Buna göre bir oğul ve vâris evlat ediniyorlardı. Ordu evlat edinme yöntemini beğenmiyor ve imparatorun oğlunun vâris olarak kabul edildiği biyolojik veraseti tercih ediyordu. Senato yeni bir imparator seçme hakkı olduğuna inanıyordu. Dolayısıyla genellikle en azından üç vâris bulunuyordu.

Bu sorunu çözmek ve Doğu ve Batı olmak üzere bölünen imparatorlukta kimin imparator olacağı sorusunu yanıtlamak için Diocletianus Tetrarşi ya da "dörtlü yönetim" adı verilen sistemi kurdu. Buna göre Doğu'da bir kıdemli imparator, Batı'da bir kıdemli imparator başa geçecek, bunların yanında da birer ast imparator olacaktı.

292 yılına gelindiğinde Diocletianus sistemi oturtmuş, kendisine Doğu İmparatorluğu'nu seçmiş ve Maximian'a da Batı İmpartorluğu'nu vermişti. İmparatorluk iktidarı artık iki kişinin arasında bölüştürülmüştü. İkisi de kendilerine yeni başkentler seçtiler. Diocletianus'un kendine seçtiği başkent Nicomedia (bugünkü İzmit)idi.

303 yılında Roma İmparatorluğu'nun Hıristiyanlara yönelik son ve en büyük zulmü başladı.
Hristiyanlar, Diokletian'ın saltanatının çoğunda huzur içinde yaşamış olmalarına rağmen, zaman içerisinde Galerius zulmünün etkisinden kalan Diocletianus'ta onun züluım politikalarını benimsedi ve 24 Şubat 303 bildirisi ile başlayan cezalandırmalar sonucu Hristiyanların toplanma yerleri, gizli toplantılarının fesata yol açabileceği korkusuyla yıkılmıştır

299-300 yıllarında verilen bir kurbanın uygun kehaneti çıkarmamasının sorumlusu olarak Hıristiyanların varlığı gösterildi. Diokletian tüm Hıristiyan devlet memurlarının ve askerlerinin kurbanlarda yeralmalarını aksi takdirde konumları kaybedecklerini söyledi. Bir süre sonra Didim'deki Apollon'dan bir kehanet Hıristiyanların sindirilmesi şeklinde yorumlandı.

24 Şubat 303'de Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı ilk fermanı yayımlandı. Buna göre imparatorluk içindeki Hıristiyan kitapları ve ibadet yerleri yokedilecekti. Ayrıca Hıristiyanların ibadet için biraraya gelmeleri de yasaklanıyordu. Diocletianus'un Nicomedia'daki sarayındaki yangınlar ve Anadolu'daki ayaklanmalardan sonra imparator Hıristiyanlara yönelik daha sert yaptırımlara başvurdu ve tüm piskopos ve rahiplerin tutuklanmasını emretti. Bunlar Hıristiyanlıktan vazgeçmenin bir işareti olarak görülen kurban vermeyi kabul ettikleri takdirde serbest bırakılıyorlardı. Bu zulüm dalgası en sert biçimde imparatorluğun doğu eyaletlerinde uygulanıyordu ve 313 yılına kadar sürdü. Bu tarihte Konstantin ve Licinius tarafından Milano Fermanı yayımlandı.

Bir tahmine göre bu dönemde 3.000-3.500 kadar Hıristiyan öldürülmüştü. Diğer birçokları da işkence görmüş ve hapse atılmışlardı. Zulmün Hıristiyanlar üzerindeki etkisi o kadar büyük olmuştur ki İskenderiye kilisesi Diocletianus'un hükümdarlığının başlangıcını Şehitler Dönemi'nin başlangıcı olarak kullanmışlardır. Zulmün bir başka sonucu da Dalmaçyalı Marinus adında birinin Titano dağına kaçması ve ileride San Marino cumhuriyeti olacak ülkeyi kurmasıdır.

Alıntı
 
Üst