aris
Kayıtlı Üye
19. yüzyıl İngiltere’sindeyiz…
Kraliçe Victoria’nın en iyi en ciddi siyasetçilerinden biri olan, Lord Dufferin, doğrudan doğruya kendisinin yaşamış olduğu paranormal olayı aktarmadan önce, Lord Dufferin hakkında, onu tanıtıcı bilgi verelim:
Lord Dufferin, Hindistan’ı yönetmiş; St. Petersburg’da, Roma’da, Paris’te elçilikler yapmış önemli bir kişidir… Asıl adı, uzun adı, Frederic Temple Hamilton Blackwood olan Lord Dufferin olup, her şeye kolayca inanan biri de değildir… Bir yazar oğludur. Uyanık bir zekaya sahiptir. Her olaya, gerçekçi açıdan bakıp değerlendirebilen sağlam bir karakteri vardır… Kolay kolay etki altında kalmayan bir tiptir… Yani, aktaracağım ruhsal olayı, doğrudan doğruya kendisi yaşamamış olsaydı; inandırılması imkansız bir kimsedir… Evet; Lord Dufferin, işte böyle inandırıcı, sağlam birisidir…
Başından geçen paranormal olayı, zamanımıza kadar ulaşan Lord Dufferin, ne anlatmışsa, gerçekleri anlatmış, çok saygın bir kişidir… Bu bakımdan anlattıklarını yok saymamız olası değildir… Lord Dufferin, Paris’e atanmıştı… Göreve başlamadan önce, birkaç haftalık tatilini, İrlanda’daki arkadaşlarının yanında geçirmek istemişti… Bir gece ansızın bir korkuya kapıldı: Nedenini bulamadığı bu korku etkisiyle uyanmıştı; daha doğrusu uyandırılmıştı… Tekrar uyumaya çalıştı ama, olmadı…
Uyuyamayınca kalktı ve odada gezinmeğe başladı… Perdelerin arasından Ay’ın yusyuvarlak olduğunu gördü. Perdeyi açtı. Gece çok sessizdi… İlerdeki çayırlar, ağaçlar, gümüş rengi parıltılar içindeydiler… Birden, bu ağaçların altında bir şeyin kıpırdadığını gördü… Pencereden uzaklaşarak izlemeye başladı… Sırtında uzun bir sandık taşıyan adamı fark edinceye kadar bekledi: Adam, ağaçların altından iyice açığa çıktı… Sırtındaki uzun sandıkla çayırlardan geçti ve ilerideki bahçe kapısından girerek, kumlu yoldan eve doğru ilerlemeğe başladı. Tam pencerenin önünde durdu. Başını kaldırıp yukarıya baktı ve Lord Dufferin ile gözgöze geldiler…
Lord, bu ansızın gözgöze geliş üzerine, tanımlanması güç bir korkuya kapıldı. Çünkü böylesine çirkin ve korkunç bir yüzü, ömrü boyunca hiç görmemişti ve bakışları bir süre, bu çirkin yüze kenetlendi… Bu çirkin adamın bakışları da aynen kenetlenmişti… Yani ikisi de birbirine, kenetlenmişçesine bakıyorlardı… Sonra, bu çirkin adam, başını çevirerek yolun devam ederken, Lord, bu anda, onun omzunda bir tabut taşıdığını fark etti…
Ertesi sabah, geceki bu olayı, arkadaşlarına anlattı. Fakat, adamı tanıyan çıkmadı… Kimse de o yörede, o yöreyle ilgili cin, peri, hayalet öyküsü bilmiyordu… Ev, yeni yapılmıştı. Ev sahipleri, bu olaya pek inanamadılar… Lord Dufferin, bunu fark edince fazla da ısrar etmedi… Fakat kendisi, bir hayal, bir rüya görmediğinden çok emindi… Aradan birkaç yıl geçti… O, birkaç haftalık tatil çoktan bitmiş; Lord Dufferin, Paris’teki elçilik görevini sürdürmekteydi ve o olayı, unutmaya başlamıştı bile…
Paris’te, Büyük Otel’de, bir konferansa çağrılmış ve katılmak için bu otele gelmişti... Otelin önünde bekliyordu… Tam asansöre binecekken, gözü, asansörcüye takıldı: İrlanda’da, yıllar önce o gece gördüğü adamdı bu… Korkuyla geri çekildi… Asansörcü kapıyı kapattı ve asansör hareket etti… Lord da merdivenlerden çıkmağa başlamıştı ki, çığlıklar duydu: Asansörün ipi kopmuş ve üçüncü kattan aşağı düşmüştü ve içindekilerin çoğu, bu kazada ölmüşlerdi… Asansörcü de bu ölüler arasındaydı!.. Cesetler dışarı çıkarılırken, Lord Dufferin, o adamın, yani asansörcünün yüzünü bir daha inceledi ve gerçekten bu yüzün, o geceki adamın çirkin yüzü olduğunu hayretle gördü!..
Otelin yöneticisine başvurdu: Bu adamın, o gün için geçici olarak bu işe alındığını öğrendi ve kimse de onu tanımıyordu!.. Polis bile adamın kimliğini saptayamadı!.. Onu, daha önceleri görmüş bir kimse de bulunamadı!.. Olay, bilinmeyenler arasına karışıp gitti!..
Yazımızın başında da belirtmiştim: Şu yeryüzü insanı, yani beşer, bilse ki, fani olanın ötesinde, baki olan yine kendisi vardır… Yeryüzündeki her şey, onun, sadece ruhsal tekamülünün aracıdır… Bunu bilen, bunu sezen insana, şu olay neler anlatmaz ki?!.. Lord Dufferin’in şuur yapısını, idrak düzeyini, yani dünya anlayışını bilmiyoruz… Ama ona, bazı ruhsal gerçeklerin anlatılmağa çalışıldığı da bir gerçektir. En azından o, bu gerçekleşen olay üzerinde düşündürülmek istenmiştir. Çünkü bir ölümden döndürülmüştür… Bu ölümden başka şekilde de korunabilirdi… Ama, bu mizansenden amaç, onu düşündürmektir… Elbette, bir hak edişin çok düşündürücü ve de çok önemli bir uyarısına muhatap olmuştur… Bu hak edişin liyakatlisi de olabilmiş midir? İşte bunu bilmiyoruz…
alıntı
Kraliçe Victoria’nın en iyi en ciddi siyasetçilerinden biri olan, Lord Dufferin, doğrudan doğruya kendisinin yaşamış olduğu paranormal olayı aktarmadan önce, Lord Dufferin hakkında, onu tanıtıcı bilgi verelim:
Lord Dufferin, Hindistan’ı yönetmiş; St. Petersburg’da, Roma’da, Paris’te elçilikler yapmış önemli bir kişidir… Asıl adı, uzun adı, Frederic Temple Hamilton Blackwood olan Lord Dufferin olup, her şeye kolayca inanan biri de değildir… Bir yazar oğludur. Uyanık bir zekaya sahiptir. Her olaya, gerçekçi açıdan bakıp değerlendirebilen sağlam bir karakteri vardır… Kolay kolay etki altında kalmayan bir tiptir… Yani, aktaracağım ruhsal olayı, doğrudan doğruya kendisi yaşamamış olsaydı; inandırılması imkansız bir kimsedir… Evet; Lord Dufferin, işte böyle inandırıcı, sağlam birisidir…
Başından geçen paranormal olayı, zamanımıza kadar ulaşan Lord Dufferin, ne anlatmışsa, gerçekleri anlatmış, çok saygın bir kişidir… Bu bakımdan anlattıklarını yok saymamız olası değildir… Lord Dufferin, Paris’e atanmıştı… Göreve başlamadan önce, birkaç haftalık tatilini, İrlanda’daki arkadaşlarının yanında geçirmek istemişti… Bir gece ansızın bir korkuya kapıldı: Nedenini bulamadığı bu korku etkisiyle uyanmıştı; daha doğrusu uyandırılmıştı… Tekrar uyumaya çalıştı ama, olmadı…
Uyuyamayınca kalktı ve odada gezinmeğe başladı… Perdelerin arasından Ay’ın yusyuvarlak olduğunu gördü. Perdeyi açtı. Gece çok sessizdi… İlerdeki çayırlar, ağaçlar, gümüş rengi parıltılar içindeydiler… Birden, bu ağaçların altında bir şeyin kıpırdadığını gördü… Pencereden uzaklaşarak izlemeye başladı… Sırtında uzun bir sandık taşıyan adamı fark edinceye kadar bekledi: Adam, ağaçların altından iyice açığa çıktı… Sırtındaki uzun sandıkla çayırlardan geçti ve ilerideki bahçe kapısından girerek, kumlu yoldan eve doğru ilerlemeğe başladı. Tam pencerenin önünde durdu. Başını kaldırıp yukarıya baktı ve Lord Dufferin ile gözgöze geldiler…
Lord, bu ansızın gözgöze geliş üzerine, tanımlanması güç bir korkuya kapıldı. Çünkü böylesine çirkin ve korkunç bir yüzü, ömrü boyunca hiç görmemişti ve bakışları bir süre, bu çirkin yüze kenetlendi… Bu çirkin adamın bakışları da aynen kenetlenmişti… Yani ikisi de birbirine, kenetlenmişçesine bakıyorlardı… Sonra, bu çirkin adam, başını çevirerek yolun devam ederken, Lord, bu anda, onun omzunda bir tabut taşıdığını fark etti…
Ertesi sabah, geceki bu olayı, arkadaşlarına anlattı. Fakat, adamı tanıyan çıkmadı… Kimse de o yörede, o yöreyle ilgili cin, peri, hayalet öyküsü bilmiyordu… Ev, yeni yapılmıştı. Ev sahipleri, bu olaya pek inanamadılar… Lord Dufferin, bunu fark edince fazla da ısrar etmedi… Fakat kendisi, bir hayal, bir rüya görmediğinden çok emindi… Aradan birkaç yıl geçti… O, birkaç haftalık tatil çoktan bitmiş; Lord Dufferin, Paris’teki elçilik görevini sürdürmekteydi ve o olayı, unutmaya başlamıştı bile…
Paris’te, Büyük Otel’de, bir konferansa çağrılmış ve katılmak için bu otele gelmişti... Otelin önünde bekliyordu… Tam asansöre binecekken, gözü, asansörcüye takıldı: İrlanda’da, yıllar önce o gece gördüğü adamdı bu… Korkuyla geri çekildi… Asansörcü kapıyı kapattı ve asansör hareket etti… Lord da merdivenlerden çıkmağa başlamıştı ki, çığlıklar duydu: Asansörün ipi kopmuş ve üçüncü kattan aşağı düşmüştü ve içindekilerin çoğu, bu kazada ölmüşlerdi… Asansörcü de bu ölüler arasındaydı!.. Cesetler dışarı çıkarılırken, Lord Dufferin, o adamın, yani asansörcünün yüzünü bir daha inceledi ve gerçekten bu yüzün, o geceki adamın çirkin yüzü olduğunu hayretle gördü!..
Otelin yöneticisine başvurdu: Bu adamın, o gün için geçici olarak bu işe alındığını öğrendi ve kimse de onu tanımıyordu!.. Polis bile adamın kimliğini saptayamadı!.. Onu, daha önceleri görmüş bir kimse de bulunamadı!.. Olay, bilinmeyenler arasına karışıp gitti!..
Yazımızın başında da belirtmiştim: Şu yeryüzü insanı, yani beşer, bilse ki, fani olanın ötesinde, baki olan yine kendisi vardır… Yeryüzündeki her şey, onun, sadece ruhsal tekamülünün aracıdır… Bunu bilen, bunu sezen insana, şu olay neler anlatmaz ki?!.. Lord Dufferin’in şuur yapısını, idrak düzeyini, yani dünya anlayışını bilmiyoruz… Ama ona, bazı ruhsal gerçeklerin anlatılmağa çalışıldığı da bir gerçektir. En azından o, bu gerçekleşen olay üzerinde düşündürülmek istenmiştir. Çünkü bir ölümden döndürülmüştür… Bu ölümden başka şekilde de korunabilirdi… Ama, bu mizansenden amaç, onu düşündürmektir… Elbette, bir hak edişin çok düşündürücü ve de çok önemli bir uyarısına muhatap olmuştur… Bu hak edişin liyakatlisi de olabilmiş midir? İşte bunu bilmiyoruz…
alıntı