Dogon kabilesi'nde yaşatılan büyük sır

Yazgıt

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Ocak 2023
Mesajlar
193
Tepkime puanı
191
Dogonlar, Afrika’nın Mali Cumhuriyeti’ne bağlı olan ve günümüzde sayıları 300.000 civarında bulunan bir kabiledir. Afrika'nın ücra bir köşesinde, siyah kıtanın tarım ve hayvancı lıkla uğraşan milyonlarca zencisi gibi sade bir yaşantı sürdü ren, kendi hâlinde bir kabile olan Dogonlar, hiçbir teknolojik imkâna sahip değildir. Çadırlarda yaşayan ve hiçbir teknolojik gelişmeden yarar lanamayan bu kabileyi ilk araştırmak isteyenler; ilkellerin dünyasını, Avrupa’ya ve Amerika’ya tanıtmak için oraya git mişlerdi... Evet... Bu ilkel kabile insanları nasıl yaşıyorlardı?... İlkellerin dünyasına gidip geçmişe bir yolculuk yapalım diye rek bazı araştırmacılar balta girmemiş ormanların derinlikleri ne dalmışlardı... Bu amaçla yola çıkılmıştı ama kendilerini ora da hiç akıllarına bile getiremeyecekleri ve insanın tüylerini ür perten birtakım şeyler bekliyordu... Orada karşılaştıkları şey leri, birçok bilim adamı günümüzde hâlâ açıklayamamakta- dırL. Oraya giden araştırmacılar ilk olarak onların mitolojik bil gilerini incelediler. Ve her şey ondan sonra başladı... Çadırlar içinde yaşayan ve avcılıkla beslenen bu ilkel in sanlar, Dünya gezegeninin hareketlerini, Güneş’in hareketini, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn'ün halkası olduğunu, Ay’da kraterler bulunduğunu bilmekteydiler... Bunları nereden öğrendikleri sorulduğunda ise verdikleri cevap insanın kanını donduruyordu:- "...Atalarımızdan öğrendik..." Bu bilgileri teleskop gibi yüksek bir teknolojinin ürünü araç gereçler olmadan bilebilmek imkansızdır. Oysa Dogonlar ne teleskoba, ne de gözlem evine sahip değillerdi... 1930 yılında Fransız bilim adamları Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen denetiminde çalışmalarma başla yan ekibin ilk incelemelerinin sonunda, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı konuya el attı. Çalışmaların sürdürülmesi için Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen’e her türlü deste ğin verilmesine karar verildi.

Araştırmalar ilerledikçe konunun üzerindeki esrar perde si de büyüyordu... Belli bir noktadan sonra araştırmacılar işin içinden çıkamaz bir hale geldiler... Dogonlar'm evren bilgileri Güneş Sistemi’nin dışına taşıyordu. İşin içinde büyük bir sır vardı. Ve bu, bir çırpıda çözülebilecek gibi değildi. Nitekim araştırmalar yıllarca devam etti. Bu arada Prof. Marcel Griau le, Dogon rahiplerince inisiye edilmeye başlandı. 1956 yılma kadar devam eden bu çalışmalar sürekli olarak Fransa’ya raporlar halinde sunuldu. Ortaya çıkan gerçekler karşısında, bilim adamları ne diyeceklerini bilemez bir hale geldiler. Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen'in elde ettikleri belgeler, Fransız Etnoloji Enstitüsü’nce 1965 yılın da "Soluk Tilki” adlı bir kitapla yayınlanarak tüm kamuoyuna duyuruldu. Kitap geniş yankı uyandırdı.

Atalarımızın Gök tanrı dini kitabından

Şimdi bilgili kişilere sormak istiyorum acaba dogonlar nasıl bu bilgilere erişti? Hiçbir teknolojik imkanları olmadığı halde
 

Demre

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2018
Mesajlar
289
Tepkime puanı
580
Dogonlar, Afrika’nın Mali Cumhuriyeti’ne bağlı olan ve günümüzde sayıları 300.000 civarında bulunan bir kabiledir. Afrika'nın ücra bir köşesinde, siyah kıtanın tarım ve hayvancı lıkla uğraşan milyonlarca zencisi gibi sade bir yaşantı sürdü ren, kendi hâlinde bir kabile olan Dogonlar, hiçbir teknolojik imkâna sahip değildir. Çadırlarda yaşayan ve hiçbir teknolojik gelişmeden yarar lanamayan bu kabileyi ilk araştırmak isteyenler; ilkellerin dünyasını, Avrupa’ya ve Amerika’ya tanıtmak için oraya git mişlerdi... Evet... Bu ilkel kabile insanları nasıl yaşıyorlardı?... İlkellerin dünyasına gidip geçmişe bir yolculuk yapalım diye rek bazı araştırmacılar balta girmemiş ormanların derinlikleri ne dalmışlardı... Bu amaçla yola çıkılmıştı ama kendilerini ora da hiç akıllarına bile getiremeyecekleri ve insanın tüylerini ür perten birtakım şeyler bekliyordu... Orada karşılaştıkları şey leri, birçok bilim adamı günümüzde hâlâ açıklayamamakta- dırL. Oraya giden araştırmacılar ilk olarak onların mitolojik bil gilerini incelediler. Ve her şey ondan sonra başladı... Çadırlar içinde yaşayan ve avcılıkla beslenen bu ilkel in sanlar, Dünya gezegeninin hareketlerini, Güneş’in hareketini, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn'ün halkası olduğunu, Ay’da kraterler bulunduğunu bilmekteydiler... Bunları nereden öğrendikleri sorulduğunda ise verdikleri cevap insanın kanını donduruyordu:- "...Atalarımızdan öğrendik..." Bu bilgileri teleskop gibi yüksek bir teknolojinin ürünü araç gereçler olmadan bilebilmek imkansızdır. Oysa Dogonlar ne teleskoba, ne de gözlem evine sahip değillerdi... 1930 yılında Fransız bilim adamları Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen denetiminde çalışmalarma başla yan ekibin ilk incelemelerinin sonunda, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı konuya el attı. Çalışmaların sürdürülmesi için Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen’e her türlü deste ğin verilmesine karar verildi.

Araştırmalar ilerledikçe konunun üzerindeki esrar perde si de büyüyordu... Belli bir noktadan sonra araştırmacılar işin içinden çıkamaz bir hale geldiler... Dogonlar'm evren bilgileri Güneş Sistemi’nin dışına taşıyordu. İşin içinde büyük bir sır vardı. Ve bu, bir çırpıda çözülebilecek gibi değildi. Nitekim araştırmalar yıllarca devam etti. Bu arada Prof. Marcel Griau le, Dogon rahiplerince inisiye edilmeye başlandı. 1956 yılma kadar devam eden bu çalışmalar sürekli olarak Fransa’ya raporlar halinde sunuldu. Ortaya çıkan gerçekler karşısında, bilim adamları ne diyeceklerini bilemez bir hale geldiler. Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen'in elde ettikleri belgeler, Fransız Etnoloji Enstitüsü’nce 1965 yılın da "Soluk Tilki” adlı bir kitapla yayınlanarak tüm kamuoyuna duyuruldu. Kitap geniş yankı uyandırdı.

Atalarımızın Gök tanrı dini kitabından

Şimdi bilgili kişilere sormak istiyorum acaba dogonlar nasıl bu bilgilere erişti? Hiçbir teknolojik imkanları olmadığı halde
"Hicbir teknolojiye sahip olmadiklari halde" ifadesi ön yargilarinizin beyinlerimizi, daha en basindan özgün düşünmeye kapattigimizin ve kendimize sınırlar cizdigimizin gostergesidir. Bizlere dayatilan, insanoglunun ilkellikten cagdasliga evrildigi safsatasina inanmaktan vazgecebilseydik, ne Dogon Kabilesinin bilgeligine, ne Misir piramitlerinin matematigine ne de kristal kafa tasinin kusursuzluguna şasırmazdik. Manipüle
Dogonlar, Afrika’nın Mali Cumhuriyeti’ne bağlı olan ve günümüzde sayıları 300.000 civarında bulunan bir kabiledir. Afrika'nın ücra bir köşesinde, siyah kıtanın tarım ve hayvancı lıkla uğraşan milyonlarca zencisi gibi sade bir yaşantı sürdü ren, kendi hâlinde bir kabile olan Dogonlar, hiçbir teknolojik imkâna sahip değildir. Çadırlarda yaşayan ve hiçbir teknolojik gelişmeden yarar lanamayan bu kabileyi ilk araştırmak isteyenler; ilkellerin dünyasını, Avrupa’ya ve Amerika’ya tanıtmak için oraya git mişlerdi... Evet... Bu ilkel kabile insanları nasıl yaşıyorlardı?... İlkellerin dünyasına gidip geçmişe bir yolculuk yapalım diye rek bazı araştırmacılar balta girmemiş ormanların derinlikleri ne dalmışlardı... Bu amaçla yola çıkılmıştı ama kendilerini ora da hiç akıllarına bile getiremeyecekleri ve insanın tüylerini ür perten birtakım şeyler bekliyordu... Orada karşılaştıkları şey leri, birçok bilim adamı günümüzde hâlâ açıklayamamakta- dırL. Oraya giden araştırmacılar ilk olarak onların mitolojik bil gilerini incelediler. Ve her şey ondan sonra başladı... Çadırlar içinde yaşayan ve avcılıkla beslenen bu ilkel in sanlar, Dünya gezegeninin hareketlerini, Güneş’in hareketini, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn'ün halkası olduğunu, Ay’da kraterler bulunduğunu bilmekteydiler... Bunları nereden öğrendikleri sorulduğunda ise verdikleri cevap insanın kanını donduruyordu:- "...Atalarımızdan öğrendik..." Bu bilgileri teleskop gibi yüksek bir teknolojinin ürünü araç gereçler olmadan bilebilmek imkansızdır. Oysa Dogonlar ne teleskoba, ne de gözlem evine sahip değillerdi... 1930 yılında Fransız bilim adamları Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen denetiminde çalışmalarma başla yan ekibin ilk incelemelerinin sonunda, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı konuya el attı. Çalışmaların sürdürülmesi için Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen’e her türlü deste ğin verilmesine karar verildi.

Araştırmalar ilerledikçe konunun üzerindeki esrar perde si de büyüyordu... Belli bir noktadan sonra araştırmacılar işin içinden çıkamaz bir hale geldiler... Dogonlar'm evren bilgileri Güneş Sistemi’nin dışına taşıyordu. İşin içinde büyük bir sır vardı. Ve bu, bir çırpıda çözülebilecek gibi değildi. Nitekim araştırmalar yıllarca devam etti. Bu arada Prof. Marcel Griau le, Dogon rahiplerince inisiye edilmeye başlandı. 1956 yılma kadar devam eden bu çalışmalar sürekli olarak Fransa’ya raporlar halinde sunuldu. Ortaya çıkan gerçekler karşısında, bilim adamları ne diyeceklerini bilemez bir hale geldiler. Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen'in elde ettikleri belgeler, Fransız Etnoloji Enstitüsü’nce 1965 yılın da "Soluk Tilki” adlı bir kitapla yayınlanarak tüm kamuoyuna duyuruldu. Kitap geniş yankı uyandırdı.

Atalarımızın Gök tanrı dini kitabından

Şimdi bilgili kişilere sormak istiyorum acaba dogonlar nasıl bu bilgilere erişti? Hiçbir teknolojik imkanları olmadığı halde
Ilkellikten çagdasliga evrilmis bir insanoglu hikayesine inanmaktan vazgecip, özgün düşunebilseydik, ne Dogonlarin bilgeligine, ne Misir piramitlerinin matematigine ne de kristal kafatasinin kusursuzluguna şaşirmazdik. Insanlik tarihinin m.ö. 5000 lerde basladigina inandirildik ders kitaplarimizda, Gobeklitepenin 12000 yil onceye ait oldugu gercegi tokat gibi vurdu sığ beyinli sözde bilim insanlarinin yüzüne...Zamanın linear olmadigi gibi, bilginin de linear olmadigina cok ama cok fazla kanıt var yeryuzunde.
 

Demre

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2018
Mesajlar
289
Tepkime puanı
580
Yazarken baglantim gittigi icin yeniden yazayim dedim, meger ilk yazdiklarim da gitmis. Cift dikis olmus, ozur diliyorum.
 

Yazgıt

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Ocak 2023
Mesajlar
193
Tepkime puanı
191
"Hicbir teknolojiye sahip olmadiklari halde" ifadesi ön yargilarinizin beyinlerimizi, daha en basindan özgün düşünmeye kapattigimizin ve kendimize sınırlar cizdigimizin gostergesidir. Bizlere dayatilan, insanoglunun ilkellikten cagdasliga evrildigi safsatasina inanmaktan vazgecebilseydik, ne Dogon Kabilesinin bilgeligine, ne Misir piramitlerinin matematigine ne de kristal kafa tasinin kusursuzluguna şasırmazdik. Manipüle

Ilkellikten çagdasliga evrilmis bir insanoglu hikayesine inanmaktan vazgecip, özgün düşunebilseydik, ne Dogonlarin bilgeligine, ne Misir piramitlerinin matematigine ne de kristal kafatasinin kusursuzluguna şaşirmazdik. Insanlik tarihinin m.ö. 5000 lerde basladigina inandirildik ders kitaplarimizda, Gobeklitepenin 12000 yil onceye ait oldugu gercegi tokat gibi vurdu sığ beyinli sözde bilim insanlarinin yüzüne...Zamanın linear olmadigi gibi, bilginin de linear olmadigina cok ama cok fazla kanıt var yeryuzunde.
Haklısın ayrıca Mu kıtası M.Ö 12000 yıl önce battı ve oradan göç edenler orta asyaya ki bunlar bana göre Türklerdi. Irak bölgesine gidenler sümerler, sibirya bölgesine gidenler moğollar, orta ve güney amerika'ya göç edenler ise mayalar. Zaten Atatürk, tahsin mayatepeki bu yüzden görevlendirdi. Mayalar ile Türk halkının aynı yerden yani Mu kıtasından geldiğini düşünüyordu. Yani dediğiniz gibi insanlık M.Ö 5000 yılında başlamadı.
 
Üst