aNAkSaRatE
Banlı Kullanıcı
Herhangi bir dijital işlem biriminden çıkan 1 ve 0’lardan oluşmuş veriyi depolamaya ve gerektiğinde kullanmaya yarayan bilgisayar hafıza bileşenleri olarak tanımlanabilirler.
İnsan bilinç ve hafızasının dijital bir platforma nakledilmesi mümkün mü?
Düşünce deneyimize başlıyoruz:
Yapacağımız transferin donör (verici) ve organik kısmı için, ortalama bir insana ihtiyacımız olacak. Tercihen sağlıklı ve nörolojik açıdan normal bir birey işimizi görür. Hatta iş yükümüzü hafifletmesi amacıyla az kullanılmış, yorulmamış beyinli bir aday, tercih önceliğimiz olsun. Şu durumda elimizde gayet organize ve her an işlem yapan, dinamik bir santral sinir sistemi var. Beyin, beyincik, omurilik gibi tüm bileşenleriyle karşımızda duruyor.
Transferin alıcı kutbunda da, gıcır gıcır yeni nesil işlemcili, devasa depolama birimli bilgisayarımız bulunsun. Hatta madem hayal kuruyoruz, tam kuralım. Google pastayı duymuş olsun ve büyük payı kapmak için 2013’de duyurduğu bit yerine, qubit‘lerle işlem yapan kuantum bilgisayarını ödünç versin. Materyal hazır, sırada metod var.
Ben şu arkadaşın bir yedeğini alayım demekle olmuyor maalesef…
Önce donörün santral sinir sisteminin gerçek zamanlı ve kayıpsız bir imajını almamız gerekiyor. Bunu yaparken tüm nöral yapıyı, sinaptik bileşenleri ve nörotransmitter ölçeğinde beynin kimyasal haritasını çıkarmalıyız. Elektriksel, Elektromanyetik, Manyetik Rezonansiyel, Infrared/UV spektrofotometrik ve Tomografik ölçümlerin hemen hepsini kullanarak hiçbir detayı atlamamalıyız. Tabii eldeki mevcut teknoloji, moleküler boyutta ve komple bir tarama için henüz yetkin değil. Fakat neticede düşünsel bir hipotez üzerindeyiz ve neden kendimizi sınırlayalım ki?
Diyelim ki, hiç kayıp olmaksızın beynin moleküler ölçekte ve 3D bir haritasını almayı başardık. Şimdi sırada eldeki ham verinin tercümesi ve sayısal kodlara çevrimi var. Fakat öncesinde uzun soluklu bir çalışmaya ihtiyaç duyacağız. Her bir sinirsel aktivitenin ve kimyasalın eşleştiği bilgiyi yön ve zaman akslarını da ekleyerek izole etmemiz gerekecek. Bu biraz teknik bir konu olduğundan, fazla detaylandırmadan anlatmaya çalışalım:
Denek, eş zamanlı tarama aygıtları altında, akla gelebilecek hemen her uyarana maruz bırakılır ve buna karşılık gelen sinirsel aktiviteler ve kimyasallar kaydedilir. Kaydedilen bu veri, beyinde izole edildiği adres, zaman, karşıladığı uyaran ve etkileştiği diğer veri yığınlarıyla beraber paketlenip etiketlenerek, sayısal ifadelere dönüştürülür. Bu sayede bilgisayar diline dönüştürülecek verinin, sistemi yöneten yazılım üzerinden arayüz oluşturması sağlanabilecektir. Bu noktada artık bir insana ait tüm bilişsel aktivitenin sayısal bir yedeğini almış bulunuyoruz.
Vericiye dair işlemleri tamamladıktan sonra, geriye alıcı sistemin konfigürasyonu kalıyor ki, işin mekanik olarak en yorucu kısmı da burası sanırım. Eldeki işlem ve depolama birimlerinden oluşan devreyi donörden aldığımız orijinal sinir sistemi modeli ile, birebir eşlenik bir mimaride dizayn etmemiz gerekiyor. Zira, nöronlar ve aralarındaki bağlantıları dijital platformda temsil edecek işlemci ve bağlantı yolaklarının, silikon veya kuantal birer karşılığının inşa edilmesi, sistemden alacağımız dönüt ve kararlılık için önemli olacaktır. Bununla beraber, hedef modelin inceliği, hassasiyeti ve kompleks yapısı düşünülecek olursa; işin mühendislere düşen kısmının hayli sinir bozucu hale gelebileceği çok da şaşırtıcı olmasa gerek…
Ve nihayet bir insanın tüm somut ve nesnel varlığından rafine edilmiş bilinci, insanlığın tasarladığı en kompleks cihazın silikon kılcallarına enjekte edilir.
Sonrası mı?
İddia edilebilecek onlarca senaryodan birini, uzun yıllar önce kaleme almış büyük ustadan dinleyelim:
Yanıt (Fredric Brown)
Dwar Reyn, merasimle son kaynağı yapıyordu. On iki kadar kameranın gözleri onu izliyor ve tamamlanmakta olan işlemin çoğaltılmış görüntülerini evrene yayıyordu. Dwar Reyn doğruldu ve başıyla hafifçe işaret verdi; sonra indirdiği zaman, bağlantıyı sağlayacak kolun önünde durdu. Bu kol bir anda evrenin oturulabilir seksen dört milyar gezegenindeki devasa bilgisayarları tek bir devre halinde bağlayacak; böylece bu yapay beyinler, bütün galaksilerin bütün bilgilerini içine alacak ve merkezileştirecek muazzam bir sibernetik makineyi oluşturacaktı. Dwar Reyn, sayısız izleyiciye bir kaç kısa söz sundu. Bir anlık sessizliği takiben de kolu indirdi. Seksen dört milyar gezegenden kopan kuvvet akımının muhteşem vızıltısı duyuldu. Kıvılcımlar fışkırdı ve söndü. Dwar Reyn geriledi.
– İlk soruyu sorma onuru size ait, Dwar Reyn!
Dwar Reyn: “Size müteşekkirim” dedi. “Bu hiçbir sibernetik makinenin şimdiye dek çözümleyemediği bir soru olacak.” Makineye doğru döndü:
– Bir tanrı var mı?
Güçlü ses hiç duraksamadan ve hiçbir cızırtı çıkarmadan yanıtladı onu:
– Evet, artık bir tanrı var!
Dwar Reyn’in yüzünde korkulu bir anlam belirdi. Kolu geri kaldırmak için sıçradı. Fakat o anda bulutsuz gök, Dwar Reyn’i sersemleten bir ışık demetiyle yarıldı ve hiçbir insanın tekrar kaldıramayacağı şekilde kolu lehimledi!
Alıntı..
İnsan bilinç ve hafızasının dijital bir platforma nakledilmesi mümkün mü?
Düşünce deneyimize başlıyoruz:
Yapacağımız transferin donör (verici) ve organik kısmı için, ortalama bir insana ihtiyacımız olacak. Tercihen sağlıklı ve nörolojik açıdan normal bir birey işimizi görür. Hatta iş yükümüzü hafifletmesi amacıyla az kullanılmış, yorulmamış beyinli bir aday, tercih önceliğimiz olsun. Şu durumda elimizde gayet organize ve her an işlem yapan, dinamik bir santral sinir sistemi var. Beyin, beyincik, omurilik gibi tüm bileşenleriyle karşımızda duruyor.
Transferin alıcı kutbunda da, gıcır gıcır yeni nesil işlemcili, devasa depolama birimli bilgisayarımız bulunsun. Hatta madem hayal kuruyoruz, tam kuralım. Google pastayı duymuş olsun ve büyük payı kapmak için 2013’de duyurduğu bit yerine, qubit‘lerle işlem yapan kuantum bilgisayarını ödünç versin. Materyal hazır, sırada metod var.
Ben şu arkadaşın bir yedeğini alayım demekle olmuyor maalesef…
Önce donörün santral sinir sisteminin gerçek zamanlı ve kayıpsız bir imajını almamız gerekiyor. Bunu yaparken tüm nöral yapıyı, sinaptik bileşenleri ve nörotransmitter ölçeğinde beynin kimyasal haritasını çıkarmalıyız. Elektriksel, Elektromanyetik, Manyetik Rezonansiyel, Infrared/UV spektrofotometrik ve Tomografik ölçümlerin hemen hepsini kullanarak hiçbir detayı atlamamalıyız. Tabii eldeki mevcut teknoloji, moleküler boyutta ve komple bir tarama için henüz yetkin değil. Fakat neticede düşünsel bir hipotez üzerindeyiz ve neden kendimizi sınırlayalım ki?
Diyelim ki, hiç kayıp olmaksızın beynin moleküler ölçekte ve 3D bir haritasını almayı başardık. Şimdi sırada eldeki ham verinin tercümesi ve sayısal kodlara çevrimi var. Fakat öncesinde uzun soluklu bir çalışmaya ihtiyaç duyacağız. Her bir sinirsel aktivitenin ve kimyasalın eşleştiği bilgiyi yön ve zaman akslarını da ekleyerek izole etmemiz gerekecek. Bu biraz teknik bir konu olduğundan, fazla detaylandırmadan anlatmaya çalışalım:
Denek, eş zamanlı tarama aygıtları altında, akla gelebilecek hemen her uyarana maruz bırakılır ve buna karşılık gelen sinirsel aktiviteler ve kimyasallar kaydedilir. Kaydedilen bu veri, beyinde izole edildiği adres, zaman, karşıladığı uyaran ve etkileştiği diğer veri yığınlarıyla beraber paketlenip etiketlenerek, sayısal ifadelere dönüştürülür. Bu sayede bilgisayar diline dönüştürülecek verinin, sistemi yöneten yazılım üzerinden arayüz oluşturması sağlanabilecektir. Bu noktada artık bir insana ait tüm bilişsel aktivitenin sayısal bir yedeğini almış bulunuyoruz.
Vericiye dair işlemleri tamamladıktan sonra, geriye alıcı sistemin konfigürasyonu kalıyor ki, işin mekanik olarak en yorucu kısmı da burası sanırım. Eldeki işlem ve depolama birimlerinden oluşan devreyi donörden aldığımız orijinal sinir sistemi modeli ile, birebir eşlenik bir mimaride dizayn etmemiz gerekiyor. Zira, nöronlar ve aralarındaki bağlantıları dijital platformda temsil edecek işlemci ve bağlantı yolaklarının, silikon veya kuantal birer karşılığının inşa edilmesi, sistemden alacağımız dönüt ve kararlılık için önemli olacaktır. Bununla beraber, hedef modelin inceliği, hassasiyeti ve kompleks yapısı düşünülecek olursa; işin mühendislere düşen kısmının hayli sinir bozucu hale gelebileceği çok da şaşırtıcı olmasa gerek…
Ve nihayet bir insanın tüm somut ve nesnel varlığından rafine edilmiş bilinci, insanlığın tasarladığı en kompleks cihazın silikon kılcallarına enjekte edilir.
Sonrası mı?
İddia edilebilecek onlarca senaryodan birini, uzun yıllar önce kaleme almış büyük ustadan dinleyelim:
Yanıt (Fredric Brown)
Dwar Reyn, merasimle son kaynağı yapıyordu. On iki kadar kameranın gözleri onu izliyor ve tamamlanmakta olan işlemin çoğaltılmış görüntülerini evrene yayıyordu. Dwar Reyn doğruldu ve başıyla hafifçe işaret verdi; sonra indirdiği zaman, bağlantıyı sağlayacak kolun önünde durdu. Bu kol bir anda evrenin oturulabilir seksen dört milyar gezegenindeki devasa bilgisayarları tek bir devre halinde bağlayacak; böylece bu yapay beyinler, bütün galaksilerin bütün bilgilerini içine alacak ve merkezileştirecek muazzam bir sibernetik makineyi oluşturacaktı. Dwar Reyn, sayısız izleyiciye bir kaç kısa söz sundu. Bir anlık sessizliği takiben de kolu indirdi. Seksen dört milyar gezegenden kopan kuvvet akımının muhteşem vızıltısı duyuldu. Kıvılcımlar fışkırdı ve söndü. Dwar Reyn geriledi.
– İlk soruyu sorma onuru size ait, Dwar Reyn!
Dwar Reyn: “Size müteşekkirim” dedi. “Bu hiçbir sibernetik makinenin şimdiye dek çözümleyemediği bir soru olacak.” Makineye doğru döndü:
– Bir tanrı var mı?
Güçlü ses hiç duraksamadan ve hiçbir cızırtı çıkarmadan yanıtladı onu:
– Evet, artık bir tanrı var!
Dwar Reyn’in yüzünde korkulu bir anlam belirdi. Kolu geri kaldırmak için sıçradı. Fakat o anda bulutsuz gök, Dwar Reyn’i sersemleten bir ışık demetiyle yarıldı ve hiçbir insanın tekrar kaldıramayacağı şekilde kolu lehimledi!
Alıntı..