Descartes'in 4 Altın Kuralı

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Descartes, öncelikle dört kuralın altını çizmiştir:

*Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek
*Her problemi çözümü için gerektirdiği kadar parçalara ayırmak
*Düşünceleri basit olandan karmaşık olana doğru sıralamak
*Gözden kaçan bir şey olup olmadığını devamlı kontrol etmek



Daha sonra, bu kuralları izleyerek şöyle düşünmüştür:

-Duyularımız bizi bazen aldattığına göre hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını varsaymalıyım.
-Burada sobanın yanında oturduğumu nasıl bilebilirim?
-Bundan emin olamam,rüya ya da halüsinasyon görüyor olabilirim
-Belki de lanet bir şeytan benimle dalga geçiyordur
-Kuşku duyamayacağım tek şey benim bir şey düşünüyor olmam. Rüya gördüğümü,benimle dalga geçilmesini ya da bir bedenim olmadığını düşünsem de bu böyle..
-Tamam işte..DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM!

Ya da Latince söylemek istersek COGİTO ERGO SUM

Descartes bu buluşundan o denli memnundu ki şöyle yazmıştı:Bunu tereddüt etmeden felsefenin aradığım ilk ilkesi olarak kabul edebileceğime karar verdim.

Alıntıdır.
 

OneRepublic

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eyl 2011
Mesajlar
771
Tepkime puanı
165
Konum
Belçika
Cogito ergo sum:Düşünüyorum,öyleyse varım.
Felsefenin gelmiş geçmiş en önemli cümlelerinden birisidir.
Hepimizin de bildiği gibi 1596-1650 yılları arasında yaşamış olan Descartes söylemiştir.
Bu cümle ile ne demek istemişti ?
Her şeyden önce o günlerde henüz bilim ve felsefe birbirinden ayrılmamıştı.
Ama ayrılmanın sancıları da başlamıştı.
Skolastik felsefe yıkılmış,bilgi problemi yeniden ele alınmıştı.
Uğraş olarak bilimi seçen insanlar gözlerini doğaya çevirdiler.
O güne kadar elde edilmiş bilgiler,her ne iseler tek tek ele alındı.
Avrupa’nın birçok yerinde bunların hepsi yeniden inceleniyordu.
Herbir bilgi deneylerle sınanıyor,tekrar tekrar gözlemleniyordu.
*** *** *** *** *** *** *** ***
Descartes, bu yoğun günlerde kendisini tam hedefe kilitlemiş olmalı.
Elbette sonuca bir günde varmadı.
Bir taraftan bilimsel gelişmeleri takip ediyor,bir taraftan kendisi araştırıyordu.
Bütün bunların arasında ilişki kurmak ve kuralları belirlemek bir filozofun görevidir.
Belki de bu işin düşünsel süreci yıllarca sürdü.
Şimdi kendim Descartes’mışım gibi düşüneceğim.
*** *** *** *** *** *** *** ***
İşe en başından başlıyacağım.
Bildiklerimin hepsinden şüphe ediyorum.
Duyularımın sağladığı bilgiler şüpheli ve aldatıcıdır.
Çevremdeki kişilerin de etkisinde kalmış olmalıyım.
Sabit fikirler,toplumun değerleri ,gelenekleri ve bunun gibi herşeyi de ayırıyorum.
Herşeyin varlığını yok sayıyorum.Var olup olmadıklarını şimdilik merak etmiyorum.
Hatta kendim bile yokmuş gibi davranmalıyım.
*** *** *** *** *** *** *** ***
Şimdi işe başlıyorum.
Etrafımda çeşitli biçim ve renklerde pekçok nesne var.
Ben bunları nasıl ve ne şekilde görüyorsam,onlar da öyle mi olmalı?
Örneğin şu tek avucuma sığacak kadar hacimli kırmızı bir elma görüyorum.
O,gerçekten mevcut mu ? Mevcutsa o boyutta ve o renkte mi?
Ben nesneleri duyu organlarım aracılığı ile tanıyorum.
Onlara dokunuyorum,kendilerini görüyorum,tadına bakıyorum.
Seslerini işitip bazısının kokusunu alıyorum.
Böylece onlar hakkında bilgi sahibi oluyorum.
Ama bu bilgiler doğru mu?
*** *** *** *** *** *** *** ***
Nitekim duyularımın beni sık sık yanılttığını bilirim.
Bazen halının üzerinde bir kalem görürüm,sonra anlarım ki o,halının deseniymiş.
Bunun gibi bir sesi başka bir şeyin sesi sanırım.
Demek ki duyulara güven duymamalıyım.
Duyularım beni yanılttığına göre belki de onların bana kaynaklık ettiği nesneler de yanıltıcıdır.
Belki de gördüğüm veya gördüğümü sandığım herşey bir hayaldir.
Belki de onların hepsi benim kuruntumdur.
*** *** *** *** *** *** *** ***
Eşyalar öyle de insanlar nasıl?
Ben herkesi kendim gibi düşünen,gören ve duyan birileri olduğunu kabul etmişim.
Ama ya onlar öyle değilse.
Sık sık rüya görürüm.Düşlerimde bir şeyler yapar,bir yerlere giderim.
Uyandığım zaman bunların hiçbirini de yapmamış olduğumu anlarım.
Sakın bütün yaşantım bir rüya olmasın?
Etrafımdaki eşyalar ve insanlar gibi kendi varlığım bile şüpheli.
O zaman geriye ne kaldı?
*** *** *** *** *** *** *** ***
İlk anda geriye hiçbir şey kalmamış gibi görünüyor.
Ama galiba bir şey var.
Bu öyle bir şey ki artık ondan şüphe edemem.
Bu şey, benim için kesin diyeceğim bir bilgidir.
İlginç olan durum,bu kesin bilgim benim kendi şüphemden oluştu.
Şüphe ettiğim zaman boyunca ,kendisinden şüphe edemeyeceğim şey nedir?
Elbette bu,şüphe etmekte olmamdır.
Peki şüphe etmek nedir?
*** *** *** *** *** *** *** ***
Hiç tartışmasız söyleyebilirim:Düşünmektir.
Yani şüphe etmek düşünmek demektir.
O zaman düşünme eyleminden şüphe edemem.
Böylece düşüncemin varlığını kesinlikle kabul etmeliyim.
Düşündüğüme göre o düşünceyi gerçekleştiren bir şey olmalı.
O şey,benim yani bizzat kendimim.
Düşündüğüme göre varlığımın olmaması olanak dışıdır.
O halde sonuç tartışılmaz şekilde ortadadır:
Düşünüyorum,öyleyse varım.

ALINTIDIR.
 
Üst