"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Çirkin postacı.

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan SoNoL
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
S

SoNoL

Kaybedince...
Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım
birkaç defasında da
evden ağlayarak dışarı çıkmıştım... Hayatım
kararmıştı da bir ışık
bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle
düşündüğüm günlerde
daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum.
Hayretle baktım
üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama
girip açtım...


"Acıları paylaşmak insanların vazifesidir"
diyordu. "Senin geçtiğin
sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben
olmamalıydım
veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir
insan!..."


Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi
bu?
Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana
yazmıştı?
Aslında hoş sözlerdi...Ve aslında bir mektuba da
deliler gibi
ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı,
yazacak mıydı
her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün
kafam karıştı.
Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu,
hem de
yeni mektupların gelip gelmeyeceğini
düşünüyordum. Sonraki gün
posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin
çarptığını hissettim...
Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım
mektubu.

Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine
bitiverdi mektup.
Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime
ve
susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı
sayfayı...
Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır
dertleşiyordum onunla...
Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine
yazacağım..."
Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki
günler yine yazdı...

Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına
ait not vardı
ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün
işyerinden dönerken
kalbim çarpıyordu heyecanla... Her gün
görüyordum posta kutumun
bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık
yapayalnız olmadığımı,
kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu
mektuplar yüreğime
giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara
doğru itiyordu.
Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım.
Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki
nefes alamayacağım!...
Vakit buldukça oturup eski mektupları bile
yeniden okuyordum.
Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda
geçti.
O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı.
Bir gün içimde
karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi
bu?
Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak
etmeye başladım.
O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya
devam edecekti.
Bundan emin olduğum için de, yazılarında
anlattıklarından çok
nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı
seçtiğine, yazı stiline
aklımı takmaya başladım... Yazıları öylesine
deva olmuştu ki bana,
onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama
her şey...

O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu
harika mektupların
en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini
görmeyi koymuştum
kafama... Öğle vaktine doğru sokağa giren
postacıyı gördüm.
Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya
bırakmıştı, eli henüz
havadaydı...Göz göze geldik. Aman Allahım...
Aman Allahım,
bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum
kaldım... O da başını
eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum
şimdi...
Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca
zaman, bunca
güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi
taşımıştı? O öptüğüm,
kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın
üzerine koyduğum
mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli
değmişti?
Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel
duygularıma
bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği
zarfı alamıyordum.
Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım.
Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama
çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya.
Odama girdim, eski mektuplarıma baktım.
Biliyordum, onlar benim
en zor günlerimle bugünüm arasında köprü
olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu
güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!

Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o
aynı kirli mektup var!
Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine
yapayalnız beklemekte.
Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp
bakmamaya başladım...
Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık
gelmeye başladı bana.
Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya
başladım...
Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile
uyuyamıyordum.
Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını
geçiyordu. Tereddüt
bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve
mektubu aldım.

Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak
göğsüme bastırmış
ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde
uyuyabilmiştim.
Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün
merak etmiştim,
bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini...
Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup
vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim
yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da
yoktu...


Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar
yazıyordu;
"Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün
okumamakla ne kazandığını
bilmiyorum... Ama artık benim sana yazmaya
vaktim olmayacak.
Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre
gidiyorum. Hoşçakal!

Çirkin Postacı..."


Donmuş kalmıştım şimdi... Derin bir pişmanlık
düğümlendi boğazıma,
hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım;
tarakların,rujların ve diğer
karışıklığın arasında bulduğum mavi göz
kalemiyle, bir kağıda;
"Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma
koydum.

Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda,
aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor...

Alıntı.

Neden şekilciliğe önem veriririz, neden iç dünyanın güzelliği sonradan farkedilir. Kaybetmemizmi lazım bunları görebilmek için.
Geçen hafta büyük bir trafik kazasına şahit oldum. Genç bir kız kanlar içindeydi, elini tuttum, sımsıkı kavradı elimi. Üniversite öğrencisiydi. İlk sorusu bu gün günlerde neydi, ikici sorusu yüzümde yaralanma varmı. Yüzünün yarısının derisi soyulmuştu, sürtünmeden dolayı. Yok bitanem dedim iyisin birşeyin yok, kız şoktaydı.
Yarın bizlerde bir kaza geçirebiliriz, bir hastalık nedeniyle fiziksel deformasyona uğrayabiliriz. İç güzelliklerimizi kaybetmeyelim yeterki ve elimizden geldiği kadar bunu artıralım. Unutmadan, araç kullananlar; lütfen ama lütfen hatalı sollama yapmayın ve hız tutkunu olmayın, sevgiler.
 
Çirkin postacıların hikayeleri mutlu sonla bitmese de,
ömür boyu hatırlanacak bir iz bıraktıkları için sevinmeliler.
 
Bazen goruntuler nasilda gozlerimizi aliyor,kafamizi karistiriyor, ama gercek degerlerin bunlarin arkasinda sakli oldugunu aslinda hepimiz biliyoruz.Sadece boyle vesilelerle hatirlamamiz gerekiyor...
 
Çok teşekkürler Sonol'cum, sabah sabah hüzünlendirdin beni :)

Tanımadığımız birini malesef görüntüsü ile değerlendiriyoruz. Ama tanıdıkça güzel ya da çirkin olması birşey ifade etmiyor... Yani en azından benim için birşey ifade etmiyor :)

Sevgiler
 
Çok teşekkürler Sonol'cum, sabah sabah hüzünlendirdin beni :)

Tanımadığımız birini malesef görüntüsü ile değerlendiriyoruz. Ama tanıdıkça güzel ya da çirkin olması birşey ifade etmiyor... Yani en azından benim için birşey ifade etmiyor :)

Sevgiler
Haklısın sevgili Marla. Ne yazık ki bir çok insan ön yargılı davranabiliyor.:banghead:
 
insanın içi dışına yansır aslında ve güzellik budur. onun dışında şekil olarak tercihlerimiz vardır.
 
Geri
Üst