Can Niye Bilinmez/Fark Edilmez?

Impulse

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Tem 2019
Mesajlar
325
Tepkime puanı
340
Bulunduğu nefs katında insan hiçbir zaman derunundaki o yüce potansiyeli yani "Can"ı ile bağlantıyı kaybetmez. Hem alt kartlardaki "mübareklerin" fısıltılarını duyar hem de her an - özellikle de rüyalarda- "Can"ından ilham almaya devam eder. Aslında her insan her şeyde ve her insanda, bir zamanlar beraber - hatta bir- oldugu "Can"ını arar. Bu nedenle her insan yaradılışı gereği, "Can"ının cazibesi ve çekimi altındadır. O'nu aklı ile bilmez, fakat hisseder. "Can"ının varlığını hissetse de O'nu yanlış yerde, yanlış yöntemlerle ve yanlış kişilerde arar. Öncelikle bulunduğu kata aşırı önem verir ve o katı sahip olma yoluyla tezyin etmeye çalışır. Mekan değiştirme, tekrarlanan dekorasyonlar, kısacası yakın çevremizdeki maddi dünyamızı daha ideal haline getirme çabalarımız aslında bir üst kata çıkma arzusundan kaynaklanır. Nitekim hangi değişikliği yaparsak yapalım, bir süre sonra bıkarız ve hiç gerek yokken bir süre sonra o "sevgi nesneleri"ni atıp, yerine yenilerini koyarız. Bu manada tüketim toplumu, insanın bu zaafından doğar ve yaşar; ama yaşarken de dünyayı yok eder.

Canımızı aramadaki bir diğer yöntem ise, O'nu rollerimizde aramaktır. Gardıroptan role uygun en güzel kıyafet seçilir ve sahnede, projektörler altında o rol tüm ihtişamıyla oynanmaya başlanır. İnsanların beğenisi ve müşahede ışığı o rolü ne derece aydınlatırsa, o derece kendimizi "Can"ımız sanırız. Uç misaller olarak, gözlerinizin önüne kürsüde konuşan bir politikacıyı, sahnedeki bir sanatçıyı, bürosundaki bir bürokratı veya -hangi rolde olursa olsun-kendine göre önemli "olmuş" birini getirin. Yaşanan "rol hazzı" ve bağımlılığı, aslında "Can" arayışından başka bir şey değildir. Bazen de o "Can" ımızı - rolde değil de- çevrede ya da bir başka insanda ararız! Anne, bebeğine "canım" deyip onu bağrına basar; kocası ise, ona tutku ile sarılıp "canım" der. Ergenlik dönemindeki genç kız, izlediği konserdeki idolüne "canım" diye haykırır ve bazende düşüp bayılır. Yalnız kalmış yaşlı teyze kendisinde "Can"ını arar! İnsan, doğumundan itibaren ölene kadar - eğer varoluşun sırrını çözemezse- yanlış yerde, yanlış metotlarla, yanlış insanlarda "Can" ını arar.

İşin daha da derinine inersek, aslında "Can" da bir bahanedir; O, aşkın derin sırlarına götüren bir kapıdır.

Ölmeden evvel ölün.

Sahte "Can" ları terk edebilirsek - ki bu süreç bazen çok acı vericidir- belki de varoluşun karanlık bulutları arasından hiç beklenmedik bir anda "Can" mehtabı zuhur eder ve başka bir alemde yeniden doğarız.
 
Üst