"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Büyü

Yapılan büyü kaç günde etki eder

Büyünün birine etki etmesi konusunda biraz fazla iyimsersiniz. Etki edecek diye bir şey yok. Nasıl ki, iki kişi birbirleri ile trafikte kavga edip karakolluk oldukları zaman, birbirlerinden davacı olmasalar dahi, sırf kamusal alanda kötü örnek teşkil etmekten kendilerine adliyeden kamu davası açılması riski ile karşı karşıya kalıyorlarsa: büyü yapanın da durumu bundan farklı değildir. Enerjileri göremeyiz ama enerjiler birbirlerini çok iyi görürler. Farkındalıklı hareket etmek zorundayız.

Yani her büyü yapan kişinin yanına kar kalacak diye bir şey de yoktur, büyü yapan kişi "kozmik adliye yasasına" göre risk altındadır. Kendisine bir anda kamu davası açılabilir. Kozmik hapishaneye alınabilir. Bunu da daha antisosyal, daha dünyaya yabancı, daha köksüz, daha yabancı hissedeceği bir ruhani daralma olarak deneyimleyecektir.

Yani büyülere bu kadar güvenmeyin. Çift yönlü mızrak gibidir büyü işlerine kalkışmak. Bir büyü yaparsınız öfkenize yenilerek, büyü bir tutar, tutku cinayeti işlemişsiniz de suç üstü yakalanmışsınız gibi ruhunuza acımasız gardiyanlar sirayet etmeye başlar. Ev hapsine alınırsınız, anlayamazsınız, sokağa bile çıkmak istemezsiniz. Hayata ve hayatın getirdiklerine git gide daha da yabancılaşmak, cadıların müebbetidir.
 
Son düzenleme:
Büyünün birine etki etmesi konusunda biraz fazla iyimsersiniz. Etki edecek diye bir şey yok. Nasıl ki, iki kişi birbirleri ile trafikte kavga edip karakolluk oldukları zaman, birbirlerinden davacı olmasalar dahi, sırf kamusal alanda kötü örnek teşkil etmekten kendilerine adliyeden kamu davası açılması riski ile karşı karşıya kalıyorlarsa: büyü yapanın da durumu bundan farklı değildir. Enerjileri göremeyiz ama enerjiler birbirlerini çok iyi görürler. Farkındalıklı hareket etmek zorundayız.

Yani her büyü yapan kişinin yanına kar kalacak diye bir şey de yoktur, büyü yapan kişi "kozmik adliye yasasına" göre risk altındadır. Kendisine bir anda kamu davası açılabilir. Kozmik hapishaneye alınabilir. Bunu da daha antisosyal, daha dünyaya yabancı, daha köksüz, daha yabancı hissedeceği bir ruhani daralma olarak deneyimleyecektir.

Yani büyülere bu kadar güvenmeyin. Çift yönlü mızrak gibidir büyü işlerine kalkışmak. Bir büyü yaparsınız öfkenize yenilerek, büyü bir tutar, tutku cinayeti işlemişsiniz de suç üstü yakalanmışsınız gibi ruhunuza acımasız gardiyanlar sirayet etmeye başlar. Ev hapsine alınırsınız, anlayamazsınız, sokağa bile çıkmak istemezsiniz. Hayata ve hayatın getirdiklerine git gide daha da yabancılaşmak, cadıların müebbeti
Büyü yapmasan da berbat hayatlar yaşıyorsun şansın lağım çukuru gibiyse.
O zaman da diyorsun ben kime naptim da bu hayati yaşıyorum.
Kimsenin istemeyeceği bir aile sanki başkasıni bulamamış sana kitlenmiş bir hayat.
Şeytani varlıkla aynı bedeni kullanan bir idari amir, onun üst yöneticilere sevimli gözükmek için her işe atlayıp külfetini sana yüklemesi berbat iş koşulları nazi kampı, stresten sürekli hasta olmak evden yattigi yerden maaş alan yöneticilerin personel söz konusu olunca mesai saatini sorgulamalar. Özel ilişkileri olan karşı cinsi kayırıp senden üstün tutmaları bi de bunlar devlet çatısı altında ama rezillik diz boyu.
Oteki türlü en azından kendin ettim kendim buldum dersin, hayatının içine edip ondan sonra ölen birine kara büyü yapmak isteğin olmaz.
 
Yani her büyü yapan kişinin yanına kar kalacak diye bir şey de yoktur, büyü yapan kişi "kozmik adliye yasasına" göre risk altındadır. Kendisine bir anda kamu davası açılabilir. Kozmik hapishaneye alınabilir. Bunu da daha antisosyal, daha dünyaya yabancı, daha köksüz, daha yabancı hissedeceği bir ruhani daralma olarak deneyimleyecektir.
Peki gerçekten karşı taraf hakediyorsa? Ya yapan %100 haklıysa? Ya da gerçekten mağdur edildiyse ?

O zamanda mı yapmamalı? Ya da yaptığı takdirde söylediklerinize yine de mi maruz kalır?

Bunlar hakkında da görüşünüz ve şahsi düşüncenizi almak isterim. Düşüncelerinize önem verdiğim için.
 
Peki gerçekten karşı taraf hakediyorsa? Ya yapan %100 haklıysa? Ya da gerçekten mağdur edildiyse ?

O zamanda mı yapmamalı? Ya da yaptığı takdirde söylediklerinize yine de mi maruz kalır?

Bunlar hakkında da görüşünüz ve şahsi düşüncenizi almak isterim. Düşüncelerinize önem verdiğim için.
Evet bazıları kara büyü, vakit ve enerji calma. yalanlarla insanları manipüle edip kullanma dahil her haltı yiyip sonra da mağdur edebiyatı yapıyor, onlara ne yapalım peki ben de pek merak ettim bu etik ve düzgün yolu..
 
Peki gerçekten karşı taraf hakediyorsa? Ya yapan %100 haklıysa? Ya da gerçekten mağdur edildiyse ?

Şimdi o yüzden kamu davası metaforunu verdim. Haklı olduğuna emin olduğun bir davada sana öyle kapsayıcı, öyle temelden, öyle bir başkalarına da hak doğan bir karşı dava açılabilir ki, kendi hakkını ararken bir anda alacaklı değil de verecekli bir duruma gerileyebilirsin.

İnsan ne yazık ki tek taraflı, kısa devreli ve can havli ile düşünür. Yani sorgusuz sualsiz haklı olması gerektiği sonucuna deneyimlediği acılar üzerinden varmaya çalışır. Kronik ve toxic hale gelmiş acılarını davasına kati delil olarak göstermek gibi bir kısır döngüye düşebilir. Yani hak iddia ettiği dava kanunlara göre sonuçlandığı zaman sonucu da beğenmez. İtiraz eder. Çünkü acılarına tutunduğu için, muhattaplarını acılara boğacak bir neticeler silsileri umar. Bu da adaleti kendi lehine manipüle etme isteği doğuracaktır. Bu çok uzun bir sürece yayılabilir, bir ömre yayılabilir, o da yetmez bir soyun devamına sarkabilir, bu süreçte de birsürü kişinin hakkına girmiş olabiliceğini de anlayamadığı gibi, hakkından fazlasını talep ettiğini de anlayamayabilir. Zaten tüm anlaşmazlıklar, bireylerin kendi doğrularını karşı tarafa dayatma ve karşı tarafın doğrularının üstünü örtme ve itibarsızlaştırma noktasında kalıcı düşmanlığa dönüşecektir.

İnsanlara ve hayata küsmüş birinin canını yakarsanız, sizden sadece ilgili meselenin intikamını değil, tüm hayatının (hatta üst soylardan kalan nöbetçi duyguların) da intikamını almaya kalkışabilir.

O zamanda mı yapmamalı? Ya da yaptığı takdirde söylediklerinize yine de mi maruz kalır?

Bana kalırsa başkasından önce kendini düşünmek daha önemli. Halbuki toxic insanlar önce başkalarını, başkalarından vakit kalırsa da kendilerini düşünürler. Bağları onlarda kalmıştır. Asıl gezegen değil, uygu gezegen haline gelmişlerdir. Kendileri için iyi bir yatırım yapamayacak kadar başkalarında kalan haklarına dikkat kesilmişlerdir. Öz bilinçleri, mantaliteleri, melekeleri, kararları ve öncelikleri asla kendilerine hizmet etmez. Başkalarına endexli , dış güdümlü , içten fethedilmiş haldedirler. Benim bir kısmım hala da böyle yani.

Biliyorum çok zor bir durum kurban bilinci. Kurtulmak istemeyeceğin kadar tatlı bir oyalayıcı, kurtulursan da tükenişe geçeceğin kadar yalnız hissettiren bir enerji jokeri bu..

Bunlar hakkında da görüşünüz ve şahsi düşüncenizi almak isterim. Düşüncelerinize önem verdiğim için.

Kısaca bu şekilde.
 
Son düzenleme:
Şimdi o yüzden kamu davası metaforunu verdim. Haklı olduğuna emin olduğun bir davada sana öyle kapsayıcı, öyle temelden, öyle bir başkalarına da hak doğan bir karşı dava açılabilir ki, kendi hakkını ararken bir anda alacaklı değil de verecekli bir duruma gerileyebilirsin.

İnsan ne yazık ki tek taraflı, kısa devreli ve can havli ile düşünür. Yani sorgusuz sualsiz haklı bulunması gerektiği sonucuna deneyimlediği acılar üzerinden varmaya çalışır. Artık kronik ve toxic hale gelmiş acılarını davasına kati delil olarak göstermek gibi bir kısır döngüye düşebilir. Yani hak iddia ettiği dava kanunlara göre sonuçlandığı zaman sonucu da beğenmez. Çünkü acılarına tutunduğu için, muhattaplarını acılara boğacak bir neticeler silsileri umar. Bu da adaleti kendi lehine manipüle etme isteği doğuracaktır. Bu çok uzun bir sürece yayılabilir, bir ömre yayılabilir, bir soyun devamına sarkabilir, bu süreçte de birsürü kişinin hakkına girdiğini anlayamadığı gibi, hakkından fazlasını zulmane bir şekilde talep ettiğini de anlayamayabilir.


Şimdi gel çık işin içinden. Toxic hele gelmiş bir kişinin ilk yapacağı şey kendini sorgulayıp bir güzel arınmak iken, yıllarca bu toxic enerjiyi biriktiren bir bireyin, en ufak bir anlaşmazlıkta adaletin kimden yana olduğunu hangi duygu durumu ile değerlendirebileceğini ben sizlere bırakıyorum. Elcevap insanlara ve hayata küsmüş birinin canını yakarsanız sizden sadece o olayın intikamını değil, tüm hayatının intikamını almaya kalkışabilir.



Bana kalırsa başkasından önce kendini düşünmek daha önemli. Halbuki toxic insanlar önce başkalarını, başkalarından vakit kalırsa da kendilerini düşünürler. Bağları onlarda kalmıştır. Asıl gezegen değil, uygu gezegen haline gelmişlerdir. Kendileri için iyi bir şey yapamayacak kadar başkalarında kalan haklarına dikmişlerdir. Öz bilinçlerini kendileri değil, bağlı oldukları o başkaları adeta esir almış gibidir.

Biliyorum çok zor bir durum kurban bilinci. Kurtulmak istemeyeceğin kadar tatlı, kurtulunca tükenişe geçeceğin kadar yalnız hissettiren bir enerji bu.



Kısaca bu şekilde.


Şimdi ben şeriatı sonuna kadar savunan biri olarak yazıyorum bunları. Şeriatı savununca zalim, kafa kesici oluyorum; affedici olmayı savununca da duyarsız ilan ediliyorum)) acı çekenlerin acılarından zerre anlamıyor ilan ediliyorum.
 
Biliyorum çok zor bir durum kurban bilinci. Kurtulmak istemeyeceğin kadar tatlı, kurtulunca tükenişe geçeceğin kadar yalnız hissettiren bir enerji bu.
Teşekkür ederim elinize sağlık.Ve işin ağır noktası aslında burası net bir şekilde... Tabi bunu aştığım durumlar oldu aşamadığım durumlar da oldu.Halen bocaladıklarım var.Konu aynı iken şahısların farklılıkları bu durumda bi tık daha belirleyici etken olsa gerek.
 
Teşekkür ederim elinize sağlık.Ve işin ağır noktası aslında burası net bir şekilde... Tabi bunu aştığım durumlar oldu aşamadığım durumlar da oldu.Halen bocaladıklarım var.Konu aynı iken şahısların farklılıkları bu durumda bi tık daha belirleyici etken olsa gerek.

Aynen öyle. Konu hep aynıdır. Sanki gizli bir format var, ve o formata göre sürekli yeni bir senaryo yazılıyor. Film gibi. Her senaryo farklı bir evrende geçiyor, farklı tip karakterlerle, farklı girizgahlarlar tasarlanıyor ama format bu ya, format gereği bir noktada hepsi aynı darboğaza girerek bir noktada aynı tıkanıklığa varıyorlar. İstop etme geliyor. Ve yeni bir başlangıç yapmak zorunda kalıyoruz.


Ortam değiştiriyoruz, farklı bir çevreye giriyoruz, iş değiştiriyoruz, taşınıyoruz, boşanıyoruz .. defalarac kez sıfırdan başlıyoruz, ama evrenimizi tasarlayan gizli formatımıza bir türlü müdahale etmediğimiz için, yönetici formatımız biz neyi değiştirirsek değiştirelim, yavaş yavaş bizi yine aynı noktaya getirmek için resmen gizli güçlerle işbirliği yaparcasına bir tesadüfler zinciri ile bizi yine taxici gibi dolandırarak aynı yere savurup atıyor.

Kader (format) herzaman galip gelecektir çünkü hesapta olmayan faktörlerin bir anda ortaya çıkması ve bizim önümüzü kesmesi neye göre oluyor hala çözebilmiş değiliz. Faili meçhul enerjilere ve fenomenlere karşı asla mutlak bir tedbirimiz de olamıyor.

O halde ne yapıcaz :

1- Büyü ile kader değişmez. Bunu bilicez. Kadere büyü yapamazsın. İnsanlara büyü yapmak aslında kadere bir müdahaledir. Kader buna 2 şekilde tepki verir : 1-büyü tutmaz. kader hakedişlerine göre akmaya devam eder . 2-büyü tutar tutmasına ama kaderin sana yeni hakedişler bindirerek aynı formatı sadece daha çok X ve Y katarak bir tık daha komplike bir şekilde devam ettirir. Denklem eşitliği yine bozulmaz. Formatının dışına yine de çıkamazsın. Ama kendi üst kaderinin çapı da bir tık daralır. Yani 70 yılda bir başa sarma döngün varsa 30 yılda bir başa sararsın, 30 yılda bir başa sarma döngün varsa 10 yılda bir başa sararsın. Durumuna göre Bir noktada her sene başa sarmaya başlayabilirsin ve hayatının artık akamamasından, çakılı kalma hislerinden yakınmaya başlayabilirsin. Afaki konuşuyorum anlaşılsın diye. Büyücülük kadersel başa sarma müebbetidir. Müebbettir. Anlamını tamamen yitirmendir. Büyücünün ahireti bu yüzden olmaz derler.
 
Son düzenleme:
Büyü yapmasan da berbat hayatlar yaşıyorsun şansın lağım çukuru gibiyse.
O zaman da diyorsun ben kime naptim da bu hayati yaşıyorum.


Kimsenin istemeyeceği bir aile sanki başkasıni bulamamış sana kitlenmiş bir hayat.

Orası Allahın emri. Her ailede bir lanet bulutu ve o laneti yaşamı ile temsil eden (tabiri caizse talep eden) en az bir üye illa oluyor. Bizde her örnekten bir numune var:

Ya yıldızı düşük, atsan atılmaz satsan satılmaz türden yaşama sevinci yitik, yük olmaya tamah eden bir tip oluyor, kızıyorsun ama intikam alamıyorsun.
Ya ailenin yüz karası denen türden, aileyi sürekli soyal utançlarla yüzleşmeye mahkum eden bir vurdumduymaz oluyor, haysiyet ortalamanızı bir anda düşürüyor..
Ya da işte irrite edici derecede iyi niyetli (ama özü itibari ile arafta kalmış, farkındalığı çok düşük) ve gidip gidip insanların en toxic yönlerini dedektörle bulmuş gibi kışkırtan vibe'lar yayan biri oluyor. Seni resmen kendi dünyanla sınıyor..

Hepsinin de ortak özelliği aynı : Herzaman bir fikirleri olsa de Derin akıl zaafı gösteren, önünü arkasını tartamayan, bir olaydan kıl payı yırtsa bile ibret almayan ders çıkaramayan, çok kolay etki altında kalan, ilahi mekanizmayı kafalarında bir türlü oturtamayan, oturtsalar bile kanunlara tabi olmada sürekli oyunbozan bir yalancı tutum içinde oluyorlar. Haliyle iç alemlerini sorgulayamayacak kadar içeriden kilitlenmiş oluyorlar. Sorunu dışarıda aramaya başlıyorlar. Çünkü iç alemleri yok. İçsellik, bir şeyi derinlerinde içselleştirmeye dayalı melekeleri verilmemiş gibilerr. Herşey dışarısı ile ilgili onlar için. Her zaman dışarısı suçlu. Bir kötülük yapıp dayak yedikleri zaman , beni dövdüler oluyor onlar için. Kendilerini göremiyorlar. Hayvanlar gibiler bu yönden. Onlar da kendilerini göremezler. ÇEvresel farkındalıkları çok yüksektir hayvanların ama kendilerini asla bilmezler. Kendilerine karşı gerçek anlamda körler. Dış güdümlüler o yüzden. ŞEytani bilinç alanında köklendikleri için de onları yöneten şeytan kendini biliyor ama onlar kendilerini yöneten bir varlıktan haberdar bile değillier. Yani mecburen artık şeytanın klasik bilinci ile bilinç kazanmış olarak hareket etmek zorunda kalıyorlar bu insanlar. Çünkü şeytan hala belirli çevrelerde kolay sabote olan ve kendini ele veren bir varlık. Ayetin deyimi ile şeytanın hilesi çok zayıf ve 6.hisle bakan bunu kolayca görebiliyor çıplak gibi. Bu da onları genellikle sinsilikle, ikiyüzlülükle ve faili mechul planlar yaparak davranmaya itiyor.

Her ailede şeytanın doğumuna ortak olduğu üyeler var. Çünkü Allah Ademi cennetten kovarken söylüyor : Kiminiz kiminize düşman olarak çıkın oradan diyor. Yani cennette cinlerle zaten ürediler. O üremeden yüzlerce çocuk oldu ve çocuklar anne babalarının yüzlerini kızartacak kadar çarpık bir şekilde gelişim gösterdiler. Dünyada da kabilin habili öldürmesi ile aile için çekirdek terör başlamış oldu.


Malesef bundan kaçış yok. Aile kurmak ve evlatlarını cinni frekanslardan korumak çok zor.
 
Son düzenleme:
Büyünün birine etki etmesi konusunda biraz fazla iyimsersiniz. Etki edecek diye bir şey yok. Nasıl ki, iki kişi birbirleri ile trafikte kavga edip karakolluk oldukları zaman, birbirlerinden davacı olmasalar dahi, sırf kamusal alanda kötü örnek teşkil etmekten kendilerine adliyeden kamu davası açılması riski ile karşı karşıya kalıyorlarsa: büyü yapanın da durumu bundan farklı değildir. Enerjileri göremeyiz ama enerjiler birbirlerini çok iyi görürler. Farkındalıklı hareket etmek zorundayız.

Yani her büyü yapan kişinin yanına kar kalacak diye bir şey de yoktur, büyü yapan kişi "kozmik adliye yasasına" göre risk altındadır. Kendisine bir anda kamu davası açılabilir. Kozmik hapishaneye alınabilir. Bunu da daha antisosyal, daha dünyaya yabancı, daha köksüz, daha yabancı hissedeceği bir ruhani daralma olarak deneyimleyecektir.

Yani büyülere bu kadar güvenmeyin. Çift yönlü mızrak gibidir büyü işlerine kalkışmak. Bir büyü yaparsınız öfkenize yenilerek, büyü bir tutar, tutku cinayeti işlemişsiniz de suç üstü yakalanmışsınız gibi ruhunuza acımasız gardiyanlar sirayet etmeye başlar. Ev hapsine alınırsınız, anlayamazsınız, sokağa bile çıkmak istemezsiniz. Hayata ve hayatın getirdiklerine git gide daha da yabancılaşmak, cadıların müebbetidir.
Bu çok doğru özellikle bedeni tehdit edici ruhani hastalıklar beliren örnekler var. Bir anda sıçrayış bekleyen bu sıçrayışın bedelini, hakkını karşılayacak bedeli vereceğini bilmeli. Bunu umursamamak bundan kurtulanacağı anlamına gelmiyor en çok umursamayanlar sonu çok kötü oluyor. Özellikle hastalık gibi kaçamayacağı bir bedende kayıpla yüzleşiyor oysa bu tarz anlaşmaları yapmak kadar iptal etmek de sizin hakkınız. Bir ev almak istediğinizde veya kiraya girdiğinizde sözleşmeleri iptal etme hakkınız her zaman var bunu sakın görmezden gelmeyin, özellikle sizin gönderiniz altına alıntı yazarak daha çok dikkat çekeceğini düşündüm, bu yazdığım direkt sizin yorumunuza cevap değil, sadece destekler nitelikte bir yorum.
 
Geri
Üst